• sağımda solumda görmekten bıktığım ve onlardan biri olmaktan korktuğum insan çeşidi. makine de diyebilirim aslında.

    işkolik insanlar mesaiye kalmaz, neden mi? çünkü işi iş olarak görmezler. onlar için hayat işten ibarettir. 7/24 durmaksızın işi düşünürler. erken gelip geç çıkma geyiklerine girmeyeceğim çünkü bunda şaşırılacak bir şey yok. ama bu insanlarla ola ki bir akşam yemeği yemeyegörün anında sizi işle ilgili binbir şeyler sikip bayıltırlar. çünkü başka konuşacak bir şeyi yoktur genelde. olmasını da beklemek mümkün değil çünkü adamın bir hobisi, ilgisi, alakası yok dünyayla. varsa yoksa o rapor bu sunum öteki kampanya, vırt zırt.

    şaşkınlıkla izliyorum onları. inanır mısınız mevsimin değiştiğinin bile farkında değiller. ulan yaz geldi amk adam farkında değil. çalışıyor da çalışıyor, çalışıyor da çalışıyor. gece 2'de mail atıyor. "bunu bunu unutmayalım ok?" ya unutmayalım tabi ama yat uyu amın feryadı sabah 8'de yine birlikteyiz zaten.

    bakıyorsun adam gayet iyi bir mevki sahibi falan, aslında iş yaşam dengesini kurma yetkisine sahip. ama o terazinin feriştahını öyle bir sikmiş ki artık düzelmesi mümkün değil. kendi zombi gibi yaşadığı yetmiyormuş gibi bir de birlikte çalıştığı insanları da zombileştiriyor bu tarz insanlar. sonrası kısır döngü zaten.

    işkolik insan şirketi kendisi taşıyor sanır. o kadar çok duyuyorum ki şu lafı: "ya oldboy inan şu masadan kalkayım, bu işi yapabilecek başka kimse yok." bir gün yeterince tepem attığında birine "kalk ulan, kalkmazsan orospu çocuğusun kıdemini ben cebimden vericem kalk hadi amk" diyicem.

    bi de tatile çıkarken blackberryi gösterip "beni mutlaka arayın" demeleri yok mu.. ne arıcam lan ben seni at suratlı.

    yaz gelmiş negzel.
  • hayatını, eşini dostunu iş olsun diye kaybeden adam.
  • genellikle hayatlarindaki ba$ka bi$eyden uzakla$mak icin kendilerini i$lerine adayan insanlar...
  • bazıları "çalıştıkça kaybolur acılar" sözünü fazla ciddiye almış fazla umut bağlamış en saf, en asil duygunun insanlarıdırlar. gönüllerine göre bir sevgili bulamamışlardır, terk edilmişlerdir veya aldatılmışlardır, kafamızı başka şeylerle meşgul edersek zamanla unuturuz düşüncesiyle işe odaklanırlar. işler de yoğunsa gitgide daha az sosyalleşirler, insan içine karıştıkları nadir zamanlarda kafaları işle doludur. acılar kayboldu zannedilir ama yüzleşilip dibine kadar çekilmeyen hiç bir acıdan kaçış olmadığı gibi bir de üstüne iş stresi biner. yakın hissedilen biriyle dertleşilecek yarım saat zaman bulunamaz hale gelir. "bugün erken çıkayım" deseler de bir türlü bunu yapacak gücü bulamazlar zaten artık erken çıksalar da her akşam mesaiye kalmayı alışkanlık haline getirmiş insanı kimse planlarına dahil etmeyeceği için ortada kalacaklarları gereksiz bir kısırdöngünün içinde debelenip dururlar. zararları kendilerinedir.

