• kanaatten hiç kimse ölmedi, hırsla da hiç kimse padişah olmadı.
    *
  • olmayınca fakir hissettirendir.

    ihtiyaçlar seline kapılmışız gidiyoruz.
    artık alamadığımızın fakiriyiz.
    adamlar ellerinde olsa kanaati parayla satacak.
    birinci, ikinci iş derken uyku haram oldu.
    allah yat dediği için yatan, allah kalk dediği için kalkan adam aranıyor!

    tüketmekten kendinden başkasını düşünmeyen adam tükenmiş demektir.
    varsın komşuda tuz olmasın, bizim tatlımız yoksa suratımız düşüyor.
    ne alacağınız belli değilse gitmeyin şu avmlere.
    orası 'yaşam merkezi' değil.
    ne alınan belli ne verilen...

    birileri ihtiyaç üretiyor.
    neye razı olacağımızın sınırını çiziyor.
    tek silahımız var o da kanaat.
    engizisyon yargıcı gibiyiz, bir bakabilsek o teleskoptan ihtiyaçlarımızın ihtiras olduğunu görebilecez.

    tebessüm sadakadır diye boyuna tebessüm ediyoruz.
    hani son çareydi tebessüm...
    sevgilimize, hanımımıza, nişanlımıza tebessüm yetmiyor.
    bu çiçeği bana alacağına bir fakire sadaka verseydin diyebilecek yürekli kadınlar lazım...
    feministler kızsınlar.
    fakir sevindirmek, feminist sevindirmekten daha önemlidir.
    beş yıldızlı hotel'e gitmek haram, 'islami hotel'lere gitmek caiz.
    hem burjuva hem müslüman nasıl olacaz çözemedim gitti!

    cüzdanlar karttan paradan dolayı daha şişkin.
    ama her zamankinden daha fakir, daha yorgunuz.
    yapılacak daha çok iş, alınacak daha çok şey var.
    kırmızı elbiseyi kırmızı ayakkabı olmadan nasıl giyecez di mi ama...

    ruhumuz açık artırmada.
    her şey şato için jeep için.
    evler büyüdü ama kimsenin kimseden haberi yok.
    jeep'i de aldık ama indiğimiz yok arabalardan.
    ulan araba reklamlarında insan kalmadı.
    kim kimin sahibi...

    plastik cerrahi insanı yeniden yaratmaya çalışıyor.
    burnumuz bize kim olduğumuzu söylemez.
    burnumuz burnumuzdur.

    sistem neyi satın alırsan sen osun diyor.
    bize kim olduğumuzu satmaya çalışıyor.
    seçmek eylemi neyin seçildiğinden önemli olamaz.
    ihtiyaçlarımızı allah belirler kapitalistler değil.

    hareket etmeyen özgür değildir yalanına inandığımızdan beri işler kötü gidiyor.
    hızın uyuşturuculuğu sayesinde her şey bulanıklaşıyor.
    farkedemiyoruz.
    insan olmak ne demeye gelir sorusunu soran yok.
    durup düşünmek şart.
    düşünmek için durmak şart.

    kadınlar, nasıl zayıflarım?, nasıl alımlı görünürüm?, nasıl estetik olmalıyım? soruları üzerine tefekkür ediyor.
    her zamankinden daha 'güzel' ve mutsuzlar.
    çözüm her zamankinden daha fazla 'avon kataloğu'...
    görünmek ve olmak işte zamanın problemi.

    erich fromm abizin de dediği gibi günümüzün problemi 'olmakla sahip olmak arasında bir seçim yapma zorunluluğu'dur.
    yol çatallı bir yol.

    reklamlar hayatımıza karıştı ve karışıyor.
    bisküvi denince akla eti geliyor.
    hazır kartı olan özgür geziyor.
    hayatın tadı siyah şekerli suda.
    allah'ın isimlerinden birkaçını biliyoruz, bilmediğimiz marka yok.

    her ev şatoya dönüşmek zorunda mı?
    en büyük evler bile eşya kalabalığından kibrit kutusuna dönüştü bile.
    oysa tek kelime yetecekti bunu engellemek için, 'kafi'...
    anlasak ne kadar az şeye ihtiyaç duyarsak o kadar özgür olacağız.
    aslında işimiz kolay kapitalistler ne derse tersini yapacağız.
    bu işi solcu işi zanneden müslümanlara üzülmemek elde değil.

