• yaz ve sonbaharda gün daha yeni ışırken tarlaya giderdik. biraz çalışır ve sonra kahvaltımızı yapardık. o birkaç saatlik çalışma ile iyice acıkırdım. kır havası, rüzgarla dans eden kısacık bozkır otları ve öten çaydanlık hoşuma giderdi. gözümün alabildiği her yer kahve ve sarı tonlarında olurdu. o yıllarda dünyam, topraktan ve o görünümden ibaretti. deli gibi çalışır, yemek yer ve uyurdum. ama hepsinin hakkını verirdim. hak edilmiş bir kahvaltı en kıymetli kahvaltıdır. içeriği çok zengin olmasa bile. çayını yudumlarsın, rüzgarı ve tozu hissedersin ve yediklerinin tadını sonuna kadar alırsın. kırda kahvaltı yaparken hissettiğim her şey çok gerçek olurdu. o kahvaltıları güzel kılan da o gerçeklik hissiydi sanıyorum.
  • patatesleri haşlıyoruz, içine un, tuz, kabartma tozu ekleyip dağılmayacak sertlikte bir hamur elde ediyoruz. yaptığımız hamurdan parçalar koparıp elimizde açıyoruz, içine kaşar peyniri, sucuk vb. istediğimiz bir iç malzemesi koyup üstünü başka bir açılmış hamurla kapatıp tavada güzelce kızartıyoruz.

    bunu* her zaman yapmıyoruz ve çok zor olsa da az yemeye gayret ediyoruz* ve en önemlisi mutlaka aile ve sevdiklerimizle yaptığımız kahvaltılarda yiyoruz. kahvaltılarınızdan aile saadeti eksik olmasın afiyet olsun...*

    rica üzerine debe editi: ''seycik'ten muhtesemtuzsuz'a: doğum günün kutlu olsun muhteşem şey''
  • kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı demiş cemal süreyya, hele ki uzun bir aradan sonra dönülen yuvada sabah uyandığında çayın demlenmiş, anne kahvaltısının hazır olduğunu görmek hayatın aslında o kadar kötü değil hatta o an çok güzel olduğuna işarettir.
  • ailece edilen kahvaltıda biri çay doldurmaya kalktığında, bardağındaki çayı fondip edip ona yetiştirmesi pek güzeldir.
  • "yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem
    ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı."
    ** ** ***

    cemal süreyya
  • mutlulukla bir ilgisi olduğu doğrudur,
    insanları tanımak için bir şans olduğu da:
    "iki biradan sonra,
    herkes herkesi sever,
    sen beni kahvaltıda sev"*
  • üniversite yıllarında bir haftasonu evde arkadaşlarla ve sevgiliyle yapılanının tadının bir ömür boyu unutulmayacağı huzur dolu zaman dilimi. öğleye doğru kalkılır, aydınlık mutfağınızda 37 ekran televizyon ya da bir istanbul radyosu açılır. hele birisi çıkıp sıcak ekmek bulmuş, gazete alıp gelmişse değmeyin bu keyfe. şen muhabbetler edilir, ince bellide çaylar peşpeşe yuvarlanır. ardından mutfaktaki kanepeye oturulup bir sigara yakılır, öğle haberleri konuşulur. derken balkonda kaygısızca tavlaya başlanır, ara sıra gözler sokaktan geçen arabalara takılır. ilerleyen zamanlarda masanızda siyah havyar olsa ne fayda, o çatalı batırınca tabaktan fırlayan yeşil zeytininin mutluluğunu arar olursunuz.
  • elimizden öyle veya böyle, alınan/çalınan en büyük zevk.

    sobada kaynayan suyun buharında, dünyanın en lezzetli çayının, taze kokusu ile uyanırdı evler. anne, baba, kardeşler bir masanın etrafında olurdu sabahın erkeninde. kızarmış ekmeklere sürülen sana yağı, bir kaç çeşit ev reçeli, bal, peynir ki, güzel, abi, sevilesi bir peynir, harbi tadı olan peynirle şenlenirdi masalar. belki az konuşulur, acele edilirdi işe, okula yetişmek için. ama herkes birbirini görür, günaydın der, sırasıyla gidenler yolcu edilirdi. aile olunurdu.