    bazı işkoliklerin ise huyu çok pis olur. çok eskilerden gelen derin psikolojik sorunları vardır ve sorunları olduğunu eşşek gibi bilmelerine rağmen bu sorunlarla yüzleşmek ve çözüm aramak yerine kendilerini yiyip bitiren problemlerinin yarattığı stresi, sıkıntıyı başka insanlara eziyet ederek çıkarmayı tercih ederler. ofiste amaçsızca geçirdikleri uzun saatler kimse kendilerine beş dakikadan fazla tahammül edemediğinden hiç bir yere çağırılmadıkları, işten normal bir saatte çıksalar yapayalnız kalacakları gerçeğinin üstünü örtecek en güzel örtüdür aslında ve sevdiklerinden hiç bir zaman görmedikleri takdiri iş yerindeki yabancılarda aradıklarının hazin bir kanıtıdır. işte içlerindeki tarifsiz tatminsizlik duygusunu mesaiye kalarak gidermeye çalışan, hiç bir işiniz olmadığı halde mesai bitiminde her normal insan gibi işten çıkmanızı kendine yediremeyen, sizinle eşit seviyedeyse ilk fırsatta yöneticiye şikayet etmeye vardıran, zaten yöneticinizse performans notunuzdan kıran, haftasonu kendi işe geldi diye sizden de pazar günü sabah 9da projeyle ilgili her türlü soruya cevap vermek için telefon başında hazır beklemenizi isteyen, kendi tatile çıkmayıp siz tatile çıktığınızda da gece gündüz arayarak yada mail yağdırarak tatili piç eden amın evlatları bu guruba dahildir. zararları hem kendilerine hem de aynı işyerine düşmüş garibanlaradır.
  • banyo yaparken, tuvalette hacet giderirken ve hatta uyumaya calisirken bile, degil dun, degil bugun ve hatta degil yarin, bundan 6 ay sonrasini bile planlayacam diye ugrasan adamdir iskolik. tek derdi işleridir, tek derdi hedefleridir, tek derdi bir basamak yukarı cikip ondan sonraki basamagi planlamaktir.
  • zavallı insancık türü

    after edit... yıl 2005, (bkz: tükürdüğünü yalamak)
  • mesai baslamadan 1 saat once is yerinde olan, gece onbir gibi ogle yemegine cikan ve muhtemelen ofisine cok yakin yasayan kisi
    (bkz: office space)
  • ben değilim. dünya sikine minare götüne bir adamım insanların hakkımda ne düşündüğü pek umrumda olmaz, ama arkadaşlarım "işkolik oldun lan sen" dediği zaman içimden "ı ıh :(" deyip üzülüyorum. gerçek. yapımda olsa çırpınıp uzun uzun anlatarak ikna etmeye çalışırdım. çok çalışmak işkolik olmak anlamına gelmiyor. farklı şeyler ikisi. senin öyle hissetmen onun öyle olduğu anlamına gelmez.

    kendime saygı göstermeye çalışıyorum; bitmemiş bir şeyi bırakıp gitmek bana göre değil. yarım kalmış bir işi bitirmeden çıkarsam bende yük olur o. fakir çocuğu olduğum için zaten sorumluluk hissiyatı bizim tabakada suçluluk ile yapışık gider. "sorumluluk" opsiyonel değildir, mecburiyettir, roldür; olması gerektiği gibi portmantodan alıp çıkarken seçip giyebileceğin bir pardösü değildir maalesef.

    patronlarımdan biri şahane bi adamdır. iletişimden hem beşeri hem akademik olarak baya anlar, robot gibi de diildir kafası çalışır. gözlerimin içine baktığında ne demek istediğimi anlar. kavga ettiğimiz zaman dahi anlar aslında. işten ayrılırsam sadece "en iyi arkadaşlarımdan biri" sıfatı kalacağı için sevinebilirim bile. "abi şöyle hazırlanacağım, burayı böyle geçerim ama şurada ve şurada tıkanırım sana ihtiyacım olur, nasıl çalışalım?" derim, sonra yan yana otururuz ve pırıl pırıl iletişim stratejileri ve kreatif yaklaşımlar geliştiririz. bitince yüzümüz meme avuçlamış ergen gibi güler. o an yaptığımız "iş" değildir. alınan keyif "oley siktir olup eve gidicem sonunda" keyfi değil. gerçekten içimize sinen bir şeyler "üretmiş" olmanın hafifliği. yoksa adam dünyadaki en güzel şeylerden birinin, kankamın babası. patron da neticede. kim tutabilir onu ofiste? çıkar gider. "kendin yap" der. aslında gerçekten kendim yapabilirim. bunu o da biliyor. onunla 30 dakikada yapıyorsam tek başıma 45 dakikada da olsa yapabilirim ama birlikte çalışmayı seviyoruz. böylece katlanabiliyoruz. bu o kadar önemli ki, ekibe birini dahil edeceğim zaman aklımdan geçen ilk şey "birlikte çalışmayı sever mi, sever miyiz?" oluyor. bazen suratındaki bezmişliği görüp, alakam olmayan işi dahi yapabileceğim bir şeyse ben üzerime alıyorum "abi sen git ben devam ederim" deyip. aramızdaki fark; o beni ne kadar bezgin ya da yorgun görürse görsün bana bunu demiyor, eve göndermiyor. çok da normal geliyor. çok iyi arkadaş da olsak; ben çalışanım, o patron. bana para veriyor. profesyonel olmak böyle bir şey. duygusal bağ kurmamak ve patronun sana orospu çocuğu gibi davranması, senin de patrona kul gibi davranman değil, sapla samanı doğru şekilde ayırman. bu davranış modeli bizi ne yuppie yapar ne de yapmacık iki arkadaş. yapmaması lazım. hayatta az şeyden tatmin olan ve para kazanması gereken sıradan insanlarız. kuruda 1.000.000$ parası olan adamlar olsak umrumuzda olmaz hiçbir şey. ve aramızda 9 yaş var. hayatımda büyük tatsız öngörülemez kırılımlar olmazsa 9 sene sonra onun şu anda olduğu yerden daha iyi bir noktada olma ihtimalim var. bunun en önemli etkenlerinden biri de ondan öğrendiğim sayısız şey ve bana aktardığı tecrübeleri ile onun bastığı hatalı taşlara basmamam olur. bu benim için çok önemli. iletişim işi yapıyoruz. ikizler burcuyum. iş teorisinde öğrendiğim şeyleri hayatımın pratiğinde uyguluyor olmam bütün öğrenme iştahımın açık kalmasını sağlıyor. kravat takıp bankacılık yapmıyorum. hipster değilim, paragöz değilim, kariyer manyağı değilim, karaktersiz değilim. para kazanması mecburiyet olan ve bunu da en azından yatkın olduğu alanda kişisel gelişimiyle paralel götüren bir adamım sadece. çalışmak çalışmaktır. çalışıyorsan çalışıyorsundur. bunun benim için en makul halini devam ettirmeye çalışıyorum. dizi izlemek gibi. sonuçta doktorlar da lost gibi bir dizi. lost'u izlemek ya da doktorlar'ı izlemek gibi. ya da ikisini de izlemek gibi. bu kadar.

