• 33 yıllık hayatımda, hiç gitmediğim topraklarda, hiç sokalarında gezmediğim ülkelerin birinde, zafer kazandığı için sevindiğim insanlardan biri.

    sosyalist olmak böyle güzel ayrılcalıklar sağlıyor insana. senin gibi birileri var bu dünyada. onlar da harekete geçiyor ve elini uzattığın zaman elini tutacaklar. faşist, milliyetçi insanlar böyle güzel duygulardan hiçbir zaman yararlanamayacak. kendi ülkesinde yaşayanları bir düşman görenler, dünyanın sınırsızlığını anlayamacak.
  • an itibariyle third way'i sonsuza kadar tarihe gömüp labour'u yeniden sola çekerek, brexit öncesi muhafazakarların iktidarını yıkıp, theresa may isimli robotu emekli ederek, labour'u bir zamanlar kalesi olan iskoçya'ya yeniden sokarak ve hepsinden önemlisi 'sistem karşıtı' insanları neo-faşist sağdan yeniden ait oldukları yere, sınıf siyasetine çekerek tarih yazan ingiliz işçi partisi lideri.

    iki ay önce 20 puan gerideydi ve başta blair'cı liberaller (red tory) olmak üzere bir sürü 'merkez' (establishment) figürü tarafından dalga geçiliyordu. ancak hayatı boyunca yaptığını yaptı, prensipleri ve inandığı doğruları savundu ve şimdi bazı salakların 'imkansız' gördüğünü başarıyor.
  • corbyn’in seçim programı şu şekilde:

    – demiryollarını yeniden kamulaştırmak,

    – enerji şirketlerini yeniden kamulaştırmak,

    – sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesini durdurmak,

    – şirket vergilerinde %1’lik bir artış yaparak devlet üniversitelerini yeniden ücretsiz haline getirmek,

    – üniversite öğrencilerine verilen bursları geri getirmek,

    – sendikal örgütlenme haklarını garantilemek,

    – “sıfır saat” geçici çalışma sözleşmelerini yasaklamak,

    – israil’e silah ambargosu koymak,

    – ırak savaşı’na girdiği için tony blair’in savaş suçları için yargılanması,

    – suriye’yi bombalamamak,

    – sürdürülebilir enerjiye geçiş için bir milyon “çevre işi”nin yaratılması,

    – silah sanayilerinde çalışan insanlara yeni, insanlığa faydalı, teknolojik becerilerine uygun istihdam olasılıkları yaratmak,

    – britanya’nın trident nükleer silahlı denizaltılarının yenilenmesini iptal edip aşamalı olarak nükleer silahlardan vazgeçmek,

    – herkese uygun ücretsiz eğitim sağlamak için ulusal eğitim hizmet kurumu’nun kurulması,

    – oy hakkı yaşını 16’ya indirmek,

    – mültecileri günah keçisi yapmamak,

    – ev kiralarını kontrol altına almak,

    – yüksek gelirlilerin vergi oranlarını yükseltmek.
  • 1990 başında ingiltere’ye iltica ettim. tam benim gittiğim günlerde poll tax (kelle vergisi) karşıtı hareket zirvesindeydi. gider gitmez, 31 mart 1990’da yapılan, tarihte “trafalgar battle” adını almış büyük trafalgar yürüyüşüne katıldım. trafalgar meydanı’nda punkların (özellikle punk kadınların) polise sopalarla nasıl giriştikleri gerçekten görülmeye değerdi.

    poll tax mücadelesi, 20. yüzyıl ingiltere tarihinin üçüncü büyük devrimci dalgasıydı. birincisi, 1926 işçi grevleriydi; ikincisi ise, 1984-1985 madenci grevleri. madenci grevleri, iktidara yeni gelmiş margaret thatcher’e karşıydı. trafalgar battle ise thatcher’i deviren üçüncü dalganın zirvesi oldu. dördüncü dalganın gelmekte olduğunun ilk işaretinin, jeremy corbyn’in labour party’nin başına geçmesi olduğunu söyleyebiliriz.

