• ne zaman petibör görsem iflyi hatirlarim. yemekleri hep kötü olan bu okulda geçirdigim 3 yilda neredeyse sadece petibör ve sek süt ile beslendim. ne zaman ütü görsem yine okul aklima gelir, geceleri yatakhanede buldugumuz malzeme ne ise onla tost yapardik, 2 ütü arasinda. elmali tos mesela, bizim icadimizdi.

    mecburi yatilidir, izmir'de dahi olsa aileniz viz gelir, sadece haftasonlari evci çikabilirsiniz. bizim zamanimizda hiç sicak su olmazdi, bazen bir haftayi yikanmadan geçirirdik, elektronik laboratuarinda yaptigimiz efem vericili dinleme cihazlari ile o sirada gönlümüzün oldugu erkeklerin odalarini dinlerdik, geceleri kaçar, bornova'nin izbe barlarinda efes dark içer, dönüste de bekçiye yakalanma olasiligina karsi 1 paket malboro getirirdik, ögle tatillerinde futbol oynadigimiz için beden hocasi nurhayat tarafindan uyarilir, bacaklarimizi göstermekle suçlanirdik.

    geceleri çatidan dürbünle erkekler yatakhanesini izlerdik, sicak günlerde her gece çatida yatardik, sabahlari kötü makyajli, cirtlak sesli, hayli geçkin bir takim kadin belletmenler tarafindan sinirle uyandirilirdik.

    sabah etüdü denen bir zulüm vardi, her sabah 7'de canin istesin, istemesin, kalkip ders çalismak zorundaydin, ben uyurdum. biz odaca uyurduk, yatagi yapilmis ve düzmüs gibi gözterip, yatak ile duvar arasina sikisip saklanmayi ögrenmistik. ( zayif ve atletik olmanin hayattaki binbir avantajindan birisi)

    zaten hepi topu 20-30 kisisi kizlardan olusan okulda her hafta 1 erkege kaç gram kiz düstügü hesaplanirdi.
    matematik ve fizik gibi fen bilimleri derslerinde kimse kopya çekmezdi, herkes o kdar gururluydu ki yanindakine dönüp "ben bu soruyu yapamadim" diyemezdi. hocalar da bu salakligimizi bildikleri için 3-4 saat süren matematik yazililarinda basimizda beklemez, özel ders verdikleri zengin izmirli ögrencilerine kosardi.

    ali ihsan adli bir matematik hocasi vardi, kötü ders anlatir ve zekasi konusunda tereddütlerini bize fazla belli ederdi, diger hocalarimizin isiltisi onda yoktu. bir gün derste defterime bisiyler çizerken beni yakaladi, çizdigim sey mavi gözlü bir kargaydi ve üstünde ifl yazan bir kulübenin etrafinda uçuyordu.
    karga bir yandan da basinin üstündeki konusma baloncugunda "beni dalimda kimse susturamaz- diyordu. her nedense ali ihsan üstüne alindi, -allah allah neden acaba?-
    o günden sonra sürekli benimle ugrasti, baska bir derste sadece ona baktigim için beni disipline vermeye kalkti, bir dolu ceza alip zaten belada olan basimi bir de ali ihsan'in zayif karakteri ve ezik egosunu doyurmak için belaya sokmus oldum.
    o sirada bir gün gelir de intikam alirim diye düsünüyordum, simdi ise sadece üzülüyorum.
    sadece ögrencileri degil, hocalari da birbirinden müstesna olan bu okulda ali ihsan zekasinda olmak zor bisiydi belli ki, onun baskisini her gün hissetmek, her derse girerken, "allahim, simdi ispati onlar yapacak ben yapamayacagim, allahim" diye düsünerek is yapmak.... neyse iste..

    gençtik, kendimizi çok akilli saniyorduk, çok cesurduk, ya da öyle hissediyorduk, 1987 yilinda ilk internet baglantisi yapildiginda ege üni. vasitasi ile biz de elektronik laboraturarinda simdi ilkel gelecek bir yöntemle amerika ile chat yapiyorduk, bunu disarda anlattigimda kimse inanmamisti. o zaman bu ise chat de demiyorduk zati, bilimsel arastirma :-)

    güzel yillardi....
  • iyi okuldur. sadece fen egitiminde degil, bir cok konuda iyi okuldur.

