• evlilikte iletişimsizlik, aile kavramı, ebeveynlik, aidiyet gibi kavramlar üzerinden filmin anlatmak istediklerini kısaca özetlesek de illa eksik bir taraf kalıyor. zor bir film, yani iki yağmurlu gün arasında anlatılanlardan çıkarılabilecek bir çok şey var. ancak bakış açısı değişken ve filmin zengin içeriğinden dolayı da kim ne derse desin filmin içinden çekip çıkarmak mümkün. misal bazıları dini referanslardan (elma, eva...) bahsetmiş ki, ben filmin o tarafıyla hiç ilgilenmedim. bana daha çok ailede baba kavramına eleştiriler var gibi geldi. gerçi filmin tavrı zaman zaman oldukça berrak seyrediyor, yönetmenin gizlisi saklısı yok.

    --- spoiler ---

    filmde kır evine gidildiğinde geçmişe yapılan yolculuk metaforuyla ataerkilliğin duvardaki fotoğraflarla vurgulanması; annenin, çocuklarınının da aynı yönde ilerlediğini gördüğünde yaşadığı üzüntüyle daha da anlamlanıyor. kızın annesine saygısızlık etmesi sonrası kadın ağlarken kızına seninle alakası yok diyor, sanki dokuz ay karnında taşıdığı çocuklarının üzerinde hak iddia etmeyip onları 'sahip'lenmeyen anne; babanın kolaycılığına, evin erkek adamına yapılan iltimaslara (babanın kızına onunla beraber gelmek istemesi üzerine bağırması, oğlunu götürmesi), oğlunun eve geldiğinde bu adam burada ne arıyor diye hesap sorabilme cesaretinin kaynağına yani ataerkilliğin kutsanmasına ağlıyor.

    evlilikde iletişimsizlik üzerine; endüstriyel toplum, kır yaşamı kontrastıyla yapılan vurgu, tam olarak annenin başkasına sığınma sahnesinin babanın işte bir güne denk gelmesi ve karısıyla işi yüzünden ilgilenememesinde yatıyor. oysa iş kardeşine geldiğinde ne olursa olsun yardımına koşuyor, filmin başında olduğu gibi. kardeş figürü de ilginç, orada da farklı bir aile anlayışı var. adam çocuklarının varlığını reddetmiş, onlar yokmuş gibi davranıyor. arada bir denge yakalanamamış, idealize edilen bir durum da yok. belki içki sofrasından kalkıp kızı gibi ağaca yaslanıp amuda kalkan baba olabilir, onun da kafası yerinde değil.

    tüm bunların üzerine filmde hollywood gerilimlerini aratmayacak bir kurgu var, son dakikaya kadar ilgiyi ayakta tutuyor. uzun planlarla desteklenmiş anlatımda ise adeta bir gerçeklik pornografisi hakimken kadrajdan bazı noktaları (mesela doğum raporunu arkasındaki yazı) kaçırmayı başarıyor yönetmen ki, film biraz da bu gözden kaçanlar üzerine zaten.

    aslında film çok karamsar değil, kadın öldükten sonra onu neredeyse hiç görmüyoruz. ev kapatıldıktan sonra, su birikintisindeki kaydırmalı çekimse solaris'deki gibi yaşamı, dünyayı güzelliyor. ardından da olaylar yavaş yavaş yerine oturuyor ve film harika bir şekilde sona eriyor. bu sonla da yönetmen filmini sanki tüm annelere adıyor; tarlalarda kucaklarında bebekleriyle çalışıyorlar, başkaları çocuklarına babalık etsin diye...

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    - tren yolculuğunda, yönetmen neden bir görsel yerleştirmemiş, tünelin içinde geçen bir sahne çekmiş ki diye düşündüm. eşler kompartımanda karşılıklı oturuyor, pencereden baktıklarında karşılarında bir duvar var. eşler birbiri ile konuşmuyor, ilerleyen sahnelerde de vera hep en arkadan yürüyor.

    - papaz, mezarlıktan kiliseye yürürken çekilen sahne çok etkileyici.
    ilk başta kilise maket mi diye sordum, kilisenin yere vuran gölgesi uyumsuz geldi.

