• kicina ansiklopedi kacmis gibi yazdigi icin herkes bu adami kultur yumagi saniyor, bilgili filan saniyor.

    oysa ki, onune bir avuc nohut, bir avuc bakla, bir avuc da mercimek koyun sonra "bulgur bunlardan hangisi ?" diye sorun, gununuz senlenecek.
  • eleştirilere mühim(!) yanıtlar:

    "her şeyi inkar edebilir fakat beyaz türk olduğunu inkar edemez, öyle çünkü."

    >> yıllardır sakladım ama artık ifşa oldum: evet, beyaz türküm. aslında yarı beyazım ve yarı türk'üm ama ikisini toplayınca bir tam beyaz türk ediyor, kemalizmin hikmeti işte. aynı zamanda masonum. ve abd vatandaşıyım. bir katolikle beraberim ama yandan bakınca yahudiye benziyor. yahu tam bir orospu çocuğuymuşum meğer. ama elit olanından. elit olan o.ç. ile olmayanı nasıl ayırdedersiniz? elit olan konuşurken de o yumuşak g'yi telaffuz eder, halk ise "biz orospu çocuuyuz" der. oradan notunu vereceksin.

    ***

    "ülkenin temel sıkıntılarından ziyade, sürekli bi din, evrim teorisi hakkında ahkam kesmeler"

    >> evet, ekonomi, siyaset, dış politika gibi konularda hiç yazmam. son 300 entrynin taş çatlasa 200'ü bu konulardadır. ve tabii bu konularda yazmak da zorunluluk. fotoğrafçılığa mı meraklısınız? önce bir seçim analizi yapın. zaten sanat manat, beyaz türk işi bunlar. ve beyaz türkler fikir belirtmez, ahkam keserler. olayımız bu.

    ***

    "ülke insanının sanata ver(me)diği değer üzerinden halkı eleştirmeler... tam bir immanuel klasiği"

    >> o kadar çok yapmışım ki el classico olmuş. sinirlenip raketini rakibe atmanın tam bir michael jordan klasiği olması gibi aynı. zaten jordan'ın wikipedia sayfasında portesi yerine kırık bir raket resmi var.

    ***

    "bir kere kullandığı dilin buram buram kibir koktuğu ve genele hitap etmediği hususunu tamamiyle kabul etmesi gerekiyor."

    >> şimdi biliyorsunuz halkımız cahil. sanattan anlamadığı gibi, seks yapmasını da bilmez. halen oral seksin çoğunluk için tabu olduğunu görüyorum. halbuki o dil o vajinaya girse hayat ne güzel olur... pardon vajina dedim, genele hitap edeyim: dillerimiz kibir değil am koksun, hmpfs hmpfs diye.

    ***

    "çoğu kimse seni anlamıyor immanuel, kabul et bunu."

    >> nayır, nanlıyorlar ulen, yalan söylüyorsun!

    "bunun sebebi herkes gerizekalı, bi sen akıllısın değil elbette."

    >> bu gözlemleri esas alırsak, doğru formül bence şu: sen bilalsin, herkes normal, bi ben akıllıyım.

    "ne demek istediğin bile tam olarak belli değil, ucu tamamiyle açık."

    >> bi-lal-sin...amaaa olmayabilirsin de. 50-50.

    "bunu bize 'çok bilgiliyim o yüzden uzun tutuyorum cümlelerimi' diyerek satmaya çalışıyorsun aklınca"

    >> kısa tutuyorum,tl;dr: %50 bllsn

    ***

    "kimse seni anlamadığı için 'ben çok zekiyim, acayip farklı düşünüyorum ya' tribine giren başka bi yazar yoktur herhalde bu sözlükte."

    >> bu da klasik bir immanuel tribi. ama "bu herif kesin şöyle bir trip yaşıyordur" tribi daha güzel. trip içinde trip. halbuki belki de manyak olduğum için kimsenin beni anlamasını istemiyorum. belki bebekken ormanda beni fransız sosyal bilimciler bulup büyüttü, cümlelerimi sonlandırmakta zorlandığımın gayet ki öyle.. yani niye illa bir art niyet aranıyor? yardıma ihtiyacım var ulan, yıllardır çırpınıyorum gözünüzün önünde.

    ***

    "öyle boğucu, öyle sıkıcı cümleler kuruyosun ki ''eeeh sikerim'' deyip sayfayı kapatmamak için evliya olmak gerekiyor anca."

