• pablo neruda'nin "cortazar'in hicbir yapitini okumamis olmak, omur boyu seftali yememis olmak gibi bir seydir" dedigi yazar.
  • bugün mezarlığına gittiğimde genç bir çocuk buldum, gelmiş kocaman sırt çantasıyla mezarlığın karşısına oturmuş öylece cortazara bakıyordu. ben de o sıraya oturup cortazara bir şeyler yazıp bırakmak niyetindeydim. çöktüğüm gibi ispanyolca bir şeyler söyledi. bense ingilizce "ispanyolca bilmiyorum" demekle yetindim. ama çocuk susmadı, ingilizcesi yes no kadar, hiç bilmiyor; benim ispanyolcam o kadar bile değil, dahası benim ispanyolcam gibi bir şey yok. ama çocuk hiç susmadı ve ben ne dediğini anladım, ellerinden, kollarından, sesinin tonundaki heyecandan, gözlerindeki parıltıdan her şeyi anladım. sonra ben anlatmaya başladım, yüzüme baktı ve anladı. baya konuştuk hem de, cortazarın büyüsünden, hayatından, kitaplarından, türkiyede çevri kitaplarının olmasındaki mucizeden, baya baya konuştuk yani. ben gittikten sonra da ordaydı o çocuk hava kararmaya başlamıştı, soğuk kendini hissettiryordu ama hala ordaydı, çünkü cortazar ordaydı. ve bugün edebiyatın başka bir tanımını daha öğrendim. edebiyat iki farklı dilde konuşan insanların anlaşabilmesini sağlayan bir büyüdür.

    http://oi43.tinypic.com/23u7586.jpg
  • “las palabras nunca alcanzan cuando lo que hay que decir desborda el alma”.
    "söylenecek şey ruhu aştığında kelimeler asla yeterli gelmez."

    “andábamos sin buscarnos pero sabiendo que andábamos para encontrarnos”.
    birbirimizi aramadan yürüdük ama birbirimizi bulmak için yürüdüğümüzü biliyorduk.

    (bkz: #118539574) <<axolotl>> öyküsü hakkında.
    https://www.youtube.com/watch?v=o7x5vzy0z-osöz konusu: "avrupa'da bir latin amerikalı" julio cortázar (türkçe altyazılı)
    https://www.youtube.com/watch?v=wckcufxr9jgüç arjantinli yazar: julio cortázar, jorge luis borges, ernesto sabato (türkçe altyazılı)
    [https://soz.lk/i/a4bj73ip görsel

    cortázar 1984 şubatında 69 yaşında kanserden öldüğünde madrid’te yayınlanan el país gazetesi onu latin amerika’nın en büyük yazarlarından biri olarak selamladı ve iki gün boyunca 11 tam sayfasını övgü, anma ve veda yazılarına ayırdı.

    julio florencio cortázar scott arjantin yerlisi bir anne ve belçika'daki arjantin büyükelçiliği'nde bir memurun oğlu olarak 26 ağustos 1914’de belçika/brüksel’de dünyaya gelir. doğumu birinci dünya savaşı'nın başlamasına denk geldiğinden aile planlanandan daha uzun süre avrupa'da kalır. 1918'de julio cortázar dört yaşındayken arjantin'e buenos aires banliyösüne banfield'e taşınırlar. evde fransızca konuşulduğundan ispanyolcayı arjantin’de öğrenir. o da son zamanlarda okuduğumuz pek çok yazar gibi baba yönünden şanssızdır, altı yaşındayken onları terk eden babasını bir daha görmez.
    hastalıklı, içe dönük, hayal dünyası çok geniş bir çocuktur. çok küçük yaşlarda jules verne’in kitaplarıyla tanışır. edgar allan poe öykülerini ilk okuduğunda ise henüz dokuz yaşındadır. annesi onun fantastik dünyaya olan ilgisini hep desteklemiş, ona okuması için kitaplar vermiş, fakat edgar allan poe okumak için fazla küçük olduğunu söylediğinden, cortazar bunları gizli gizli okumuştur. annesi haklıdır, çok korkmuş, üç ay hasta gibi dolaşmıştır.
    ilk öğrenimini tamamladıktan sonra öğretmenlik ve edebiyat öğrenimini takiben beş yıl boyunca taşra öğretmenliği yapar.
    1938’de ilk şiir kitabı buenos aires'te presencia'-varlık- "julio denis" takma adıyla yayınlar. eğitimini tamamladıktan sonra fransızca edebiyat öğretmenliği, yayınevi yöneticiliği yapar, dergilerde eleştirel sanat yazıları yazar. üniversitede öğretim görevlisiyken perón yönetimine karşı yapılan bir eyleme katılınca hapse girer. 1951 yılında araştırma bursuyla gittiği paris’den bir daha dönmez.unesco için tercüman olarak çalışması sayesinde , fransız başkentine kalıcı olarak yerleşmesine izin verilir. aynı yıl bestario (hayvan öyküleri) adlı ilk öykü kitabı yayınlanır. aslında dokuz yaşından beri öykü yazmaktadır cortázar, fakat ilk öykü kitabı yayınlandığında otuz üç yaşındadır. öyküleri belli bir olgunluğa erişmeden onları yayınlamamış, daha önce yazdıklarının çoğunu yok etmiştir.

