• gittik gördük...
    "olimpos bitmiş abi" klanının tespitlerine rağmen. haklılarmış. bitmiş. öncesini bilmiyorum ama bitmiş. zira bitmeyen yer böyle olabilemez. haaa şimdi durduk yere "herkes laf ediyor ben de geri durmayayım söveyim. am sik göt" diyecek değilim. keyifliydi. ne keyifliydi? gözünü sevdiğim çam esintisi, gölge, sükûnet, ucuz çay, güleryüzlü beynelmilel personel, ucuz meşrubat, karşıdaki kayalığa tırmananları akşam üstü bull bar'dan izlerken çay içmek, serinlemek, hiçkimsenin hiçkimseyi huzursuz etmeden salınması... pek güzeldi pek âlâydı.

    huzurumuz kaçıyor!
    bir odaya yerleştik. güzel. konfor aramıyoruz zati. ahşap sağlıktır dedik. fakat banyonun (ki tuvalet aynı zamanda haliyle) kapısında bir gariplik var. bir tahtası kırık.kırık tahtada klozete dayanmış; hırdavatçı gibi. ne ki şimdi bu? şu: sıçma. sıçarsan da odada nefes alma. işeme. işersen de susturucu taktır ya da çık ormana git. orada hallet. e niye tamir edilmemiş? dedik ya konfor yok. unut konforu.

    taliban sınırında mahsuruz.
    yemek saati. bir tabağın üstüne sulu yemeği ve kızartmayı aynı anda koymak suretiyle ifrazat sınırını test ediyorsun. yani balığın yanına patlıcan oturtma, onun yanına dolma, doymazsan diye sigara böreği, tepelerine bu yangını söndürmek istermişçesine bi kepçe yoğurt. "hepsi midede birleşmiyor mu zaten" diyeni bacağından vurmak istememiştim hiç bu kadar. heryerde yemek yemek mümkün. barda, yerde,çardakta,odada,banyoda,ağacın tepesinde... istersen cebine koy dolmayı gün boyu öyle gez, ses eden yok.

    ölümle burun burunaydık
    gece oluyor. odadayız. gerek yok ergenlerin arasına karışmaya. zaten sosyalleşebilme kabiliyetimiz ahmedinejad kadar. yüksek sesli müzik. e güzel. mfö, sezen aksu... güzel. tam zevke hitap etmese de playlist iyi gene de. sonra bi gürültü. sabahın ikisi. bildiğin disko,tekno, mp3 tiesto. uyku , huzur yok. bir müddet sonra uyuyoruz ama sebep beynin bu acıya daha fazla tahammül edememesi. şartel kendi kendine kapanmış.

    karıncalar, yan odadan sesler
    gecenin bir yarısı " bismill.... odamıza giriyorlar" korkusu ile uyandık. bildiğin kapımızı kurcalıyorlar. yok değilmiş. yan odanın kapısı bu. sanki adam odamızın içinde geziniyor da gözümüze görünmüyor. üst kattakilerin de sesi geliyor. sanırım aralarında bir at var. hiç şüphem yok nal sesi bu. ya da topuklu terlikli biri geziyor.
    uyuyorum fakat sabaha doğru bir karıncalanma peyda oluyor vücudumda. ya uyuştum ya da başka birşeyin belirtisi allah korusun. neyse büyütecek birşey yok. karınca sürüsü inceden yiyor beni. kendi türleri için de çok küçük oldukları için mümkünü yok beni 5 günde kadar yiyemezler. nerden baksan bir yıl kalmam lazım kemiğe inebilmeleri için.

    türk topraklarındayız.
    olimpos'un geneli elbette cennet mekânı gibi. gerçi tepenin ardı kül olmuş. çift pervaneli bir helikopter tepemizden su döke döke dört tur yapıyor. olsun güzel. düşmez o kafamıza. orada arada buz gibi sulara denk geliyoruz. tatlı su. doğal ağaç tünelleri. geneli güzel. ilk günkü çarşaflarla uyanıyoruz son güne de. sormaya da korkuyorum temiz çarşaf vermeyecek misiniz diye. hani "ama sen buranın felsefesini anlamamışsın hiç" diyerek hep beraber gülüverirlerse tüm ağaç ev sakinleri? bi felsefe, bi bohem stil var tabii de benim onu kavrayacak kadar ne aklım ne vaktim vardı o sıra. şükür gece altıma işemedim de yenisini istemek gerekmedi hemen.

