• zor olan ancak zorluğu derslerin zorluğundan kaynaklanmayan fakülte.

    uyarı: bu entry bölümün zorluğuyla ilgili oldukça negatif yorumlar barındırır. verilen eğitimin kalitesi, ve mezun olduktan sonra elde edilebilecek başarılarla ilgili fikirlerim başka bir entry'nin konusudur. tercih döneminde bu entry'yi okuyan arkadaşlar, bölümü gerçekten istiyorlarsa bunu okuyup yılmasınlar, ama kendilerini neyin beklediğini de bilsinler.

    evet, itü makina fakültesi okuması zor bir bölümdür, hatta kendimi çevremdeki başka zor olarak kabul edilen bölümlerde okuyan insanlarla karşılaştırdığımda fark ediyorum ki, oldukça zordur. ancak bölümü zor yapan dersleri değildir. zaten en nihayetinde türkiye'de makina mühendisliği lisans eğitiminden bahsediyoruz, ne kadar zor olabilir ki.

    bölümü zor yapan bu eğitimi veriş biçimidir. kendimden örnek veriyorum: bölümün 3.sınıf 1.döneminde programda standart belirtilen 6 makina mühendisliği dersi artı bir adet alttan kalan matematik dersi alıyorum. bu derslerin toplamda 13 vizesi, 18 quizi, 5 projesi, 12 ödevi ve 7 finali var. toplamda finallerle birlikte 16 haftada 55 adet yapılması, teslim edilmesi, çözülmesi gereken görev, "ödev" var. bunların en erken 4. haftadan itibaren yapıldığını göz önünde bulundurursak 12 haftada yani 84 günde 55 görevden sorumlu olduğumuzu görürüz. yani (hatftasonları dahil) ortalama 1.5 günde bir şeylerden sorumlu tutuluyoruz. dönemin tamamı, bir şeyleri yetiştirmeye çalışarak geçiyor. ödevleri, quizleri sallamamak imkansız; hepsi derslerin yıl sonu puanının kayda değer bir kısmını oluşturuyor ve çoğu ders için bunları zamanında teslim edip belli bir puanın üstünde not almak finale girebilmek için ön şart. ayrıca bu kadar çok şeyden sorumlu olunca bunların büyük bir kısmı üst üste biniyor. bir itü makina öğrencisi için aynı gün 6 saat derse girip 2 ödev teslim edip akşamında da bir vizeye girmek hiç de nadir rastlanan bir şey değil.

    durum böyle olunca içeriği aslında pek de zor olmayan dersler, bir anda inanılmaz zorlaşıyor. sınavlara, ödevlere, projelere çalışmaktan ders çalışmaya vakti kalmayan öğrenci dersi öğrenemiyor, ezberleyip geçiyor(ya da geçemiyor.)

    bütün bunlar da yetmiyormuş gibi derslerde yoklama alınıyor. bir çok hoca imza alsa da bazı koca koca profesörler ilkokul öğretmeniymiş gibi derste sesli yoklama alıyorlar, fazladan imza görünce veya derse az kişi gelince trip atıyorlar. öğrencinin ben bu hocanın anlatış biçimini sevemedim benim için evde/kütüphanede oturup kitaptan öğrenmek daha verimli olacak deme şansı yok. ya arkada oturup zamanın geçmesini bekleyeceksin ya arkada oturup dersin gürültüsü içinde dersi kitaptan çalışmaya çalışacaksın(ki çoğu hoca buna da trip atar) ya da zorla dersi dinlemeye çalışacaksın. yani 2 3 gün okula gitmeyeyim de şunları yetiştireyim deme şansınız yok.

