• iskandinav ulkeleri her zaman "dunya'nin en mutlu insanlari" anketinde en basa oynarlar. cogu zaman iskandinav ulkelerinin tamami ilk 10'da kendilerine yer bulurlar. bunun sebebi olarak da hep bu ulkelerdeki muthis refah duzeyi ve zenginlik anlatilir ama iskandinav ulkelerinde halkin cok mutlu ve mesut olmasinin zenginlik duzeyiyle fazla alakali oldugu soylenemez.

    dubai, kuwait city, cide gibi arap sehirlerine gidince deli gibi bir refah ortami gorursunuz. caddeler genistir, binalar yepyenidir, sehir bal dokup yalanacak seviyededir. her yerde muthis bir luks ortami vardir ve zenginlik dikkat cekicidir. sokaklarda porsche, ferrari turu arabalar gormek gayet normaldir. iskandinav ulkelerinin hicbirinde goz kamastirici bir luks gorulmez, buna ragmen arap ulkelerinin hicbiri "en mutlu ulkeler" listesine giremezken isvec, norvec gibi ulkeler bu listelere cok rahat girerler.

    isvec, norvec, finlandiya (evet finlandiya teknik olarak iskandinav ulkesi degil ama ayni sinifta oldugu icin dahil ediyorum) gibi ulkelere gittiginizde karsiniza cikacak olan manzara hic beklemediginiz bir manzara olabilir. yollar genelde incedir ve cogu yol tek serit gidis, tek serit gelisten ibarettir. yollarda gordugunuz arabalarin cogu fiat tarzi ufak arabalardir ve cogu insan toplu tasima, bisiklet veya yuruyerek seyahat eder. bu ulkelerde insanlarin cok azinin iphone tarzi pahali telefonlar kullandigini gorursunuz, sokakta marka urun giyimi minimum seviyededir, evlerin boyutu genel olarak ufaktir ve insanlarin tamamina yakini orta siniftir.

    iskandinavlar genelde araba, cep telefonu, bilgisayar gibi "luks" sayilabilecek esyalari 5-10 yilda bir yenilerler ve kultur olarak "aman herseyin en yenisi bende olsun" meraki bunlarda pek gorulmez. yani iskandinavlarin mutlu olmasinin sebepleri arasinda para ve refah seviyesi yok denecek kadar az rol oynar. su ana kadar gezip dolastigim ulkeler icinde refah seviyesi ve zenginlik olarak en az ihtisama sahip olan ulkeler her zaman iskandinav ulkeleri olmustur ve bu ilk karsilastigimda beni cok sasirtsa da uzerinden zaman gecip biraz dusununce artik sasirtmiyor.

    iskandinav ulkelerinin bu kadar mutlu olmasinin sebepleri arasinda kulturel sebepler en yukari yazilmalidir. gunumuzde iskandinav ulkelerinde insanlarin bireyselligi, ozgurlugu ve esitligi koruma altina alinmistir. cocuklara daha kucuk yastayken karsi cinsle yaklasmalarinin ayip bir sey oldugu, sadece kendi cinsiyle takilmasi gerektigi asilanmaz. bu da cocuklarin ruhen saglikli olarak buyumesine sebep olur. yine bu ulkelerde insanlar mal varliklariyla gosteris yapma meraklisi olmadigi ve bu konuda sidik yarisi yapmadigi icin insanlar paralarini luks tuketim urunlerine carcur etmek yerine daha faydali sekilde kullanabilirler. adamlarda "en luks araba bende olsun da hava atayim" "en pahali kiyafetleri ben giymezsem kizlar bana bakmaz" gibi dertler olmadigi (veya cok daha az oldugu) icin maaslar fazlasiyla yetmektedir. genelde mal mulkle hava atma olayi zenginlerle fakirler arasinda ucumlar olan, esitsizligin kulturun bir parcasi haline geldigi kulturlerde gorulen bir seydir ama nufusun buyuk kisminin "orta sinif" kabul edildigi ve gelirlerin birbirine cok yakin oldugu ulkelerde (ornegin iskandinav ulkelerinde) bu fazla gorulmez.