    gece metrobüs beklerken yorgunluğum sigara uzatır, "kullanmıyorum biliyosun." derim. "bi tane yak be olm?" der, "içmeyi beceremiyorum ya ciğerlerim almıyor sağ ol. kulaklık takıcam haberin olsun bişi dersen duymam." derim. yolculuk boyunca oradaki çoluk çocuk sahibi kaç adamın asgari ücreti kadar kazandığımı düşünüp hak ediyor muyum etmiyor muyum diye kalbim kırbaçlar beynimi. sonra ne kadar kazanacak olursam olayım bu kadar yorgunluğun bu kadar stresin bi maddi karşılığı olabilir mi deyip beynim eline saçını dolayarak siker kalbimi. çok çalışıyor olduğum için mutlu değilim kısacası. ailemi mutlu edebildiğim için mutlu oluyorum en çok. bi işe yaradığımı görüyorum yani. hayatı yaşamaktan ziyade vakit öldürüyorum pek güzel bi şey katamadığım için kendi tarafıma. çalışmak sonsuza kadar 31 olsa çekilmeyeceği için bir süre sonra çalışmama gerek olmayan düzenekler için kafamda tilkiler dolaşıyor. ki bu en zor kısmı. her ay dünyanın en makul hayalleri için bütçe ve nöron ayırmak tahmin edemeyeceğiniz kadar sıkıntılı bi şey. hiç destek almadan tam bağımsız proje geliştirmek bu ülkede kabus. ama inancımı kaybetmiyorum, birkaç milyon dolara satabileceğimiz projeler için dişimizle tırnağımızla kasıyoruz arkadaşımla. çalışmaktan başka yapabileceğimiz onlarca çok keyifli şey var, çok daha mutlu olabileceğimiz. işkolik değiliz çünkü.