    aldığı burs bitince hayatını sürdürebilmek için unicef’de çevirmen olarak çalışmaya başlar. bu arada robinson crusoe’ u ve edgar allan poe öykülerini ispanyolcaya çevirir.

    başta <<rayuela>> 'seksek' olmak üzere, oyunun sonu, gizli silahlar, kazananlar, 62 maket seti, manuel’in el kitabı, mırıldandığım öyküler gibi pek çok eser verir. cortázar biçim ve anlatıda sürekli arayış içindedir. 1963 yılında yazdığı seksek onun başyapıtı sayılır. geleneksel anlatım biçimlerini altüst ettiği bu romanda okuyucuya iki yol önermiştir: sıradan okuyucu için yüz elli bölümden oluşan kitabın elli altı bölümünü okuması yeterli olacaktır. fakat daha farklı bir okuma için kitap yetmiş üçüncü bölümden başlayıp, her bölümün sonunda belirtilen bölümlere gidilerek aynı seksek oyununda olduğu gibi bölümden bölüme sıçrayarak okunacaktır. açık uçlu bir romandır. gerek romanlarında gerekse öykülerinde kurgunun çözülmesinde okurun katılımını ister. nitelikli edebiyat ürünlerinin paylaşıldıkça asıl anlamlarını kazandığını, yoksa yalnız kalacaklarını düşünür.

    kedisever, cazsever, mitoloji, antropoloji, psikoloji, boks, fotoğrafçılık ve sinema tutkunudur. cortazar’ın en meşhur öykülerinden biri olan büyüme 1966 yılında italyan yönetmen antonioni tarafından "blow-up" adıyla sinemaya uyarlanmış, bizde de" cinayeti gördüm" adıyla gösterilmiştir. mırıldandığım öyküler kitabını çeviren tomris uyar şöyle der cortázar için: “öbür latin amerikalı yazarlara pek benzemiyordu. arjantin’in turistik özellikleri hiç ilgilendirmiyordu onu. çağdaş bir edgar allan poe sayılabilirdi, biraz da borges’in emmioğlu gibi biri. süzme bir entellektüeldi ve hiç ödün vermiyordu. yetkin bir yazarın yersiz yurtsuz olduğunun, ille de belli bir ulusal kültürün sözcülüğünü üstlenmesi gerekmediğinin en görkemli kanıtlarından biriydi.”

    cortazar 1951’den sonra ülkesine dönmez, hayatını paris’te sürdürür, fakat bütün kitaplarını ispanyolca yazar. sosyalist, aydın bir yazardır, küba devrimini, şili’de allende’yi, nikaragua’da sandinista gerillalarını desteklemiştir. yaşamının son yıllarını neredeyse tümüyle insan haklarına ve latin amerika’nın sorunlarına adar. 1984 yılında yapılan bir söyleşisinde bu uğraşlarından bahsederek, yazma konusunda kendisini eskisi kadar özgür hissetmediğini söyler ve şöyle der: “demem o ki otuz yıl önce aklıma ne gelirse yazar, yazdıklarımı sadece estetik ölçütlere göre değerlendirirdim. şimdi her şeyden önce bir yazar olduğum için yine estetik ölçülere göre değerlendirmeye devam ediyorum, ama ben artık acı çeken, kafası latin amerika’daki durumla son derece meşgul olan bir yazarım. dolayısıyla bu endişe bilerek ya da bilmeyerek yazılarıma da sızıyor. aslında bunlar hala fantastik hikayeler. taraflı, bugünkü deyimle angaje bir yazar için sorun yazarlığa devam edebilmektir. eğer yazdıkları politik içerik taşıyan basit bir edebiyata dönüşürse bu alelade bir durum olur. birçok yazarın başına gelen de budur bugüne kadar. yani asıl mesele dengeyi kurabilmektir.”

