• bir arkadaşım almanya'ya gider, habermas'ı şahsen görür bir kampüste. aaa habermas diyerek şaşkınlığını bağırarak ifade eder. bakışırlar ve habermas yoluna devam eder, hayat devam eder.
  • türkçe'ye tanıl bora ve mithat sancar'in kazandırdığı iletişim yayinlarini da bastığı kamusallığın yapısal dönüşümü adli bir kitabi da vardır. bu kitabın yorumlu özetini çıkarma gibi bir master ödevini yaparken kütüphanede yeni bir aşkın temellerini atmamdan ötürü; ne zaman habermas yahut kamusallığın yapısal dönüşümü'nün bahsi geçse "yalnızlığımın habermassal dönüşümü" gelir aklima, eski bir aşk dürter kalbimin güneylerini; unutulmuş, uzak bir aşk. yoksa habermas da büyük adamdır ve aşk gazıyla yapılan o ödevden de 95 alınmıştır, boru değildir.
  • 22 nisan 2002 itibariyle ankara'ya gelmiş, tübitak feza gürsoy salonunda konferans vermiş çağdaş filozof. konferans habermas'ın tolerans ve ayırımcılık konulu çalışması üzerinedir. ben ingilizce biliyorum edasıyla konferansı kulaklık almadan dinleme hevesindeki maryjane habermasın takma diş kullanmama prensibinin kurbanı olmuş ingilizce'yi yeniden keşfetmek zorunda kalmıştır.
  • 80'inci doğumgünü için bence daha doğru bir şarkı "kestane jürgen palamut altı yaprak üstü bulut" olacaktır.
  • marksistlere göre fazla liberal, liberallere göre fazla solda, postmodernlere göre fazla modernist, muhafazakarlara göre fazla aydınlanmacı, neo-aristotelesçilere göre fazla kantçı, görecilere göre fazla evrenselci, çatışmacılara göre fazla uzlaşmacı, felsefecilere göre fazla sosyolog, sosyologlara göre fazla felsefeci, romantiklere göre fazla rasyonalist, 'realistlere' göre fazla ütopyacı/idealist.

    gerek felsefi gerekse politik bakımdan kıyasıya eleştirdiği martin heidegger ile birlikte yirminci yüzyılın tartışmasız en büyük filozoflarından biri. kapsayıcı (hiçbir şeyi dışarda bırakmayan) bir sistem inşa etme yönelimi ve modernliğin patolojilerini modernliği külliyen reddetmeden eleştirme biçimiyle akla hegel'i getirse de; bilgi, ahlak, hukuk, politika ve özgürlük temalarıyla kurduğu ilişki bakımından metafizikten olabildiğince arındırılmış, neo-marksist kaygılar taşıyan ve frankfurt okulu terbiyesi almış bir kantçı durmaktadır karşımızda. nitekim kendisiyle yapılan bir röportajda "dolaptan sonradan çıkan bir kantçı" olduğunu kabul etmiştir.
  • alman filozof ve sosyolog. frankfurt okulu’nun eleştirel kuram olarak bilinen görüşlerini yenilemiş, sağduyu sahibi bir çağdaş düşünürdür. 2001 yılı frankfurt kitap fuarında barış ödülü'ne layık görülmüştür.
  • bilgi ve ilgi isimli 1968 de yayınlanan kitabından bir miktar okumaya çalıştığım ancak 10 sayfa sonunda ben boyle felsefenin bi tarafına koyarım diyerek kapattığım,anladığım kadarıyla eleştirel kurama yeni boyutlar getirmiş 20. yuzyıl düşünürü.
  • between facts and norms: contributions to a discourse theory of law and democracy adlı bir kitap yazmış filozof. bu kitabın “appendix ii: citizenship and national identity’’ kısmında ise yurttaşlık, ulus devlet ve demokrasi üzerine yazılar yazmıştır.