    aç karnına, plastik bardakla içtiğim kahvenin iğrenç tadı aklıma getirdi bunları. artık hiçbir şey için zaman kalmadığını öğrendik. kahvaltı için zaten yok. kimse aile olamıyor, depresif çocuklar yetiştiriyoruz. iğrenç bir diziye ayırdığımız vakti, birbirimize ayıramıyoruz. kadın, kocasını, anne, oğlunu, kız babasını tanımyor. merak da etmiyor. her gün yeniden şaşırıyorlar birbirine.

    daha modern, daha çağdaş, daha rahat yaşıyoruz belki. sabahları soba için odun taşımak yok. duş almak için, kazanda kaynayan suyu da beklemeye gerek yok, doğalgaz ısıtıyor. su ısıtıcı bir dakikada hazır hala getiriyor kahvenin suyunu. ama o kızarmış ekmeğin, o sobada kaynamış çayın kokusu yok artık evlerde. daha suratsız daha mutsuzuz.

    vahşi kapitalizm tüm hayatımızı çaldı ama sanırım hiçbiri ''aile kahvaltımız'' kadar zoruma gitmedi.
  • depresyondan çıkma nedeni. esasında deprasyon dediğimiz, şımarık kız çocuğu depresyonu yani.
    evet sevgili yusuf, anlaşıldığı üzere git yine bir nedenle deprasyona girmiş ve bu kez kurufasulye yiyerek değil, kahvaltı ederek çıkmaya çalışıyor. ve yine sinemasında titanic'in gösterime yeni girdiği, çelik diye bir adamın çıkıp bandanayı moda haline getirdiği, ''hey corç versene borç'' un en yaygın espri olduğu, sahil kasabasından bildiriyor.
    kahvaltı dediğimiz öğün, siz vakti olmayan şehirli arkadaşlarımın poğaca, poğça, pooça şeklinde adlandırdığı, kimi bol geniş zamanlı sabahlarında tost diye tanımladığı, bazı asortik olanlarımızın sütün içine kıtırlar döküp portakal suyu ile yediği şey.
    pazarları yapılan kahvaltıya brunch denir. breakfast ve lunch kökünden geldiğine bakmayın. pazar demek o.
    ama biz taşralı sahil kasabalı (hiç girmeyeyim değil mi taşrada yer alan sahil kasabası hadisesini anlatmaya) insanlar olarak kahvaltıyı ''haftaiçi işi ekip 11 sularında kalktıktan sonra bahçede yapılan şey'' olarak tanımlıyoruz. (annen hariç de, annen hariç dee)
    malzemeler;
    - bir adet sefa pezevengi
    - minik çaydanlığa atılan iki yemek kaşığı çay, ve bir tatlı kaşığı tomurcuk (poşet çay,ketıl, arzum tiryaki falan demedim bak)
    - üstü kekikli ve bol limonlu yeşil zeytin, bol miktarda zeytinyağı ile...(enem bak artis lokantalar gibi oldu) bol miktar burada ekmek banılabilecek kadar manasına geliyor.
    - taze ve çıtır salatalık, bol sulu, hafif ekşi, kırmızı domatis (salkım domates falan değil, baya bildiğin kafam kadar, eski usül)
    - insanı brucella edebilecek denli taze köy peyniri ile ona ters ters bakan evropalı kızarmış hellim peyniri.
    - tereyağı sürülerek teflon tavada kızartılmış dilimlerce ekmek (tost makinasından fırlamamış olması tesadüf değil eet)
    ve son olarak bir adet kayısı haşlanmış yumurta.
    çile bülbülümdeki alllaaaaaahhhhhhhh nidasını edesim geldi lan.
    neys işte. kahvaltı budur. sefa pezevenklerini sevelim. onları koruyalım.
    (küfür edeceksek sadece şahsına edelim, kaldırabilir. anaydı, bacıydı karıştırmayalım, sevgiler)
  • tek kişilik bir şey değil.
hesabın var mı? giriş yap