    bildiğimiz gibi batı dünyasından 1930’larda latin amerika’ya giren sürrelizm (gerçeküstücülük) akımı, latin amerika’nın kendine özgü koşullarında büyülü gerçekçiliğe dönüşmüş, fantastik dünyayla gerçeğin birbirinden ayrılmadan harmanlandığı bu akım yirminci yüzyılda latin amerika edebiyatına damgasını vurmuştur. ilk örnekleri 1930’lu yıllarda verilse de dünyada duyulması 1960’lı yıllarda marquéz’in yüzyıllık yalnızlık romanıyla olmuştur. cortázar da bu akımın temsilcilerindendir ama, onun yazdıklarını sadece büyülü gerçekçilikle ilişkilendirmek yeterli midir? cortázar büyülü gerçekçiliğin verdiği olanaklarla yetinmeyip simgeleri, metaforları, dil ve kurgu oyunlarını kullanmıştır. bu arada semih gümüş şöyle der: “aslında büyülü gerçekçilik içinden süzülmüş bir modernisttir cortázar. onun öyküleri ilk bakışta görünenin ardında anlatılanın öykülerin asıl katmanı olduğu, büyük ustalık metinleridir ki, bu özelliğini anlamak için çok yakın okumalar gerektirir. cortázar, latin amerika edebiyatında ve öykücülüğünde modernizmin doruk noktasıdır.

    ölümünden hemen önce bir seyahat güncesi los autonautas de la cosmopista yayınlandı. karısı carol dunlop’la birlikte hazırladığı kitap paris’ten marsilya’ya bir karavan yolculuğunu anlatıyor. fransızca ve ispanyolcada aynı anda yayınlanan kitabın tüm yazarlık ve telif haklarını nikaragua’daki sandinist hükümete bağışladı. kitap çok-satanlar listesine girdi. nikaragua ve arjantin üzerine yazdığı politik makaleler ölümünden sonra iki toplu eser halinde yayınlandı.

    paris’teki sürgün yılları boyunca pek çok semtte yaşadı. son on yılda kitaplarından elde ettiği gelir kendisine bir daire almasına yetti. züccaciye ve toptancıların olduğu bölgede bir apartmanın en üst katında yaşamaya başladı. kitaplarla tıklım tıkış duvarlarda arkadaşlarının hediyesi tablolar asılı yeni evinde huzurluydu.

    1960'larda julio cortázar'ın adı , latin amerika 'boom'unun önemli temsilcileri (meksikalı) gabriel garcía márquez , mario vargas llosa, (uruguaylı) juan rulfo ve carlos fuentes , juan carlos onetti ve mario benedetti veya yurttaşları jorge luis borges ve ernesto sabáto gibi önemli yazarlarla anılır. borges'in aksine cortázar, sanatsal duyarlılığına toplumsal kaygısını da ekledi: marjinalleştirilmiş sınıflarla özdeşleşti ve sol hareketlere çok yakınlaştı.

    bu anlamda, 1962'de fidel castro'nun küba'sına yaptığı gezi , hayatında belirleyici olur. hayatını ve eserlerini derinden etkileyecek radikal bir tavır değişikliğinin tetikleyicisiydir. o zamana kadar içe dönük entelektüel, politik aktivist olan yazar sosyopolitik sebeplerle 1970'te salvador allende'nin başkan olduğu törene katılmak için şili'ye ve sonra sandinista hareketini desteklemek için nikaragua'ya gider. bir halk figürü olarak julio cortázar, insan haklarının sıkı bir savunucusudur. russell mahkemesi'nin destekçilerinden ve en aktif üyelerinden biridir.

    latin amerika öykücülüğünün en önemli temsilcilerinden biri, hatta kimilerince birincisi sayılan julio cortazar; ikinci karısı carol dunlop öldükten 2 yıl sonra 12 şubat 1984'te paris’te kan kanserinden hayata veda eder. akromegali denen büyüme hastalığından muzdarip olan cortazar’ın boyu öldüğünde 2.17 santimdir.ölmeden üç yıl önce arjantin'den vazgeçmese de fransız vatandaşlığını kabul eder.