    jürgen habermas’a göre günümüzde içinde bulunduğumuz süreçte, vatandaşlık ve ulusal kimliği etkileyen üç tarihsel hareket bulunmakta:
    1) alman birleşmesi’nin sonucunda, doğu ve orta avrupa devletlerinin sovyet vesayetinden ''kurtuluşu'' ve bu kopuşlar sonucunda doğu avrupa’da milliyetçilik çatışmalarının patlak vermesi,
    2) avrupa topluluğu devletlerinin, gitgide birlikte büyüyüp gelişmesi ve özellikle 1993’te ortak pazarın uygulamaya konmasıyla, ulus devlet ve demokrasi ilişkisine ışık tutmasına olanak sağlaması- habermas burada, demokratik süreçlerin, ulus-üstü seviyelerin baz alındığı ekonomik bütünleşme ve ulus devlet sahnesinde yapılandırılmaya çalışıldığını söyler.-
    3) doğu ve güney’in fakir bölgelerinden gerçekleşen muazzam bir göç akışı da üçüncü tarihsel hareket olarak önümüze çıkıyor habermas’a göre. bu göç akışı ile beraber avrupa, yeni -önem ve aciliyet olarak büyük- bir sığınma ve barınma sorunuyla karşı karşıya kaldı. bu süreç, anayasal demokrasinin, evrensel prensipleri ve kurulu yaşam düzenlerini ve bütünlüklerini korumayı hedefleyen partikularist (tikelci) taleplerin arasındaki çatışmayı alevlendirdi.

    ulus-devletin geçmişi ve geleceği üzerine;
    habermas, almanya ve doğu avrupa ülkelerindeki olayların, uzun süredir tartışılagelen ‘’post-nasyonal toplum’’ yolunda federal cumhuriyet konusuna yeni bir dönüşüm getirdiğini vurgular. dahası, bir çok alman entelektüelin, idari ve ekonomik bazda, vatandaşların katılımı olmadan uygulanan bir birleşme sürecinin demokrasi açıklarından yakındığını ve bu gün kendilerini ‘post-nasyonal kibir’i suçlarken bulduklarını ifade eder habermas. bu bakış açısıyla, habermas’a göre ulus, paylaşılan tarihsel bir kader ile bir komünitenin (cemaatin) siyasal öncesi birliğini temsil eder. buna da ‘’schicksalsgemeinschaft’’ demiştir. diğer taraf ise, siyasal bütünleşmeyi, demokrasinin restore edilmesi ve sivil hakların tek bir güç tarafından askıya alındığı bir bölgede, hukukun üstünlüğü olarak görür.

    bu noktada habermas devlet formlarından bahseder. modern avrupa’da sayısız insanın birleşmesinde, birlik olmasında kullanılan ‘’imparatorluğun pre-modern biçimi’’ne, kutsal roma imparatorluğu, rus ve osmanlı imparatorluklarını örnekleyerek değinir.
    habermas’a göre devletin federal biçimi, orta avrupa devletlerinin kuşağından oluşmuştur ve bu noktadaysa isviçre’ye değinir; isviçre’deki federasyon biçiminin, vatandaşların çokkültürlü ortaklıkları ile etnik gerilimi dengede tutabilecek kadar güçlü bir gelişmişliğe sahip olduğundan bahseder.
    son devlet biçimi olarak, merkezi olarak idare edilen teritoryal bir devlet biçiminden bahseder habermas. bu tip devlet biçimlerinin, ilk olarak portekiz, fransa, ispanya, ingiltere ve isveç gibi krallıklarda oluştuğunu belirten habermas, fransa örneğinde olduğu gibi, demokratikleşme süreci sonucunda bu biçimin, ulus-devlet formasyonuna dönüştüğünü vurgular. bununla birlikte, ulus devlet, idari bir disiplin için, hukukun üstünlüğü ilkesini kullanarak bir altyapı hazırlar ve bu altyapı, bireyin alanını ve devlet müdahalesinin kolektif hareket özgürlüğünü garanti altına alır. habermas, bu konuda, bizi öncelikli olarak ilgilendiren şeyin, ulus-devletin, azınlıkları dışlayarak ve baskı altına alarak, etnik ve kültürel homojeniteye temel oluşturması olduğunu yazar ve ona göre, bu noktadan sonra ulus devlet ve demokrasi, fransız ihtilali’nin kardeşleridir. kültürel bir bakış açısıyla, iki olgu da, milliyetçiliğin gölgesinde kalmıştır.
    habermas, ulusal bilincin, özel olarak kültürel entegrasyonun bir manifestosu olarak görülebileceğini savunur. ona göre, ulusal üyeliğin siyasal bilinci, insanları ekonomik ve sosyal modernizasyon süreçlerinden sonra etkisi altına alan bir dinamik tarafından yükselir. bu dinamik, insanları toplumsal hiyerarşideki yerlerinden koparır ve simültane bir şekilde, onları ‘birey’ler olarak mobilize ve izole eder. bu noktadan sonra habermas, milliyetçilik kavramının, eğitimli burjuva toplumlarında, modern kitle iletişim araçlarıyla yayıldığına değinmekte.
    fransız ihtilali ile birlikte, ulus denilen kavramın, devlet egemenliği haline geldiğine vurgu yapan habermas, her bir ulus devletin ya da ulusun, bu gün siyasi self-determinasyon hakkının onaylandığını söyler. bu onaylanma yoluyla, tasarlanmış demokratik komünite ya da cemaat denen ‘’willengemeinschaft’’, etnik kompleksitenin yerini alacaktır.