    bu ulkelerde oyle bas dondurucu bir zenginlik pek bulunmaz ama insanlarin gelecegi guvence altindadir. normal sartlar altinda abd'de calisan bir muhendis iskandinav ulkelerinden birinde calisan bir muhendise gore cok daha varlikli olabilir ama abd'de calisan bir muhendis isini kaybederse kendisini bir anda fakirlikte de bulabilir. iskandinav ulkelerinde insanlar "isimi kaybedersem sokaklara duserim" kaygisini diger ulkelere nazaran cok daha az yasarlar. gelecege dair fazla kayginin olmamasi da tabi ki mutluluk katsayisini arttiracak olan bir etkendir.

    bunun disinda iskandinavlar genetik olarak guzel insanlar. erkekleri de kadinlari da guzel. bunun toplumun ortalama mutlulugunda ne kadar rol oynadigini veya oynayabilecegini bilmiyorum ama mutlaka ekstradan bir getirisi vardir. aslinda mutlulukta genler de buyuk bir rol oynamaktadir. gecen gun "abd'deki en mutlu eyaletler" listesine baktim ve listede minnesota, kuzey dakota, montana gibi alakasiz eyaletleri gorunce sasirdim ama daha sonra buralarin genelde iskandinav kokenli amerikalilar'in yasadigi eyaletler oldugunu hatirlayinca kafamda bir ampul yanmadi degil.

    son olarak, iskandinav ulkeleri "got donduran soguklari" yasayan, kisin aylarca gunes isiginin neredeyse hic gozukmedigi ulkelerdir. sert iklim bu ulkelerde hayatin bir parcasi haline gelmistir ve soguk bir ulkede mutlu olmak gercekten sicak bir yere gore cok daha zordur (evet kar yagisi en basta goze guzel gozukur ama o kari temizlemesi var, aylarca kat kat giyinmesi var, araba kullanirken tehlikeli yollarla mucadele etmesi var, insan 4-5 ay degil bir ay boyunca kar altinda yasayinca bile bikiyor). bu yuzden bu ulkelerin "en mutlu ulkeler" listesine surekli girmesi oldukca buyuk bir basaridir.
  • devletin baba değil, koruyan, kollayan, çocuğunun üstüne titreyen, paylaşımcı ve eşit paylaştırıcı bir anne olduğu ülkeler bütünü.
    fakirlik diye bir kavramın varlığının ancak başka ülkelerdeki hayatlara bakılarak öğrenilebildiği, işşiz kalmanın, genelden biraz daha düşük bir gelir düzeyinde yaşamanın ve alkolikliğin kader utansın edebiyatına değil kişisel tercihlere dayanabildiği, gelecek kaygısının olmadığı refah ülkeleri.

    ama;
    insanı huzurlu yaşatan ancak mutlu kılmayan coğrafyalar... huzur ile mutluluk ayrımını insana öğreten ıssız ve yalnız hayatlar... gündüz uzak ve ulaşılmaz olan elf prens ve prenseslerinin gece büründükleri alkolik ve maymun tavırların insanı hayal kırıklığına uğrattığı, bastırılmış ruhlar diyarı... solaryum delisi sarı saçlıların, akdenize özlem duyan güneşsiz derileri... sanatın her alanında depresif-zaman zaman psikopat-eserler yaratan bir ruh halinin dingin, soğuk ve ıssız memleketi...

    silah ve petrol tüccarlıklarını, çoğu zaman iki yüzlü olan politikalarını insan haklarının yılmaz savunucusu görünümündeki barışçı kılıkları ile kamufle eden kuzu görünümündeki kurtların ve kendi aralarında tatlı tatlı çekişen, açlık, savaş, sıkıntı, deprem, terör nedir bilmeyen ya da çoktan unutan kuzey halklarının ıssız ve yeşil topraklara yayılmış üç taçlı krallığı: isvec, norvec, danimarka...
  • soyle bir yolculugun hayal edilebilecegi bir cografyadir iskandinavya:

    birkac aydir yasadiginiz ve artik cok da carzip gelmeyen, ufak bir ogrenci sehri oldugu icin nispeten canli ama zaten bulundugu ulke olan danimarka'nin genelindeki gibi zayif cografyasi yuzunden bir turk icin ozellikle sikici aarhus'u ; komsu iskandinav ulkeleri ziyaret icin terk edersiniz. elinize bir scanrail bileti almisinizdir ki, iskandinavya'dan almasaniz 2 ay, iskandinavya (danimarka)'dan aldiginz icin 15 gunluk gecerlik suresi vardir. neyse dersiniz, zaten gezecek iki haftam var, bileti de sadece 5 gun boyunca trenlere binebilmek icin kullanabileceksinizdir (aslinda, cogu seyde oldugu gibi, tren biletikonusunda da guvene dayali bir politika izleyen iskandinav demiryolu konduktorlerini, scanrail'izin uzerine islemeniz gereken gunleri yazmayarak ya da daha sonra tukenmez kalemle gunu degistirerek, bu yolculuk gun sayisi da pek rahatlikla 5ten 9a cikar).

