• ergenlik işte.

    kimya sınavım var pazartesi. evde çalışıyorum. çalışırken de bizim emektar philips kasetçalar sonuna kadar açık. arada bir kaset değişiyor...

    ne kadar zaman geçiyor bilemiyorum. annem giriyor odaya. meyve getirmiş.

    kasetçalardaki çalan iron maiden'a işaret ediyor

    "hah" diyor "bunların sesi en azından insana benziyor. demin ki de neydi oğlum? öyle kuyruğu kıstırılmış manda gibi böğürüyorlardı"

    yani velhasıl türküden başka bir şey dinlemeyen annemin bile göreceli olarak tercih ettiği metal grubudur iron maiden.

    meraklısına not;

    o demin ki slayer oluyor efendim.
  • yunan mitolojisini merak ediyorsan dinlersin, kızılderili soykırımını merak ediyorsan dinlersin, ingiliz edebiyatına meraklıysan dinlersin, büyük iskender'in hayatını öğrenmek istiyorsan dinlersin, kırım savaşı'nın atmosferini yaşamak istiyorsan dinlersin, ikinci dünya savaşı'ndaki the blitz ataklarını merak ediyorsan dinlersin, idamına dakikalar kalmış bir mahkumun gözünden dünyaya bakmak istiyorsan yine dinlersin. iron maiden'da her numara mevcut.

    bu grubun en sevdiğim özelliklerinden birisi de tarihi süreçlerin işlendiği şarkılar üretmiş olması. müziğe yaptıkları katkıyı dile getirmeye gerek yok zaten; benden önce sayfalarca yazılmış. ben bu entaride alışılmışın dışında kalan bir yönünden bahsedeceğim.

    iron maiden boş bir grup değildir. aşk ve acı çekme gibi basmakalıp temalar haricinde birçok tarihi konuyu şarkılarında yer edindirmiş bir gruptur. tarih, sanat ve din hakkında birçok şarkı yapmış iron maiden. kimi zaman eleştiri yaptığı, kimi zaman çeyrek asırlık tarihi 7 dakikaya sığdırdığı, kimi zaman da upuzun şiirlerin temasını dinleyiciye aktardığı örnekler mevcut. bu örneklerin hepsine teker teker bakalım:

    rime of the ancient mariner: 1797 yılında yazılan 626 mısralık bir şiiri 13 dakikalık şarkıda harika bir biçimde anlatmışlar. şarkının içindeki yükselme ve alçalmaları şiirin temasına uygun bir biçimde yerleştirmişler. neredeyse şiirin gidişiatını engelleyen en ufak bir detayı bile eksik bırakmamışlar. yaşlı denizcinin hikayesini düğün davetlisine anlatmasını, geminin antartika'da mahsur kalmasını, yaşlı denizcinin albatros'u öldürmesini, bu gereksiz cinayetten sonra tayfanın yaşlı denizciyi suçlaması gibi detayların hepsi tek tek işlenmiş. herhangi bir ingiliz edebiyatı hocasının anlatabileceğinden daha iyi bir şekilde anlatılmış şiirin konusu. 10 dakikadan uzun olup da sıkmayan sayılı şarkılardan birisidir bu.

    alexander the great: büyük iskender'in küçük asya seferi sekiz dakikada anlatılmış. iskender'in doğumu, iskender'in babasının iskender'deki potansiyeli keşfetmesi, tahta geçişi, pers ordularını darmaduman edişi, sefer sırasındaki önemli savaşların sonuçlarını, helenistik dönemin yükselişe geçişi ve büyük iskender'in gordion düğümünü nasıl kestiği detaylarına yer verilmiş. (dipnot olarak geçelim, büyük iskender'in minor asia seferi esnasında fethedemediği bir şehrin hikayesini şurada anlatmıştım: (bkz: #101953721)