    habermas, yine fransız devrimi üzerinde durarak, bu ihtilal ile beraber, ulusun anlamının, pre-politik bir nicelikten, demokratik bir yönetimin (polity) vatandaşlarının siyasi kimliklerinin konstitütif bir özelliğine dönüştüğünü belirtir. 19. yüzyılın sonunda ise, atfedilen ulusal kimlik ile kazanılan demokratik vatandaşlık arasındaki şartlı ilişki, ters çevrilmiştir.
    habermas’a göre, vatandaşların ulusu, kendi kimliğini, etnik ve kültürel ortaklıklarda değil, aktif olarak katılım ve iletişim haklarını uygulayan vatandaşların eylemleriyle bulur. bu noktada, vatandaşlığın cumhuriyetçi tarafı, soy, ortak gelenek ve ortak dil temelli pre-politik bir komüniteye aidiyetliğe dayalı bütünleşme fikrinden tamamen ayrılır.
    habermas, bu toplumsal ve psikolojik bağlantının, kavramsal bir seviyede bağlı olduğu anlamına gelmeyeceğini vurgularken, ‘ulusal bağımsızlık’ ve ‘kolektif self-assertion (kendini zorla kabul ettirme)’ kavramlarından bahseder. habermas bu iki olgunun, yabancı uluslara karşı, özgürlüğün kolektif biçimi olarak anlaşılabileceğini söylüyor. bu ulusal özgürlük, vatandaşların bir ülkede mutlu oldukları siyasal özgürlük biçimiyle uyuşmaz. bu nedenle habermas, modern cumhuriyetçi özgürlük anlayışının, temelinde doğumunu sağlayan, özgürlüğün ulusal bilincinin kaynağını kesebileceğini ve bununla beraber de vatandaşlığın, kavramsal olarak asla ulusal kimliğe bağlı olmadığını vurgular.
    habermas’ın değindiği bir başka konu, vatandaşlık konseptinin, rousseau’nun self-determinasyon konseptinden doğduğu konusu. '’halk egemenliği’’ kavramının başlarda, kraliyet egemenliğinin sınırlandırılması ya da evrilmesi olarak anlaşıldığını ve bir halk ile hükümet arasındaki anlaşmaya dayandığını söyleyen habermas, buna karşın, rousseau ve kant’ın halk egemenliğini, iktidarın otoritesinin, üstten tabana geçişi; ya da gücün, bu imzalanan sözleşmenin iki tarafı arasında dağılımı olarak düşünmediğini vurgular. rousseau ve kant için halk egemenliği, daha çok, otoritenin, self-legislation’a dönüşümünü ifade etmekteydi. dolayısıyla bu noktada, tarihsel bir pakt olan sivil kontrakt, toplum sözleşmesi ile yer değiştirir. ve yine bundan dolayı, siyasi iktidar, sözde doğal şiddetinin karakterini kaybeder.
    habermas’a göre, çoğulcu bir toplumda anayasa, resmi bir konsensüsü, yani fikir birliğini ifade eder. vatandaşlar, yaşamlarını, her birinin eşit çıkarlarını kapsayan ilkelere göre, birlikte düzenlemek istediklerinden, herkesin rızasını karşılayabilir niteliktedirler. böylesine eşit ve özgür bireyler olarak saygı umulan bir birlik, karşılıklı olarak tanınma (mutual recognition) yoluyla yapılandırılır. habermas, her bir bireyin üç tanınma temelini alabilmesi gerektiğini savunur:

    1) yeri doldurulamaz, eşsiz bireyler olarak eşit koruma ve bütünlüklerine eşit saygı,
    2) etnik ya da kültürel grupların üyeleri olarak eşit koruma ve bütünlüklerine eşit saygı,
    3) vatandaş, yani siyasi bir komünitenin üyeleri olarak eşit koruma ve bütünlüklerine eşit saygı.

