• iclal yazı: "...gözüm takıldı o köşeye. takılınca okudum..."

    tuna yazı: "jacqueline ve ben, sakin bir hayatı seçtik..."

    iclal iç ses: jacqueline?? jacqueline kim yav?! yeni sevgili mi yapmış bu adam?

    tuna yazı: "...akşamları o çellosunu çalıyor, ben romanıma çalışıyorum. kendisi, hayatımda gördüğüm en uyumlu hayat arkadaşı."

    iclal iç ses: hayat arkadaşı mı?? ha-yatt- arkadaşıı mıı?? ne diyo olm bu? du bakayım.. çello çalıyomuş bir de! ayhh çellooo..

    tuna yazı: "...jacqueline ile yaşamanın tek zorluğu, toplum içinde dikkat çekmek..."

    iclal iç ses: niye kii? niye dikkat çekiyomuş ki? çok mu güzel nası bi şey ki bu kadın şimdi:(

    (aradaki cümlelerin külliyen es geçildiğini sanıyorum)

    tuna yazı: "...sarışın bir kadınla arkadaşlık etmenin orta do....."

    iclal iç / dış ses (yüksek perdeden): sarışın mıığğ??? sarışın haa.. delirecem allam bizim gamzelerimiz vardı bi örnek.. şimdi onların sarı saçları:((

    sonuç:

    iclal yazı: "...duramayınca yazmaya başladım. biri beni durdurmazsa ben bu yazıyı gazeteye de gönderirim şimdi..."

    --------- hiçbir aşamada durdurulamayan bir yazı yazmış ----------
  • gercek kurk giyen ve bundan rahatsizlik duymayan "hayvansever" kadinlardan. kurk giyilir giyilmez o artik kisinin kendi vicdanina kalmis bir durum oldugundan isin orasinda degilim de, bu kadar sevgi bocegi olup, duygusal anlarda gozu yasli ifadelerle ekrana cikan birisinin "biz kadinlar maalesef kurk sevdasindan vazgecemiyoruz. boyle huylarimiz var" gibi komik otesi bir aciklama yapmasi her daim sergiledigi samimiyetine samimiyet katmis. ama iste hayvansever bir kadin kendisi, evinde kedi besliyormus. ne guzel, boylece ustune giydigi gercek kurk de sayilmazmis, ne yaparsin "boyle huylari varmis kadinlarin", evdeki kedi kopek hayvanseverligin gostergesi oldugundan , canli canli yolunarak oldurulen hayvanin postunu ustune giymek gibi bir eylemi şıp diye silermis. olur, iclal hanim ne istiyorsa yapsin, kedisini kucaginda severek dressing'inde bulunan hangi kurkunu giyecegini secsin de, "kadinlar" hakkinda "gulunc" aciklamalar yapmasin cunku biz kadinlar ne ona, ne de o yasama herhangi bir oykunme duymuyoruz.

    http://www.hurriyet.com.tr/…gazinhatti/22680390.asp
  • oriflame güzellik uzmanları tarafından "yılın edebiyatçısı" seçildikten sonra haykırmış:

    --- spoiler ---
    "hala benim edebiyatçı olup olmadığımı tartışanlar var"
    --- spoiler ---

    - ağlama iclal ucuz rimelin akacak..
  • bugün tuna kiremitçiye ayar verdiğini sandığı yazısıyla 2. bir nazlı ılıcak vakası haline gelen yazar. adam esprili bir dille akşam roman yazarken jacqueline du pré dinlediğini yazıyo, bizimki; "sevgilisi ona çello çalıyomuş" diye yırtınıyo. valla ben bu köşe yazarlarını anlamıyorum daha evvel de demiştim ben bi entry girerken bile yanlış bilgi vermiim die 50 kere googledan check ediyorum doğruluklarını, bunlar köşe yazısını yazarken nası böle çala kalem yazıyolar çok tuhafıma gidiyo, biraz özen gösterin yaw çocuk oyuncağı değil bu!
  • nedenini merak ediyordum.
    önceleri çok sevilen, çok samimi bulunan "ailemizin kızı"nın artık ve katiyetle samimiyetsiz, yapmacık, yalan bulunmasıyla birlikte hızla yükselmiş "ilgi, takdir" grafiğinin eksilerle buluşma sebebini.

    ilk başlarda, çok tatlı geliyordu bana da. hani o hayat güzeldir döneminde. gerçekti bir kere. ötesine gerek yok. sonra oradan ayrılıp nerelere gitti, ne yazılar yazdı hiç takip etmedim, eksikliğini de hissetmedim. aynı nedenle olmalı ki, bir zamanlar beğendiğim bu sunucuyu sonra beğenip beğenmediğimi de hiç sorgulamadım.

