• camel'in i can see your house from here albumunden mukemmel parcasi.piyano ve gitarin muhtesem uyumu.huzun dolu, vurucu bir parca.
  • andrew latimer'in sülalemi siktiği eşsiz eser.
  • şimdik bu alaman teknoloji harikası trenlere binenler bilir, bilet alırken koltuk rezervasyonu ister misiniz diye soruyor sistem. sizse "ne işim olur la zaten uçak parasına tren bileti aldım, canım yanıyor aneey" dediğinizden 4-5 euro daha vermeyip trene binersiniz.

    ben frankfurt'tan berlin'e giderken bindim ice'ye. almanya'da tüm hayat raylardan geçtiği için trenlere aşinasınız ama bu trenler farklı. almanya'da yaşamıyorum, staj, iş derken bir kaç kez gittim geldim sadece. geçen kış ise ilk kez bindim ice'ye. binerken insanların hızlı hareket etmesinden bir tuhaflık olduğunu anlamıştım ama ne bileyim müziğin sesi kısılır kısılmaz insanların koltuğa oturacağını. sap gibi ayakta kaldım bindiğim vagonda. güzel güzel hatunlar yerlerde falan oturuyor, içim cız etti. bir kaç vagon arasında gidip gelince tepesinde "göttingen" yazan bi götze amcanın yanında boş yer buldum ve hemen "halo" diyerek oturdum. 1 saat civarı mis gibi giderken amca durup dururken kalktı, karşı koltukta boşalan koltuğa oturdu. dedim ulan götze türk'üm diye yapıyorsun di mi? neyse tren durdu. bir baktım bir adam ve bir çocuk başımda tünedi. almanca bir şeyler geveledi. dedim ben anlamaz almanca kız olsaydın "ayn bişın", ama yaşlı başlı adamsın sana "kayn doytç". derin bi nefes aldı ve ingilizce "orası bizim yerimiz" dedi eliyle de koltuğun üstünde göttingen yazan yazıyı gösterdi. lan dedim beni mi buldunuz götzeler. kalktım bir iki turdan sonra tepesinde hildesheim yazan yere oturdum. hahh dedim insan evladı gibi bir yer buldum ama ne mümkün. halen uyanamamışım mal gibi. tepede yazan şehirler trenin duracağı durağı gösteriyor ve herkes anlıyor ki o koltuğu o duraktan biri rezerve etmiş. bunun anlamak için 2-3 yer değiştirdim. en son braun traş makinesi gibi ismi olan şehirde uyandım. o değil şehir ismi yazmayan koltuk buluyorum, uyuyorum uyanıyorum tepede ampül yanmış. hayy bahtıma sokayım diyip elde bavul gidip geliyorum. baktım rahat yok, benim o taş alman hatunlarından neyim eksik dedim ve kendimi kapı girişinde merdivenlere attım. 150 euro para verdim trene doğu ekspresinde gidermiş gibi gittim berlin'e. neymiş saatteki hızı 300 km/h'a çıkıyomuş. koyam hızına. neler yaşadım ben o trende bilir misin sen? hor görüldüm. kış kışlandım. gizli gizli helada ağladım. siz siz olun şayet 1 saatten fazla yol gidecekseniz bu trende 3-5 euro'ya kıyın da rezervli koltuk alın. başkasının tepesinde yansın ışık. siz gidin "enşuldigung" diyin. türkün gücünü dünyaya gösterin. schalke maçında gol atmış hamit olun. benim gibi makus talihi yenemeyip direkten dönmeyin.
  • olabildiğine sade ve olabildiğine güzel bir camel eseri.

    aslında kullanılan tema o kadar basit ki... akılda kalıcı, çok etkileyici bir sekans. fakat o sekansın işlenmesindeki mükemmeliyet, şarkıyı bir sanat eseri haline getiriyor.
    enstrumantal bir parçanın bir duyguyu bu kadar net bir şekilde yansıtması ne kadar ilginç değil mi?
  • "ağlatan şarkı" klişesi ile lekelemek istemediğim bambaşka bir şeydir bu şarkı. yoğundur. latimer canlı performanslarda, o yoğunluğu aynı kıvamda aktarmayı başarır hep. canlı dinlemeyi gerçekten fazlasıyla isterdim bu şarkıyı bu nedenle. o atmosferde, herkesin aynı şekilde hissetmesine sebep olan o tınılarla, bir bakıma uyuşmayı, sanırım her camel dinleyicisi de fazlasıyla arzulamaktadır. arzulamıyorsa gayet kafasını duvara falan vursundur. aklını başına alsındır.
  • camel'ın çok güzel bir parçası.
  • her tarafından yaşanmışlık akan muazzam bir andrew latimer eseri. neler hissederek, nasıl bir kafayla yaptı bu şarkıyı bilmiyorum ama böyle bir şarkıyı yapabilmek ve bu kadar hissederek çalabilmek her baba yiğidin harcı değildir. öyle bir şarkı ki saatlerce hiç bıkmadan dinleyebilir, salt hüzün dolarsınız. fakat gün gelir, kişisel deneyimlerinizle de birleşince bu şarkı ağır gelir size. kalbinizdeki yükü daha da arttırır. kaçınılmaz sonu yüzünüze vurur ve "bitti artık her şey!" der. bütün benliğinize, iliklerinize işler adeta. eşe dosta anlatırken "benim için başucu camel eserleri arasındadır." diye gözünüz kapalı saydığınız, mp3 çalarınızdan eksik etmediğiniz bu şarkıyı dinlemeye korkarsınız bir süre sonra. yine de istemsizce eliniz tekrara gider. eskiden olduğu gibi saatlerce dinlersiniz. her tekrarda gerçekleri daha da sert bir şekilde vurur yüzünüze ama bir taraftan da acınıza ortak olup çaktırmadan size güç verir. öyle garip bir şeydir bu şarkı işte.

    en iyisi daha fazla saçmalamadan şarkıya alalım sizi: http://youtu.be/g7neiuh7vrk
  • dürüst olayım favori camel parçalarımdan birisi değildi...

    fakat 22-23 mayıs istanbul konserinde öyle bir çaldı ki andrew latimer, ölüyü diriltir diriyi öldürür.
  • gitarın nasıl konuşturulabiliceğini ya da ağlatılabileceğini bize gösteren adeta söze gerek olmadığını söyleyen camel'in leziz parçası
    tek kelimeyle mükemmel
  • ice (in case of emergency ) anlamına gelen kısaltmadır... ecnebi memleketlerinde cep telefonunuza acil durumda aranmasını istediğiniz kişiyi bu adla kaydediyorsunuz diye duymuştum..
hesabın var mı? giriş yap