    julio cortázar'ın eserleri

    cortázar'ın edebiyatı, özgünlük, hayatın ve dünyanın derin anlamı için bir arayış olarak nitelendirilebileceği ölçüde, varoluşçu yaklaşımlara yakın, hayati sorgulamalar içerir. bu temayı, bazen onu ispanyol dilinin en büyük yenilikçilerinden biri yapan belirgin deneysel yapıya sahip eserleriyle ifade etti.

    jorge luis borges'te olduğu gibi, hikayeleri fantastik ögeler içerir, ancak gündelik gerçekliğin göndergesini terk etmez. aslında, olağanüstülüğün gündelik yaşamdaki görünümünü bir nevi "gerçeğin" uçsuz bucaksız karmaşıklığını gösterir. cortázar için dolaysız gerçeklik, hayatın doluluğunun çoklu formülasyonlara ulaştığı, gerçeğin diğer kayıtlarına erişmenin bir yolu anlamına gelir. bu nedenle, anlatısı sürekli bir akıl sorgulaması ve geleneksel düşünce şemaları oluşturur.

    cortázar'ın eserlerinde içgüdü, şans, duyulardan keyif alma, mizah ve oyun, sonuçta dünyada var olmanın formülasyonu olan yazıyla özdeşleştirilir. kronolojik ve uzamsal düzendeki kırılmalar, okuyucuyu geleneksel bakış açısının dışına çıkararak farklı katılım olasılıkları önerir, böylece okuma eylemi anlatı evrenini tamamlamaya çağrılır. özellikle ispanyol edebiyatının temel eserlerinden biri olarak kabul edilen seksek'te ve son derece özgün üslubuna, eşsiz anlatı ritmi olan kısa öykülerinde görülür.
    ilk kitabı presencia'nın (1938, "julio denis" takma adıyla imzalanmış) şiirleri ve ardından minotaur mitinin eşit derecede şiirsel bir yeniden inşası olan los reyes olmasına rağmen, bu aşama genellikle cortazarian tarih öncesi olarak kabul edilir. bibliyografyasının başlangıcı olarak, bestiario'yu (1951) oluşturan hikayeler , sürgüne yollandığı tarihte yayınlandı.

    cortázar'ın ardışık öykü derlemeleri, türün kanonları içinde neredeyse klasikçi yapısal mükemmelliği koruyacaktır. eserlerinin geri kalanı (olağanüstü derecede çarpıcı romanlar ve çeşitli metinler) türsel geleneklerden o kadar uzaktır ki, sınıflandırmak zordur. aslında, eleştirmenlerin çoğu, yıkıcı bir düzyazı yazarından çok kusursuz bir hikaye anlatıcısı olmasını takdir eder.

    oyunun sonu (1964)kitabındaki öykülerinde, cortázar'ın en acımasız tanımlarından bazılarını buluruz, örneğin "the maenads", gerçek bir kabus; ama aynı zamanda, cortázar'ın 1951'de paris'e yaptığı gibi, ülkesinde hüküm süren sistemden (peronizme açık bir ima) bıkan kahramanın gönüllü olarak sürgüne gönderildiği "la banda" da olduğu gibi hicivlerle doludur. "axolotl" ", her gün bir akvaryumda bu amfibilerin bir örneğini takıntılı bir şekilde düşündükten sonra, hikayenin anlatıcısı onlardan biri olur ve böylece eski aztek mitinin temasını geri kazanır.

    of todos los fuegos el fuego kitabı sekiz öykülerden oluşur. (1966)"la autopista del sur" "güney otoyolu" kitaptaki en bilinen öyküdür. bir trafik sıkışıklığı sırasında doğan bir aşk hikayesini konu eder.yüzlerce yıl önce yaşanmış bir hikaye ile güncel bir hikayenin hayranlık uyandıracak şekilde karıştırıldığı kitaba adını veren hikaye de etkileyicidir.