    özet: 6,5'tan 7 veriyorum. yerine göre.
  • girisimciligin kitabini yazan isletme. kadir'in agac evleri. su ev lafini cikartsa itirazim kalmayacak aslinda. kadir'in agaclari de gec. verdigi hizmetle genel unu arasinda siyahla beyaz kadar fark var. aslinda giden/bilen biliyor da yine bu nufusla musterisi bitmiyor. verdigi odanin kalitesi istanbulda 10 tl etmez, turistikse istanbul da turistik amk. biz de zamaninda inandik, tuzagina dusmuslugumuz var, gel gor ki ne yazsak yine de giden olacaktir.

    odada bocek mi var, tahta kurusu mu var? hic onemli degil dogalliga veriyorsun geciyor. tesisin adam gibi bir kanalizasyon hatti mi yok, etraf gece bok mu kokuyor? dogallik be guzelim. 22 cesit peyniri koy kahvaltisi diye yiyip koyluyu gurme zanneden adam elbet oraya gidince koylunun bocek icinde yasadigina da, tezekle insan diskisinin bir olduguna da inanir. dogal hayat dedigin 120 kisiye ayni yagla yumurta pisirmektir zaten. bunlar hep dogal.
  • herşey yıllar önce, milletin* sırt çantalı, uyku tulumlu gittiği yere elimde samsonite bavulla gitmem ile başladı..
    daha ilk dakikadan bir sıkıntı olduğu belliydi.. odaya girdiğimiz anda mekanın avlusuna bakan bir pencere* olduğunu fakat sineklik, cam veya perde gibi birşeyin olmadığını gördük. gelen geçen pencereden selam veriyordu. plaj havlularından birisini feda edip pencereyi kapattıktan sonra az sayıda odada bulunan müstakil banyoya baktık. tuvalete oturan kişinin lavaboyu kucağına alacağı boyutlarda olan banyoyu kendimize hiç dert etmedik.
    akşam banklardan birinde otururken bacağıma bir sakız yapıştığını farkettim. sakızı almaya çalışınca sakız gelmedi ama hareket etti. sülük denen sevimli arkadaşla tanışmamız o güne dayanır*.. ama ben hayırsız çıktım, benden* ayrıldığından beri hiç aramadım kendisini.
    yemeklerin lezzetli olması gibi bir beklentimiz zaten kalmamıştı ama elimize tabak yerine tepsiden bozma birşey vereceklerini ve üst üste pilav, pırasa yemeği* ve yoğurt koyup, üstüne de karpuz dilimi dikeceklerini tahmin edememiştik. evet, hepsi aynı yere gitti ama sunuş harikaydı. kahvaltıda yaptıkları omletler gerçekten süperdi, o ayrı.
    üst odada kalan kızın nasıl bu kadar zarif sesler çıkararak pıtır pıtır yürüdüğüne hayret ediyorduk. üçüncü gün üst kat komşumuzun kuyruğunu görünce anladık, komşumuz bir fareydi. acaba yukarıdaki delikten bize hangi gün ziyarete inecek diye meraktan ve heyecandan uykularımız kaçtı.
    bir hafta boyunca çok eğlendik çok*.. ama bir daha gitmem sanırım.. yani... umarım, hatta inşallah..
  • hemen karşıda mis gibi türkmen pansiyon dururken buranın yanması çok büyük talihsizlik. iyiler hep erken gidiyor diycektim ama abartmayalım şimdi, türkmen kadar değilse bile kadir de kendi çapında iğrenç bir yerdi neticede. daha az iğrençler daha erken gidiyor diyelim, aziz hatırasına saygıyla...
  • kapisinda gordugum luks sinif vasitalardan (hippi mi dediniz?), oda fiyatlarindan, iceride ellerinde marlboro+suv anahtari sallayip dolanan tikilerden (93 kusagi?) ve dahasi sahibinin etrafina yaydigi ben-kral-yatirimci-akilli-girisimci-kapitalistim havasindan dolayi feci itici gelmisti. ancak belirtmeden gecmemek gerekir ki, aktivitelerde calisan insanlar tum bu mefhumlardan fersah fersah uzaktilar.