    - postacının geçtiği köprüde arka planda wing yazıyor.
    leonardo'nun annunciation yapbozundaki meleğin kanatları ilk taslakta yokmuş, melek kanatlarının sonradan tabloya eklendiği söylenir. zvyagintsev burada bir mesaj mı aktarmak istemiş anlayamadım. postacı ile müjdeci melek karşılaştırması var gibi.

    - mark hasta yatağında yatarken, duvarda evin önünde çekilmiş bir fotoğraf görüyoruz, ilerleyen sahnelerde robert fotoğraflara bakarken alex, babası, kardeşi ve vera'ya ait fotoğraflar var fakat alex'in annesi hiç yok.
    alex'in ebeveynlerine ait ilişkisi sorunlu, aile ortamında büyümemiş, eşler arasındaki ilişkinin nasıl yürüdüğünü bilmiyor, alex'in sevgi sorunu annesiz büyümüş olması ile ilgili olabilir.

    - çocukların yapbozunun üzerinden geçen kara kedi, olayların aslında göründüğü olmadığına dair bir mesajdı. bu sahneden hemen sonra ev sahibi beyefendi dolaptan bir bira alıp masaya oturuyor, bu sahne gereksiz geldi, neden buraya yerleştirilmiş bir anlamı olmalıydı. absürd bir sahne.

    - kapanış sahnesinde kadınların yaktığı ağıt, vera'nın masumiyetinin ispatı olmalı.

    - incil'den okunan sahnede vera'nın sevgisizlikten muzdarip olduğunu, çocuk senin değil derken bu imkansızlığı ifade etmeye çalıştığını düşündüm.

    - hamilelik testinin arkasına intihar notu yazılmış. birinci denemesinde vazgeçiyor fakat intihar notunu yanında muhafaza etmesi...

    --- spoiler ---
  • film hakkında;

    --- birazcık spoiler ---

    1:21:50'de yapbozda görülen sahne(hani çocuklar birleştiriyor ya), sanata çok defa konu olmuş meryem e müjde sahnesi. bu sahneyi yüzyıllar boyu bir çok sanatçı tasvir etmiş. filmdeki(yapbozdaki) tablo ise leonardo da vinci'nin the annunciation(bildirme, bildiri anlamına geliyor) isimli tablosudur. meryem'e müjde; hristiyanlıkta, cebrail'in meryem'e isa'yı dünyaya getireceğini müjdelemesidir. konu incil'de şöyle anlatılıyor;

    "meryem'in melekle münasebeti; elizabet'in hamileliğinin altıncı ayında tanrı, melek cebrail'i celile'de bulunan nasıra adlı kente, davut'un soyundan yusuf adındaki adamla nişanlı kıza gönderdi. kızın adı meryem'di. onun yanına giren melek, "selam, ey tanrı'nın lütfuna erişen kız! rab seninledir" dedi. söylenenlere çok şaşıran meryem, bu selamın ne anlama gelebileceğini düşünmeye başladı. ama melek ona, "korkma meryem" dedi, "sen tanrı'nın lütfuna eriştin. bak, gebe kalıp bir oğul doğuracak, adını isa koyacaksın. o büyük olacak, kendisine 'yüceler yücesi'nin oğlu' denecek. rab tanrı o'na, atası davut'un tahtını verecek. o da sonsuza dek yakup'un soyu üzerinde egemenlik sürecek, egemenliğinin sonu gelmeyecektir. "meryem meleğe, "bu nasıl olur? ben erkeğe varmadım ki" dedi. melek ona şöyle yanıt verdi: "kutsal ruh senin üzerine gelecek, yüceler yücesi'nin gücü sana gölge salacak. bunun için doğacak olana kutsal, tanrı oğlu denecek.

