• yazarını hatırlayamadığım güzel bir e-mail.

    edit: hexa'nın dediğine göre yazarı ergun kocabıyık olabilirmiş.*

    "iblis :hür ve sadik bir aşik

    islam içrekçiliğinde, iblis'in adem'in önünde secde etmemesinin sebebi olarak iblis'in kibri gösterilmez. tam tersine o, tanrısını, başka bir varlığa, onun tarafından yaratılmış bir varlığa secde etme saygısızlığını gösteremeyecek kadar çok sevmektedir. yani bazı ravilerin söylediği gibi iblis, tanrılık taslamamış tam tersine tanrının tekliği ilkesine her ne pahasına olursa olsun sadık kalmıştır. emre karşı gelmiştir ama tevrat'ın sınayıcı meleğinin tam tersine, sınandığını düşünen bir melektir; itaatsizlik ederek sadece inancına olan bağlılığını ispatlamıştır. böylece iblis, bir değişmezlik simgesi olarak belirir, bu anlamda insanın karşısında yer alır. çünkü insan değişip bozulur. o sınavı geçmiştir ve işte allah'ın iblis'in kıyamete kadar yaşamasına izin vermesindeki anlam budur. ve tanrının bir hizmetkarı olarak görevine devam etmektedir. o sadakatini göstermek için itaatsizlik etmiştir. ne trajiktir ki, imanını imansızlıkla göstermek zorunda kalmıştır.

    bu tür bir yoruma temel oluşturan ilk fikir, ehlibeyt imamlarından caferi sadık'a (öl. 148/765) atfedilir. bu fikir, allah'ın kullarını sınayıcı davranışlarının varlığına dayandırılır.iblis'e, adem'e secde etmesini emrettiği halde aslında secdenin yapılmasını irade etmemiştir. eğer iblis'in secde etmesini gerçekten isteseydi, iblis'i secde ettirmeye gücü yeterdi. aynı şekilde, adem'in, malum ğaçtan
    yemesini yasaklamıştı; ama iradesi ağaçtan. yenmesi yönünde idi. eğer ağaçtan yenilmesini istemeseydi adem yemeyecekti.

    caferi sadık'a atfedilen bu sözleri daha da geliştirilmiş bir şekilde hallac'ın düşüncelerinde buluyoruz. o bu noktadan hareketle iblis figürünü ters çevirmiş, ona itibarını iade etmiştir. ,böylece tanrı hizmetkarı şeytan imgesi geri dönmüştür. allah bir sınayıcı olarak, bazen tuzak da kurmakta ve gerçek inananların bu tuzaklara yakalanmamasını arzulamaktadır. bu yüzden bir irade ve emir ayrımı ortaya çıkmaktadır. hallac, ibilis konusundaki islam içrekçiliğinin
    farklı görüşünü, işte bu temel prensibe dayandırmıştır. ona göre, allah'ın emri ile gerçek gayesi her zaman örtüşmeyebilir. yani bazen emri başka, iradesi başkadır. bir şeyi istemediği halde onu emredebilir. içrekçilere göre bu inceliği anlamak evrene derin bakmayı gerektirir. hallac'tan etkilenen abdülkerim el-cili (ö. 1428) bu kavrayış inceliğini yine ince bir yorumla ifade eder. ona göre
    iblis'in bu kavrayış duyarlığını gösteren incelik şu noktada düğümlenmektedir: allah ona,niçin secde etmediğini sormamıştır; ona, engel olan şeyin mahiyetini sormuştur. iblis de emrin sırrına uygun bir cevapla: "ben ondan hayırlıyım" demiştir. yani allah ve iblis diyalogu son derece derinden işleyen bir diyalogtur aslında. konuşmanın yüzeyinde ne olup bitiyorsa derinliğinde tam tersi
    olmaktadır.

    hallac, iblis'e verilen azazil ismini de şöyle yorumluyor: "azazil kelimesindeki 'ayn' [ayn, arapça 'u lvi' ve 'ali' kelimesinin ilk harfi] 'iblis'in gayesinin ululuğuna, 'za' ['ziyade' kelimesinin ilk harfi] ihimmetindeki değerin fazlalığına, 'elif ['ülfet' kelimesinin ilk harfi] ülfetinin büyüklüğüne, ikinci 'za' [zühd] makamı için gösterdiği zühde, 'ya' [ben, beni, bana] kendi ululuk ve yüksekliğine sığınmasına, 'lam' ['mücadele' ve 'bela'] ıstırap ve imtihanındaki mücadelesine işarettir.