    >> aynı zamanda öyle sınırsız, öyle derin, öyle çok severim ki korkarsın. neyse, düşmanlarınıza teşekkür edin, ancak onlardan sabretmeyi öğrenebilirsiniz. bir şey değil.

    ***

    ''açılın, bu konuda en bilgi sahibi benim. bi tek beni dinleyeceksiniz. buradaki herkes mal, bi tek ben akıllıyım çünkü'' yaklaşımdan ibaret.

    >> ben bilmem, hanım bilir. bende olan şey bilgi değil, bilgiye ulaşma ve değerlendirme metodu. o metod da benim malım değil, "open source". genel kültürüm bile az, sadece referans var. beyin bir yazılımsa, benimkisinin kodu pointerlardan ibaret.

    ***

    "senin gibi düşünen beyaz türk'ler ve hayranların sayesinde bunca yıl iyi ekmeğini yedin, afiyet olsun."

    >> hem de ne yedim! yazılarımdan kazandığım telif hakları mı dersin, zirvelerde tuvalette sakso çekenler mi, her gün aldığım yüzlerce hayran mektubu mu, ne ararsan var. yalnız karnım hala aç, diyet ekmeğiydi herhalde bu.

    ***

    "yahu sen ki, dostoyevski gibi bi yazarı överken bile arada kendine pay çıkaran bi insansın ya, daha ne olsun?"

    >> 11 sene önce yazdığımı okuyunca hakkaten konu ben miyim, dostoyevski mi anlamak mümkün değil.

    "eleştirdiğin halkla uzaktan yakından alakan yok senin"

    >> fakir misin nesin defol nickli birinden bile bunu duyuyorsam, gerçekten fildişi kulemden inme vakti gelmiştir. nasıl olsa inmem diye asansör bile yaptırmamışım, işte tipik türk halkı vizyonsuzluğu bana da işlemiş. (edit: nicki üzerinden saldırdığımı düşünenlere uyarı gerekti: bu bir şakadır)

    "zannetmiyorum senin gibi kibirli birinin bi işçiyle kahvede çay içip, ''bu ay sikortamı geciktirdiler'' derdini dinlediğini".

    >> madenlerde, fabrikalarda kendini öldüreceğine kahvede vakit öldürüyorsa tabii ki derdini dinlemem. açarım cem karacayı, işçisin sen işçi kal derim. ama tulumunu giymeden önce bir yıkansaydı, bir deodorant sürseydi bari. ayrıca prensip olarak kahvede çay, çayevinde kahve içmem. bunu da işçiye aynen böyle söylerim, prensip kelimesini kullanırım yüzüne, çayını da ısmarlamam.

    "...o yüzden immanuel, anlaşılmamaya mahkum bi insansın gözümde. daha fazlası değil."

    >> bu sözün orjinali şöyleydi: "o yüzden nietzsche, anlaşılmamaya mahkum bi insandan fazlası değilsin" -imza: bilmem, söyleyeni kimse hatırlamıyor. hemen belirteyim, tabii ki kendimi nietzsche ile bir tutmuyorum, bir kere onun hem dili hem de bıyıkları kibir kokuyor. asıl demek istediğim, nietzsche türkiye'de doğsaydı, işçilerle sigorta konusunda dertleşemediği sürece ünlü olamazdı.

    ***

    "evet, kimse genele hitap etmek zorunda değil. fakat toplumu ilgilendiren değerler konusunda ahkam keserken anlaşılmak öncelikse eğer, onları aşağılamadan yapmak gerek. ''benim dediğim şey en doğrusu'' mantığıyla bi yazı döşenirse elbette eleştirilir. sorun genele hitap edip etmemesi değil, tamamiyle kibirli bir tavır takınılması"

    >>
    -hani toplumu ilgilendiren değerler konusunda hiç yazmıyordum, varsa yoksa evrimdi?

    -genele hitap etmek zorunda değilsem, önceliğim niye illa anlaşılmak olsun?

    -sen anlamayınca bütün almanlar da anlamamış mı sayılıyor?

    -istisnasız her yazımda ''benim dediğim şey en doğrusu'' havası varsa, beni sadece kişiliği oturmamış mazoşistler mi takip ediyor?