    bir gun oldukca iyi bir okulun ekonomi bolumunde doktora yapan son derece basarili bir arkadasinizla sohbet ederken, laf doner dolasir abd'de hangi liseyi bitirdigine gelir. dc deki "science school" dan mezunum der sonra da gururla ekler: "abd'nin en iyi uc fen okulundan biridir, sizdeki izmir fen kadar iyidir".
  • turkiyenin en prestijli fen lisesi unvanını ilk mezunlarını verdiği 1986 yılından 2004 yılına kadar öss'de(ve de öys'de) tüm puan türlerinde aralıksız (18 yıl) türkiye 1.'si olarak, (2004 senesinden itibaren öss nin kolay sorularıyla üst sıraları iyi sıralayamaması sonucu bu seri sona ermiştir yoksa eğitim seviyesini diğer okulların geçmesinden değil diye düşünüyorum.) bu başarısını 2008 yılında tekrarlayarak; prestijli proje yarışmalarında türkiye'de en çok madalya alan resmi fen lisesi olarak (tübitak proje yarışmalarında 75, mef proje yarışmalarında ise 31 ödül kazanmıştır), bunun yanında bilim olimpiyatlarında kazandığı 156 bölgesel, 157 ulusal, 42 uluslararası olmak üzere tam 355 madalya ile türkiyenin en çok madalya kazanan devlet okulu olarak çoktan tartışmasız bir şekilde elde etmiştir. diğer köklü fen liselerine de (bkz: ankara fen lisesi) övünç kaynağı olarak işte "en eski fen lisesi" gibi ünvanlar kalmıştır.

    edit: "türkiye'nin en prestijli fen lisesi olma ünvanını en eski fen lisesi olan, ankara fen lisesinden hiç bir zaman alamamış fen lisesi." minvalindeki entryi sildirmiş bizim entry. bazen gerçekler feci tokatlar !
  • sanılanın aksine, izmir fen lisesi'nde okuyanlar günde 16 saatini dersle geçiren insanlardan oluşmuyor. evet etütler olsun, dersler olsun insanları zorluyorlar ama sanılmasın ki sürekli ders çalışılıyor burada. birlikte gecelerce internet kafeye kaçtığım ve öss'de türkiye 4. sü olan arkadaşım var. hatta birlikte internet kafeye kaçtığım insanların yarısı neredeyse derece aldı.

    okulda okuyanların da yüzde 99 u iyi ki bu okulda okumuşum der, çünkü okulu sadece içindekiler bilir. dışarıdan anlayamazsınız. 6 sene geçti mezuniyetin üzerinden, özlemim gram azalmadı.
  • akıl sağlığını gün geçtikçe; psikopat hocalar, insan üstü sorumluluklar, ani büyüme, aşırı yalnızlık gibi nedenlerle kaybeden 15-18 yaş gençlerinin bulunduğu lise(m).
    hayatımın en derin dostluklarını, büyük sevgilerini bulduğum; çocukluklarımı, acemiliklerimi, merhametimi bir daha bulamamak üzere kaybettiğim okul.

    kızlar yatakhanesinin büyük camları vardı, ama çerçevesi çivilenmişti kaçamayalım diye. bir arkadaş(bkz: o kendini biliyor) çivileri çıkarmış, kesmiş ve yerine takmıştı, bizim zamanımızda geceleri oradan kaçılırdı.

    sırf canımız tavuk çekti diye merdiven boşluğunda elektrik ocağıyla tavuk pişirmiştik, müdür yardımcısı geldiğinde sadece tavuk yediğimize inanamamıştı. deprem oldu mesela bir gece, korkunç sesler çıkaran metal dolaplar, ranzalar, yatakhane kilitli olduğundan önce dışarı çıkamamak, herkesin delik pijamalar ve eski terliklerle kendini dışarı atışı, soğuktan titreyişimiz, belletmen hocanın battaniye vermeyişi, müdür yardımcısının çıkıp da “izmirliler evlerine gidebilir, diğerleri burada kalacak” demesi... hepsi trajikomik anılar şimdi.

