• sayın cumhurbaşkanımız recep tayyip erdoğan henüz ibb başkanıydı. ben ise ankara'nın elle tutulur devlet okullarından, o dönemin modası süper liselerinden birine gidiyordum. ortalamanın üstü sayılacak bir öğrenciydim. sınıf arkadaşlarımın çoğu maltepe dersaneleri'ne, fem'e giden cemaatçi çocuklardı. sık sık beni de çağırırlardı, hatta dersanelerden "abi"ler arayıp burs da önerirlerdi. gel gör ki, o dönem ailece mali açıdan çok sıkıntılı günler yaşamış olsak da ben cemaatin hiçbir çağrısını kabul etmedim. niye; beni kandıramadılar. oysa 4 sene boyunca "bilgisayar mühendisi olacağım" diye diye kafamızı beynimizi yiyen ve öys'de hacettepe bilgisayar mühendisliğini kazanan sınıf arkadaşım, cemaatçi abilerinden gelen talep üzerine şak diye hava harp okuluna yazıldı. hiç bakmadım, belki de meclisi bombalayan orospu çocuklarından biri de odur. ama ben olmadım. tekrar edelim, niye; kandırılmadım.

    aradan biraz zaman geçti, sayın cumhurbaşkanımız "halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği" gerekçesiyle pınarhisar cezaevine girmişti, bense artık üniversiteliydim. gümmf'te o zamanlar öyle çok hareketli bir siyasi ortam yoktu. bildiğin mühendislik fakültesi işte, ortalıkta "lan finalde 8* alsam yeter" diyen oduncu gömlekli zombiler dolaşıyor. kafasını dersten kaldıramıyor ki yumruğunu kaldırsın. okul yönetimi de zaten official ülkücülerin elinde. haliyle "gerilla, apo" diye gezen toplasan hepi topu 3-5 acaip tip vardı, onlar da çarşaflı kadın kılığına girmiş şener şen gibi duvar arkasından "pişt, şişt" diye konuşurlardı. gelip benle de konuşmak istediler, "yav he he" dedim. haliyle sonuçta ne oldu, görüşmeler olumsuz sonuçlandı, kandırılmadım.

    sonra askere gittim. bak tamı tamına 15 yıl önce bugün, 18 mart 2004, yer gelibolu çanakkale. sadece ve sadece 4 günlük bir asteğmen olarak koskoca taburun içtimasını aldım. çünkü o sırada bütün rütbeliler, sayın cumhurbaşkanımızın da şeref verdiği ve hatta teşrif sırasında gelibolu'daki 2. kolordunun komutanı engin alan'ın ayağa kalkmadığı için ortalığın karıştığı meşhur törendeydi. sonra beni kandıramayan cemaatçilerin daha büyük abileri, askeriyeye tarihin en kolpa olduğu belli operasyonlarını başlattı. o kadar törene katıldığı halde hiç kafasını kaldırıp o kutsal topraklara bakmaya fırsat bulamadığından olsa gerek, anzak askerlerinin mustafa kemal atatürk'in tabiriyle "burada bir dost vatanın toprağında" yattığından habersizce daha bugün "dedeleriniz geldi tabutla geri gönderdik" diye racon kesen sayın cumhurbaşkanımız kumpas davaları için o günlerde "ben bu davaların savcısıyım" demişti. hatta savcı abi'ye zırhlı mercedes'ini vermişti. davalar davaları kovaladı, reisimiz gelince ayağa kalkmayan komutan için de "gereği yapıldı". yıllar sonra bütün bu davaların kumpas olduğu çıktı, tabi o arada ne hayatlar yıkıldı, ne yaşamlar kayboldu. birileri yine kandırılarak işin içinden çıkmıştı ama mesela ben yazılanların iftira ve yalan olduğundan hiç şüphe etmedim, kandırılmadım.