    -bu yazılara eleştiri yok, beni aşağılama var. yoksa yazılardan örnek olurdu. olsa bile, "istisnasız hepsi" diye iddialı konuşulmaz, olay kişiselleşmezdi. yarın gidip facebook'ta "küçük insanlar kişileri, normal insanlar olayları, büyük insanlar fikirleri tartışır'' paylaşımları yapmayalım.

    -halktan kopukluğuma bolca yüklenip, biri bunu eleştirince "yahu sorun bu değildi ki" diye yan çizmek? "bir hışımla yazmıştım, delikanlı olduğumdan silmedim" diyebilecek haldeyken -hakkaten de silmemişsin- böyle çark ediyorsan, kibir konusunda başkasına iğne batırma.

    ( edit: delikanlılıktan bahsetmişken, sonrasında şunu yazarak bu sıfatı haketti: #51244310)

    ***

    "anlattıklarım otisabi için de geçerlidir. aynı torna, aynı malzeme."

    >> otisabi benden daha komik, zeki, yetenekli, bilgili ve yakışıklıdır. ama benim pipim daha küçük, o yüzden kendimizi eşit görüyorum. bu arada biz buluştuğumuz zaman çok kısa cümlelerle anlaşıyoruz. böyle vay amk'lar, anan zaaa'lar gırla. "nasıl da bizi entel sanıyorlar" diye milletin arkasından gülüyoruz. ama asadasdaf diye değil, kısa kısa, eki eki diye en fazla.

    ***
    ***
    ***

    son not: kibir nedir biliyor musunuz? benden iyi mi bileceksindir.

    eskiden üslubum daha kasıntıydı ama epeydir şunu tek bir kişiye ima dahi etmedim. bu kadar insan arasında, her konuyu benden iyi bilen düzinelerce insan olduğunu biliyorum (belki amerikan siyasetini daha iyi bilen o kadar kişi yoktur). bana en çok zevk veren mesajlar "çok haklısın, çok süpersin" ile değil, "çoğu zaman fikirlerine katılmasam da senelerdir takip ederim" ile başlayanlar. yazar olarak başarımın ölçütü de öğreticilikten ziyade, belki de hiç ikna edemeyeceğim veya çok daha bilgili olan birine bile okuma ve düşünme zevki vermek.
  • valla şeker gibi, evliya gibi adamım.

    birkaç ay önce birisi "felsenin öyküsü ingilizce'den çeviriydi, başka bir sürü makaleyi de çevirip çevirip yazıyor" demişti burada. ayarlaşmak yerine mesaj atıp sordum hangi makaleyi çevirdiğimi, gelen cevabın özeti: "kanıtlamakla uğraşamayacağım ama çeviri olmasalar bile o makalelerden ekmek yiyorsun".

    neyse, dedim herhalde milenyal, öyle bir sorumluluk eksikliği ve özgüven aşırılığı var. tatlıya bağlayıp kapadık mesajlaşmayı, ben de burada kendimi savunmadım bile, unuttum. geçen baktım, entryler de, mesajlar da gitmişler.

    fakat bu sefer bir başkası aynı şeyi tekrarlamış: "istatistik, ar-ge çalışmaları, ingilizce'den çevrilmiş makaleler ve dahası..."

    (hahah yahu "fazla ar-ge yapıyor" diye eleştiri mi olur, ben tony stark mıyım? atölyemde fildişi kuleler mi inşa ediyorum? bu arada örnek diye verdiği yazı dizisi de 11 bin kelimelik. 11 bin kelime sırf istatistik yazsam, pi sayısını bitirirdim).

    neyse, ben yine evliyalık yapıp, yalan söylediğini %100 bildiğim birine, önce söz hakkı vermek için mesaj attım (yok böyle bir adalet aşkı): "hiçbirine bir şey demiyorum ama hangi makaleyi, hangi yazımda çevirmişim?"

    3 gün olmuş, cevap yok. biliyorsunuz ortaçağda, iyiniyet mesajını 3 gün cevapsız bırakanın karizması yağmalanırdı, adet böyleydi. şimdi bunu barbarlık olarak görüyoruz. o yüzden "pozitivizmden gelen bilgileri subjektif olarak yorumlayamaya çalışan birisi" tespitiyle bile dalga geçmiyorum.