    bütün bunlar olurken, sizden kendinizi geliştirmeniz de beklenir doğal olarak. ingilizce'yi iyi bilmeniz zaten gerekmektedir. bunun dışında almanca, fransızca gibi ikinci bir dili bilmeniz önemlidir. çizim programlarını akıcı kullanabilmeniz, programlama dili bilmeniz, kendinize ait hobilere sahip olmanız, kitap okuyup, müze gezip entellektüel bir birikim yaratmanız sizden beklenir. bir günde sadece 24 saat olduğu ve bu tarz şeyler için neremizden zaman bulacağımız konusu ise kimseyi ilgilendirmez. sonrasında sadece ders çalışmış, sosyal yetenekleri ortalamanın altı, yabancı dil bilmeyen, kız arkadaşı ve/veya kız bulunduran bir arkadaş grubu olmadığı için olgunlaşamamış, gözleri bozuk, stresten saçları dökülmüş, göbekli, sigara içen, yüzü asık bir toy mühendis olarak yirmili yaşlarınızın ortasında mezun olduğunuzda geriye bakıp üzülme olasılığınız çok fazladır. herkes üniversitedeki inanılmaz anılarını, tatillerini, partileri, kulüp aktivitelerin ballandıra ballandıra anlatırken, siz öğle arasında langırt oynayışınız ve finallerin bittiği gün çıkıp 2 bira içişinizi (çok geçe kalmamak lazım çünkü 1 hafta sonra bütünlemeler başlar ve çalışmak lazımdır) anlatmaya utanırsınız. sürekli hayatınızdan şikayet ettiğiniz, mutsuz gözüktüğünüz için arkadaşlarınız size sinir olmaya başlar. anne babalarımızdan duyduğumuz "üniversite yılları hayatının en güzel yılları" sözü müthiş bir anlamsızlık hissi ve depresyon oluşturur. erasmus'a falan gitmemişseniz, üniversiteyle ilgili güzel anıya sahip olmak zordur.

    bu eğitim sistemini bir şekilde benimseyip kabullenir ve bir parçası olsanız da sorunlar bitmiyor. okulda inanılmaz bir negatif hava hakim. hocalar ve özellikle asistanların büyük çoğunluğu kesinlikle öğrenciye karşı düşmanca bir tutum içersinde. soru sormaya gidersin, kovulursun. soru sormaya gidersin, gayet makul sorulara "bana bunu mu soruyosun, sen mi mühendis olacaksın, yazıklar olsun, benim vaktimi harcama" gibi cevaplar alırsın. soru sormaya gidersin, bir de bakarsın hocanın ofisinde kocaman bir posterin üzerinde "eğitimde merhamet, vatan ihanet" yazar. sınavlar açıklanır, hasbelkader sınıfın ortamalası iyidir, hoca " yalnız notlar çok yüksek gelmiş, bunu düşüreceğiz haberiniz olsun" der. kimse "aferin çocuklar öğrenmişsiniz" veya "aferin bana iyi öğretmişim" demez. sınav sonucu açıklanır, kağıdını görmek istersin "öyle saçma şey mi olur herkes kağıdını mı göstereceğiz" gibi cevaplar alırsın. sınavlar açıklanmaz, quizler okunmaz, bütün dönem ne yaptığını bilmeden bir de bakarsın transkriptte f yazar, şaşırır kalırsın. hasta olur, sınav kaçırır rapor alırsın, kabul edilmez telafi sınavı yapılmaz, kalırsın. 120 kişiden 96'sı bir dersten kalır, sonraki dönem o ders açılmaz, program darmaduman olur "hocam" dersin "100lerce kişi mağdur olacak bu yüzden açıverin", "kalmasaydınız" gibi saçma bir cevap alırsın. hasbelkader ters dönemde ders açılırsa, hoca "ters dönemde açtırmasaydınız dersi, hepinizi bırakacağım" der. herkesi olmasa da çoğunluğu bırakır. sınavdan 5 saat önce yeni konular eklenir, çıkarılır. neye çalışacağını bilmezsin. sınav 8:30'da olacak denir, 10'da başlar, saatlerce sınıfta beklersin. ders iptal olur, mühendislik doktorası sahibi adam mail atmaz, dersten 10 dk önce asistanı sınıfa gelip tahtaya yazar dersin iptal olduğunu. sabahın köründe 2 saat trafik çektiğinle kalırsın. kar yağar, rektör okulu tatil eder, dekan akşamki sınavı tatil etmez. gelebilen kantini, kütüphanesi kapalı fakültede saatlerce sınavı bekler, kardan dolayı gelemeyen 0 aldığıyla kalır. hoca proje görüşmesi için çağırır, kendi gelmez. sonra bir de azar işitirsin "herkes buldu beni sen neden bulamadın, asistana sorsaydın, laba gitseydin" der, halbuki asistana sorulmuş, laba gidilmiştir, hocayı sadece ben değil, kimse bulamamıştır. ders berbat anlatıldığı için 100 kişilik sınıfta 7 8 kişi dersi dinlemeye gelir, hoca 1 saat geç gelip "siz niye geldiniz ki" der. bilgisayarlı teknik çizim dersinde bir de bakılır ki dersin olacağı labdaki bilgisayarların hepsi, evet hepsi, bozuktur; mesleği problem çözmek olan doktora sahibi mühendis hoca "e bırakın madem hepiniz dersi, yazın alırsınız" der, sınıfça mavi ekran verilir. sinir krizi geçirilir.