    şarkının en sevdiğim bölümü ise helenizmin yükselişe geçtiğini anlatan şu bölüm:

    hellenism he spread far and wide
    the macedonian learned mind
    their culture was a western way of life
    he paved the way for christianity

    flight of icarus: girit'teki esaret hayatından kurtulmak isteyen icarus'un hikayesi. babasının tavsiyelerine kulak asmayan icarus'un balmumu ve kuş tüylerinden imal edilmiş kanatlarla kaçmaya çalışmaları; icarus'un güneşe çok yakın uçtuğu için balmumunun erimesi ve kaçış hikayesinin fiyasko ile souçlanması. bu hikaye şarkının nakaratında daha da anlam kazanıyor:

    fly, on your way, like an eagle
    fly as high as the sun
    on your way, like an eagle
    fly as high as the sun

    the trooper: bu seferki konumuz ise kırım savaşı. heyecanlananlar için belirtelim; şarkının herhangi bi yerinde osmanlı devleti geçmiyor. şarkı 1854 yılındaki balaklava şavaşı'nı anlatıyor. (bkz: charge of the light brigade). şarkının içindeki rusya vurgusu ise oldukça belirgin:

    the horse he sweats with fear, we break to run
    the mighty roar of the russian guns
    and as we race towards the human wall
    the screams of pain as my comrades fall

    run to the hills: belki de iron maiden'ın en cesur hareketlerinden birisi bu şarkı. kızılderili soykırımı konusunu işlemek şarkılarının belki de yayılacağı en büyük pazar için hoş bir durum olmasa gerek. bu şarkı, beyaz adamın amerika işgalini hem kızılderili hem de işgalci atlı birlikler perspektifinden anlatıyor. kızılderiler: "deniz aşırı ülkelerden beyaz adam geldi, bize acı ve ızdırap getirdi, kabilemizi öldürdü" diyor. işgalci birliklerin perspektifi ise kızılderilileri inlerine kadar kovalamaları. şarkının sonu ise daha da felaket; viski ve altın takası ile gençleri köleleştirme, yaşlıları ise yok etme üzerine.

    aces high: ikinci dünya savaşında ingiliz halkının moralini kırmak için nazi uçakları hitler'in emriyle her gece ingiltere'yi bombalamaya başlamıştı. nazi uçakları ufukta görülür görülmez sirenler çalıyor. halk sığınaklara koşuyor. uçaksavalar, nazi uçaklarının geçeceği bölgeye konumlandırılıyor. ingiliz pilotlar motorları çalıştırıp uçakları uçuracak ve ülkelerini nazi uçaklarından koruyacak. koş, uçmak içi yaşa, yaşamak için uç. blitz'in tüm aksiyonu bu şarkı içinde mevcut. hatta şarkının konser versiyonları, winston churchill'in "we shall never surrender" konuşmasından alınan kısa bir kesitle başlıyor.
  • dünkü debe'deki grup ile ilgili entry'yi (bkz: #110042633) görünce yıllar öncesindeki bir anımın canlanmasına vesile olan efsane gruptur.
    sene 1995-96, odtü'de bilgisayar laboratuvarında arkadaşla boş boş takılıyoruz. derken iron maiden'a mesaj yazmak geldi aklımıza. mesajın konusu; bruce dickinson'ı ne yapıp edip gruba tekrar dahil etmeleri gerektiğiydi. zira mevcut vokalle (blaze bayley) eski tadı vermiyordu. gayet nazik ifadeler kullanarak official web siteleri üzerinden mesajı yolladık.
    bir hafta sonra mesajımıza cevap geldi. cevap bizi oldukça şaşırtmıştı. çünkü bizi aşağılık brusçular olarak niteleyip bol bol küfür etmişlerdi.
    bunun üzerine biz de bol küfürlü bir cevap yazdık ve umarım ira'nın bombalarının götünüzde patlar diyerek mesajı sonlandırıp gönderdik.
    bu sefer gelen cevap daha medeniydi: önceki yazdıkları için özürler vs. ve mesajlaşmamız bitti.
    sonrasında blaze'e de alıştık gerçi. hatta the x factor şu an bile en sevdiğim iron maiden albümüdür.
  • büyüklüğünü şöyle ibraz edeyim, oradan feyz alalım hep beraber..