    her zamanki rota aarhus kopenhag arasi baslar. aarhus'ta birkac aydir, isyan ederek, merkezin disinda yasadiginiz yeri 5 dakika sonra trenle gectikten sonra, sehri yavas yavas terk edersiniz. kisin ilk gelindiginde, bogaza kadar ceketler, ve tamamini kar kaplamis alcak ovalar tekrar manzaraya girmistir bile. birkac uyuklama, danimarka'nin anakarasindan once fyn parcasina oradan da zealand'a teknoloji harikasi uzun koprulerle gecis ve 3.5 saat sonra kopenhag garina varis. malmö, yani isvec'e sadece yarim saat bir uzaklik kalmistir. kopenhag havalimani'ndan da gecen hatti bir anda turistler doldurugu gibi yarim saatlik malmö yolculugu 1.5 saatte alinir, ama iste scanrail yolculugunun ilk duragi malmö'ye varilmistir.

    malmö ufak bir sehir, fazla bir sey vaat etmez, birkac saat yurunulur, meydanlardan birinde bedava dagitilan sekerlerden alinir (ne zaman seker ihtiyaci olacagi bilinmez), tam o sirada ispanya'nin dunya kupasi seruvenindeki ilk macinda ukrayna'ya karsi kullandigi penalti izlenir; halk kutuphanesi begenilir, kanocularin antrenman yaptigi golun uzerindeki kopruden ve parkin icinden gecilir; guzel bir ara sokakta, tahta masalarin uzerinde bir hirvat birasi yudumlandiktan sonra, serinleyen hava ile birlikte; akilda biraz, biraz yesil renklerle tekrar gara yonlenilir. stockholm'e gidecek gece treninden onceki birkac saati gecirmek icin, tavsiyelere uyulup, pek yakindaki lund'a yollanilir. ufak bir universite kenti olan lund, genc nufusu ile canli olmasinin cok otesinde, tarihi dokusu, ufak evleri, eski ve dar sokaklari; her binasinin ayri bir bahcesi/kampusu olan universite binalari ve aksam saatlerinde yavasca batan gunesin kizilliginin, kiremit rengi kilisenin kirmizisina karistigi, ve az once dinen yagmurun ardindan cikan lacivert goyuzundeki belirgin gokkusaginin renk cumbusunun yaratabilecegi en saf karmasik duygulari birkac saatte tattiran sirin mi sirin bir kent. tevekelli degil, master icin buradaki universiteye basvurmayi dusunenler var deyip, emektar aarhus'a ilk gunden "peh be" gondermelerinizi yaparsiniz.

    amerikalilar'in gelip, aptal esprilerle bagira cagira gecenin huzurunu kacirdigi ve sizi, tabii ki haftalar oncesinden rezerve ettikleri yerlerinde oturdugunuz icin kaldirdiklari tek oturmali, 12 yatakli vagonlu gece treni, isvec'lilerin bile anlayamadigi derecede bunaltici bir havada stockholm'e getirdiginde sizi, burasinin hakikaten iskandinavya'nin baskenti oldugunu kesfetmeniz fazla zamaninizi almaz. adaciklar uzerine kurulu sehrin, en guzel yanlarindan biri, yesili aradiginiz yerde yesili; sehri aradiginiz yerde sehri, tarihi aradiginiz yerde gecmisi, eski evleri, akdenizvari minik sokaklari, istanbul/roma vari ufak tepeleri bulabilmeniz. stockholm'deki tek gecede isvec'in maci vardir, ve beklenenden cok daha fazla dunya kupasi atesi ile sarilmis iskandinavlar arasinda ozellikle kupadaki tek temsilci isvec'te mac seyretmek ayri bir heyecanli gelir. yol yorgunlugu ile geceyi uzun tutmadan, kanallarin birinin uzerindeki bir geminin icine konuslanmis "sallanan" hostelde besik gibi yataginizda guzel bir uykuya dogru yollanirsiniz. belki, bu uykudan once biraz gece hayatini kesfetmek icin bakinmisinizdir, ama alkollu ickilerin normalde dahi ozel marketlerde satildigi isvec'te, fiyatlarin yuksekligi ve kendine asiri derecede ozen gosteren isvec halkinin gosterisi karsisinda, tanimadik sehirede fazla bir alternatif mekan bulma kaygisi gudecek kadar enerjniniz kalmamistir.