    sonra tuna kiremitçi olayıyla gündeme gelmesi üzerine sözlükte olsun, dışarda olsun birtakım konuşmalarda ne kadar samimiyetsiz, yapmacık, para hırsı bürümüş sıfatlarını duydum ismi önünde. anlam veremedim. neden? dedim. ben ne kaçırdım acaba? belki başarılı diye insanlar çekemiyordur, diye düşündüğüm bile oldu.

    ne zaman ki bugün kendisiyle şişli emniyet müdürlüğü pasaport işlerinde yüz yüze geldim, iyi düşüncelerimin hepsini yutup, insanların algılarındaki değişimin nedenini gördüm.

    resim şu: pasaport almak için emniyet müdürlüğü'nün bir odasını doldurmuş onlarca insan. içerisi sıcak, tek bankoda tek memur çalışıyor ve her kişinin işi 10 dakika sürüyor. elimizde girişteki makinadan aldığımız numaralar, 1,5 saat olmuş hala bekliyoruz. (işten izin almışız, sıra gelmezse bir de ortada kalacağız stresi mevcut) iclal aydın içeri giriyor, şube müdürünün odasına bakıyor, bir anlık tereddütten sonra (o an içerisi boş) odaya giriyor, koltuğa oturuyor. ardından şöförü olduğu tahmin edilen iş bitirici bir adam geliyor, etrafta şube müdürünü soruyor, sonra o da karşısındaki koltuğa. az sonra şube müdürü geliyor, söz konusu kişi ile tanışıyor, tokalaşıyorlar ve camekan ile bizden ayrılan klimalı odada sohbete başlıyorlar. devamı da, i.a.'nın çantasından pasaportunu çıkarması, müdürün pasaportu incelemesi ve birkaç telefon görüşmesi yapması.

    bu sırada bizim tarafta saatlerdir beklemekte olan insanlar isyanlarda. hatta aralarından bir bey gidip gidip kapılarının önünde duruyor ki biraz "gözüne bakıyorum yaptığını anla"nın kibarcası eyleme dökülsün. bunu farkeden bir hanım, "beyefendi, hiç boşuna yapmayın. bu gibi insanlar bunu anlayacak, içlerinde hissedecek olsalar zaten en baştan bu şekilde hareket etmezler" diyor. adam sinirli: "haklısınız ama yazarken konuşurken sevgi böceğiyim, saygı çiçeğiyim demeyi iyi biliyor. hani? davranışınla sen bunu göstermezsen kim inansın sana?" hanım üsteliyor: "az sonra çayları da gelir, görürsünüz. bu memlekette işler böyle. bu kadın ne yapmış ki medyada yazı yazmaktan başka? bu memlekette zaten herkes gazeteci, herkes oyuncu. eğitimi filan da yok. ama muamele bu. kendisi de bundan oldukça memnun. ben kimim de bana bunlar yapılıyor? diye kendine sorduğu yok."

    az sonra hakikaten çayları da geldi.

    ---

    bu ülkenin cumhurbaşkanı* migros'ta elinde sepeti sıra bekliyor. korumaları "aman efendim ne yapıyorsunuz?" dediğinde de, "niye? önümde vatandaşlar var. ben de vatandaş değil miyim? tabi ki bekleyeceğim." diyor.

    fazla söze gerek yok.
    yazık.
  • omo reklamlarında oynayarak dünya edebiyat tarihinde deterjan reklamında oynayan tek edebiyatçı ünvanını alan türk kadını..
  • yazısındaki komikliğe ortak olan bir usual suspect de ayşe özyılmazel olmuş. ayşe, iclal hanım'ın yazısını ne kadar beğendiğini twitter'ında şöyle ifade etmiş:

    "iclal aydın müthiş bir yazı yazdı, o adam bence bir yıl tatile çıkıp hindistan'a falan gitsin, belki arınır arınamazsa da gözden kaybolur".

    şimdi normalde bu iki bayanın o hindistan tatiline çıkması lazım bu rezaletten sonra "artık kendimize gazeteci diyecek yüzümüz kalmadı" diye ama, sanmıyorum.

    edit: ayşe hanım beklenen damage control'u şu şekilde gerçekleştiriyor tweeter sayfasından:

    "mesele tk'nın yazısındaki jacqueline'nin kim olduğu değil, mesele adamın hep aynı numaraları çekip aslında sevmekten bi halt anlamaması"

    "iclal'in yazısında jacqueline'e takılmayın, onu biz de anladık!ortadaki adamın palavradan seviyormuş gibi yapmalarıdır olay"

    (bkz: ya bırak sen şimdi ankara halkını)
  • biri "meger biriyle ayni evde yasamak mumkunmus" dediginde herhangi biriyle aradaki ucurum baska, bir de hayatta olmayan bir figurle ucurum baska.

    bana gore tuna kiremitci'nin sozleri "3 aydir elizabeth'le yasiyorum. meger sevismekten zevk almak da mumkunmus" demekle ayni kapiya cikiyor. elizabeth'in gercek bir kadin degil de tuna kiremitci'nin sag eline duzdugu ovgu olmasi ihtimali tum eski iliskilerine daha agir bir ithama tekabul ediyor.