    boş vakit yoktur; içi boşaltılan, allah ile bağı kesilen vakit vardır demiştim.
    eğer bir vakti basen, karın kası, mobilya, kozmetik ürünleri, transfer dosyalarını incelemekle geçiriyorsan o vakitle boşanıyorsun.
    vakti tüketiyorsun.
    ulan tek ölçü para mı?
    para kazanılmayan zaman boş zaman mıdır?
    bu kadar kapitalist olmamamız lazım.

    yediğimiz, içtiğimiz, dışkıladığımız yerler bize kim olduğumuzu söylemez.
    soylu insan olmak için insan olmaya vakit ayırmak durumundayız.
    ötekini duyamıyoruz.
    ötekini de geçtim. modern insan kendine katlanamıyor.
    hep bir gürültü ihtiyacı.
    kendini dinlemekten korkan başkasını nasıl dinlesin?

    modern medeniyetin ihtiyaç diye yutturduğu şeyleri sorguladığın an deli damgası yersin.
    zaten reformistlerin alayı delidir.
    allah hepimizi delirtsin.
    yeterince akıllı var.

    birilerinin dayattığı şeyleri alma zorunluluğu hisseden insan aslında birilerinin hayat diye sunduğu şeyleri satın almaktadır.
    ve bu birilerinin sunduğu hayat hep pahalıdır.
    hayat pahalılığı dilimizden düşmez.
    refah bağımlılık üretir ve artık modern yoksul olursun.
    bunu ivan illich abimiz çok dedi.
    harcamalar katlanır ve hep yeninin peşine düşen insan önündeki soruları ve sorunları atlamak zorunda kalır.
    bu yarışın kazananı olmamıştır.
    yeterli olan her daim iyidir.

    maalesef en çok tüketimi ramazanda yapıyoruz.
    en çok tüketimi yılbaşında yapanlara dönmemizden korkmamak elde değil.
    ramazan ayı bizde erkeklerin iftardan iftara koştuğu, kadınların da yemek yapmaktan başını kaldıramadığı bir aya dönüşmüştür.
    kur'an ayında, kur'an tekrar inmek istiyor gönüllere.
    gönüller yeni araba sevdasında olduğu için çok da mümkün olmuyor bu iş.
    fakirsiz iftar sofraları, tıka-basa yemeler...
    allah bizi affetsin.

    allah kur'an'ı indirmiş bizimkilerin ümidi partimizde.
    'o parti' gelecek ve dertler bitecek.
    yalanınızı yesinler.
    bitmedi gitti şu dertler...

    düşünün bir hanım eşine göstereceği güleryüzü istediği şeyin alınıp alınmamaına bağlıyor.
    ne kadar zavallıyız.

    zenginliğin sınırlarını televizyon dizileri belirlediği zaman zenginliğin sınırı muğlaklaşıyor.
    ve nihayet herkes fakir...
    'fakirliğim övüncümdür.' diyen efendimiz (aleyhissalatü vesselam) hasırda uyuyordu.
    kainata efendilik yapmış insan yamalı hırkayla dolaşıyordu.
    bunlar çok şey anlatır.

    armine ile armani arasında fark yoktur...
    tekbir'de yapılan harcama israfsa tekbir ismi kimseyi kurtarmaz.
    ihlas'ı karıştırmak bile istemiyorum.
    mini etek ya da türban olsun, evde bir dünya varsa almamak lazımdır.
    almadan duramıyoruz.
    örtü farzdır en az israf etmemek kadar.

    caprice hotel cennetten bir köşe olamaz.
    yazıktır, günahtır.
    'bu dünya ücret yeri değil, zahmet yeridir.' diyen bizim peygamberimizdir.
    bu dünyada cenneti bulacağını zannedenler rüzgarın yönünde gitmeye mahkumdur.

    dondurma yemek inlemek değildir.
    bunların bizle alakası yok.
    bizde sadece ramazanda değil, sair zamanlarda da açık alanda yemek yenmez.
    bizim için onların hayat dediği tam anlamıyla memattır.
    onların ilerleme anlayışı bizde fazla ileri gitmek deyimiyle anlam bulur.

    rakamlar çok az şeyi anlatır.
    hep değişir rakamlar, yetişemezsin.
    bedavadan zengin olma kitaplarını yazanlar bedavadan zengin oldular.
    ihtiyaçlarımızı kim şekillendiriyor?
    bakmak lazımdır.
    zaruri olana kani olmak gerek.

    allah'ın tesettürüne uyarsın, ya da başkasının.
    bunu her iki cins için de diyorum.
    yırtık kotun cinsiyeti mi var?
    varsın batının ilerlemiş, yağ fıçısına dönmüş insanlarından olmayalım.
    biraz geride kalalım.
    bakalım öndekiler ne yapıyor?