    (bkz: teknik yeterlilik nedir ki)
    (bkz: acgozluluk)
    (bkz: insan hayatina verilen deger)
    (bkz: ilahi zabita ve yikim ekibi)
    (bkz: faciadan donmek)
  • ilk kez gidildiğinde önündeki tozlu yolda arabadan inince ağaç evler, renkli tabelalar, içeride basketbol oynayan insanlarla göz kamaştırıcı görünüyor. odaya yerleşildiğinde eh bi ağaç evden beklendiği gibi işte deniyor. akşam yemeğine gidildiğinde yağsız, tuzsuz, haşlama tavuk / balık, bulgur pilavı, salatayı görünce "hmm olabilir tabi sağlıklı beslenme.." diye çaktırılmıyor, gece odanın altını kazlar, hindiler basınca şaşkınlıkla "amanin ayı indi dağdan" diye bahçesinde sabahlanıyor, üst katta hayvan bir çift kalıyorsa tavanın çökme tehlikesine karşı siper alınıyor. bunların hepsi de katlanılır.. gerektiğinde "nolucak ya macera oluyo işte" diye kişi kendini kandırabilir.. de.. bahçede oturup birşeyler içilecekse "oraya oturmak yasak, buraya ayağınızı uzatmanız uygun değil" gibi saçma uyarılarla yanınıza geliniyorsa, soğuk su bulmak neredeyse imkansızsa, saat oniki olduğunda oturduğunuz çardağa biri gelip "buraları biz gece kiralıyoruz kalkın yada parasını ödeyin" deniliyorsa, çıkışta fatura istemiyoruz fiş kesin denildiğinde "kadir bey"in bir dövmediği kalıyorsa başlarım ben böyle işe deyip pılı pırtı toplanmalı bir daha asla ve kat a gidilmemek üzere oradan kaçarcasına gidilmelidir. sabah kahvaltısında beş karış suratla omlet yapan tarafımızdan "hön" kod adıyla anılan "ilyas" da güzel omlet yapıyor ama her sabah o surat çekilmez be kardeşim.. kötü.. şark kurnazlığının alternaaaaatif versiyonu bi nevi.
  • çıralı yı mahveden mekandır. bir kısım gonullu sahilde kaplumbagalar yolunu sasirmasin diye evlerle sahil arasina perde germeye ugrasirken dagı tası lazerle aydınlatıp muzigin sesini sonuna kadar acmıs dogaya saygısız müessesedir.
    yapılışı itibariyle gecekondudur.
    icinde sulu kuru icildigini cumle alem bilirken kimse bisey yapmaz, mafya mekanıdır.
    doganın böğrüne sokulmuş hancer gibi bişeydir.
  • gidip gördüğüm ve üstüne üstlük kalabildiğim mekan. kalabildiğim diyorum çünkü ciddi anlamda berbattı. çöp boşaltılmamış, odada havlu namına bir şey yok, sıcak su denilen olgudan bihaberler. odaların içi berbat... tüm bunları gördükten sonra buranın nasıl alıp başını yürüdüğünü çok merak ediyorum...bir de haraç keser gibi girişte ücret almalar filan... çardaklarda minder namına bişi varsa o da sadece tek bi çardakta mevcuttu...çalışanların burnu bi karış havada...kahvaltı desen sadece peynir ve maydonoz, rokadan ibaret...

    (bkz: kadir's tree houses pişmanlıktır.)
  • gidildiğinin ilk günü ya banyoda sıcak su yok ama işte ortam doğal, ikinci günü havasız tuvaletten odayı dolduran buram buram kokular sebebi ile bir parça niye geldim duygusu, 3. günü kardeşimin tahta kuruları tarafından yenmesinin en şiddetli günü ile yaşadığım vicdan azabının sorumlusu berbat mekan.

    yemekler kötü, deniz uzak. denize servis var ama saatlere denk gelmek mesele. bu arada ören yeri olduğundan denize müze kart ile giriliyor o da iki kez. 3. sünde para verip kart alıyorsunuz.

    kardeşimi tahta kurularının yediğini görevlilerle paylaştık bir halta derman olmayan bir krem verdiler. 2. ve 3. gün şiddeti çoğalarak arttı. üst üste iğneler yedi ki istanbul’a döndük hala iğne yiyor. bir kişi bile takip edip ne oldu, nasıl oldunuz demedi. ben bir ton söylendim ama ne geri dönüş oldu ne başka bir şey.

    hiçbir şekilde tavsiye etmiyorum. gerçekten çok daha iyi mekanlar bulunabilir olimpos’ta. zamanınızı da paranızı da boşuna harcamayın.
  • 36 yaşındayım. hep istedim ama gidemedim olimpos'a. dünyayı gezdim. ama şu 'olimpos bitti' geyiğinden dolayı son anda hep vazgeçtim olimpos'a gitmekten. geçen sene 63 yaşındaki babam annemi aldı gitti. bi de kadir'de kalmışlar. nasıl ortam diye sordum. ama bana ortam süper ama buraya karısıyla değil sevgilisiyle gelecek insan tadı o zaman çıkar diyor. ben yaşlanıyorum maşallah peder bey gençleşiyor.
hesabın var mı? giriş yap