    *

    onun yerine çeviri hakkında şunları diyeyim:

    1) ingilizceden çeviri bir amme hizmeti. eşekherif breaking bad'e türkçe altyazı geçince alkış, başkası makale çevirince ovvv. referans göstermişse teşekkür edip başının üstüne koyacaksın.

    2) bugüne kadar herhangi bir dilden çevirdiğim makale sayısı: 0.00 *

    3) her gün okuduğum, dinlediğim, etkilendiğim yabancı kaynak: kevin spacey

    4) kaliteli kaynakları takip etmek: iyi
    birinin makale çevirdiğini, intihal manasında iddia etmek ama kanıtlamamak: kötü.
    kanıtlamayıp, özür de dilememek: çirkin

    (tüm bunlardan sonra birisi ilgili makale linkini koyup gitse ne göt olurum ama. bir yanım böyle rezil olmak istiyor. deli miyim neyim)

    edit:
    "ne uğraşıyorsun bunlarla, kafayı takma" mesajları için:
    arkadaşlar bana "sıkıcı, cahil, aptal, esprileri bayık, abartılıyor, ukala, korkak, vb" diyenler de var. yeterince zen kıvamındayım onlara karşı. ama bu öyle bir şey değil. "intihal yapıyor" subjektif bir yargı değil, kesin bir suçlama. sinirlendiğimden değil, sonradan daha fazla uğraşmayayım diye bunları boş bırakmıyorum. boş bıraksan, haftaya biri gelir gelir, başka bir şeyden ötürü sevmiyordur ama araya bunu da sıkıştırır. iki, üç, dört derken sonra bir bakmışsın intihalci olmuşsun. o saatten sonra başedemezsin de.
  • yazdıklarından bir bok anlamadığım yazar. evet biliyorum ben malım ama arkadaş her gün en az bir tane dünün en beğenilen entrysi var . sırayla okuyorum böyle kısa laf sokmalı entryleri tebessümle falan sonra bu adamın entrysi geliyor kafam kadar yazmış amk . anlamak için zorluyorum kendimi ama yeterli kapasitem yok demekki.
    en beğenilen entrylerinde memento başlığını buldum aha dedim bildiğim bişey bu. eleştiri falan yazmıştır okuyayımda aydınlanayım diye bakayım dedim ilk cümlede olaydan koptum .

    ''zira anterograde amnesia mi (yeni hafiza olusmamasi) daha kotudur yoksa retrograde amnesia mi (eski hafizanin ucmasi) diye sorsak, dogru cevap ikisine birden sahip olmaktir.
    ilkinde, ozellikle hippocampuse gelen zararlar yuzunden, genelde uzerinden 1 dakikadan fazla sure gecmis birsey hatirlanmaz. ikincisinde bu bolgeyi cevreleyen temporal lobe zarar gormustur ve ozellikle herhangi bir zamanla iliskilendirilmis anilar yokolmaya musaittir. yani ornegin universiteye ne zaman basladiginizi ve ilgili anilari unutursunuz ama universite kavrami unutulmayabilir ''

    yemin ederim hiçbir şey anlamadım . sonra isveç başlığını buldum . bildiğim kelimeler olduğu için bunlara bakıyorum diğerlerinden bir bok anlamıyorum çünkü. baktım yine bişey anlamadım zira isveç diyince aklıma ibrahimovic gelen bir insanım . abi yine yazmış '' isvec devletinin sosyal hizmet subvansiyonlarini kismen abd halkinin subvanse etmesi bir acayip''

    bir insan klozet kapağındaki çiş damlaları başlığına nasıl karmaşık şeyler yazabilir ?

    '' umumi tuvaletlerde veya kalabalik evlerde, sizden onceki sorumluluk sahibi vatandasin -ki sorumlulukla kastettigim, onca yil sonunda cukunu kullanmayi ogrenmis olmasidir- efendi gibi isini gordukten sonra sifonu cekmesi sonucu canhiras tuvalete dolusan sudan cikan birkac yuksek atlama rekortmeni damlanin stratejik bicimde konuslanmasinin neden oldugu goz yanilsamasidir.''

    konuslanma ne demek bilmiyorum lan . dediğim gibi ben malım evet ama abi senden ricam biraz benim gibiler için anlaşılır şeyler yaz . çünkü dışardan çok bilgili görünüyorsun . senden yararlanmak istiyoruz .

