• bütün örnekleri "let's assume that" ile başlayan insana "ulan bir kere de gerçek bir örnek verin dişimi kırıcam" dedirten bilim. yada bilim kisvesi altında bir kandırmaca. ben üniversitedeyken olayı güzel bir fıkra ile açıklarlardı

    bir fizikçi, bir kimyager ve bir iktisatçı ıssız bir adaya düşmüşler. yanlarında da kıyıya vuran bir sandık konserve var. birinci gün fizikçi bir konserve alıp bir ağaca çıkmış

    -şimdi bu yükseklikten konserveyi şu kadar hızla aşağı bırakırsam iç basıncın etkisiyle açılacak ama içindekiler dökülmeyecek

    der. nitekim dediği olur ve konserve açılır. bir güzel yerler. ikinci gün kimyager bir sürü bitki yaprağı toplar. özsuları karıştırır. alengirli bir şeyler yapar. sonra

    -bu karışım kapağın kenarlarını eritecek ama yiyeceğe zarar vermeyecek

    der. ve dediği gibi olur. konserveyi açar ve yerler. üçüncü gün sıra iktisatçıya gelir. eline konserveyi alır ve

    -farzedelim ki elimizde bir konserve açacağı var
  • ekonomi ile karıştırılmaması gerekir. bilim olan iktisattır, ekonomi ise ekonomidir. nasıl ki, iktisatın ingilizce karşılığı economics, ekonominin karşılığıda economy'dir.
  • bu bölümde 4 yılını geçirmiş birisi olarak geride bıraktığım dört yıldan aklımda kalan yegane bilgi keynes'in ibne olduğudur.

    onu da sınavlarda sormuyorlar!!!
  • gunahimi bagislamam, ama cok buyuk bir laf etmis. soyle soylemis yalcin kucuk:

    "iktisat okuyordum, yale'de çok iyi okutuyorlardı ve ben çok iyi okuyordum; çok iyi okuduğum için iktisat mesleğinin geri zekalılaştıran bir eğitim olduğunu hemen anladım ve bunu, kemal derviş ile asaf savaş'a bıraktım, kaçtım."

    http://my.opera.com/…lcinkucuk/blog/show.dml/812897

    yenir yutulur laf degil. ve fakat dogru.
  • bir milyon tane adamın bir tane mesele üzerinde bile uzlaşamadıkları bilim.

    oğlum ben mi kıçımdan anladım 25 yaşıma kadar mevzuyu yoksa bilim dediğimiz şey salt doğruyu göstermez mi?

    tartıştıkları mevzu şu. tüketim neye bağlıdır?

    çok basit değil mi a koyim ya? hayır anlamadığım niye hepiniz başka bir noktasından yaklaşıyorsunuz. hadi yaklaştınız niye bir tane insanın evladı da hepsini bir araya toplayıp, en mantıklı karışımı yapıp sunmuyor bize tüketim bunun ürünüdür diye.

    bir tanesi diyor ki tüketim harcanabilir gelire bağlıdır. bunu diyen de o keynes denen çıban başı.

    öbürü geliyor diyor ki efendim insanın geliri çokken kazandığı tüketim alışkanlıkları varsa geliri düşse de kolayına vazgeçemez diyo. müptezel olmuş o artık. sefa pezevengi o diyor.

    bunu duyan öteki yavşak durur mu? boş konuşuyosunuz diyor. yok efendim insan ömrü boyunca elde edeceği gelire bakar, ölçer tartar ona göre sabit bir oran belirler ona göre tüketir diyor.

    ne kadar genelleme meraklısı adamlarsınız lan siz. yani bir de çok önemli bir şey keşfetmişler gibi bunları unutulmaz, efsane adamlar yapmışlar ya inanamıyorum.

    al ben sana en kral janjoje gelir hipotezini söyleyeyim. adam vaar, adam vaaar hipotezi. kimi asgari ücreti bile kazanamaz ama borç harç toparladığı 500 lirasını ilk yarı 1 ikinci yarı 2 olur diye basar, kimi trilyonlarını zulalar kenara koyar. milletin keyfi de kimseyi ırgalamaz. grafiği de dikey eksene paraleldir. canı çeken geçer üstüne oturur.

    grafiklerle falan filan böyle daha bir bilimsel hava katma çabaları var ki oturur ağlarsın.

    onda bile uzlaşamamış sığırlar.

    atıyorum para arzı eğrisi. yok klasiklere göre dikey eksene paralel olur, yok keynesin tayfaya göre orjinden başlar iki tur atar ters döner götümüze girer. 5-10 zibidi toplanır biz monetaristiz öyle bir eğri yok hacılar neyin kafasındasınız der.

    hayır bir de her konuya hepsinin yorumu var. bir tanesi de dememiş ki ben para teorilerinden anlamam hacı al sana mikro iktisat ile ilgili bildiklerimi anlatayım. her şeye yorumu var totoşların. bir de öyle kesin konuşuyor ki diğer 100 adam bilim adamı değil, onlar orospu çocuğu, iktisat üzerinden rant sağlayan yavşaklar ama kendisi aynştayn.