    octaedro'nun sekiz öyküsünde (1974) olağanüstü şeyler neredeyse her zaman varoluşlarının en beklenmedik anında erkeklerin yaşamlarına dahil olması anlatılır. gündelik olana daha yakın ve normalliğe açık olan son üç öyküsü:alguien que anda por ahí - orada dolaşan biri- (1977),queremos tanto a glenda y otros relatos -glenda'yı çok seviyoruz/ istiyoruz ve diğer öyküler(1980), deshoras'ı (1982), deshoras'ı (1982).

    seksek ve sınıflandırılamayan anlatı

    ancak, seksek julio cortázar'ın ispanyol edebiyatında bıraktığı devrimci ve tekrarlanamaz izinin, ilk romanından ( los premios , 1960) ''nicaragua, tan violentamente dulce' nikaragua, çok tatlı (1984) veda kitabına kadar olan eseerinden çok farklıdır. geleneksel edebi türleri ortadan kaldıran bu yenilikçi eser (1963) o'nun zirvesidir.

    seksek romanında horacio oliveira adındaki kahraman cortázar'ın üst benliği ( alter ego) olarak karşımıza çıkar. arjantinli bir entelektüelin paris'teki (birinci bölüm) ve ardından arjantin'deki (ikinci bölüm) güzergahını anlatır.üçüncü bölümde de çeşitli tarzda bir dizi hikaye eklidir. ilk iki bölüme eklenebilecek notlar, gazete kupürleri, şiirler ve alıntılar, yazarın önerdiği herhangi birinden başlayarak okuyucunun karar verdiği bir serüvene dönüşür.

    horacio entelektüel çatışmaları olan biridir. la maga ve horacio oliveira arasındaki aşk çatışmaları, cazın yükseldiği geniş bir kültürel referanslar ağı ve ikliminde sürer. seksek , julio cortázar'ın romanının merkezi bir yer tuttuğu ve her türlü eleştirel yoruma konu olduğu o dönemde arjantin kültürünün temel simgelerinden biri olur.

    kendisiyle yapılan bir söyleşinin yapılmasından önceki ay onun için zor geçmişti çünkü ikinci karısı carol’dan olan otuz yaşındaki oğlu ölmüştü. buna ek olarak uzun seyahatler, özellikle latin amerika’ya yaptıkları bünyesini yormuştu. evine döneli daha bir hafta olmuştu ve nihayet en sevdiği koltukta, piposunu tüttürerek konuşurken rahata ermiş görünüyordu. söyleşi'nin tamamı için https://duvardergisi.tumblr.com/…yazar-cortazar-ile yazarın ölümünden önceki yıl, 1983’te gerçekleştirilen söyleşi the paris review’un 1984 sonbahar nüshasında yayınlanmıştır.

    son olarak pablo neruda’nın cortazar için
    söylediklerine kulak verelim: “cortazar okumamış insan bir kader kurbanıdır. eserlerini okumamak korkunç sonuçları olan, sinsi ve ölümcül bir hastalıktır. hiç şeftali yememiş bir insanın durumu gibi. kişi yavaş yavaş mutsuzlaşır… ve belki de azar azar saçları dökülür.”

    yararlanılan kaynaklar:
    ruiza, m., fernández, t. ve tamaro, e. (2004). julio cortázar'ın biyografisi . ın biyografileri ve lives. biyografik ansiklopedi çevrimiçi . barselona, ????ispanya). alındı https://www.biografiasyvidas.com/…ia/c/cortazar.htm üzerinde 30 mayıs 2021.

    https://yazarlikatolyesi.wordpress.com/…cirilen-ev/
    https://duvardergisi.tumblr.com/…yazar-cortazar-ile
  • “bir kişioğlu nasıl olur da böyle (kusursuz?) bir metin yazar!?” bir cortazar metni okunduktan sonra açığa çıkan korkunç cümle budur. peki, bu bir soru mudur, bir ünlem cümlesi mi? burada bir noktalama işareti probleminden daha fazlasına sahibiz aslında. bir ünlem cümlesi ya da bir soru olarak, soranın yargılarını ifşa eden tutumunu ihmal etmeden, bunun bir soru olduğunu kabul edelim. bu korkunç soruyu soralım, bu cümleyi bir soru olarak okuyalım: her soru gibi, bir şeyleri soran, bir şeyleri ise sormadan kabul eden bir soru. “bir kişioğlu nasıl olur da…?”