    geçenlerde çeşme şifne - ardıç arasındaki o sosyetik markete girdik hanım ve yavruyla, evdekilere 3-5 meze alıp dönmeden son gece güzelliği yapacağız, otoparkta ankara plakalı bir sürücü ile karşılaştık, adamcağıza yol vermek istediğimde sizin hakkınız vb jestlerle pek alışkın olmadığımız kibar bir davranışta bulundu.. neyse markete girdik, alışveriş yapıldı , kasada ödeme sırasındayız, adamcağız oğluyla önümde, oğlan 15-16 civarı, üzerinde number of the beast tshirtı var genconun, dedim çok güzel bir müzik zevkin var, hiç bozma , aynen devam, eleman direk evet yaşıtlarım maalesef rap dinliyorlar genel olarak diyerek yakındı, babasıyla göz göze geldik, adamcağız daha neler dinliyor benim oğlan dedi, o an aklıma 10 sene sonra ben de oğlumla bu durumda olurum inşallah düşüncesi yerleşti, çok güzel bir anektodla ayrılmış olduk..

    kıssadan hisse maiden fanlığı 7 den 70 e gönül işi tamamen, elden ele, dilden dile aktarılarak sürdürülmesi lazım dünya döndükçe.. ne kadar azınlıkta da kalsak nesilden nesile aktarılması gereken bir kültür, bir yaşam tarzı bu. adım gibi eminim ki o çocuk da babası gibi gayet düzgün, kibar ve yapıcı bir birey olacak, maiden dinleyen adamdan zarar gelmez:)

    ps: entry db ye girmiş:)

    şüphesiz metal tarihinde efsanevi gruplar var, içlerinde iron maiden en büyük mü bilmiyorum ama çok büyük olduğu bir kez daha tescillenmiş oldu.
  • dün öğlen değil gece saatlerinde istanbul'a ayak basmışlardır. zaten dün akşam bükreş'te konserde idiler.

    2011'de geldiklerinde kafaları güzelmiş, bornozlarla uçaktan inmişler ve pek kimseyle muhatap olmamışlar, fotograf çekilmemişler vs ama bu endişeler yersizmiş. hepsi kafa adamlar, gayet kibar insanlar. bükreş konserinden çıkmış yorgun argın uçaktan inmişler, kimisi gitarını kendi taşır halde*hiçbirisi ukalalık, konuşmamazlık yapmadı, fotoğraf ricamızı geri çevirmedi.

    http://i.imgur.com/mfjsnoy.jpg
    http://i.imgur.com/q0i7btq.jpg
    http://i.imgur.com/6hi53ux.jpg
    http://i.imgur.com/rexrjo0.jpg
    http://i.imgur.com/fnh0uof.jpg

    dave murray seni bulacam oğlum, bu gelişin bi de dönüşü var.

    edit: janick'in içtiği bira alkolsüzmüş. "abi ramazandayız yanlış lanse etmesin basın" dedi.
  • ıron maiden'ın gitaristlerinin kullandığı eski gitar telleri, kanser hastası çocuklara yardım amaçlı bağış kampanyasında kullanılmak üzere takılara dönüştürülmüş.

    ıron maiden’ın birlikte çalıştığı yardım kuruluşu the guitarwrist, grubun gitaristleri dave murray, adrian smith ve janick gers ile bas gitaristi steve harris'in geçmiş turnelerde kullandığı gitarların eskiyen tellerinden bileklik, kolye, yüzük ve küpeler yapıp satmaya başlamış. takı satışlarından elde edilen gelir, kanser hastası çocukların tedavisine katkı sağlamak için kurulan heavy metal truants'a aktarılacakmış.

    https://www.theguitarwrist.co.uk/ sitesinde satışa çıkarılan ürünlerin fiyatı 90- 200 ingiliz sterlini arasında değişiyor.

    ünlü grupların müzik aksesuarlarını takılara dönüştürerek satışlarından gelir elde eden the guitarwrist, şimdiye kadar düzenlediği 50 bağış kampanyasından toplam 100 bin abd dolarının üzerinde kazanç sağlamış.
    bir çok süper sanatçının katkı sağladığı bir kuruluş bu. adamlar çok estetik şeyler yapmışlar. çok özel bir hediye seçeneği.
    akılda dursun derim.
  • grubu bu sene the future past turnesinde 3 kere farklı tarihlerde ve şehirlerde izledim. öncelikle turnenin ilk konseri olan slovenya'da teknik sorunlar ve 1986 tarihli somewhere in time albümü konseptli setlist nedeniyle gergin olmaları sebebiyle çok fazla hata vardı. bir ay sonra ise tekrar izlediğimde grubun sahnedeki özgüveni ve duruşu oturmuş ve mükemmele yakın bir icra vardı.