    bu bölüm bu yüzden zordur. bu bölümde başarılı olabilmek için aşağıdaki özelliklerden en az birine sahip olmak gerekmektedir:

    1) dersi çok hızlı bir biçimde, derinlemesine öğrenebilme ve sonrasında unutmama yeteneği.

    yukarıda bahsettiğim gibi 1.5 günde 1 bir şeylerden sorumlu olan öğrenci eğer biraz yavaş öğreniyor veya öğrendiğini hızlıca unutuyorsa, vay onun haline. ders içeriği zor olmasa da bol miktarda bilgi ve pratiklik gerektirir. bunları yeterince hızlı kazanamayan öğrenci büyük ihtimalle başarısız olacaktır.

    2) çelik gibi sinirler ve disiplin

    dersi öğrenmek uzun sürüyor ve sürekli tekrar yapılmadığında unutuluyorsa öğrenci sürekli, evet sürekli, ders çalışmak zorundadır. bu yüksek miktarda disiplin gerektirir. öğrencinin, her gün en az 4 5 saat derse girip, akşam trafik çilesini aşıp eve gittiğinde yemek yiyip dersinin başına oturacak disipline sahip olması gerekir. biraz kitap okuyayım, az dizi/film izleyeyim, arkadaşlarla çıkıp bir iki bişey içeyim, yoktur. sürekli beynine bol miktarda bilgi yükleyen ve dinlenmeye vakti olmayan öğrencinin psikolojisinin bozulmaması için ise çelik gibi sinirlere sahip olması gerekmektedir.

    3) makina mühendisliğini gerçekten sevmek ve başarısızlıklardan yılmamak

    bölümü sevmeyen kişi zaten başarısız olacaktır ve içten tavsiyem çok da vakit kaybetmeden başka bir bölüme geçmesidir. burada sevip sevmemekten bahsetmiyorum. gerçekten çok sevmek ve "tamam benim gerçekten yapmak istediğim meslek bu" diyebilmekten bahsediyorum. bu durumda emek harcayıp karşılığını alamayan öğrenci depresyona girmeyecek, bir daha deneyebilecektir. çektiği çilenin sebebinin kendi yetersizliği değil de okuldaki saçmalıklar silsilesi olduğunu bilen öğrenci için hayat nispeten daha çekilir olacaktır, zira "bir ömür böyle geçmez amk" demek "tamam 4(muhtemelen 5+) yıl böyle, sonrası güzel olacak" demekten çok daha yıpratıcı ve yıldırıcıdır.