    bizden önce o sıralardan gelip geçmiş adamları anardık çokça, bizim de resmimiz o koridorda yer alsın diye umut ederdik. bir müzikçalarla 3-5 kişi müzik dinlerdik, bir doğumgününde sınıftaki masayı kırmıştık da saatlerce ne yapacağımızı düşünmüştük, “demirbaşa zarar verdik” diye. bizim “demirbaşımızda” açılan yaraları tamir etmeyi hiç kimse düşünmedi.

    hayatımda dinlediğim en güzel şarkılar, duyduğum en acı sözler, en büyük şaşkınlıklar, sevinçler hep aynı adrese işaret ediyor. geceleri 3-5 kişi bir yatakta uyumak, sabaha kadar konuşup tartışmak, tavaf atmak, öl-tos yapmak, şarkı söylemek, korkmak, bağırmak, ağlamak, bakışmak, sığınmak, öğrenmek bir daha hiç o kadar tatlı olmadı. bu yüzden işte, toplanıp da o günlerden bahsettiğimizde “heyhat, lise günleri” demiyoruz, diyemiyoruz. gizli bir tarikatın üyeleri gibi suçlu suçlu bakışıp susuyoruz.
  • bir düşünürün "insanlar arasında gerçekleşebilecek tek gerçek ve kutsal birliktelik, geçici bir süre için geçici bir tehdite karşı oluşturdukları birlikteliktir." dediğini hatırlıyorum. ya da bunu ben uydurdum ama uydurduğumu unuttum... önemli değil.
    gerçek birlikteliği izmir fen lisesi'nde gördüm. orada, gerçek hayat olarak algıladığımız her şeyi bir kenara bırakıp, çalışmayı ve mantık yürütmeyi yüceltmemiz istendi bizden. rekabet etmek ve hep daha iyi olmak için çalışmak ödüllendirildi otorite tarafından. teorik olarak günün en az 4 saatinin okul dışı ders çalışmasına ayrıldığı, 300'e yakın gencin ailelerinden uzak bir kaç dönümlük bir araziye kapatıldığı o cehennemi ortamda, herkes kendi cennetini yaratmaya çalıştı. birlikteydik çünkü başka çaremiz yoktu. birbirimizi sevdik çünkü bizi ancak biz anlayabilirdik.
    çok üzgünüm. çünkü hayatın ne kadar zengin, arkadaşlıkların ne kadar karmaşık ve doyurucu olabileceğini orada gördüm. kabullenmeyi öğrendim, aklımla açıklayamayacağım şeylerin bile sadece hissederek benim birer parçam olabileceğini öğrendim. insanlar arasında kurulabilecek tek ve gerçek birlikteliği gördüm. üzgünüm çünkü herkesin kendi kafasında kendine göre yarattığı ama hep beraber yaşadığımız bu güzel dünya elimizden alındı. yasakların olmadığı bir dünyada özgürlük hissini nasıl tadabilirim ki? ben hayatımda hiç bir zaman, sabahın 2'sinde pencereden atlayarak, bornova'ya doğru ege kampüsü yollarında yürürken hissettiğim özgürlüğü hissedemeyeceğim. odanın kapısını kitleyip oda arkadaşlarımla beraber çıkmışız numarası yaparak sabah etüdünü ekmenin ve sonrasında 1 saat daha yatağa gömülmenin huzurunu, çatıya çıkıp ölesiye sarhoş olmanın hafifliğini, kipa'dan aldığımız kızarmış tavukları sultaniye yarı tatlı 1998'le içmenin verdiği lezzeti, hepsini sonsuza kadar kaybettim. ve garip bir şekilde huzurluyum. izmir fen lisesi'nden geçtiğim için. bütün bu travmaları yaşadığım için.
  • ogrencilerin baslarina esek bile koysaniz universite sinavini kazanabilcek tiplerin bulusma noktasi
  • büyüdükçe kendisine olan özlemim katlanarak artmakta.. lise arkadaşlarımla her bir araya gelişimizde o günleri anmaktan, komik bir hatırayı 923 kez birbirimize anlatmaktan sıkılmadık. o hatıraların tadı hala damağımda.. bir okul bir insan üzerinde bu kadar etki bırakabilir. ben bu okulda büyüdüm, her şeyi bu okulda öğrendim. dostlukları, insanlarla ilişkileri, tek başına yaşamayı, yalnızlığı, mutluluğu, sıkıntıyı, fakirliği. arkadaşlarımla beraber büyüdüm ben, bu yüzdendir bu kadar birbirimize benzememiz. ve hiç kimse onların yerini dolduramıyor, hiçbir şey okulun yerine konmuyor. üniversiteyi kazandık, istanbul'da 5. yılımız. hala o göt kadar okulda geçirdiğimiz vakit gibisini yaşamadık. lisedeki herhangi mutlu olduğum bir an kadar bana mutluluk vermedi bana bu istanbul. keşke hiç mezun olmasaymışız..
  • 11 kasım 2012 pazar günü gidip göremediğim okulum.

