• insanı sinema salonundan transa girmiş bir halde çıkaran çalışması madonna'nın. kadının enerjisi, kendine güveni, gücü ya da onun deyimiyle sadece ışığı* perdeden taşıyor iki saat boyunca sizin oluyor. artık nasıl bir yoğunluksa günlerce buradaki kabala felsefesi ile "insanları affederek" dolaşıyorsunuz. sanırım madonna'nın söylediği en doğru şeylerden birisi de "ruh ikizinizi bulduğunuzu düşünüyorsanız hemen uzaklaşın ondan" sözüydü. bir de madonna dersin, pop müziğin kraliçesi dersin, sarışın dersin ama bu kadar siyasi bir tavrı olcağını düşünmezsin. michael moore ile birlikte kurgu dünyası ile mücadeleye girmiş meğerse. başarı, amacını yerine getirip getirmediğine göre ölçülüyorsa ve bir filmin amacı anlatmaksa, çok başarılı bir film bu derim ben.
  • "what's the difference between a pop star and a terrorist? you can negotiate with a terrorist"

    madonna: queen of pop.
  • in bed with madonnadan farklı olarak büyümüş bir madonna gördüğümüz belgesel.
    babasıyla daha iyi geçinen ve hatta soyunma odasında konser öncesinde elele dua eden, in bed with madonnadaki gibi habire şiir okuyan ama ondan farklı olarak artık görme gözlükleri takan, turun bitmesine yakın dansçılarını teker teker yatağa değil odasına çağırıp vedalaşan, in bed with madonnada kevin costner onu odasında ziyaret ettikten sonra arkasından söylenen madonnadan farklı olarak konser sonrası michael moore ile poz veren ve arkasından methiyeler düzen, olgunlaştığını kendi de itiraf eden, çok daha kaslı bir madonna var karşımızda.
    artık anne olmuş, çocuklarına yerlere yalınayak basmamasını söyleyen, kızından fransızca öğrenen, kocasıyla çok farklı oldukları için onu çok sevdiğini itiraf eden bir madonna var bu belgeselde.
    erotica albümü ve sex kitabının çıktığı zamanlarda bir gay pornosunda yaşadığını itiraf eden ama artık kafasını kumdan çıkardığını söyleyen bir madonna var.
    bu belgeselde çok şey var aslında. madonnanın politik görüşlerinden tutun da, ter kokuyorum, çişim geldiii diye bas bas bağırmasına kadar herşey var.
    ve evet senelerdir yanından ayırmadığı stuart price inanılmaz komik ve belki de guy ritchieden sonra ikinci tek sevimli ingiliz. guy ritchiein karısı için yaptığı sokak röportajı, oğlu rocconun zıpırlıkları, lolanın bilmiş bilmiş konuşmaları ve sonlara doğru annemizle daha çok vakit geçirmek istiyoruz, artık turne bitsin diye isyan etmeleri ve buna tezatla turne bitiyor diye dansçıların ve madonnanın ağlamaları hakikaten de görülmeye değerdi. hatta çok değerdi...
    madonnanın en sonunda sorduğu soruyu cevaplıyorum: hayır.
  • lost sezon 1 bolum 2'nin sonunda locke'un walter'a ellerinde tavla pullarini tutarken soyledigi ve bolumu kapattigi soz.
  • insani gercek anlamda düsünmeye, sadece birkac dakika icin bile olsun, kendinden baskalarini da düsünmeye sevk eden bir belgesel. zaten düsünenler icin sorun yok zaten; ama madonna'nin hayran kitlesinin yogunlugu düsünülünce, isiniyor kalbim ister istemez. (bkz: make it a better place)
  • madonna'nın kariyerindeki belki de tek "greatest hits" turnesi olan the re-invention tour'un tamamının dvd olarak çıkmasına engel olması ile düşmanlık, eğlenceli ve didaktik içeriği ile ise takdir uyandıran, kadınımızın yaşamının belki de en mutlu döneminin sergilendiği belgeselin ismi. dün gece yine izleyip iç çekiverdim.
  • kucağımıza düştü, dinledik: beğendik. (dvd'yi frizbi yaptık. ya da arabaya astık.) ama cânım konseri 13 şarkıya indirmelerine içerledik - daha bunun burning up'ı, deeper and deeper'ı, nothing fails'ı vardı yahu. 2 yıldır ses labrotuarlarında sürdürülen hummalı çalışmalar da meyvelerini vermiş: 1 kez bile detone olmuyor majesteleri.
  • tanıtım videosunda madonna şunları diyor:
    -no matter what u did, no matter who you are, no matter where you've come from, you can always change, become a better version of yourself...
    ve sonunda da el yazısıyla şu yazı çıkıyor:
    -i'm going to tell you a secret.
hesabın var mı? giriş yap