    habermas, tüze felsefesinde, aktif yurttaşlık tanımına iki zıt yorum bulunduğundan bahseder. john locke ile birlikte başlayan ‘’doğal hukukun liberal geleneği’’, vatandaşlara bireyci ve araçsallaştırıcı bir rol biçerken, kökleri aristoteles’e kadar uzanan cumhuriyetçi geleneğin içindeyse, komünitaryan ve etik anlayış oluşmuştur.
    birinci durumda yurttaş, legal statüye dayanan bir örgüt üyeliğinin ana hatlarını ortaya koyarken, ikinci durumda ise self-determinasyon sonrası etnik ve kültürel komüniteye bir model oluşturur.
    ilk yorumlamada, bireyler devletin dışında kalıyorken, devletin yeniden üretimi için oy verirler ve vergi ödemelerini yaparlar. ikinci yorumlamada ise yurttaşlar, bir bütünün parçaları olarak, siyasal komünitenin içerisinde bütünleşmiş ve böylesi bir yolla, kendi kişisel ve toplumsal kimliklerini sadece ortak gelenekler ve tanınmış siyasi kurumlarla geliştirebilirler.
    bu arada değinmeden geçmeyelim; habermas ‘’bir devlete üyelik’’ konusundan da bahsetmekte. ona göre bir devlete üyelik, belirli bir kişinin, varlığı uluslararası hukuk açısından tanınmış belirli bir ulusa aidiyetini belirler. üyelik kavramının bu tanımı, habermas’a göre, devleti sosyal alanda sınırlamaya hizmet eder. bununla birlikte, demokratik anayasal devlette, devlete olan üyelik, ‘’gönüllülük’’ ilkesine bağlıdır.

    (bkz: to be continued)
  • öldüğünde demokrasi üstüne onlarca kitabı ile değil 94 yaşında imzaladığı ırkçı bildiriyle anılacak bu bile bu çemçük ağızlının ne kadar kafasız bir adam olduğunu gösterir.

    habermas neden ırkçı bir köpek? insan hayatına yahudi yaşamı arap yaşamı diye bakıyor. almanlar yahudileri katletti diye yahudi torunlarının arapları katlederek israil devleti kurma hakkı varmış. hayatı herkes için geçerli evrensel ve soyut ahlak ilkeleri formüle etmekle geçmiş adamın 94 yaşında geldiği nokta alman yahudi arap öznelerine göre ilke belirlemek. hayatı açık diyalog ve müzakerenin önemini anlatarak geçmiş adam "soykırım" sözcüğünün kullanılmasını yasaklıyor. içinde kim olduğuna bakmadan hastane ambulans bombalamaya, şehri terk edenleri havaya uçurmaya soykırım dememeliymişiz, öyle olursa yargı standartları bozuluyormuş. 4500 çocuğun katledilmesinin yanında üstüne vazife edindiği şey almanya'daki yahudilere kötü davranılmaması ılık götlü ibişin. barış için savaştan bahsediyor. hamas saldırılarının olmadığı ama mamak kadar alana tıkıştırılmış iki buçuk milyon gazzelinin yiyecek ve ilaç gibi temel hizmetleri israil kontrolüne bağlayan bir abluka kendisine göre barış hali. abluka arap yaşamına müdahale değil çünkü yahudiler dışındakilerin yaşamını s.. afedersiniz.

    bir de sonu ırkçılık da olsa frankfurt okulunun son temsilcisi kalmış böyle bir "aydın"dan daha kalifiye, çok boyutlu, düşündürücü metin beklersin. bu kaliteli sözlük için bile vasat. "çoluk çocuk öldürürken orantılılık da önemli tabi" demeyi ihmal etmiyor. teşekkürler yarrak kafası.
  • iş bu günlerde girdiği 80 yaşi alman entelektüelleri arasinda "kutlu doğum haftasi" olarak kabul edilmiş, türlü çeşitli makaleyle kutlanir olmuş. o değil de dikkat ettim geçen saçlari böyle düz olup da beyazlayan adamlar ölmüyorlar ya da ölmeyenlerin saçlari böyle beyazliyor da olabilir. iletişimsel pragmatik eylem kurami buna bişey söylemeli bence de neyse amaaan geburstag tamam.

    http://www.blaetter.de/habermas.php
hesabın var mı? giriş yap