    yere düşürdüğümüz kanaati yerden kaldırmak lazımdır.
    bizim zenginliğimiz kanaattir.
    tüketmeden, kullanarak yaşayalım.

    zamanın üzerindeki zat said nursi'den geliyor;
    'eskiden ekser islâm aç değildi; tereffühe ihtiyar vardı. şimdi açtır; telezzüze ihtiyar yoktur.'
    artık utanmalı ve kanaat etmeli.

    son söz efendimiz'den (aleyhissalatü vesselam) geliyor.
    'iktisad eden maişetçe geçim belasını çekmez.'
    bu kadar boşuna yazdım galiba...

    komşusunda çorba yokken tatlı peşinde koşmayanlara selam olsun...
  • düşünce doğmadan bir an evvel, şöyle bir kanaat tanımına kanaat getirilmiş: "cennet ile cehennem arasındaki mesafe ya sonsuz küçüktür ya sonsuzdur."

    seviyorum ama söyleyemiyorum desene..
  • mesnevi'den:

    kanaat, hayal, îman, sabır

    allah'ın has kullarını davet ettiği kanaat ziyafetinden uzak kalan kimse, padişah bile olsa, dilenci gibi aç gözlüdür.

    • sen, allah'ın verdiklerine râzı olmadıkça, rahat etmek, kurtulmak ümidi ile nereye kaçsan, orada karşına bir afet çıkar, bir bela gelir, sana çatar.
    • dünyanın hiç bir köşesi canavarsız ve tuzaksız değildir. hakk'ı gönülde bularak ve ona sığınarak, onun mânevî huzurunda yaşamaktan başka kurtuluş ve rahat yoktur.
    • kurtulma çaresi bulunmayan dünya zindanının, ayak bastı parası alınmayan,
    zindan dayağı atılmayan bir köşesi yoktur.
    • allah'a yemin ederim ki, fâre deliğine girsen, bir kedi pençesiyle tutulursun.
    • insanoğlu hayallere kapılmayı sever, hayalle gelişir; hayalleri güzelse, onunla rahatlar.
    • yok, hayalleri hoşa gitmeyecek olursa, kötü hayallere kapılırsa, mum gibi bu ateşle yanar, erir gider.
    • yılanların, akreplerin arasında bile olsan, allah seni güzel hayallerle avutursa...
    • yılanlar da, akrepler de sana eş, dost olur. çünkü güzel hayalin, bakırı altın yapan bir kimyası vardır.
    • sabır, güzel hayallerle tatlılaşır, çünkü hepsinden önce sıkıntıdan kurtuluş hayali gelir, seni rahatlatır.
    • o kurtuluş hayali, içteki imandan ileri gelir, îman zayıflığı ümitsizlik, iç sıkıntısı verir.
    • sabır, iman yüzünden baş tacı olur. çünkü sabrı olmayanın imanı yoktur.*

    *bir hadis-i şerifte; "bir kimse de sabır yoksa, onda sağlam iman da yoktur." buyrulmuştur.

    • hz. peygamber; "gönlünde sabır olmayan kişinin, allah'a da imanı yoktur." diye buyurdu.
    • bir kişi senin gözüne yılan gibi soğuk görünür. fakat, yine o adam, bir başkasının nazarında, resim gibi güzeldir.
    • çünkü senin gözüne yılan gibi görünen, onun kâfirliğinin, kötü huyunun hayalidir. onu güzel görene ise, imanının, güzel huyunun hayali görünmededir.
    • insanda ikilik vardır, insanın nefsi küfür ile, rûhu da iman ve irfan iledir. rühaniyet üstün gelirse; balık, nefsaniyet galebe ederse; olta olur.
    • insanın yarısı mümin, yarısı ateşe tapandır. yarısı hırslı, yarısı sabırlıdır.
    • cenab-ı hakk, kur'ân-ı kerîm'de: "içinizde kâfir de var, mümin de var." diye buyurdu.*

    *teğabün sûresi'nin 2. ayetinin meali şöyledir: "o, öyle kudretli yaratıcıdır ki, sizi o yarattı. ey insanlar, sizden bazıları kâfirdir. bazıları mümindir ve onun yaratan olduğuna iman ederler. allah sizin yaptıklarınızı görür, bilir."