    çalışmadan da süper bi hayatın mümkün olduğuna, çalışmanın iğrenç bir şey olduğuna hala bütün samimiyetimle inanıyorum. ramazanda oruç tutan müslümanın müslümanlığı kadar bi çalışanım. hala dik bi adamım. hala aklıma geleni dilime düşürüyorum. bu yüzden saçma sapan bi sebepten yazılı ihtar almayı başardım misal sdkfjdsk. elime geçmesini bekliyorum çerçeveletip arkama asabilmek için. konuyla ilgili prosedür olarak savunma yazmam istenecek sanırım emin değilim, umarım vardır öyle bişi, "doğru doğru çok doğru" yazıcam sdlkfsjk. alacağım kesinleştiğinden beri en büyük neşe kaynaklarımdan biri. "arkadaşlar 2 canım kaldı ben bastım bastım hugo gitmedi :((" falan diyorum sdlkfjdslk. işkolik bi insanın hatta bi yöneticinin başına gelebilecek en tatsız şeydir sanırım normal şartlar altında? benim pek umrumda diil. hala araba kovalayan bi köpeğim. sadece gerçek arabalara havlamayı tercih ediyorum. öbür türlüsü çok yorucu ve sonsuz. gittikçe dibe batıyosun hayatında hiçbi şeyin iyiye gitme eğilimi göstermesine imkan yok. kendinle kaldıkça derinlere dalıyorsun. bu taraf boyu geçmiyor en azından. çalışmanın süper sıkıcı ve lanet bi şey olduğunu düşünmem benim iyi bi çalışan olmamı engellemiyor, buna izin vermiyorum. çünkü hayattaki her şeyin bi ortası, bi buluşma noktası vardır, nötr olduğu bi yer vardır. benim çok çalışan ama işkolik olmayan bi insan olmam gibi. ofiste süper eğleniyormuş gibi gözükmemin sebebi orada geçirdim yüksek zamanı keyifli hale getirmeye çalışmak. her an her saniye ne kadar mutsuz olduğumu düşünürsem akşam olmak bilmez. insanları siyaha ya da beyaza zorlamanın hiçbir anlamı yok. gri de güzel.

    temeldeki fark, hayata bakış açımı değiştirmiş olmam. ne kendimi ne de etrafımdakileri üzmediğim halkalar yaratıyorum. yeryüzündeki her şey tartışılabilir geliyor artık. her şeye sonsuz açığım. bu halimden çok çok memnunum. sinirim stresim azaldı bi kere. insan evladı gibi yaşıyorum bütün yoğunluğa rağmen. bedenimin değil ama ruhumun hayat standardı yükseldi. bi ara tek saplantımdı borcu harcı bitirip bağımsızlığımı yeniden kazanmak, şimdi sadece üşendiğim için eve çıkmıyorum. o bile artık çok önemli bi sik gibi gelmiyor gözüme. bir iki ay önce o an eski olmayan kız arkadaşımı mesajlarımı karıştırırken yakaladım. "ya normalde süper cereyan kaçırıp kendini minik bi köpek boku gibi hissetmeni sağlardım ama daha önce çok duydum ki çok üzücü bişi yapıyorum ve bi daha da unutulmuyo. ben de sinir keserim yok yere. bişi demicem o yüzden. bi sik buldun mu bari amına koyim?" dedim. sevindi falan. üzerinden zaman geçtikten sonra hiç de kızmadım kendime niye böyle yaptım diye. o da insan yani, güven vermemişim demek ki bi noktada, kurcalama ihtiyacı hissetmiş. bunu anlıyorum ama, "aslında benimle görüşmemek için işim var diyosun, görüşmek istemiyosun söyle."yi anlayamıyorum. anlayış görmem gereken çok net birkaç nokta var. bunlardan biri de yoğun çalışıyor olmam. her ilişkiye "allam nolur çok sevim her şey yolunda gitsin" diye başlıyorum ama geliyor illa ki buraya tosluyor amına koyim. oysa elimden geleni de yapıyorum. bunun yarısını gerçekten değecek bi ilişkide göstermiş olsaydım şimdi evli falandım muhtemelen. sırf bu sorun ilişkilerimde kronik hale gelecek diye kaygılandığım için işi bırakmaya kadar götürdüm işi. bu kadar anlayışsızlık olmaz olsun. hayattan soğutuyor. işkolik değilim, kadınlar gereksiz şımarık yapabiliyor. şimdi hiç hevesim yok yeni bi ilişkiye. hep aynı yere gelip tosluyor. benim de hiç "ama öyle diil" diyesim yok. birlikte olmak istemesem terk ederim zaten bahane mi ararım sanki. bunu düşünemeyecek, pozitif goygoyculuk görmeden mutlu olmayacak kadar düşük seviyede bi kadınla uğraşmaya vakit ayıramayacak kadar yoğun çalışıyorum eet. çabalama özveri gibi arabesk geyikler olmadan hiçbi şeye inanmayan kadın modeli çok tırt bişi. "ilişki böyle bişi diil katlanma sanatı diil bence" lafını duyunca yüzü asılabilen kadınlara işkolik olmadığımı anlatacak kadar enerjim yok. "hee öyle madem gidiyosun hadi bye" diyorum işime dönüyorum. onların işkolik sanmasında hiçbi sıkıntı yok.