    soru, daha baştan, cortazar’ı “ayıran” bir soru, değil mi? daha baştan, sorunun tutumunun teslim ettiği, teslim olduğu birkaç ayırıcı ön-varsayım yok mu? önce diğer kişioğullarından, sonra ise diğer yazarlardan ayırmıyor muyuz onu? evet, zaten ayrı bir kişi söz konusu olan: arjantinli julio cortazar, … doğumlu, …’nın yazarı. ama sorunun koyduğu ayrım daha farklı bir niteliğe sahip sanki: bir üst-insan (nietzsche’yi şimdilik unutalım, mümkünse), bir üst-yazarı konu ediyor soru? öyle mi? cortazar bir üst-insan mı, bir üst-yazar mı?

    içinde hem haset hem de hayranlık barındıran bu soru başka yazarlara da yöneltilebilir üstelik. o zaman soru daha da korkunç bir soruya: estetiğe, edebiyat kuramına, edebiyat eleştirisine, hatta yaratıcılık ve sanat kuramlarına vs. ilişkin bir soruya dönüşebilir: yanıta ya da bir karşılığa talip olanın yükünü daha da arttıran (katlanılmaz kılan?) bir soru olur bu. peki, içindeki merak kurdu bu soruya dadanırsa, onu nasıl doyurabilir kişi? sadece cortazar’a (ya da başka bir yazara) bakılarak, yalnızca cortazar “okumasıyla” gerçek, güvenilir, şüphe sınavını şöyle ya da böyle geçebilecek bir yanıta ya da karşılığa ulaşılabilir mi? nasıl?

    sorularla dolu bu uzun girişin bitimiyle, cortazar’la ilgili bir şey söyleyebilmeye varıyoruz aslında: bir cortazar metni okura korkunç sorular sordurur. üstelik bu sorular, yukarıdakilerle ya da yukarıdakilerin açtığı yoldan gidebilecek sorularla, “dışarıdan” sorularla sınırlı değildir. her bir öyküden farklı, korkunç sorular doğar: aporiler.. bir öykünün, anlatılmaya yazgılı bir yaşantının soruları, çıkmazları neler olabilir? bu sorunun yanıtını bir cortazar öyküsünden alabiliriz, sanırım.

    yaşantının politikasında, kişioğlunun ahlaki sorularında açmaz/çıkmazlar geçici bir yer taşır, kısa bir zamanı işgal eder. cortazar bu “uğraklara” dalar işte. oysa çıkmaz hissedildiğinde, yolu değiştirme manevrasının başlangıç cümlesi şudur: “hayat devam ediyor.” hayat devam ediyorsa, zevkler, hazlar, tatminler hâlâ mevcutsa, çıkmazı neden daha fazla yaşayalım ki!? bu çıkmaz dediğin, zaten en yüksek, yüce değer olan yaşamın/hayatın bir cilvesidir; bunu yememek, yutmamak lazımdır. ne var ki, burnunun dikine gidip çıkmaza giren, dalan kişiler de mevcuttur: delirirler, içkiden, uyuşturucudan ölürler, çıkmazın tecrübesiyle “normalliklerini” yitirip yanlış kararlar verirler, başarısız olurlar, suç işlerler. işte, cortazar metni (bana göre) çokluk bu çıkmazlarla ilgilidir. ancak vurgulanması gereken nokta, cortazar’ın, kimi zaman taşkın bir söyleme, yüceltmeye, bir “politikaya” dönüşen underground’tan, çıkmaz yazgılılarının/sevicilerinin tarafında/tarafından yazmadığıdır.

    cortazar, metnini sanki, sıradan bir yaşantıdaki, kolayca paçayı sıyırdığımız o çıkmazların başında durmuş yazıyor gibidir, onları yazıyormuş gibi. aynı anda bir kahin, bir peygamber-yazar ve filozof bakışlı bir köpek gibi yazar, “bakarak” yazar (burada müjdeyi vermek lazım: ayrımın belirdiği yer burası gibi, “bakış”). cortazar’ı ayrı kılan, çıkmazın başındaki incelikli, delici “bakışıdır”. bu kuşatıcı, “yazar’ken bakış”, bu hesaba katan, yaratan, alay eden, acıyan, ifşa eden bakışın (peygamber-yazarın) gücü ve görkemiyle, (filozof bakışlı köpeğin) tevazuu, cortazar’ın verasetle ilgisi olmayan yazma asaletini, yazı terbiyesini ifade eder. cortazar acıklı ya da tiksinç bir durumu bile (bizim durumumuz, insanlık durumu) öyle bir kusursuzluk ve öyle bir kemalle anlatır ki, heyecana kapılmanıza, tahrik olmanıza, öykünün kahramanına tokat atmak ya da aşık olmak istemenize izin vermez. çünkü anlar ve anlatır; abartmaz. gerçek bir konuksever olan cortazar metni, okuru “bakışının” içinde, çıkmazın yanı başında misafir eder; çıkmazın hemen kıyısında öyle ağırlanırsınız ki, öyküden çıkışınızda dünyaya tükürüldüğünüzü duyumsarsınız. çünkü sizi karşılayan, çağının tüm inceliklerini taşıyan (aşan?) yazıdır…