    yusuf'un melekle münasebeti; annesi meryem, yusuf'la nişanlıydı. ama birlikte olmalarından önce meryem'in kutsal ruh'tan gebe olduğu anlaşıldı. nişanlısı yusuf, doğru bir adam olduğu ve onu herkesin önünde utandırmak istemediği için ondan sessizce ayrılmak niyetindeydi. ama böyle düşünmesi üzerine rab'bin bir meleği rüyada ona görünerek şöyle dedi: "davut oğlu yusuf, meryem'i kendine eş olarak almaktan korkma. çünkü onun rahminde oluşan, kutsal ruh'tandır. meryem bir oğul doğuracak. adını isa koyacaksın. çünkü halkını günahlarından o kurtaracak."yusuf uyanınca rab'bin meleğinin buyruğuna uydu ve meryem'i eş olarak yanına aldı. ama oğlunu doğuruncaya dek yusuf ona dokunmadı, doğan çocuğun adını isa koydu. "

    incil'i buraya yazdım çünkü konuyla alakası olduğunu düşünüyorum. elbette ki film incil'in aynısı değil ancak incil'le hiçbir alakası olmadığı da söylenemez. o yapboz sahnesinin oraya öylesine konulduğunu düşünemeyiz heralde? hadi yapboz herhangi bir filmde, filmin yavaş yavaş çözülüyor olması anlamında bir metafor olarak kullanılabilir diyelim ama yapbozda birleştirilen sahne için meryem'e müjde sahnesinin seçilmesi şans eseri olamaz heralde. şans eseri film karesi çekecek bir yönetmene benzemiyor.

    edit: tabloyu koymayı unutmuşum: http://tinyurl.com/clz3f74

    çok samimi söylüyorum; filmin bahsettiklerinle hiçbir alakası yok diyen biri lütfen beni bilgilendirsin. filmi yanlış yorumlamış olmak istemem.

    --- birazcık spoiler ---
  • başarılı bir görüntü yönetimine sahip film.
    öyle ki;

    filmi al. aç. oynat. ileri doğru sardır. rastgele bir yerde durdur. caps al. yazdır. tablo niyetine duvara as.

    bu tabloyu sana filmin görüntü yönetmeni mikhail krichman hediye etti.
  • filmin rus sinemasında eisensteinle başlayan öğretmen-öğrenci zincirinin günümüzdeki üyelerinden olan zvyagintsev tarafından çekilmiş olduğunu bilmesek bile sinemasal dil oldukça etkin ve başarılı kullanıldığından bize eninde sonunda yönetmenin kim olduğunu buldurabilecek kapasitede bir yapım.

    --- spoiler ---

    eisensteinin en çok önemsediği şeylerden biri 'sahneye koyma' dediği kavramdı ve filmlerde görsellikle aktarılabilecek hiç bir şeyi diyaloglara bırakmayacak bir dehaydı.
    zvyagintsev de aynı fikirde olsa gerek pek çok sembol filmi daha olaylar başlamadan anlatabiliyor.
    filmin başında görülen inişli çıkışlı yol ile olay örgüsündeki iniş çıkışlar paralellik gösteriyor mesela.
    ailemizin ruhsal durumu ve patetik sayılabilecek tavırları oldukça başarılı işlenmiş. başarılı'yı havada bırakmayıp açmak gerekirse , bir ailenin bireylerinin aslında toplumdan uzakta oldukları için değil birbirlerinin yanında oldukları halde uzak hissettikleri ve böyle davrandıkları için sürgünde olduğunu anlamamız beşinci dakikayı bile bulmuyor.

    röntgenci sapkınlığı bulunduran ve seyirciyi bunla rahatsız eden yönetmenlerden biri de zvyagintsev, filmde bazı önemli anları evin içinden değil pencereden, kapı arasından vb. izleterek seyircide ortak değil tanık olma algısı yaratıyor. bu şekilde çekim yapmanın seyirciyi daha dahil mi hissettirir yoksa dışlar mı aslında farklı bakış açılarından, farklı cevaplanabilecek bir soru.