    • insanın alaca öküz gibi, sol tarafı kapkara. öbür tarafı ise ay gibi aktır.
    • kim insanın çirkin tarafını, kötülük tarafını görürse onu sevmez. iyilik tarafını görürse onu beğenir.
    • yûsuf (a.s.), kardeşlerinin gözüne çirkin hayvan gibi görünüyordu. halbuki hz. yâkub'un nazarında o bir hûri gibi güzeldi.
    • kardeşleri onu çekemediler, kötü hayale kapıldılar da, onu çirkin gördüler. bu göz; teferruâtı, parça bucağı gören fanî gözdür. küllîyi (=bütünü) gören, her şeyde bütünün sıfatını müşahede eden gönül gözü, mânâ gözü onlarda yoktur.
    • sen şu bizim başımızda görünen fanî gözü, asıl gözümüz olan gönül gözümüzün gölgesi bil. asıl gözümüz, bir şeyi nasıl görürse, fanî gözümüz de ergeç onun tarafına döner.
    • ey insan! sen bir mekan âlemindesin. aslın ise mekansızlık âlemindedir. sen bu dünya dükkanını kapa da, öbür dükkanı, mânâ dükkanını aç.
  • the messiah dizisinde kuş metaforuyla anlatılmıştı. tam repliği hatırlamıyorum ama genel olarak, bir kuşun donmuş bir su birikintisinin yanına geldiğinden bahsediyordu mesih. kuş mevsime göre suyun donmasından şikayet etmeden içebildiği kadarını içip gitti diyordu kuş için.

    aslında burda birçok mesaj var. birisi de değişmeyecek şeyler için şikayet edip boşuna efor sarfetmemek. olduğu gibi kabullenmek. sadece elinden geleni yapmak. olanın en hayırlı olduğunu bilmek. keşke dememek. akışa bırakmak.
  • insanın çalışıp çabaladığı elde ettiği şeylerle yetinmeyi bilmesi ve açgözlü olmamasıdır, iç ve dış kaynaklı spekülasyonlara kulak tıkayabilmesidir. tembellik ve miskinlikle karıştırılmamalıdır. zira kanaatin anlamını en iyi helal alın terinin manasını bilenler kavrayabilir.
  • kanaat için "gerçek zenginlik" tabiri kullanılır. buna göre, verilene razı gelmek, elindekilerle yetinmek ve kendine bahşedilene saygı duyup kııymetini bilmek gibi hasletlere sahip olmak gerekir.
  • mesnevi'den:

    nimete şükretmek, nimetten daha hoştur.

    • nimete şükretmek, nimetten daha hoştur, şükür seven kimse, şükrü bırakır da nimet tarafına gider mi?

    • şükretmek nimetin canıdır. nimet ise deri gibidir, kabuk gibidir. çünkü seni, dostun kapısına ancak şükür götürür.

    • nimet insana, gaflet verir. şükretmek ise uyanıklık getirir. sen aklını başına al da, şükür tuzağı ile nimet avla.***

    ***ibrahim sûresi’nin 7. âyetinde şöyle buyurulur: “eğer nimetlerime şükrederseniz, onu size mutlaka artırırım. eğer nimetlerimi görmemezlikten gelir, şükretmez iseniz, benim azabım hakîkaten çok şiddetlidir.”

    bir hadîs-i şerifte duyurulmuştur ki:
    “insanlara teşekkür etmeyen, allâh’a şükretmemiş sayılır.” şiblî hazretleri de buyurmuştur ki: “şükür, nimeti değil, nimeti vereni görmektir.”

    • şükür nimeti, gözünü doyurur, seni bey yapar da fakirlere yüzlerce nimet saçarsın.

    • sen allâh’ın yemeğinden, yemişinden doyuncaya kadar ye, karnın doysun, aç gözlülüğün de geçsin; şunun bunun kapışını çalıp artık bir şey istemeyesin.

    ------------------

    ( eğer insan allah'ın ona nasip ettiği nimete kanaat ederse ve şükrederse allah nimeti daha çok artırır. şükür ile nimetin nasip olması, nimet gelmesi...
    yani ne kadar kötü bir durumda olursak olalım bardağın dolu tarafından bakarsak allah bize tam bardağı nasip edebilir. bu yüzden ağlayıp, oflamak yerine elimizdekilere şükür etmek bizi sıkıntıdan kurtarır. mesela fena bir halde olsak bile içimizde olan iyi hala geçme arzusu ve şevki allah'ın lütfudur, buna şükredip mutlu ve ümitli bir şekilde çalışmamıza devam edersek iyi hale geçeriz)
  • tdk'ya göre anlamları şöyledir:

    1. elindekinden hoşnut olma durumu, yeter bulma, yetinme, fazlasını istememe, doyum.

    2. kanma, inanma

    3. kanış, kanı, inanç, düşünce
hesabın var mı? giriş yap