    “bir kişioğlu nasıl olur da böyle bir metin yazar?” evet, yine de soru açık (baki?) kalır.
  • "düzyazı bir boks maçı gibidir, romanı puan alarak kazanabilirsiniz ama öyküde nakavt etmeniz gerekir" dediği gibi, beni de birçok kez yere sermiş öykücü. charlie parker ile ilgili harika bir öyküsü vardır. araştırmacılığın üzerine koyduğu gizemcilik (kendisi "gerçek görünmeyenlerde aranmalıdır" demiştir, ya da öyle diyen bir adama inanmıştır hatırlayamıyorum) enterasan br yere taşımış kendisini. borges ve marquez'den farkı(üstünlüğü) gerçek bir fotoğrafçı olması.
    "bir öykü fotoğraf gibidir, gerçeğin sınırlı bir kısmını taşır, gerisini okuyucu keşfetmelidir".
  • pablo neruda'nın edebiyat tarihinin en estetik kitap* yorumunu yapmasına neden olan arjantinli überyazar.. o yorum tam haliyle (ve serbest çeviriyle) şöyledir:

    "cortazar okumamış insan bir kader kurbanıdır. eserlerini okumamak korkunç sonuçları olan, sinsi ve ölümcül bir hastalıktır. hayatında hiç şeftali tatmamış bir insanın durumu gibi. kişi yavaş yavaş mutsuzlaşır, farkedilir şekilde solgun görünür ve belki de azar azar saçları dökülür. bunların hiçbirinin başıma gelmesini istemem, ve bu nedenle büyük julio cortazar'ın bütün üretimini, mitlerini, çelişkilerini, ve ahlaki oyunlarını yutarcasına okuyorum."

    bu sözler bendenizin aklına ta m e guilass'daki iranlı-türk üniversite görevlisinin filmin intihara meyilli kahramanını bu kararından döndürmek için yaptığı "kiraz yemenin lezzeti" konulu konuşmasını getirdi.. ve fakat neruda'nın söyledikleri daha sofistike.. haybeye latin edebiyatının en büyük şairi demezler bir adama pek tabii..
  • kronos'u eline oyuncak etmiş edip.. 62'den sadece tavşan değil tüm iki, üç, beş bacaklı hayvanlar alemini çıkartacak kadar fantasma adamı, latin edebiyatı gurusu..
  • can yayınları'nın bestiario, final del juego ve las armas secretas adlı kitaplarındaki öykülerden derlediği cinayeti gördüm isimli öykü kitabı, görsel gücü açısından yaşar kemal'in al gözüm seyreyle salih'i gibi en kuvvetli romanıyla bile yarışabilecek düzeyde. ilginçliği ve ürperticiliği içinse türkçe karşılık bulamadım. son zamanlarda karşılaştığım en çarpıcı yazar.
  • özenirseniz başarısız olacağınız bir yazar. ben ömrü hayatımda kurmacayı bu kadar sıkı ve başarılı bir şekilde işleyen yazar görmedim. fazla öykücü okumadığımdan belki ancak okuduklarımdan borges'i dahi aştığını düşünüyorum. cortazar okurken bariz bir şekilde farkına varılan en temel nokta öykülerinde farklı yazınsal biçimler kullanması. uzun bir döneme yayılan cortazar okuma sürecimde eksik kalan kısımlar türkçeye çevirilenler arasında, uzun öyküleri ve iki romanı oldu ,onlarda kitaplıkta sıralarının gelmesini bekliyorlar.