    jeremy corbyn’i 1990’ların başlarında tanıdım. o zaman labour’ın sol kanadında bir tony benn (1925-2014) vardı, bir de ondan bir sonraki kuşaktan olan, o yıllarda kırklı yaşlarını süren jeremy corbyn. labour’un sol kanadı denilince hemen bu iki isim gelirdi akla. bunu hak ediyorlardı da. çünkü her ikisi de sol adına bütün mücadelelere destek olur, bütün savaş karşıtı gösterilerde mutlaka konuşmacı olarak yer alırlardı.

    tony blair’i önce labour party’nin başına, sonra da 1990’lı yılların ortalarında iktidara taşıyan da aslında büyük poll tax mücadelesi dalgasıydı. bu mücadele ingiltere’de büyük bir sola kayışa yol açmış, swp başta olmak üzere, troçkist ağırlıklı sola kan ve can vermiş, anarşist hareketin yeniden canlanmasına ve toplumun en görünmez hücrelerinde özörgütlenmelere girişmesine olanak sağlamıştı. bu yükselişin parlamenter alana yansıması labour’un güçlenmesi oldu ve labour 18 yıldır ilk kez tory’ler (muhafazakârlar) karşısında başarı kazanarak tory iktidarına son verdi.

    ne var ki, iktidara gelen, aslında tory’lerden de beter bir reaksiyonerdi. tory’ler dişleri dökülmüş yaşlı bir kurt gibiydi. tony blair ise, üstelik sol kamuoyunun da desteğini almış, dişleri sapasağlam ve yeterince sivri bir genç kurt. dolayısıyla, burjuvazi açısından, bu genç kurda oynamak daha elverişliydi. sosyal hakları onun dişleri aracılığıyla daha kolay söküp geri alabilirler, dünya savaş makinesine onun eliyle daha rahat katkıda bulunabilirlerdi. neredeyse bütün devrimci yükselişlerin sonunda yaşanan hüsran burada da bir kere daha yaşanmıştı. ingiltere, ikinci körfez savaşına ve ırak’ın işgaline labour party’nin başındaki tony blair’in aracılığıyla bulaştı.

    tabii tony blair de bütün iktidarlar gibi yıprandı, toryler (conservative party) giderek güçlendi ve iktidarı yeniden ele aldı. bunun sebebi basitti. toryler şöyle diyorlardı tony blair’e: sen bizim politikalarımızı yürütüyorsun. madem politikalar bunlardır, o zaman iktidarı bu politikaların gerçek sahiplerine bırak bakalım. haklıydılar da. madem ki içeride emek düşmanı, dışarıda saldırgan emperyalist politikalar uygulanacaktı, o zaman bu politikaların uygulanmasını gerçek sahiplerine bırakmakta fayda vardı. böylece cameron liderliğindeki tory’ler iktidarı yeniden aldılar ve bir daha da bırakmadılar.

    bunun üzerine labour party, muhafazakârların karşısında tutunabilmek için bir miktar sola kayma gereğini duydu ve bir sol teorisyen olan ralph miliband’ın oğlu ed miliband labour party’nin başkanlığına geldi. ne var ki, bu da labour’ın tory’ler karşısında başarısız olmasını engelleyemedi.

    1990’lardan bakınca, günün birinde jeremy corbyn’nin labour’ın başına geleceğini öngörmek bir hayli zordu. çünkü corbyn, labour içinde bir hayli marjinal kalıyordu ve savunduklarıyla onu kimsenin labour gibi iyice yapısallaşmış bir sistem partisinin başına getirmeyeceği düşünülebilirdi. fakat hayat sürprizlerle doludur.

