• yıllar önce tanıştık kendisiyle bir plak vasıtasıyla gıyaben.
    rendez-vous adlı albümünü aldık ama arkasından randevu albümünü aramıştık.
    meğerse ,evet öyleymiş değilmiş aynıymış vs.
    yıllar geçti waiting for cousteau albümü çıktı çıkacak dendi.
    ve yaban ellerde sabahın saat 05:00' in de memleketimde o zaman benzeri bulunmayan bir büyüklükteki müzik mağazasından hınca hınç kalabalık bir insan ordusuna karışarak albümü alabilmiştim.
    sonra tam mağazadan çıkacağız ki kapılar kapandı.
    herkes albümü almış sesler kesilmiş vs.
    meğerse "jan mişel jar" mağazadaymış ve o an içeride olanların albümlerini imzalayacakmış.
    yaban elde yabancı dil bilinmez tezinden hareketle sıraya girdik.
    ama adam " albüme bir not yazayım mı? mesela "sevgili erol ne iyi ettin de albümü aldın" " diye sorsa ne diyeceğim? neticede ecnebi bir dil ve fazla bir şey bilmiyoruz.
    neyse sıra geldi ve korktuğum başıma da geldi.
    "jö mönşe floronş donemua" gibi bir şey söyledi.(bilemiyorum)
    tek bildiğim yanancı cümleyi söyledim ona : "hautparleur" dedim.
    o da hautparleur yazdı albümün içine.
    imzayı attırdık ve tam kapıdan çıkacam ki :
    kapıdaki eleman 30 ecnebi parası daha istedi benden.
    neymiş : imzalı albümler 30 ecnebi parası daha fazlaymış ( e peki bunu nasıl anladım? diye sordum kendime = meğerse adam bunu sayı ile ifade etti bana)
    yahu zaten albüme 45 ecnebi parası verdim 30 da buna imza parası eklersen eder sana 75 ecnebi lirası dedim ama dediğimi ben bile anlamadım.
    o arada bizim konuşmalarımızı gözetleyen jan mişel jar yanımıza geldi ve hafif tebessüm ederek " kiyoritsu samalyot tromboşet minesota" demez mi?
    önce benimle dalga geçiyor sandım meğerse benimle dalga geçiyormuş.
    adama (görevliye) kızarcasına bir şeyler söyledi ve elini omzuma koydu ve babacan bir tavırla bir şeyler söyledi ve gitti.
    meerse görevliye "bu lavuktan en az 35 al" demiş sıpa jan abi.
    verdik 35 ecnebi yuan nını geldik eve.
    ve olan oldu.
    aldığımız kaset malesef bir cd imiş.
    ve kaset çalarda dinleyemedik mecburen cd playerde dinledik.
    hem ses daha net ve berrak hem de ileri geri sarma derdi yoktu.
    aldığımız kaset sonradan öğrendik mağazada parayla satılıyormuş ve görevli de bizden (benden) onun parasını istemiş.
    jan mişel jar da görevliye benden fazla almasını söylemiş çünkü surat ifademden mağazaya alçıpan yapmaya geldiğimi sanmışlar.
    ama iyi müzisyen
  • müziği için "akustik olsa asla dinlenmez" demek, mantı için "yoğurtsuz olsa asla yenmez" demek gibidir. fazla kasmamak gerekir. adam böyle yapıyor...ve gayet de iyi yapıyor.
  • günümüz elektronik müziğinin oluşmasına sebep olan adam. özellikle çin'de verdiği konser hala konuşulur.
  • simdilerde miadini doldurmus, uncool bir muzisyen addediliyor jarre elektronik muzik camiasinda, ama 80'lerin sonunda ergen bir bebe iken dinledigim oxygene ve revolutions arasi albumleri, ben de dahil uc bes arkadasimin muzik ufkunu epey genisletmisti. hatta revolutions parcasindaki kudsi erguner'in caldigi ney, kafamizda simsekler caktirmisti, hatirlarim..
  • son derece avantgarde bir müzik yaptığı halde sahne şovları sayesinde böylesine üst düzey bir müziği çok geniş kitlelere ulaştırmayı başaran büyük sanatçı. verdiği konserlerin dinleyici sayısı toplam 4 kez guinness rekorlar kitabı'na girmiştir. söz konusu listede yer alanlar arasında popüler müzik yapmayan tek isimdir ve tüm zamanların en kalabalık konseri rekorunu rod stewart'la birlikte elinde tutmaktadır. ikisinin de en kalabalık konserlerine 3.5 milyon kişi katılmıştır.