    sonra çalışmaya başladım, yıllar hızla akıyordu. sayın cumhurbaşkanımız artık büyük orta doğu projesi eş başkanıydı. ben ise o sıralarda orta doğu'nun en civcivli yeri filistin'de, gazze'de insani yardım görevindeydim. ağlama duvarı'nın önünde guns n' moses tişörtüyle don't cry dinleyen çocuğu gördükten sonra bu dünyada önemli olanın kudüs değil tel-aviv olduğunu anladım. israil'de kaldığım süre boyunca hem israillilerle hem filistinlilerle "diyalog kurdum", ticaret yapmak zorunda kaldım, yollarda yoruldum, gevşeklikten sıkıldım, çok kez tehdit edildim, yalan yok arada korktum, bazen çok zorlandım. ama, tahmin edin, evet kandırılmadım.

    sayın cumhurbaşkanımız aslında elinin altında daha iyisini hazırlama şansı varken niye kısıtlı düzenlendiğini hala anlayamadığım ve ardından "abi bu yetmez ama evet" diye propagandası yapılan anayasa değişikliğine hazırlanırken, ben daha güzel bir "evet" dedim ve evlendim. ardından da baba oldum. dedim ki, "artık her şey bir yana, oğlum bir yana, ona daha iyi bir dünya ve hayat bırakacağım. bu ülke daha güzel bir yer olmalı, bu ülkeyi hep beraber daha güzel yer yapacağımız bir çok iyi insan var. ama bu olacaksa kendine kendine olmayacak". önce işime daha çok önem verdim, daha çok çalışmaya başladım. mesleğimin daha iyi ve etik yapılabilmesi için meslek örgütlerine güç verdim. elimden geldiğince, işte karınca kararınca güvenilir sivil toplum kuruluşlarına destek oldum. çocuğum daha iyi bir eğitim alsın diye okuluna omuz verdim. hala da veriyorum.

    kısaca, kendi hür irademle kandırılmadan ülke daha güzel bir yer olsun istiyorum. tüm bunları yaptığım ve "bu vatan daha güzel bir yer olabilir" dediğim için vatan haini oluyorum. iki büyük dedem de gelibolu'da yatıyor, şehitlerin hatırasını siyasete alet etmeyin diyorum, hain oluyorum. ülke ekonomik olarak çok kötü, artık geri dönüşü yok etmeyin eylemeyin diyorum, tipitip troll "senin de sonun silivri" diye mesaj atıyor. sabah haberlere bakıyorum hainim, akşam çay içerken yine bakıyorum, vallahi yine hainim. lan adamın gülen'le pensilvanya'da fotosu var baş başa, bana fetöcü diyor. öbürü pkk üyeliğinden hapis yatmış, tutmuş bana terörist diyor. bir diğeri var baya deli o, ışid'in reklam yüzü olarak kullanabilirsin, adam bana hain diyor, hatta onu da genelde yazmayı beceremiyor. millet canı sıkıldıkça beni ekrandan "fetö, pkk/kck/pyd-ypg, ışid zihniyetli vatan haini israil maşası gavur" ilan ediyor.

    lan ne güzel ayrıcalıkmış bu kandırılmak be.
  • insanlıktan çıkmaktır.

    kandırmak değil bak, kandırılmak insanlıktan çıkmaya neden olur.

    artık kimseye eskisi gibi bakamazsın. senden alınmış olan insan sevgisidir. her insan artık seni kandıran kadar vicdansız olabir. bunu bilerek yaşar ve ona göre sürekli kendini korumaya çalışırsın. kendini korumak iyi bir şey gibi gözükse bile böylesi değildir. çünkü artık acımasızlaşarak bunu yapmaya başlarsın.

    seni kandıran ise yaşamına bir yerlerde devam ediyordur. yeni avlar peşindedir. yeni insanlara sana kurduğu tuzaklara benzer tuzaklar kuruyordur. en çok bu canını sıkar. içinde kalan son insan sevgisi o şerefsizin yeni avlarına üzülmektir. o kadar.