    biraz jeremy corbyn’den söz edeyim. ben 1990’lardaki jeremy corbyn’i şöyle tanıyorum: o zaman kırklarında olan, bu sakallı, ince uzun, narin yapılı genç adam, büyük küçük hangi gösteri olsa orada biterdi. bu yüzden britanya radikal ve sol çevrelerinde o zaman da çok tanınmış bir isimdi. labour milletvekiliydi ama labour’un genel çizgisinin epeyce solunda yer alırdı daima. sınırdışı edilen göçmenlerle ilgili küçük bir gösteri mi var, hem yaşlı tony benn hem de genç jeremy corbyn mutlaka orada olurdu. gerektiğinde birer konuşma da yaparlardı. göçmenler kamplara mı tıkılmış? üstündeki epey yıpranmış trençkotuyla, uzamış sakalıyla onu orada görürdünüz. irlandalıların mücadelelerine de omuz verir, her yıl yapılan, 1972 yılında irlanda’da meydana gelen bogside katliamını (bloody sunday) anma ve protesto yürüyüşünde mutlaka yer alırdı. işçi yürüyüşlerinde de onu her zaman görmek mümkündü ve tabii bütün savaş karşıtı yürüyüşlerde. istikrarlı bir insandı. ingilizler istikrarı severler. geçenlerde bir arkadaş sitede bana, “milletlerin özellikleri var mıdır” diye sormuş, ben de “yoktur” diye yanıtlamıştım. bu cevabım aslında milletlere atfedilen olumsuz özelliklere duyduğum tepkinin ürünüydü. örneğin, “ingilizler soğuktur” gibi bir önyargının yanlışlığını her zaman düşünmüşümdür. soğuk ingilizler yok mudur? vardır elbette ama sıcak ingilizler de onlardan az değildir. diğer yandan, bazı kültürel özelliklerin varlığını elbette saptamak gerekir. ingilizlerin istikrarı sevmesi, bence tutarlılık anlamında kötülenmesi değil, örnek alınması gereken bir şeydir. cinsler arasındaki ilişkilerde bile bizimle karşılaştırıldığında çok tutarlı olduklarını saptamak gerekir. örneğin bir ilişkiye girmekte (arkadaşlık ilişkisi olsun, sevgililik ilişkisi olsun) çok sakınımlıdırlar ama girdiklerinde de o ilişkiyi sonuna kadar tutarlı bir şekilde yaşamaya önem verirler.

    ingilizler istikrarı severler ama sanıldığı gibi tutucu değildirler. eğer özgürlükçü bir radikal çıkış yolu görürlerse, o çıkış yoluna topluca omuz vermekten geri kalmazlar. bu davada istikrar gösteren insanlara uzun yıllar deneyerek güvenirler ama bir kez güvendikleri zaman bunu büyük bir bağlılıkla ortaya koyarlar. jeremy corbyn, sol tutumda gösterdiği istikrarın ödülünü yıllar sonra almıştır.

    ingiliz toplumu “corruption” diye ifade edilen, uzun yıllardır sürmekte olan bir yozlaşma ve yolsuzluk düzeninin pençesindedir. kraliyetin şatafatı başlı başına bir yozlaşma göstergesidir. ingiltere’de her şey “landlord”ların, yani aristokrat burjuvazinin elindedir ve korkunç bir rant düzeni işçilerin iliğini sömürmektedir. her yozlaşma ve çöküş zıddını da getirir. jeremy corbyn’in labour’un başına geçmesi bunun bir belirtisidir. ve belki yaklaşmakta olan dördüncü dalganın da. dediğim gibi, jeremy corbyn gibi solda ısrar eden birinin, ingiliz sisteminin en büyük partisinin başına geçmesi kolay bir şey değildi ve bu da oldu. bu, insanların tory hâkimiyetine karşı devrimci bir çıkış yolu özleminin ifadesidir.

    böylesine bir sistem partisi ve yozlaşmış, devasa lordlar sistemi jeremy corbyn’i yutmaz mı? böyle bir tehlike var elbette, hem de çok var.

    ama şu da var. yunanistan’da syrza, ispanya’da podemos ve ingiltere’de jeremy corbyn’li labour, insanların var olan sistem içinde de olsa radikal bir çıkış yolu arayışında olduklarını ve böyle bir ışık gördüklerinde o yola topluca aktıklarını gösteriyor.

    umarım jeremy corbyn’ı o eski trençkotuyla eskisi gibi hep yanımızda görürüz.