    charlotte rampling, ısabella adjani, anna parillaud gibi olağanüstü kadınlarla sevgili olduğunu ve bu kadınlar geçen yıllar içinde doğal olarak sarırıp solarken kendisinin (nasıl oluyorsa) gençliğini korumayı başardığını da bir not olarak ekleyelim.

    son bir not; 1970'li pek çok fransız radikal entelektüeli gibi o da büyük proleter kültür devrimi'nden etkilenmiş ve bu etkiyi sanatına da yansıtmıştır.
  • elektronik müziğin atası olan üst düzey sanatçı. (bkz: equinoxe) albümünün yanı sıra (bkz: oxygene) ve (bkz: magnetic fields) albümleri de harikadır.
  • müzisyen bir arkadaşla konuşurken, bana bunun konserlere giderken taşıdığını analog sistemlerin bütün potanslarının birincil setuptaki analog cihazlarla aynı seviyede olduğu yedek bir ikincil setup taşıdığını söylemişti.

    herhangi bir potansın kayması sesin parametrelerinde değişime sebep olduğu için böyle bir önlem alınmış.

    analog setuplarda bir tane potanstaki ufak bir değişim seste kaymaya neden olur; aynı tınıyı bulana kadar kafayı yersiniz.
  • müzikteki 50. yılını bugün planet jarre ile kutlayan efsane.

    not: bir de üstüne 16 kasım 2018'de yayınlanacak olan equinoxe infinity müjdesini verdi.
  • 1976'da ilk uluslararası albümünü çıkartmış olan dev. ama 1960'ların sonları, 70'lerin başında yaptığı müzikal çalışmaları ve doldurduğu albümleri dinlerseniz, oxygene albümünün öyle gökten zembille inmediğini, albümün müthiş bir deneyim sürecinin eseri olduğunu anlarsınız.

    sözünü ettiğim dönemde çıkarttığı albümler, deserted palace, la cage - eros machine ve les granges brulées, jarre'ın ses evreni yaratmadaki ustalığının hazırlığıdır. dönemin tipik ritm ve kurgularının görüldüğü bu albümlerde jarre, pek çok elektronik ses kullanmış, insan seslerini çeşitli tekniklerle değiştirmiştir. yine bu albümlerde oxygene'de bol bol kullandığı rüzgâr efektlerinin temelini atmış, oxygene'den magnetic fields'a kadarki albümlerinde kullandığı çeşitli solo sesleri ve tamamlayıcı sesleri oluşturmuştur. 1976'da ilk uluslararası albümünü çıkartmaya hazırlandığında iş melodileri yazmaya ve her albümü bir ses mucizesine dönüştüren efektleri bulmaya ve kurgulamaya kalmıştır.

    jarre'ın bir ses sihirbazı olacağı, fransa ve komşu ülkelerde yayınlanan bu albümlerle belli olmuştur.
  • bu zat-i muhterem ayica kadin zevki konusunda saygi duyulasidir, yarmistir: (bkz: charlotte rampling) (bkz: isabelle adjani) (bkz: anne parillaud)
    bir de, kesinlikle amca death becomes her deki iksirden icmis, inanmiyorum ben 55li olduguna!
hesabın var mı? giriş yap