• bu filmin asıl olayı başrolünde oynayan sidney poitier'in performansından ziyade, çizdiği karakterdir. eski tarihli, siyahi oyuncuların başrolünde oynadığı filmlerin büyük bir bölümünde(cry for freedom gibi); bu oyuncular bir tür özgürlük savaşçısı, hata-yanlış yapmaz, eksiği-gediği olmaz mükemmel insanlar olarak resmedilirdi. bunun nedeni; bu filmlerde ve gerçek hayatta onlara karşı yapılan ırkçılığa karşı net bir sembol oluşturmak; belki de çektirilen acıların böyle bir pozitif ayrımcılıkla dengelendiği sanrısıydı.

    ancak bu filmde; ırkçılığa karşı net bir tavır olmakla birlikte, poitier karakteri etiyle, kemiğiyle tam bir 'insan'. oradaki sorunlarla uğraşmaktan kaçınmaya çalışabiliyor, evine dönmek isteyebiliyor, hapishanedeki mahkumla herkesin önünde geyik yapabiliyor, gülüşebiliyor. oysa büyük tiratlar, sert nutuklar çağıydı siyahi karakterler için 1967 yılı ve bu filmin yenilikçiliği de, ekseriyetle 'tahtadan resmedilen' siyahi bir karaktere 'can' verebilmesiydi.
  • geçenlerde seyredip genel hatlarıyla beğendiğim bir film oldu. hem gizemli bir cinayet hem de güneydeki zenci düşmanlığı iç içe ve akıcı bir şekilde anlatılmış. fakat dikkatimi çeken ve bende rahatsızlık yaratan şey ise filmde çizilen her güneyli profilinin istinasız ''kötü'' karakterler olmasıydı. filmde, kasabada tren aktarması için hasbel kader bulunan zenci polis özelinde kuzeyli anlayış temsil ediliyor. bu polis (yani kuzeyliler) son derece düzgün karakterli, yardımsever, zeki , bilimsel verilerle hareket eden ve sonuca ulaşmak için tüm mesleki donanıma sahipken güneyliler kaba kuvvet meraklısı, iftiracı, mesleğinin gereklerini bile yerine getirmekten yoksun insanlar olarak gösteriliyor. sadece kasabanın polisleri için değil film boyunca karşımıza çıkan neredeyse tüm güneyli karakterler ya salak ya teşhirci ya kötü niyetli ya da işgüzar.
  • norman jewison'ın yönettiği ve sidney poitier'ın şahane oynadığı, 1967 yapımı ırkçılık karşıtı film. aynı yıl, en iyi film dahil, 5 dalda oscar almış.

    öyle bir dönem ki, siyahi bir insanın hayattan soğuması için tüm koşullar mevcut. taciz, şiddet, hakaret, aşağılama gırla giderken, cinayet bile doğal karşılanmakta. bunu, endicott dallamasının tibbs'ten tokat yedikten sonra gillespie'ye dönüp de "senden önceki şerif olsaydı, kendi silahıyla vururdu bu zenciyi ve raporuna da meşru müdafa yazardı" demesinden anlıyoruz zaten. işte böyle bi dönemde, siyahi bir adamın çıkıp da, kendisine karşı duyulan tüm nefrete rağmen özgüveninin tavanda gezmesi ve mesleğinde de bu özgüveni boşa çıkarmayacak kadar yetkin olması, şaşkına çevirtip, daha da öfkelendiriyor güneyli beyazları.

    film, bir yandan bu minvalde ilerlerken, bir yandan da filmin başındaki cinayetin soruşturması sürüyor. esas oğlanımız rüştünü ispatlıyor ve "they call me mister tibbs" sözünün hakkını verip, kendisine "mister" tibbs dedirttiriyor.
  • nasıl yazılmamış hayret. çok güzel bir diamond head şarkısıdır efenim.

    http://www.youtube.com/watch?v=1yytcotjc-i
  • izlediğim en iyi filmlerden biri olma özelliğini biraz geç de olsa kazanmıştır, artık böyle filmler çekilmiyor, son derece etkileyici ve başarılı.
  • beynin naçizane bir sıçramasıyla chinatown'a ilham verdiği söylenebilecek, bir bakıma komik, amma koltukta dikleşip cekedimizi düzelterek söylersek cüretkar bir filmdir; bir taşla bir kaç kuş vurur: yerel iktidar ve güç dengeleri yüzünden işlenen bir cinayet; o cinayetin zenci zanlısı veeeee o zanlının tesadüfen orda bulunan, tatildeki bir dedektif çıkması. hele mekan american south, sene de 60'lardır. soruşturmayı bir zenci polisin sürdürdüğünü duyan ırkçı halk birden coşar, kerhaneye zenci gelmişçesine tahrik olur. ama anasının gözü poitier, adalet duygusuyle dengelenmiş zenci gururuyla aba altından sopa gösterir. o sopa, afişteki şimdi ananızı siktim bakışına eşlik eder.
  • her dinlediğinde, ilk bateri sesleriyle sonra da keyboard sesleriyle mükemmel bir melodiye girdiğin, çıkmak ismediğin bir parça..
    özellikle "in the heat" in the'sını nasıl bir söyler ayılıp bayılırım..
    seksen de seksen diyen bir adam için biçilmiş kaftan..
    şahsen uzaydan bir adam gelse abi bana 70,80,90,me deki müzik tarzlarından 3er parça örnek ver dese bi saniye beklemem koyarım bunu 80lerin üçünden birine..diğer ikisini düşünürüm sonra söölerim..
    cidden to die for cover'ı da gayet güzeldir.. en azından "bu parçanın orjinali nasıldır acaba" dedirterekten sandra'ya yönlendirme görevi görür yeni nesle..
  • sandra adli hatunun 1986 yilinda cikarmis oldugu everlasting love albumundeki hit sarkisinin ismi.
  • sidney poitier'nin meshur* "they call me mr. tibbs" repligi de buradandir.mis.
  • bu parçanın bir de cover'ı to die for'un all eternity albümünde mevcuttur...
hesabın var mı? giriş yap