    (bkz: mırıldandığım öyküler)

    bu öykü kitabında yer alan klon ismindeki öyküsü gördüğüm en dehşet kurmaca zaten. bir insan evladı nasıl böyle bir şey düşünebilir nasıl böyle bir şey yazar gerçekten deha denilen onca isim varken deha demek bile yetersiz geliyor; halbuki cortazar'ın da yok öyle bir talebi. öykünün peşinden öyküye bir açıklama getiriyor cortazar bıyık altından gülümsediğine kuşkumuz yok tabi.

    moebius döngüsü; yine mırıldandığım öyküler kitabından muhteşem bir öykü. okuyalı bir seneyi geçti, metnin nasıl aktarıldığını hatırlamasam da anlatılagelen gelen olayı aktarış biçimi hem kurgusal açıdan hem de metinsel yaklaşımıyla çakılı kalmış aklımda.

    (bkz: cinayeti gördüm)

    yine cortazar usulü farklı yazınsal biçim denemeleri söz konusu ancak kurmacanın yöneldiği nokta bir çok öyküde yanılsama üzerine kurulu. okuduğum diğer derlemelere kıyasla daha zayıf bir kitap olduğunu söyleyebilirim (tabi cortazar seviyesinde zayıflık bile sıradan bir yazarın bir kaç gömlek üstünde)

    kitapla aynı ismi taşıyan öykü vakti zamanında pek ses getiren bir filme de esin veriyor. ancak film ve kitabın pek çok noktadan ayrıştığını belirtmekte yarar var. başarılı bir cortazar öyküsü ancak ne bir klon ne de silvia kadar parlak yansıdı benim zihnime.

    canavar masalı; kitapta yer alan son öykü ve benim en beğendiğim öyküydü bu. aklımıza bırakılan bir tutam kaplan korkusu (somut ve soyut bir ibare izliyor bu) ve ancak bir çocuğun basit bir yetkinlikle etkide bulunabileceği bir olay. poe'yi anımsatıyor bu öyküsünde cortazar.

    yine poe'yi anımsatan bir öykü, ele geçirilen ev. korku duyusunun yine yavaştan belirsizlikle sezdirildiği bir öykü. bu öykünün önemli noktası ise borges'in sur dergisinde yayımlanmasıyla gözlere iştirak eden ilk cortazar öyküsü olmasıdır.

    (bkz: ayakizlerinde adımlar)

    kanımca türkçe'ye çevirilen cortazar derlemelerinin en güzidelerine sahip olan eser. eğer klon ve moebius döngüsü de bu kitapta yer alsa bu derlemeden daha iyi bir kitap yoktur diyebilirim.

    yaz; açılış parçası gibi ancak görkemli bir giriş yapılıyor bu öyküyle cortazar derlemesine.

    silvia; kanımca en başarılı öykülerinden biri. açıklamalar az gelir cortazar yapsın o işi, " silvia'ydı bu, yokluğu şimdi bekar evimi dolduruyor, yastıklarıma değip geçen altın medusa başı şu yazdıklarımı yazmaya zorluyor beni; büyüyü bozabileceğimi düşünmek aptalca bir umut"

    kindberg diye bir yer; öyküde bilinç-akışı tekniğine merhabalar. her daim mükemmel bir şekilde erotizm gölgesini rayiha gibi okura ulaştırıyor cortazar. bu onlardan sadece biri, ancak en iyisi.

    kızıl çember içinde birleşme; tek kelimeyle şaheser! "çok büyük bir uzaklık, çok fazla olanaksızlıklar vardı sizinle aramızda; aynı oyunu oynamıştık, ancak siz hala canlıydınız ve size gerçeği anlatmanın bir yolu yoktu"

    açıklayıcı bilgiler el kitabı ise ayrı bir olay. herkese okumak nasip olsun dileğiyle.

    julio cortazar edebiyat sanatının muhtemelen joyce ile birlikte iki ayrı duraktaki zirvesi gibi geliyor bana. joyce karşıtları da otursun fasulye ayıklasınlar.
  • "yazmakta güçlük çeken bir genç yazara kendisi için yazmayı bir süre bırakması, çeviriler yapması, iyi edebiyatçıları çevirmesi öğüdünde bulunacağım (eğer öğüt vermek dostça bir şeyse); gün gelecek eskiden sahip olmadığı bir kolaylıkla yazabildiğini fark edecektir." (cortazar)
hesabın var mı? giriş yap