• uzun zaman boyunca aradiktan sonra bilkent kutuphanesinde buldugum, alip okudugum cok guzel sule gurbuz kitabi...
    "iraden tutsak oldugunu anlama ozgurlugundur."
  • bir şule gürbüz kitabı.

    "tanrı beni bu şekilde yaratıp dünyaya gönderiverdi;ama,beni tekrar göreceğini düşünseydi,burnumun dörtte üçünü geri alırdı.bu nedenle de,karşısında daha fazla kalabilmek için en korkunç suçları işliyorum.."
  • " tanımakla görevlendirildiğim kişi ben miyim?" diyen kambur un kitabı.
  • 16bg yine yerinde tespitlemiş tabii: bir cüce ve kontrbas kırması.. kambur yani, kitap.. bir de şule hanım ağrıyınca, kar yağardı bazı kentlere, geçmiş zaman..
  • şule gürbüz'ün kitabında, kambur'un kuşbaz'a sormak isteği sorulardan biri şöyledir;
    "iki, üç, belki dört çocuğun var. daha yere çöp atanlara niye kızıyorsun?"
  • taşınma halidir, kitaplar sizin tarafınızdan değil, taşıma şirketinin personeli tarafından kolilenir, taşınır. garip bir kütüphaneniz var ise ve bu kütüphanenin en üst rafında, boyutu yüzünden birazı açıkta kalmış kambur'un, çok okumayla doğru orantılı yıpranmışlığını da gözardı ederseniz, benim kambur'umun başına gelenler, sizin kitaplarınızdan birinin de başına gelebilir.kitap için talihsizlik gibi görünen bu durumun, benim için sonradan yol arkadaşlığına dönüşen hikayesi ise şöyledir; bütün eşyalar toparlanıp gittikten sonra, evi anılara bırakmazdan az önce, odaları kolaçan edip, eksik gedik nedir, unutulmuş bir şeyler var mı diye, kafamı çalışma odasına uzattığımda, odanın köşesinde, cildinden çıkmış, iki parça küçük kitap sayfası bulmuş, aceleyle çantamın içine atmıştım. çok sonra, çokça sıkıntılı bir hastane koridorunda, bunaltıyla vakit geçirmeye çalışırken, bir şeyler olsa da okusam diye etrafı kolaçan ederken, aklıma çantamı kurcalamak geldi. çantanın sırtında, bir sürü ıvır zıvır evrakın içinde, ikiye ayrılmış, kitap parçaları buldum. bu ne ola ki diye şaşırarak, okunacak bir şeyler buldum diye sırıtarak, küçük sayfaları okumaya başladığımda ise şu cümleyle irkildiğimi hatırlıyorum. " bende kaybolma isteği vardır. küçükken( başımda bekçilerim varken-unutmadan söyleyeyim:inanmazsınız ama, ben bir ara on yaşındaydım) başımı alır alır giderdim..."
  • ocak 1992 yılında ilk basımı iletişim tarafından yapılmış şüle gürbüz kitabı. rüyası polat'a ithaf etmiştir. küçük, gri, cep boyutunda, düşle gündelik arasında şaşırtıcı bir metindir. arka iç kapakta şöyle bir alıntı vardır.
    "ve hiçbir şeye şaşırmıyorum-her şey bildik diyordum ya; bu da doğru değil. ben dünyaya olup biteni hayretle izlemeye ve şaşırmaya gelmişim-durmadan şaşırmaya... ama ne söylersem söyleyeyim, ne çalarsam çalayım, bu kamburu yüklendiğim için oyunbozan oluyorum. yine söylemek istediğim bunlar değil ve tüm ağıtlar gibi bu da iğrenç."
  • "ne gördüm bugüne dek? hadi bugünü de sayalım - yarına dek ne gördüm? yıllar önceydi; tren istasyonunda bir adam gördüm. bir şey sormam gerekiyordu; ya da bana öyle gelmiş olabilir. sormaktan nefret ederim - kim neyi bilebilir ki? ne sorarsanız sorun, herkesin hemen kendini düşünmesi ve kendini anlatmaya başlaması bu yüzdendir..."
  • 1973 yapımı fatma girik ve kadir inanırın birlikte oynadıkları insanı ağlatan ve düşündüren çok ama çok güzel türk filmlerinden biri.
  • şule gürbüz'ün henüz 18 yaşındayken yazdığı kitabı.
    kitabı her elime aldığımda başka bir satırının altını çiziyorum.

    - "benden, bana kayıtsız kalınması ile benden nefret edilmesi arasında bir seçim yapmam istense, tereddütsüz, nefreti seçerim."

    - "şimdi biraz bir şeyler çalmalıyım. yedi sekiz saat çalar, bu yedi sekiz saatin sonunda, müzisyen de olmadığımı anlar, zaman kazanırım."

    - "güzelce bir piyanosu vardı; ama kafasındaki müzikle parmakları arasındaki fark tüyler ürperticiydi."

    yaşı da epey ilerlemişti.
    - "ne yapayım; gün geçmiyor ki bir gün de geçmesin."

    - "hiç de sanıldığı gibi ilgi beklemezdi - bekleyecek sabrı yoktu."

    - "şair olmasaydı şiir düşmanı olurdu."

    inanç ile şüphe etmenin dışındaki yol nedir ki...
    - "inanç, bilmediği halde şüphe etmemek; ötekiyse, bilmediği halde şüphe etmektir."

    en canınızdan bezip "benden bu kadar," dediğimiz anlarda, bir oyunbozan çıkar ortaya. kendinizi yok etmeyi, en azından yok saymayı düşündüğünüz bir anda, birisi bir kahve ısmarlayıverir; ve bir kahveye fit olup, yaşama devat etmeye karar verirsiniz.
hesabın var mı? giriş yap