    evin içindeki güç dengelerine gelince bizim coğrafyadaki patriarkal aile kuzeyimizdeki ıssız ve alabildiğine uzanan kırsallarda da sürüp gidiyor ve oldukça belirgin biçimde filmde yansıtılıyor. kadının sessizliği bir çeşit başkaldırma içeriyor aslında, erkeğin her şeyi hazır olarak bulmasına , iletişim kurmak için çaba sarfetmeyen alfa erkeği modundaki erkeğin konuşmadan , ilgi göstermeden bilgi almasına karşı çıkıyor.
    hatta bu bilgi vermemeyi öyle bir boyuta getiriyor ki kendisini erkeğin gözünde 'suçlu' kılarak ve bu suç kavramına meydan okuyarak var oluyor kadın.
    bireysel olarak var olma çabamız çoğumuzun hayatında aslında gerçekleşemiyor, 30larımıza varmadan biten bir hayale dönüşüyor bu kendini var etme çabası, hatta çocuklarını var ederek dolaylı yoldan var olma umudu yüzünden sapıtıp 3 lafından 4ünde çocuğunu anlatan ebeveynlere hiç de yabancı değiliz. öyle ki doğrudan hayata dahil olması engellenen( üstüne üstlük taşraya götürülerek kısıtlanan) kadının bunu normal karşılaması ve eşi ile çocukları üzerinden var olmaya çalışması bekleniyor, oldukça tanıdık bir senaryo.

    küçük kahramanlarımız da çoğunlukla aile içindeki iletişim kopukluğuna boyun eğmiş ve aynı şeyi benimsemiş görüntüsü çiziyorlar, çocuklukları insani duyguları bir şekilde bileniyor ve sürekli sınanıyorlar aslında yeniden çocuk olabilmek , hata yapabilmek , ses çıkarabilmek, kahkaha atabilmek ile babalarının mirası olan ciddiyeti sürdürmek ve hayatı ağırbaşlı bir kabullenişle yaşamak arasında gidip geliyorlar.
    --- spoiler ---
  • "ne işi var onun burada?" cümlesiyle oğlunun da babasına benzediğini fark edince kararını veriyor bence vera.

    sinemada izlenmesi gereken güzel filmlerden.
  • basrol oyuncusu konstantin lavronenko'ya 2007 cannes film festivali en iyi erkek oyuncu ödülünü kazandiran andrey zvyagintsev filmi.
  • ustasının yolundan* emin adımlarla ilerleyen andrei zvyagintsev'in ikinci filmi. belki ilk filmi kadar etkileyici değil ama kesin olarak izlenmesi gereken bir film.

    --- spoiler ---
    özellikle veranın defininden sonra gördüğümüz geniş plan çekilmiş bir kilise bir patika ve bir adamdan oluşan sahne tek kelime ile müthişti.

    --- spoiler ---
  • ilk plandaki kamera hareketiyle son karedeki kamera hareketinin bile aynı olduğunu görüp ben seviyorum bu sinemayı yahu nidalarını,sinemanın çıkışındaki merdivenlerden inerken dedirten,uzun olup sıkıcı olmayan bilakis sonunda ne olacak dedirten,oyunculukların da başarılı olup filmin çıtasını daha da yukarılara taşıdığını gösteren andrei zvyagintsevfilmi.filmin genel tarzındaki bütünlüğün hiç bozulmaması,resimlere bir bakanın bir daha bakasını getirmesi gibi etkenleri de söylemek gerek filmin güzelliğinden bahsederken.
  • --- spoiler ---

    işbu entry az da olsa vozvrashcheniye ile ilgili bilgiler içerir.

    kısa bir süre önce izlediğim vozvrashcheniye'de oynayan konstantin lavronenko'yu bu filmde de görünce, üstelik film içinde geçen 12 yıl cümlesini duyunca, "aynı öykünün başka bir bölümünde miyiz, acaba çocuklarından ayrı kaldığı zamanları izliyor olabilir miyiz?" şeklinde düşüncelere girdiğim film olmuştur. bundan sonraki filmlerde de vera'nın mektupta yazdıklarını, kutunun içinde ne olduğunu ve robert'i vurup vurmadığını öğreniriz belki...

    --- spoiler ---

    sözün kısası; uzun filmdir.
hesabın var mı? giriş yap