    şimdilerde müşteri tarafına geçme fikri kanıma girmeye çalışıyor. batticon! bizimki gibi genç ve hayvan gibi büyüyen ajanslarda hayat inanılmaz zor. müşteri tarafında akşam 18.45'te çıkınca "hufff yeni çıkabildim yaaa çok yoğundu" demek falan acayip seksi gelmeye başladı sdlfkjsdk. gel gör ki en başa dönüyoruz; bırak cv göndermeyi iş görüşmesine gitmeyi, "ben bakınıyorum abi aklınızda olsun" gibi bir şey söylemek bile içime sinmez, suçluluk duyarım. pr'cım bi yere kafama göre görüş bildirmeye kalktığımda "dur yapma! uygunluğunu inceleyelim önce. senin kotasyonun (bayılıyorum bu lafa) var, her yerde konuşamazsın!" diyor sdkfjdlk. bi yeri temsil ederken başka iş bakmak, o yerin gidip başka bi yerden iş istemesi gibi. söz konusu dahi olamaz, üstüne para verseler, istifa etmeden iş aramaya niyet bile etmem. olan şeyse şu: o kadar mesai harcıyorsun, o kadar emek ortaya koyuyorsun ki, markan çocuğun gibi, namusun gibi oluyor. bi mecra hakkımı yemeye kalktığı zaman ahize kaldırıp "n'apıyosunuz siz la? burada bu kadar adam emek veriyor, yedirir miyim sizin sikik menfaat oyunlarınıza?" diye kalaylıyorum gözümü kırpmadan. bu konuda hiç çekinmeden dişlerimi gösteririm. ve üzgünüm ama bu da işkolik olmaktan çok ayrı bir şey. tamamen "sahiplenmek" ile alakalı. sahiplenmezsen hiçbi sik olmaz. ilişkide manitanı, işte markanı, evde aileni sahipleneceksin. yoksa bi sikim olmaz bence.

    o görünümün altında bin tane katman var yani. işkolik falan değilim. bu ikililik bana ciddi bi tahammül kapısı açtı. otobüste herif ter kokuyor leş gibi. o an kızdığım adam değil kader oluyor. adamın belki cebinde ekmek alacak parası yok. belki faturasını ödeyemedi gerçekten su akmıyor evinde. belki psikolojik sorunları var duş alamıyor panik oluyor. belki işten hastaneye hastaneden işe refakatçi kalıyor. belki normalde ter kokmuyor ama canı o gün o kadar sıkkın ki duş almamış ve leş gibi kokutmuş üstündeki kumaş. belki bi hastalığı var hiçbi şekilde çözemediği. olur oğlu olur yani. her şey mümkün hayatta. şimdi çıkıp votkamı alarak ofise geçeceğim. 8 gün ara yüzünden çok özlediğim için değil. şimdi gidip planlayarak işleri yoluna sokmak için. bikaç iş görüşmesi yapmak için. bütün yükü yarın taşıyıp fıtık olmaktansa birazını bugün taşıyayım, kalanını yarın taşırım. taşıyacak olan yine benim çünkü. kaçış yok. ucu bana giriyor nihayetinde. daha acısız hale getirmek istiyorum sadece. zor sorudan başlamak gibi. bütün mesele bu. benim kafamdan bütün bunlar geçerken ve böyle bi insanken, hala basit bi işkolik olarak damgası yiceksem, hayat daha kolay olacaksa "eet işkoliğim" demeye başlayacağım.

    zaten her şey bi yana, çalışmak bi afyon. şu 8 günde dinlendim mi, içime dönünce dirilen özlemlerime direnmekten yoruldum mu bilmiyorum. işe dönünce kendimi ve özlediklerimi düşünmeye fırsatım olmıcak yine. odağım dağılacak. böyle artıları var ancak. dediğim gibi başka da pek bi esprisi yok. insan canı olan birileri halinden anlasın istiyo ama olmayınca da olmuyo. yapcak bişi yok. http://www.youtube.com/watch?v=ca3hhfffh-k
  • yanlış türeyip yanlış kullanılan, doğrusunun işik olması gereken kelime. şöyle ki:

    alkol --> alkol-ik: çok fazla alkol kullanan
    iş --> iş-ik: çok fazla iş yapan

    niye işkolik? çok fazla yapan son eki "kolik" midir? alkol örneğinde ses düşmesi mi mevcuttur? doğrusu alkolkolik mi olmalıdır?
  • kendisi icin yanip tutusan sekilden sekile giren guzel insani isini bahane gostererek 'ignore' eden ama is arkadaslarina vakit ayirabilen okuz sahsiyet.
hesabın var mı? giriş yap