    4) kendine nispeten düşük hedefler koymak

    evet, bölümde okuyup da kendinden akademik olarak çok da bir şey beklemeyen kişi, 2.00 ortalamayla 6 senede paşa paşa mezun olur, en kötü ihtimalle ortalama bir mevkiide işe başlar, ortalama bir maaş alırsınız. bu sırada paşa paşa sosyal aktivitelere katılır, gezip tozarsınız, kafanız rahat olur

    bu bahsettiğim özelliklerden en az birine sahip olmayan kişi için bu bölüm gerçekten zordur, zannımca çekilecek dert değildir, büyük ihtimalle başarısızlıkla sonuçlanacaktır. birden fazlasına sahip kişi zaten(başarılı olmayı kendine hedef koyması ve başka ailevi vs. bir sorunu olmaması durumunda) büyük ihtimalle başarılı olacaktır.

    işbu entry zar zor 2.7 ortalama tutturmuş 3.sınıf bir makina mühendisliği öğrencisi tarafından yazılmaktadır. yani pek de yüksek olmayan bir ortalama için bile insanı yıpratacak şekilde çalışmak gerekmektedir. (daha zeki bireyler için durum farklı olabilir tabii ki)
  • soğuk ve kampüsler arası otobüslerde vazgeçtim öğrenci olmaktan
    ve sırt çantamda sigara yanıklı çizimlerle doluydu dosyam
    ben itü’de bir gün orta bahçede çimlere uzanabilme ihtimalini sevdim
    birinci sınıfın çömezlik kokan, calculus lekeli yıllarında
    maslak'ta netscapeli kayıtlar yaşanırdı o zaman
    özlemeye başladım sevgilimle gezmeyi
    ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra
    bizim demirkol'larımız vardı, aran'larimiz vardi*
    aksel'lerimiz, kuzucu'rımız vardı*
    bir de sıralara kopya yazma imkanı
    abazalik kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi sıralarda,
    çancılık oynamaya başladık
    ben vf alıyordum sen aa, geri kalanlar da sessiz harfli notlar..
    kurşun kalemlerle kopyalar yazılıyordu fx 5500 lere ve
    türk dil kurumu'na inat bir türkçeyle..
    abilerimizden öğrendik, 'mak-el' projesinde sabunlama yapmayı..
    gumussuyu 'nda usul usul ödev yapılıyordu
    ve kapalı mekanlarda ders çalışmayı öneriyordu asistanlar
    oysa ratib berker 'de hiç ders çalışmadım ben
    merkez kütüphane’de tartışılan sorularım olmadı benim,
    makina kantininde çekilen 'ısı transferi' ödevlerini saymazsak.
    gumussuyunda usul usul finaller yapılıyordu..
    ve belli bir saatten sonra kampüste dolaşmamayı öneriyordu otomasyon duyuruları
    oysa hiç ders çalıştığım olmadı benim
    ve hiç bir dersten yüksek not alanlar arasında olmadı adım
    sınavların ortasında sevimli bir ff’ciydim sadece
    kafamda bitirme projeleri kuruyordum, ama derslerden geçemiyordum
    ben, bu okulu bitirebilme ihtimalini seviyordum, finallerin açıklandığı zamanda
    sınavlar mezuniyeti hep zamansız, amansızca bir hayal kırıklığına çeviriyordu
    ben, mezuniyetin kendi dönemimle birlikte olabilmesi ihtimalini seviyordum
    ben, bu okuldan mezun olabilme ihtimalimi seviyordum.
    yaz okullarında rektörlük çekiyordu cebimde harçlık olacak paranın sıcaklığını
    sonra derslere giriyordum, yenik yorgun geçmesiz derslerin çare bilmez sürgünü
    ne yana baksam martenzit sanıyordum
    gumussuyu yokuşunun yalancı yeşilliğini
    derslere giriyordum bir süre
    yanımda oturan çancılarla yarışıyordum, yanağım sıra yüzeyinin garantisinde
    derslere giriyordum
    bir derslikten bir iç dersliğe
    son sınıfa yaklaştıkça büyüyordum.
    şenliklerin sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin
    korkuyordum
    sonra çıkıyordum dersten
    gumussuyundan bizim eve giden
    ömrümün en uzun,
    ömrümün en kısa
    ömrümün en amele,
    ömrümün en mühendis yolunu koşuyordum.
    çünkü sonunda sosyal oluyordum, odam kokuyordum sonunda..
    soğuk ve kampüsler arası otobüslerde vazgeçtim öğrenci olmaktan
    ve sırt çantamda sigara yanıklı çizimlerle doluydu dosyam
    ben bu okulda bir gün jürideki hocaların azarlamadığı bir zamanda
    ben bu okulda sadece bilmek zorunda kalanların bildiği bir bitirme hocasında
    ben bu okulda, inönü stadına soğuk ve puslu bir cam arkasından bakan
    makina fakültesinin herhangi bir odasında
    ben bu okulda herhangi bir eski bitirmenin rakamlarını değiştirerek bitirme projesi yapabilme ihtimalini sevdim.
    ben, bu okulun beni mezun edebilme ihtimalini sevdim!