    bir ara isvec'in son dakika golu galibiyetini korna calarak kutlayan kisilerin, yerli isvecliler degil buraya goce etmis guneyli/dogulu kanina sahip insanlar oldugunu anlarken; az once icine girip ciktiginiz pahali mekanin onunde eski pusku bir arabayla kornaya basip eglenen bu insanlardan birinin sirtindaki jaziri (tunus) formasini gorup tanidiginizda, "stockholm sendromunu" en derinden yasar, kimlik bunalimi denilen o menem seyin uzerine hostelin yolunu tutarsiniz.

    ikinci gun, keyifli yuruyusler, ve "eski sehir"de hos bir kafede tuttugunuz takim arjantin'in 6 gollu futbolunu seyrederek gece trenini beklemeye baslarsiniz. yolculuk kuzeye dogrudur.
    goller ve daglarla cevrili jämtland bolgesinde, deniz seviyesinden 400 m. yukseklikteki are sehrine varana kadar, onlarca gol ve nehir asmis, yesile ve maviye doymussunuzdur. gunu once 680 metreden 1420 metreye (areskutan) , oradan da tekrar 400 metreye tirmanip inme olmak uzere 7 saatlik bir hiking ile gecirir, cigerlere bol bol nefes aldirirsiniz. aksam, civardaki en yakin buyukce sehire konaklama icin ugradiginizda (östersund) hostellerin ve kampinglerin kapali olmasindan oturu ana cadde yururken gordugunuz turk kebabciya atlarsiniz. yemek yenir, kebabci dostunuz, gece dukkanin altindaki odada kalabileceginizi soyler. beraber yolculuk ettiginiz arkadasinizla birlikte, ayaklariniz olmus bir bicimde, mutlu ama yorgun laflamaya baslarsiniz. aylardir turk yuzu gormemis kebabci sohbetten hosnutken, bir cumartesi gunu aksami, gelmesi gereken 2 tane calisani saat 12 ye dogru gelmedikce cani sikilmaya baslar. bunun akabininde saat sabahin 2.30unda 7 saatlik hiking gununun son demlerinde, kendinizi uzerinizde isvec formasi ile, bir yandan doner keser, bir yandan fritoze patates kizartmasi atar bulursunuz. saat 4'te alinacak 2 saatlik uyku, bu yasanan ilginc gunun uzerine hafif bir mola olabilir ancak.

    sabahin ilk treni ile trondheim'in yolunu tutarsiniz. 63 derece enlemindeki kuzeyli norvec kenti, ulkenin en buyuk 3. sehri olmakla birlikte, vikinglerin kurdugu ilk buyuk kent ozelligini tasir yaklasik 1000 yil oncesinden. muhtesem bir fiyordun icine kurulmus, kucuklugumde sampiyonlar ligi on eleme faciasi olarak saatlerce aglamama vesile olmus (besiktas) rosenborg takiminin sehri trondheim; o travmatik deneyimden yillar sonra, mavi gokyuzu, beyaz bulutlar, gunesli ve guler yuzlu insaniyla karsilar. ufak merkezi, tarihi merkez, modern merkez, universite alani olarak iyi dagilmis; sehrin etrafindaki ufak tepelerden de sehrin tum geri kalani, ve norvec'in doga harikalarindan olan trondheim fiyordunun geri kalani izlenir. aarhus akla gelir tekrar, cografyasi olmayan aarhus. malesef, inasnlarin (universite ogrencilerine karsi olmasa da ve de genelde az egitimli kesim tarafindan olsa da) inanilmaz tutucu, yabanci dusmani ve (iktisadi baglamda) asiri milliyetci oldugu danimarka'dan sonra, iskandinavya'da "entegrasyon" konusunda ornek gosterilen, nispeten stilci, gosterisci ama tatli isvecliler ve simdi de hepsinden daha duru gorunen, su gibi, siir gibi (ve daha sanatci) norvec insanlari... ama gitgide artan hayat pahaliligi, ve artik norvec'te "fazla"dan "ekstrem" boyutlara ulasmis fiyatlar. olsundur, iskandinavya'ya yolunuz cok dusmez.