    aylar sonra gelen edit : (bkz: bilal'e anlatır gibi)
  • fularsız entellik bir "marka". pazarlama amacıyla uydurduğum bir kalıp. "maymun reis" de olabilirdi, "ekşici piç" de olabilirdi ama istediğim mesajı verdiği için bunu seçtim.

    bu mesaj ne? beni samimi bulmayan bir arkadaşın yorumladığı gibi "bana muhtaçsınız bazı konularda, hehehe bu işin hiyerarşisi var, ben üst entellerdenim'' değil.

    sözlükteki başlığında, blogumda, twitterda, patreon'da ve podcastte defaatle vurguladığım mesaj şu:

    entellik bir birikim işi, bir diploma işi veya birtakım göstermelik işaretler olmamalı. bilakis hiyerarşiyi bunlar yaratır. entellik, merak ve düşüncelerinin üstüne düşünme (reflective thinking) işi olmalı. bunlar da bedava. bana veya kimseye muhtaç değilsiniz.

    ***

    şimdi gelelim asıl konuya: her eleştireye tepki göstermiyorum, sevmeyen sevmez (podcastizmde zorlama yoktur!) ama konu ilginç bir yere açıldığı için yazıyorum.

    samimiyet denen özellik çok abartılıyor.

    birini değerlendirirken genelde 1 numaralı kıstas samimiyet. ama aksi gibi, ölçmesi de en zor şey. bu yüzden de en lüzumsuz insanlar veya en dandik eserler dahi "ama samimi" diye övülebilir, en ilginçleri de "ikiyüzlü" diye yerilebilir, o anki hislerinize kalmış. göz, görmek istediğini görür.

    samimiyet, ikili ilişkilerde şart, arkadaş olacaksak şart. o ortamda ölçümü de mümkün. biriyle 1-2 saat geçirince anlıyorsun az çok samimiyetini. ama mesela ben bill gates'ten bir şeyler öğrenebilmek için, adamın illa da %100 samimiyetle hayırsever olup olmadığını umursamam. çok bariz bir kanıt olmadığı sürece bunu ölçemem de zaten. o konuda yapılan tartışmalar genelde boşa kürek çekmek oluyor.

    velev ki dünyanın en kompleksli tipi olayım, siz de bunu uzaktan elf gözlerinizle görmüş olun, psikanalizle çözmüş olun. hayatınızda ne değişecek? sıfır. yarattığım şey size yarar sağlıyorsa, ondan istifade edersiniz. bunun için "gerçek" hislerimi bilmenize gerek de yok, imkan da.
  • kısacık entrylerle, entry sayısını şişirmeye uğraşmak yerine oturup uzun uzun yazan, fikir beyan eden, bu fikirleri sağlam yazarlardan sıkı alıntılarla destekleyen, okuyanı düşünmek zorunda bırakan, sözlüğe katılımını büyük bir kazanç olarak gördüğüm yazar.
  • görsel

    "potansiyel gördüğü bütün başlıklara yabancı kaynaklardan çevirdiği metinlerle..."
    yalan.

    "burda kendisi de diyor. (bkz: #7327908)"
    hiç öyle bir şey demiyor.

    "ingilizce kaynakları türkçe'ye çevirip kitap yazmış."
    külliyen yalan.

    bu "ingilizceden çeviri" muhabbeti ara ara hortluyor, bu başlıkta 3 sene önceki cevabım geçerli: kaynaklı çeviri ayıp değil hizmettir, ama benim yaptığım şey kaynaklı sentez. zaten herkesin yaptığı şey o.

    safsatalar ansiklopedisi'ne yıllarca akıttığım alın teri malum; böyle rahatça iftira atanlarla mahkemede hesaplaşaahah yok yahu ne mahkemesi, allahınızdan bulunuz, o kadarı yeterli.

    (not: "bommboş biri" vb şeyler yazanlarla derdim yok, iftira ile var. malum post-truth çağındayız, neyin yapışıp kalacağı belli olmuyor)
  • podcast ve patreon:

    şu sistemi anlatayım. çünkü hiçbir boku beğenmeme timi buralara da ilişmiş, tersanelerimizi ele geçirmeye başlamış.

    her hafta aşağı yukarı 30 dakikalık podcast yapıyorum. 30 dakika ama işi 2 tam gün sürüyor. yazısı mazısı da oluyor bazen, o zaman iyice uzuyor. epey bir iş ve şener şen'in dediği gibi "bedava, hem de hiç para vermeden".