    sonra bir gece midendeki yanma geçer. birden kibrit çöpü gibi söner. gülümsersin öylece. aklına seni kandıran gelir ki ilk defa miden yanmaz bu hatırlamada.

    bilirsin hayatını yalanlar, roller ve kendini sevenleri kullanmak ile geçiren biri asla mutlu olamayacaktır. hayatı söylediği yalanların yüzüne vurulması korkusu ile geçecektir.

    yorganı başından üzeri çeker ve yatarsın. bir gün intikamını alacağın sabaha.

    çünkü kandıranların en büyük sıkıntısı gerçekte kim olduğunu bilen birinin eninde sonunda alacağı intikamı bekleyerek uyumaya çalışmaktır.
  • insanın midesinde yediği yumruğun göğsünün arka tarafına doğru yayıldığını hissetmesine neden olur bu hissiyat... çok ağır koyması lazımken özünde, kandırılma sebebi sızıyı azaltır genelde.. "bu götlüğü yapana değer verdiğime değmezmiş zaten" diyebilmek rahatlatır bi nebze..

    etekteki taşları döküp kirli kanı, irini akıtabilirsin belki ama kandıran kişi mutludur genelde.. kandırma tazeyken kesindir mutluluğu zaten...

    muhattap olduğun kişiyi tanımakla alakalı herşey en temelde... ite at, orospuya leydi muamelesi yaparsan "oh iyi olmuş" derim...
  • acıda olsa utanılacak bir durum değildir. çünkü asıl utanması gereken kandırılan değil, kandırandır.
  • "insan birisiyle yaşlanmalı, birisi yüzünden değil" şeklinde ne de güzel özetlenir.
  • insanı çileden çıkartan olay. fark edildiğinde, küçük çaplı bir şaşkınlıktan sonra, bir öfke alır insanı. kendi saflığına mı yanasın, karşı tarafın ne kadar pislik olduğuna mı yanasın, yoksa öbür tarafın ne kadar pislik biri olduğunu önceden niye anlamadığına mı yanasın, karar veremezsin bir türlü. sonuçta sadece olan bitene sinirlenmekle kalırsın ortada. sinir bozucudur. **
  • beni en çok üzen davranışların başında geliyormuş.

    "zaten hayat bir kandırmacadan ibaret değil mi?" diyenlere kafam girsin.

    madem öyle, ben neden bu kadar temiz kalabildim be amına koduklarım?

    bak adama küfür ettirdiniz gece gece :/
  • bu yaştan sonra öğrendim ki kanan kişinin saflığı değildir nedeni, kandıranın şeref ve haysiyet yoksunluğudur.
    kananın güveni, kandıranın sorunlu bünyesidir.
    kananın iyi, kandıranın kötü karakteridir.
    kananın dönemsel ve şartsal olarak kanası vardır, kandıranda bi bok yoktur yani.
  • beklentilerle alakalıdır kandırılma durumu, bir beklentinizin olmadığı birisinin sizi kandırması ne kadar zorsa, beklentilerinizin olduğu birinin sizi kandırması da o kadar kolaydır.

    beklenti dışındaki şartların beklentinin olduğu ve olmadığı durumlarda aynı kaldığını varsayarak bu sonuca ulaşıyoruz tabii, yoksa bir ton etken var.
  • yorgunluktan kolunuzu kaldıramayacak halde olsanız da gözleriniz faltaşı gibi hareketsiz yatmanıza sebep olan. aldatılmak ziyadesiyle bir eyleme dayanırken, kandırılma kişinin yüzünüze baka baka arkanızdan iş çevirmesi ve eylemden çok yalanın oluşturduğu yıkımdır. kabullenişe kadar sinir ile acı hali devam eder. kabulleniş ise ruhsuzlaşmanın ilk evresidir.
hesabın var mı? giriş yap