    yani 6 ayda beni çıldırttılar lan. üniversitedeyken ingilizceydi. dersine falan girmemiştim hiç. giriyordum sınava, hiçbir kelimesini anlamadığım soru cümlesinde kelimelerin yerlerini biraz değiştirip exactly, unfortunetly falan ekleyip 20 alıp dd ile geçiyordum. güzel günlerdi.

    işin içine girince iktisadi idari bilimlerden soğudum lan bildiğin.

    ben de ne kadar önemli bir şey okudum diye dolanıyordum. safi laf kalabalığı.
  • siyasi düşünceler tarihinden bağımsız anlatılınca havada kalan ders.
    üniversite yıllarında* her fırsatını yakaladığımızda dersin içine edene kadar hocaya sataşır, dersin heba olmasına sebep olurduk.

    hoca:tam rekabet asla gerçekleşmemiştir, gerçekleşmesi de imkansızdır.
    biz: tam rekabet kapitalistler tarafından işçinin emeğinin sömürülmesi için kasten gerçekleştirilmemektedir. devlet bu amaçla kullanılan bir piyondur.

    hoca: kaynaklar sınırlıdır
    biz:mevcut kaynaklar kar amacıyla sınırlandırılmakta, potansiyel üretim gerçekleştirilmemektedir.

    hoca:ihtiyaçlar sınırsızdır
    biz:sınıf eşitsizliğine dayanan bu sistemde iktisat hocaları gibi baazı sınıfların ihtiyaçları sınırsızdır, doymak bilmezler. ancak işçi sınıfının ihtiyaçları olması gerektiği gibi sınırlıdır.

    hoca:işsizlik türleri iradi işsizlik, devrevi işsizlik vs.vs..
    biz:işsizliğin türü yoktur. işsizlik, işsizlik düşüncesi ile işçiyi korkutup düşük ücrete razı olmasını sağlamak aracılığıyla kullanılan bir araçtır..

    hoca:sosyalist sistemde özel mülkiyet yoktur, kimsenin malı mülkü yoktur.
    biz:bireylerin ülkedeki tüm varlıklar üzerinde hakkı vardır.

    hoca:ücret, emeğin marjinal ürününün piyasa fiyatıyla çarpılması yani marjinal ürün değeridir.
    biz:ücret modern köleliğin sus payıdır.

    hoca:ithalat kotası bazı ürünlerin ithalatının sınırlandırılması için devlet tarafından konan sınırlam..
    biz:kota kapitalistlerin işbirlikçisi hükumet tarafından konulan kıtlık rantı elde etmek için kullanılan bir araçtır.

    vs.vs.
    bide her söylediğimizden sonra söylediğimiz tanımları tekrar eder yazamayan var mı arakadaşlar? tekrar ediyorum der tanımları yazan varmış gibi tekrar ederdik. son söylediğinizi tekrar eder misiniz der hoca tam tekrar edecekken siz değil hocam memete diyorum der hocayı bozardık.

    sonuçta hepimiz o eleştirdiğimiz sistemin içinde eriyip gidip çarkın bir parçası olduk.
    arada konuşur bu anılardan güleriz. bizle tebessümle laf yarıştıran 50li yaşlarında akademisyenlerin bizi kale almasının bile önemli olduğunu çok sonradan fark etsek, 3 kuruşluk aklı olan, tüm bilgisi okuduğu 3-5 kitaptan ibaret olan bizleri kaldırabilen hocaları saygıyla anarız.
  • çoğu özel üniversitelerde ekonomi adı altında, devlet üniversitelerinde ise iktisat olarak geçen bölüm. bir bölüm olarak bakarsak; son yıllarda iyice sayısal ağırlıklı bir hale gelmiş-daha doğrusu getirilmiş-, sosyal yönü inatla ikinci plana itilen bölüm. lisans eğitimi için iktisat bölümü öğrencisi olmak isteyen bir genç beyin, bu bölüme kesilikle ama kesinlikle istediği için girmeli. efendim tıp yazdım gelmedi, eczacılığa girdim gibi bir olay iktisat bölümünde yemez. işletme yazmışsındır tutmamıştır, hop; ''iktisat yazayım nasıl olsa benzer bölüm ikisi de'' dedin mi önündeki 5-6 yılını harcarsın. ikinci sınıfa geçemeden yandım allah diye tutuşursun. çünkü iktisat, özellikle taşaklı bir üniversitenin lisans programında okunuyorsa, sayısal dersler arasında boğulmak demektir. işin içine matematik girer, istatistik girer, ekonometriler zaten hiç çıkmaz.. sayılar, hesaplamalar, formüller derken bakmışsın iktisatın beşeri bir bilim olduğu gerçeğini unutmuşsun.
  • mezun olduğum bölüm. en aklımda kalansa uzun vadede hepimizin öleceği. (bkz: keynes)

    varsayım üzerine dünyanın grafiğini ezberledik ve çok başarılı bir şekilde hepsini unuttuk. sadece mikro 1de, yani 2.sınıfın ilk döneminde 92 tane grafik vardı.. ve arzı yada talebi yani s ve d'yi yanlış yerlere yazmanla bile açıklama doğru olsa dahi sıfırsın! doğal olarak..