    trondheim'dan gece treni oslo'ya ulasirken, yolculugun en onemli anlarindan biri, anlatila anlatila bitmeyen oslo-bergen tren hatti yolculugudur. 2200 metre yukseklige tirmanan tren, daima karli daglarin arasindan gecerken nefesinizin kesildigini ve yaz sicaginda pisen vucudunuzun; dag golleri ve 70 metrelik dususlere gebe selalelerin arasindaki yolculukta, atmosfere guclukle ayak uyduruabilidigini hissederseniz. fotograf makinesinin sarji bitmistir, ama tam da bu senaryo, akilda kalan goruntulerin her zaman en guzel oldugu bir panoramadir. alman turistlerin tum treni rezerve edip sizin ayakta kalmis olmaniz degildir sorun. ancak belki, butun bu guzelligi yil boyu acik olan tren hattindan kisin bembeyaz metrelerce karin icinden gecmediginiz icin uzulmektir sorun olan. yazin gunesinin isittigi, gunesin dagin arkasinda kaldigi an havanin kisa dondugu bu an da enfes bir andir bu guzelligi doyumsayabilmek icin. tren tarihi flam hattinin basladigi myrdal istasyonunu gecikten sonra, sagda ve solda daglarin dik indigi, koprulerin fiyordlari birbirine bagladigi, lacivertin goz aldigi manzaralar esliginde bergen'e dogru "alcalmaya baslar." dunya'nin en cok yagmur alan sehrine gelmeden once sisleri yaran trenin camlarinda su damlalari coktan olusmaya baslamistir bile. (bergen'in son gunu tekrar myrdal'a donulup, tarihi flam hatti alinacaktir, 680 metre yuksekligi 1 saatte inen muhendislik harikasi tren, dagi kivrila kivrila, selalerin arasindan inerken, flam fiyordunun girisinde, dogadan (ve baska turistleden) baska bir sey duyamayacaginiz, masmavi denizin ayaklarina inilecektir.) yuzlerce tunelin icinden gectikten sonra, dag eteklerinin, denizle bulustugu, tepelerindeki ormanlara kurulan evlerin, sehrin geri kalanini bir teras gibi izledigi; pazartesi gunu dinmek bilmeyen yagmurda bile canli; taze kokulu bergen karsilar sizi bu ruya yolculugunun sonrasinda. kuzeyin dinginliginin merkezine varmisinizdir bile. kings of convenience'in veya röyksopp'un memleketi olmasi sasilacak tesadufler olarak gelmez. bergen'e adim atan herkes bir sair, bestekar, veya en azindan bir asik olur ilk anda.

    (bkz: bergen)'de gecirilen yagmur dolu 3 gun, ufak sokaklarda kaybolma; exchange icin yapilmayan tercih olarak duyulan pismanlik, "ucuzcu" barda bile 32 norvec kronu (yaklasik 7 ytl) fiyatinda bira; sirin mi sirin hostelde hos muhabbetler, dunya kupasi keyfi, funikuler ile 320 metreye tirmanis, butun bir fiyordun ve bergen'in manzarasini beklerken 50 cm. ileriye bile goremeden deldiginiz, ve ona odediginiz paraya artik ancak tebessum ile gecebildiginiz sisli macera; bir tirmanma bir inme derken, bisiklet, araba ve tren yolunun birbirini kestigi, heyelan tehlikesi ile karsilayan dag yamaci ve hemen etegindeki gol; rahat insanlar, guzel insanlar, kuzeyli durulugu, kisin depresyonuyla bile gecirilebilecegi hayal edilen anlar, ve aarhus pismanligi. kilise kenarinda geceyi disarida uyuyarak gecirme, "ucuzcu" italyan lokantasindan (sadece take away oldugu icin 8 kron daha ucuz olan) bir tabak taze makarna ve arjantin - hollanda macinin hemen ardindan kostura kostura yakalanan gece treni ile bergen'e veda...