    canlı performanslarının en önemli özelliklerinden biri de üyelerin konserlerde en önde olan fanları ile göz teması ve etkileşimi. bunu bir kere yaşayınca iron maiden konserini arkada izlemek imkansızlaşıyor. bu yüzden her konseri bariyerde izlemek en güzel anı.

    bir de antwerp konseri sonrası ertesi gün tren garına giderken otellerinin önünden şans eseri geçip kendilerini görmek ve hepsi ile sohbet edip fotoğraf çektirmek paha biçilmez bir anı. bu denli fenomen seviyesine erişmiş isimlerin dinleyicilerine bu denli yakın ve samimi davranması muazzam bir detay. uzun yıllar boyunca grup üyeleri ile 4'den fazla tanışma ve takılma hikayem oldu. ama istatistiksel anlamda milyonda bir tesadüfle otellerinin önünden doğru zamanda geçerek tekrar onlar ile temas kurma ve 10 15 dakika da olsa sohbet edebilme deneyimi ömür boyu unutulmazlar arasına girdi benim için.

    menajer rod smallwood'a turkiye'den geldiğimizi söyleyince son türkiye konserinden bu yana 10 sene geçtiğini hatırlaması ve ekonomik durumları da bilmesi bir acı tebessüm verdi bize.

    grup yaşlanıyor ve muhtemelen 2026 - 2027 sonrası da olmayacak artık. 50. senelerini tamamlayıp veda etmeleri olası. daha öncesi veda steve harris gibi takıntılı bir karakterin alabileceği bir karar gibi gelmiyor bana. mutlaka 50. seneyi aktif olarak grubuna tamamlatmak isteyecektir.

    fotoğraflar aşağıda:

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    konserde çektiğim video:

    days of future past

    https://youtu.be/i-qgsu1xkua
  • yıllar geçti, 40'ıma merdiven dayadım.

    ne gruplar tükettim, hatta metal müziği bile 20 yıl önce tükettim, klasikler dışında dinlemez oldum.

    ama iron maiden'ın yeri bende değişmedi.

    hiçbir şey bilmeyen ve ergenliğe yeni girmiş bir veletken aldığım best of the beast kaseti ile (ah bulsam nerede ise) elimde walkman kadıköy sokaklarını dolaşmam dün gibi aklımda.

    brave new world çıktığında 17 yaşındaydım, ablamı new york'ta ziyarete gitmiştim. ayak basar basmaz ilk işim bir plakçıya gidip brave new world cd'sini almak olmuştu. tüm gün discman'imde deli gibi dinleyerek new york sokaklarında gezindim durdum, hiç unutmam.

    türkiye'de sonisphere kapsamındaki ilk konserinde birçok kişi gibi "scream for me istanbul" duyunca ben de ağlamıştım. inönü stadyumu'na geldiklerinde "hayaldi, gerçek oldu, adamlar gelmiyor diyorduk, iki sene içinde iki kere maiden konserine geldik, hala burada olduğuma inanamıyorum" demiştim.

    bruce dickinson kanser olduğunda akrabama endişe eder gibi üzülmüştüm, iyileşince sevinmiştim.

    şimdi de yeni albüm geliyormuş. delirmemek elde değil.

    ilk göz ağrım, artık apayrı müzikler dinlesem de, senin yerin hep ayrı oldu, arada sırada seni dinler kendime gelirim. seni hep çok seveceğim bebeğim, up the irons!
  • şu hayatta iki konudan eminim artık. birincisi; cevizli baklava diye bir şey yoktur, fıstıklı baklava vardır. ikincisi de, iron maiden dünyanın en iyi metal müzik grubudur. geri kalan hiçbir şeyden emin değilim.
  • yuzlerce hatta binlerce kez dinledigin sarkının canlı performansı sırasında seyircilerin "ooooo oo oooo" efekti yıllar gecmis olsa dahi tuyleri diken diken eder. iron maiden budur. müzikte ne kadar yukarıya cıkabilirseniz orasıdır.
hesabın var mı? giriş yap