    ne ana bina kalmış, ne kızlar yatakhanesi... bir tek kantin ve yemekhane, bir de spor salonu duruyor yerinde.

    güya bu eğitim dönemine yetişecekti. yeni binayı yapacaklardı. temel bile atılmamış, temel!!! molozlar toplanmış, girişteki danışma kulübesine bekçinin cep numarasının yazıldığı bir kâğıt yapıştırılmış, koskoca okul bomboş... bahçe... okul... neyse işte, artık izmir fen lisesi olmadığı kesin.

    beklenmedik bir şey mi? gavur izmir denir, her türlü projeye dava açılır, devlet eliyle yapılması gerekenler seçim dönemleri öncesinde göstermelik olarak şöylesine bir koklatılırken, izmir fen lisesi'ni yenileyeceklerine mi inanacaktım?!? belki 2-3 yıla olur, olur a cumhurbaşkanını halk seçerse propaganda aracı olarak kullanılır. o umutları da kalmazsa nah yaparlar okulumu!..

    manzarayı görünce gücüm tükendi... gittim üniversite çarşısında bir yere oturup biraz soluklandım. 24 yıl önce ağlaya ağlaya oradan ayrıldığımız günü anımsadım. buraya girip de yazılanları okuyunca gözlerim bir kez daha doldu. keşke bir fırsatım daha olsaydı da bir 3 yıl daha geçirseydim orada... olmayacak duaya amin demek yerine, iyisi mi okulu yeniden yerine kavuşturmak için bir yol aramalı...
  • yeni binaları şukela olmuş eski okulum. bahçeyi o kadar betonlamasalarmış iyiymiş. inşaat artıkları kalkınca daha güzel görünür elbet.

    kantininde pınar şiş köfte'nin yendiği günleri lüksten sayardık 1988'de. şimdi latte keyfi gözleme ve "pizza var" yazısıyla taçlanmış, iki kişi oyun oynanan bir lcd konmuş. bilardo masası vardı yav, baya keyifli bir yer olmuş. pilav günü de kuzu günü'ne terfi etmiş. kısa süreli yağmur yüzünden oluşan kargaşada yemek kısmet olmadı ama inşallah bir sonraki kuzu günü'ne artık.

    laboratuarları da gezmek isterdim ama o kadarı kalsın dedik. yatakhane binası kısalmış, artık 416 no.lu oda ve oradan güneşin ışıklarını yansıtarak kendini gösteren bir körfez manzarası yok artık. kalan kardeşlerim, hatta yaşıma bakarsak "evlatlarım" demek gerek belki, keyfini sürerler umarım.

    2013'teki perspektif-l dergisinde "27 yılda 21 sınav birincisi" başlığı vardı. büyük okulların sahip olduğu maddi olanaklara sahip olmayan bir devlet okulu için bu değeri daha da artan muazzam bir başarı. 94 mezunu kardeşimin konuşmasında belirttiği gibi; "iyi bir yemek için iyi malzemeler ve bunları işleyecek iyi bir yetenek gerekir; malzemenin ya da mutfağın donanımının pahalı olması etken değildir. izmir fen'de en kaliteli malzemeyi bulursunuz, bunları işleyecek en iyi öğretmenlerle ortaya bu başarının çıkması kaçınılmaz."

    çok yaşa izmir fen!.. her ne kadar dün, kendimi bir başkasının hakkını çalmış biri gibi hissetsem ve kendimi sana layık bulamasam da, sen çok yaşa!..
hesabın var mı? giriş yap