    sorsalar şimdi hangisini eksiksiz çizersin diye bir tek iktisat 1de üniversiteye yeni gelmiş olmanın verdiği gazla ezberlediğim transformasyon eğrisini çizerim.

    ekonomiye dair genel bir görüşün elbet oluyor. muhasebeyi, naylon faturaların nasıl olduğunu, iktisatın neden önemli olduğunu, maliye politikalarını, döviz kurlarını, ünlü iktisatçıların dönemlerini, dünya ekonomileri ve krizlerini, piyasalardaki mekanizmaları ve daha birsürü şeyi gerçekten öğreniyor ve yorum yapabiliyorsun ama genel anlamda sürekli varsayımların üzerine durmadan grafik çizilen bilim dalı diye tanımlamaktan gocunmuyorum malesef.. yüzlerce grafik yerine keşke hep maliye politikası, para teorisi ve bankacılık, makro iktisat tarzı bilgi ve yoruma dayalı gerçek dünyaya uygun dersler ağırlıkta olsaydı..
  • aslinda basta biraz tereddut ettim. acaba bunu iktisat basligina mi yoksa ekonomi basligina mi yazmaliyim? cunku soyle bir durum var, biliyorsunuz:

    - hangi bolumde okuyorsun?
    - bogazici (ya da koc) ekonomi.
    ya da
    - hangi bolumde okuyorsun?
    - odtu (ya da gazi) iktisat.

    ama bundan daha onemli bir ayrim var, tabii ki. iktisat bir bilim ve egitim alanina, yani bir bilimsel ugrasa isaret ediyor. ekonomi tam da oyle degil. gazetelerin "ekonomi" sayfasi var, "iktisat" sayfasi yok. universitelerin "iktisat" bolumleri var. parali olanlarin "ekonomi" bolumleri var. oradan mezun olunca "ekonomist" oluyorsunuz, "iktisatci" degil. yani ntv'de ya da cnbc-e'de ya da baska bir kanalda sabahin koru daha karga bokunu yememisken borsalar, ahmet piyasalarin haleti ruhiyesi hakkinda ahkam kesiyorsunuz. iktisat ile ekonomi arasinda, suni bir ayrim var tabii ki. ama gene de genel kullanim (ya da kullanilmamalim) alanlari itibariyle boyle bir tercihte bulunup simdi anlatacagim hikayeyi ekonomi degil, iktisat basligi altinda anlatmaya karar verdim.

    nyu iktisatta (ya da belki ekonomide demeliydim her neyse) doktorasini yapan cok saglam bir adamla tanistim bugun. oyun kurami matematiksel modelleme iktisadi gerceklik duzeyi vs. konusuyoruz iste. soyle bir cumle kurdu bir ara:

    - simdi arabalarla muzlar arasinda bir tercihte bulunuyoruz (bu arada, adam mevcut iktisat egitimi ve anlayisina sufer muhalif-- toplumsal alanin iktisadi vechesinin baska turlu de kavranabilecegini ve kuramsallastirilabilecegini iddia etmeye calisiyor, ve ben kendisinin bu cabasini makul ve muteber bir caba olarak karsiliyorum her ne ise).

    - (aklima bir cinlik yapmak geliyor ve kayitdisi ekonomiye gonderme yapmak uzere su soruyu soruyorum) peki bu muzlari arabalari nasil temin ediyoruz?

    - (burada hakikaten bu sorumu gecersizlestirecek bir yanit veriyor arkadasim, cunku benim sorum piyasa-odakli mubadele iliskilerinin belirleyici olamayacagini varsayarak ve aslinda bunu yanlislamak uzere sorulmus bir soru idi) muzlar ve arabalar gokten yagiyor.

    - (bu yanit uzerine sictigimi dusunuyorum cunku piyasa-odakli mubadele iliskilerini temel alan bir yanit vermiyor adam. gokten yagiyor diyor. bu sefer hakikaten meraktan soruyorum, sikistirmak icin falan degil, cunku bir sey ters) peki sinirli kaynaklar varsayimina ne oluyor bu arada?

    - e zaten muzlar ve arabalar gokten sinirli olarak yagiyor.

    - ben bunu eksi sozluge yazacagim musaade edersen ahhaaahh!!

    velhasili kelam,
    iktisatci biraz boyle bir sey, yani. ve ugrastigi bilim alani. gokten muz ve araba yagdigi uzerine kurar da kuramini, bunlarin sinirli yagdigini varsayar. budur iktisat.
  • geçimbilimi. nihayet türkçesi bulunmuş. bence uygun. harbiden bilimdir.
hesabın var mı? giriş yap