    şimdi bunun üstüne ayda 1-2 kez de, kısa bir perde arkası podcast içeriği var patreon için. yani bazı düşüncelerin daha çiğ hali. gerekirse onlara yorum yapıp içeriği şekillendiriyor insanlar. başka bonuslar da var destek miktarına göre (zihin haritaları gibi) ve genel olarak millet, yaratım sürecinin bir parçası olma hissiyatı yüzünden destek oluyor. ben de başka projeleri desteklediğim için biliyorum.

    durumu olmayanlar ne yapacak? çok daha uzun olan ve daha iyi araştırılmış normal bölümleri dinlemeye devam edecekler.

    ***

    şimdi, geçen hafta normal podcast akışı aksadığı için, ve millet bu bonus içerikler nasıl oluyor bir fikir edinsin diye, greta thorgillerden hakkındaki patreon kaydını aldım ve bir kısmını açtım.

    şımarık birinin gelip "cine-5 oldu başımıza" dediği hadise bu. bu arada, hemen ertesi günü 34 dakikalık, gayet dolu bir bölüm yayınlamışım. yani zaten toplam içeriğin küçük bir kısmı ücretli, onun bile bir kısmını ücretsiz yayınladık diye buraya gelmiş "konsa çıkar gibi" diyor. çünkü bazılarının idealindeki bilgi emekçisi suyla çalışıyor.

    yahu podcasti modcasti geç, ben buralarda ve blogda *senelerce* ücretsiz orijinal içerik ürettim, hala üretiyorum. bu kadar krediyle, istersem bundan sonraki her şeyin her saniyesini ücretli yaparım. alan alır, almayan almaz, ama kimse gık diyemez.

    kendinde her şeyi hak gören bu şımarıklığı sevmiyorum. oturduğun yerden löp löp tüket, hiçbir şey geri verme, musluk biraz kısıldığında da çemkir. resmen iyilik yaptık diye borçlu çıktık. allah bilir, lafa gelince emek sömürüsü hakkında sayfalarca yazarlar.

    ***

    neyse, biz işimize dönelim:

    1) podcastler haftada ikiye çıkacak.
    2) içeriğin ezici çoğunluğu bedava kalmaya devam edecek.
    3) eski bonus içerikler bir müddet sonra herkese açık olacak (patreon sayfası üstünden).
    4) destek olacak durumu olmayanlar, itunes veya youtube kanalı üstünden yorumlarla katkı yapabilirler.
  • "iyip destekçisi kürt"

    bir de tırnak içine almış, sanki bir yerlerde söylenmiş gibi. yok böyle bir şey arkadaş. iyip destekçisi değilim, kürt de değilim.

    podcastte bir ara ananemin türkleşme hikayesinden bahsetmiştim, iki nesil önce olmuş bitmiş işler. baba tarafım zaten balkan kökenli. ama elemanın aklında kalan şey "immanuel kürt". olsam da utanmazdım ama değilim yani, annem bile değil.

    iyip desteği meselesi tam uydurma. tek kelime etmişliğim yok, gizli gizli oy vermişliğim yok, takip de etmiyorum. iyiple en alakasız insan yarışması olsa madalya alırım.

    öyle popüler biri olmamama rağmen ara ara hakkımda çok uydurma şeyler yazılıyor. millet görüp haber verene kadar da öyle duruyor. şuraları 1 sene boş bıraksam herhalde afyonlu katolik gay taşfırın ustası olduğumu düşünecek yeni gelenler.

    yeni gelenler: ilginç bulduğum konuları araştırıp konuşuyorum şu podcastte. genelde orta seviyede. bu hafta fedakarlık/iyilik (altruism) hakkında bir kısa seriye başlıyoruz. yakında da bu podcast bölümlerini tematik olarak kitaplaştıracağız.
  • sadece homofobik değil mazoşist de. düşünsene hem homofobiksin hem de gay'le ev arkadaşısın, hem de eşcinsellerin haklarını savunuyon. umarım böyle insanlar dünyadan tammen yok olur da şurada rahat rahat "en sevilen dizi müzikleri"ni yazmaya devam ederiz.

    sözlükteki bilgeleşme ve aydınlanma sürecinin önünü kesemeyeceksin bay tolstoyevski!
hesabın var mı? giriş yap