    son haftasonu, tekrar isvec'te "fucking amal" a 1 saat, goteborg'a 3 saat uzaklikta isvec'in en buyuk golunun kenarinda, isvecli bir arkadasin ailesinin evinde isvec'in geleneksel "yaz ortasi festivali"ni kutlayarak gecirilir. essiz bir doganin icinde, sadece 3-5 evin bulundugu bir koyde, yaklasik 40 misafirin cadirlari ile konaklayarak; hep beraber isvecce sarkilar soylenerek, yemekler yiyerek ve piyano basinda evin 86lik babaannesinin eserlini dinleyerek gecirilen bir haftasonu. isvecli ve hollandali arkadas ile golde kayik ve kurek, 13 derece suda sabah banyosu, gunler sonra temiz yatak, sicak dus ve guzel uykular. bir yolculugu bitirmenin en guzel yollarindan biri. 5 hafta once yurttan ayrilmis, 3 hafta boyunca; onun bunun evinde kalarak sinavlarini veren, 2 haftadir seyahatte, ve 1 hafta boyunca roskilde'de yorulacak olan bunyeye tam zamaninda verilen bir hediye.

    aslinda, butun yorgunluguna ragmen, dogasiyla, sehirleriyle, tirmanisiyla, doner kesmesiyle, butun gizemi ve guzelligiyle zaten insani kendinden geciren bir yolculuk hayali iskandinavya yerli yersiz... yolculuk biter, akillarda bircok resim ve hatira.. dusunulecek cok sey ve hemen tekrar akla gelen ilk sey: "aarhus'un ...." ve biter..
  • elbette bu cografyaya ait ulkelerin kendi arasinda ticaret yapmasina kar$i degiliz; ama o kucuk kucuk nufuslariyla, belli sanayi dallarinda uzmanla$ip hayvan gibi uretim yapmalari yok mu... $una donuyor hadise,

    *finlandiya konu$maya katildi.

    finlandiya:
    abi wood bitti 500 wood lazim alla$kina biri yollasin

    estonya:
    tamam babz, 600 wood gonderdim.

    *danimarka size bir titre$im gonderdi.

    norvec:
    ???

    danimarka:
    abi 1000 gold lazim, cag atliycam cabukkk

    norvec:
    tamamdir haci

    ...

    trade cartlarinin uzerine paladin salacam o olacak. hep kendi aranizda hep kendi aranizda, eytere beah!
  • bu cografyada yasayan halklarin kendi aralarindaki sakalasmalarini cok buyutmeden su saptamayi yapmak isterim: iskandinav cografyasinda yasayan hicbir halk birbirinden nefret etmez. ne norvecli isvecli'den, ne isvecli danimarkali'dan herhangi bir sebeple nefret etmez. ancak yine de norvec ile isvec arasinda en azindan halk seviyesinde bir sogukluk oldugu gercektir. dogrudur, isvecliler gelip norvec'te sokaklarda hamburger satarlar. norvec'in tum guney kiyisindaki sehirlerde restoran ve kafelerde binlerce isvecli, norveclilerin pek hazetmedikleri isleri yapmaktadirlar. norvec'e gelip calismak ve para biriktirmek, ozellikle isvecli gencler arasinda cok populer bir durumdur. bunun baslica sebebi, tabii ki isvec ve norvec ekonomisi arasindaki farklardir.

    dunya devi markalar cikarmis, doguda yillarca rusya ile ugrasmis isvecliler, calisip cabalayip bir noktaya getirdikleri (hele ki turkiye ile kiyaslaninca cok iyi bir nokta) ulkelerini terk edip petrol zengini norvec'te calismayi nasil kendilerine yedirebiliyorlar, anlamiyorum. surasi aciktir ki, norvec, ikinci dunya savasi sonrasi avrupa'nin en fakir ulkesiyken bugun dunyanin en zengin ulkelerinden biri haline geldiyse, bunda marshall yardimi ve 67'de bulunan petrolun payi cok buyuktur. isvec de nemalanmistir tabii marshall yardimi'ndan ama norvec kadar degil, bir; ayrica petrol gibi neredeyse bedava bir zenginlik kaynaklari da yok, iki. bu yuzden, siradan bir isvecli'nin gozunde norvec, iskandinavya'nin suudi arabistan'idir (petrol gelirleri, zenginlik ve tembellik bakimindan).