    "dünya çapında bir ölü olsan anca geçinilir senle"

    elbette sozkonusu yazi disardan bakan biri icin esit oranda tuna kiremitci'nin genel gecimsizligi anlamina gelebilse de uslup iclal aydin perspektifinden alinganligi gayet mazur kiliyor.

    tuna bu musabakadan puan alamadi.
  • tespit yapmazsa ölecek hastalığı yüzünden bu hallere gelmiş kişi...ne güzel arada dizilerde oynuyordun, kitaplar, köşe yazıları falan yazıyordun, sevgi, mutluluk hesabı dokunaklı yazıların insanıydın, kendi çapında sevenlerin vardı...ne oldu? michael jackson ile ilgili yazılarında bu denli manasız bir entel kusmasinı, bu kadar dehşetli ve büyük bir beyin yellenmesini nasıl
    başardın? o kalem nasıl bu kadar pervasızca kayabildi satırların üzerinde?

    bak neler yazmışsın bir daha oku , artniyet... kin... inatçılık...

    "michael jackson vitiligoymuş!! derisinin rengi hasta olduğu için açılıyormuş. jackson vitiligo filan değildi. koskoca mehmet barlas’ı da yanıltmayın. ölenin ardından bu tür peygamberleştirme eylemleriyle kimsenin keyfini kaçırmayalım. evet michael jackson derisinin rengini ve yüzünü değiştirmek için bir ömür, bir servet ve ona ait olmayan o tanrısal bedeni harcadı ve evet ne acı, ne acı, acı ki bir “yaratık” olarak öldü."

    bak durmamış devam etmişsin...

    "michael vitiligoymuş, yok öyleymiş, yok böyleymiş...
    siz nasılsınız gençler? siz neredesiniz? babanız kaç saat çalışıyor ve kaç para kazanıyor? siz nasıl bir geleceğe yürüyorsunuz? sizin içinizde kim var??
    yaşamından ve trajedisinden bir şey anlamadığınız birini sevmeyin lütfen...
    asıl ben size teessüf ederim!!
    michael’la arama girmeyin!"

    ama biz duralım mı burada biraz? senin bu yaratık dediğin adam 1964'den beri albüm yapıyor ve ilk kişisel albümünü 1972'de son albümünü de 2001'de yayınlamış, bu durumda bu adamın fanları için yaptığın tanımlama (babası günde x saat çalışıp, y lira kazanan ve nasıl bir geleceğe yürüdüğünü bilmeyen gençler) köşe yazarlığı tarihine geçiyor farkında mısın? halbuki en büyük hazinemiz aklımızdır değil mi? niye kullanmaktan bu kadar imtina ettin?

    kimsenin seninle michael arasına girdiği falan yok, ama sen bu yazınla ve bu tavırlarınla öyle bir kategoriye girdin ki daha doğrusu kendine öyle büyük bir kötülük ettin ki farkında değilsin. bu yazı falan unutulur amma eğer olurda bir gün elinde olmayan bir durumdan dolayı (hastalık, kaza, vs,) dış görünüşün değişmek zorunda kalırsa yoldan geçen küçük bir çocuğun sana "ucube" demesi karşısında artık verecek cevabın yok...
  • (bkz: bambaşkaymışsın)

    yahu arkadaş sabahtan beri şurayı okuyorum ve ne diyeceğimi bilemiyorum; evet michael jackson derisinin rengini ve yüzünü değiştirmek için bir ömür, bir servet ve ona ait olmayan o tanrısal bedeni harcadı ve evet ne acı, ne acı, acı ki bir “yaratık” olarak öldü.

    yaratık ne arkadaşım, ne içiyorsunuz da kafanız böyle oluyor? gençler diğer şeyler için bu kadar bütünleşseymiş diye de duyarlı toplumsal yönünü göstermiş. evet hiç bir şey için bütünleşmiyorum, evde müzik dinleyip, kitap okuyor, film izliyor bira içiyorum ama en azından insanlar için yaratık demiyorum. sonbahar'ın hüznü güzeldi iclal hanım, çıkmayın oralardan.
hesabın var mı? giriş yap