    o sıralardan geçmiş birine bu dokunaklı şiiri yazdırabilmiş okuldur.
    *
  • bu sene bu fakülte bünyesinde açılan moda tasarımı bölümü ve bu bölümü kazanan 100lerce yeni kız öğrenci sayesinde fakülte genelindeki erkek öğrenci oranı %98'e düşmüştür.
    uzmanlar tarafından bu sene fakültedeki erkek öğrencilerin daha az sakallı, daha alternatif giyimli, fiziksel olarak daha "az" system of a down grubu üyelerine benzemeye başladıkları gözlemlenmektedir.
  • her 4 erkeğe 1 tane uzun saçlı erkeğin düştüğü bölüm
  • bize derler arı
    hani nerde karı
    abazadır abaza
    itü makinalı

    bestesinin sahibi bölüm.
  • kız bulmak için seçilmesi yanlış; iyi mühendis olmak için seçilmesi doğru bölüm. mottosu da "gömleğin ütülüsü abazanın itü'lüsü"dür.
  • an itibariyle, bir erkeğe iki taşşak düşmektedir.
  • ekonomik şartların kan ağladığı piyasada itü makinayı bitirip işe başladığı anda harika para kazanacağını düşünüyorsanız büyük yanlışlar içindesiniz. kimse kendini kandırmasın bölüm ve okulun marka değeri yüksek olabilir, ancak her sene binlerce makina mühendisi mezunu veriyor bu ülke. evet sen burayı bitirdiğinde önceliklisin, tercih sebebisin ama alacağın maaşı ne yazık ki sen belirleyemiyorsun. az geldi beğenmedin mi, senden başka makina mühendisi mi yok, hop sıradaki. he daha çok vereni de biraz zor bulursun ona göre.

    he bir de neye göre en zor. bu kanıya varabilmek için itü'deki diğer bölümlerin bu bölümden daha kolay olduğunu nasıl anlayabiliyorsunuz da en zor diyorsunuz. itü'de çift anadal yapan adamın bile bunu söylemeye hakkı yok, sadece iki bölümden şu şuna göre daha zor diyebilir; o bile görecelidir. itü makina'da yandal öğrencisiydim, daha sonra yandalın ne kadar saçma bir şey olduğunu anladım ve bıraktım. itü makina'yı zor kılan şey egolu hocaları ve 3 saatlik dersi 2 saat bir gün 1 saat bir gün olarak parçalamaları olabilir mesela. bunun öğrenciye eziyetten başka hiç bir mantıklı yanı yoktur. ayrıca dersten geçme notu 45 bildiğim kadarıyla, bu da bölümü zor kılan başka bir neden olabilir.

    bu en zor meselelerine hep gıcık olmuşumdur. en zoru bitirince ne oluyor amk, lisans dliploman daha mı kıymetli oluyor. siktir edin kolayı zoru, okuduğunuz bölümü bitirmeye bakın.
  • basketbolda amerika ne ise bilardoda itü makina odur.
  • 2002 türkiye ikinci güzeli olan hatunun mezun olduğu okul ve bölüm
hesabın var mı? giriş yap