    gün zileli
  • kendisine olan sempatim eskiye dayanır. oğulu ile aynı sınıftaydım. tabi ilk başta bilmiyordum babasının milletvekili olduğunu. ama derslerde ne zaman sol / sağ konularına değinsek, oğulu yerinde duramiyordu. illa bir çıkış yapıp, dünyadaki gelir eşitsizliğini yerden yere vuruyordu. o yaşlarda bizim henüz düşünmeye bile başlamadığımız konulara değinip, solu büyük bir tutkuyla savunuyordu. o zamanlar ailesini ve yetiştirilme tarzını gerçekten çok merak ediyordum. çünkü gerçekten farklı bir çocuktu. sonra bir gün sınıf öğretmeniniz kendisine "x babanın fotosunu asmışlar bizim mahalledeki restuaranta, hastasıyızzzz" diye takılırken çaktım. adam islington'dan milletvekili.

    hal böyle olunca, labour'un başına geçtiğinden beri büyük bir heyecanla takip ediyorum. bana (ve çevremdeki bir çok genç insana) göre corbyn prensipli, tutkulu, ve gerçekten de gelir eşitsizliğini ortadan kaldırmak için mücadale etmek isteyen nadir siyasetçilerden biri. labour partisinin kendi içinlerindeki çatırdama ise, gizli "sağcıların" (yani tony blair mentalitesindekilerin) isyanından başka bir şey değil.

    erken seçimi açıkladıkları gün bizim ofiste resmen yas ilan edilmişti. kimse corbyn'in br şeyler başarabileceğine inanmiyordu. ama adam o kadar başarılı bir seçim kampanyası yürütüyor ki, şu an tüm ofis geleceğe umutla bakıyor... asla oy vermem diyenler, fikirlerini 180 derece değiştirdi.

    bana kalırsa, kendisi gibi liderler dünyaya sık gelmiyor ve kesinlikle bir şans verilmesini hakkediyor. kendisinin lider olduğu bir ülkenin vatandaşı olmaktan büyük mutluluk duyarım. şu güne kadar ne ingilterede ne de türkiyede tadabildim bu duyguyu... kısmet.
  • heybetini gizli tut yiğidim, duruşun çakalları korkutuyor.

    umutluyuz bugün.
  • thatcher'a en büyük başarın neydi diye sorulduğunda "tony blair ve new labour"(işçi partisindeki sosyalist/marksist eğilimleri iyice yumuşatıp, bunları kuzuya çevirdim manasında) dediği rivayet olunur.

    hiç şüphe yok ki bu sakallı amca thatcher'ı mezarında ters çevirmiştir.
  • brexit yenilgisi sonrası "kılıçdaroğlu iyi adam ama liderlik vasfı yok be abi"ci tayfa, şimdi "corbyn iyi adam ama liderlik vasfı yok be abi" demeleri için ingiltere'ye tayin edilmiş.

    https://twitter.com/…king/status/746989515965816833
  • isci partisinin ed miliband ile tutturdugu yuzde 28'lik oy oranini (2015), her turlu camur kampanyasina ragmen (blairist parti milletvekillerinden, sozde merkezin solunda yer alan guardian'a kadar herkes corbyn'den cacik olmaz diye sayiklayip durdu son iki sene boyunca) yuzde 40'a cekmis adama "biraz oy yukseltmis" demek, bu camur atanlarin tiynetine yakisir ancak.

    zengin bati ulkelerinde bir sola dogru kipirdanma var. asiri sagin boslugu doldurmasina izin verilmeyen ulkelerde, hala bir umut var. corbyn, ruzgari arkasina almis durumda. muhtemel bir sonraki erken secimde isci partisini iktidara tasimasi ihtimalini artik kimse yabana atamaz.
  • çıkış anketleri kesin sonuçla paralel bir bağlantı gösterirse, may'i koalisyona mahkum etmeyi başarmış işçi partisi lideri. 2 ayda geldiği nokta gerçekten inanılmaz. may'in eze eze kazanması beklenen seçimi brexit dezavantajına rağmen belli bir seviyede dönüştürüp koalisyona getirmeyi başardı.
hesabın var mı? giriş yap