    ama norvecli'nin gozunde de isvec, yillar boyu ayrilmaya calistiklari o lanet olasica birligi, ikinci dunya savasi'nda sirttan vurulmayi temsil eder. soyle ki, isvec, pek tarafsiz(!) oldugu bu savasta, almanlarin norvec'i isgal etmek icin kendi topraklarindan birliklerini gecirmelerine hic sesini cikarmamistir. bu, konuyu ele alan okul kitaplarinda anlatildigi surece de norvec'de kusaktan kusaga gecer, nitekim gecmistir. ornegin, norvec'in milli bayrami olan 17 mayis, nazi zulmunden kurtulduklari tarih degil, isvec ile olan birligin sona ermesini tescilleyen norvec anayasasinin kabul edildigi tarihtir. yani, nazi isgal yillari kotu bir ani olsa da, isvec ile yasanilan zorunlu birliktelik cok daha kotu bir tad birakmistir bu topraklarda.

    ha, isvecliler, iskandinavya'nin hep alay konusudur, o baska...
  • neden 'huzur'?

    çünkü insan yok. kalabalık yok. birbirini ezmeye çalışan karınca sürüleri yok. kornalar yok, lastik ve egzos sesleriyle sokaklarda artislik yapanlar yok, dikkat çekmek için bağırarak konuşanlar yok. nezaket var, yolun sağından yürüyen insanlar, metro kapısı açılınca inenlere öncelik veren yolcular var.

    sessizlik var.

    sessizlik olmayan yerlerde de sessizliğe saygı var, sınırlar var.

    sınırlar var.

    her şeyin bir dozu var. dozu aşmak istediğinde başkalarının sınırlarına girmeden kendi sınırlarını genişlettiğin bir saygı çerçevesi var. insan var. insana değer var.
  • dünyanın en soğuk ve yeri geldiğinde karanlık bölgelerinden biri. bunlardan dolayı yaşama sevinçlerini yitirmesinler diye, tanrının kızlı erkekli çoğunu taş gibi yaptığını düşünmekteyim.` :swh`
  • (bkz: yalnızlığın anlaşıldığı yerler)

    iskandinavya, şakülü tek başınalığa doğru kaçıklar için en uygun coğrafyalardan biridir. yalnızlık kötü veya iyi anlamıyla anlaşılmaz bu diyarda. sadece, duruş olarak bir yalnızlık vardır. toplumun öğütücü baskısından uzak olmanın ve bireyselliğin getirdiği özgürlüğün yan ürünüdür yalnızlık burda. o yüzden yalnızlık çok daha farklı anlaşılır kuzey güneşinin altında. tuhaflık değildir yalnızlık... kendi başınalık bir zavallılık ya da bağımsızlık hali olarak algılanmaz. yalnızlık, hayatın en katı gerçeğidir, yani bir normallik halidir iskandinavyada.

    insanın kendi yabaniliğinden korkmasını engelleyen kalabalık yalnız grupların mekanıdır burası. aidiyeti belirsiz ruhların çaktırmadan hayata tutunurken normal hissedebileceği bir yerdir işte...
  • sari pipiler diyari
  • tuhaf memleketler topluluğu. hani yolunuz düşerse, şöyle bir durum var. finlandiya avrupa birliği üyesi, para birimi yuro. danimarka da avrupa birliği üyesi ama ingiltere gibi kendi ulusal para birimini kullanmada karar kılıp, yuroya geçmemiş, danimarka kronu kullanıyor. norveç zaten avrupa birliği üyesi değil, halk da istemiyor, zira cari fazla verdiği için petrol geliri nedeniyle ab'yi fonlamak zorunda kalacak, o yüzden ab'ye katılmıyor para birimi norveç kronu. isveç de ab üyesi ve yoru değil isveç kronu kullanıyor ....

    peki diyeceksiniz, bu adamlar ab'ye üye olmadan kendi aralarındaki sınırları kaldırmışlardı. bir ülkede çalışıp, diğerlerinde yaşıyorlar da para birimini nasıl ayarlıyor. işin sırrı kredi kartında .... o kadar yaygınki . bir su, bir dondurma dahi alırken kredi kartı kullanıyorsunuz. yani siz siz olun boşuna döviz bürosunda, komisyondu falan uğraşmayın.

    not: çok nadiren çok ufak işletmeler, yabancı kredi kartılarını çok komisyon alıyor diye kabul etmiyorlar. onlar da çok rica ederseniz yuro alıyorlar. ama merkez ve büyük şehirlerde böyle bir problem yok.
hesabın var mı? giriş yap