    iblis'e yönelik bu düşünceler, tasavvuftaki şu düşünceyi çağrıştırıyor. bedreddin simavni, varidarında şöyle dile getirmişti bunu: "bir salik, küfür katına ulaşıp da o katı aşmadıkça tam müslüman olamaz. bu kat iki çeşit islam (müslümanlık) arasında bir geçit olduğundan, orada duran salik zındık olur. bu duruştan tanrıya sığınırız. ben de o kata ulaştım ve orada birçok zamanlar kaldımsa da
    çok şükür inayet-i ezeliyenin yardımıyla orayı geçerek selamet kıyısına çıktım"

    tasavvufa göre, kötülük, iyiliği tamamlayan bir şeydir imtihan ancak onunla mümkündür. muhasibi ve hallac derler ki, 'yaradılış (hilkat) inayetin eseridir. eğer allah insana tecrübe hürriyetini vermeseydi aksiyonun ne değeri kalırdı. allah kendine hizmet edeni (hadim) sevdiği zaman onu tecrübe eder.'

    tasavvuf doktrininde ıstırap, felaket, doğal itaat kanunundan daha geneldir. istırap bizzat varlıktır; saadet ondan doğar. çünkü varlık fiildir ve fiil mihnettir. ancak tahakkuk ettiği zaman saadet olur. işte bu tahakkuka mistikler ayn-ül-cem diyorlar. allah, sevdiğine ıstırap çektirir hükmü mutasavvıfları paradokslara sevk etmiştir. allah'tan en uzak olan, ona ulaşma şevkini en çok duyandır. şu halde aliah'ın sevgilisi iblis'tir.

    hailacın görüşlerini daha başkaları da izledi ve ondan etkilendiler. ferideddin attar, ilahiname isimli eserinde, iblis'i vefakar bir muhib, sadık bir aşık ve fedakar bir yiğit olarak tasvir eder. onu, hak'tan başkasına boyun eğmeme ve secde etmeme uğrunda ebedi azabı göze alan bir aşk kahramanı olarak tanıtır. ihya'nın yazarı imam gazali'nin oğlu ahmed gazali, hallac'ın aşk ve 'iblis yorumlarından etkilenerek aynı düşünceyi sürdürdü. iblis'i sadık ve kararlı bir
    aşık olarak tasvir etti. iblis, ianetlenmeyi göze alarak, allah'a secdeyi ikinci bir varlıkla paylaşmamış, allah'a aşkını bir başka varlıkla bölüşmeyi kabullenmemiştir. ona göre, "tevhidi, iblis'ten öğrenmeyen kafirdir:' dolayısıyla iblis velilerin en büyüklerindendir. başka bir ifadeyle iblis kovulmadan önce nasıl allah'ın dostuysa, itaatsizliği yüzünden kovulduktan sonra da yine öyle kalmıştır. çünkü o aliah'ln emrini doğru anlamış, emri, yerine getirmeyerek yerine getirmiştir. bir günahkar haline gelerek günahsızlığını göstermiştir. kısacası, gazali'ye göre, iblis'in suçu aşkının bir eseridir. bunun içindir ki iblis'i: "ayrılığa düşmüşlerin, aşıkların yüz akı" diye anmıştır. ahmed gazali'nin "öğrencisi aynulkudat, muhammed'in nurunu güneşe benzetiyor, iblis'in ışığını ise güneşten sürekli ışık alan ayın aydınlığına benzetiyor söylemeye bile gerek yok, bu iblis yorumları bir iblislik olarak yorumlanmış ve bu, düşünürlerin çoğunun katline neden olmuştur.
    muhammed ikbal de yine hallac'tan hareketle cavidname'de şunları söylüyor iblis hakkında: "biz cahiliz ama o, varı ve yoğu bilir; bize o sırrı, onun küfrü açtı aşık olmak onun ateşi sayesinde yanmak demektir; onun ateşi olmadan yanmak, yanmamak demektir. o, aşk ve hizmette daha eski;.olduğundan dem onun sırlarına mahrem olamamıştır. kendisinden tevhidi 'öğrenmek için taklit gömleğini yırt!"
    ayrılık ehlinin üstadıdır iblis. o, aşkı daha heyecanlı, aklı daha kavrayışlı kılmıştır. baştan başa yanlıştır o ve yalnızdır. ama neyse de odur. bu anlamda hem rint ve molla, hem hakim ve derviştir; amellerinde çok gayretli zahidier gibi davranır. onun yaratılışı vuslat zevkini bilmez; onun zühdü, sonsuz cemali terk etmektir.
    yanlışlıkta dosdoğrudur. karanlığıyla ışıtan iblis, hakk'ın varlığını inkar etmemiştir; gözü dışa değil içe açmış, sözü dışa değil içe etmiştir.

    adem'in yoldaşıdır; yol dışında yürüyen bir yoldaş,.dikenli bir yolda yalın ayak bir yolcudur. ,allah'a yaklaşmak için şeytandan uzaklaşmak gerekir ama yine de tanrı kadar yakındır bize. telkinleri ile asıl niyeti bir mıknatısın iki ayrı kutbu gibidir. telkini kendisine çeker sizi, niyeti -tanrıya doğru iter. kendini terk edecek dostlar aramaktadır o. yalnızlığı da buradadır. o öyle bir avcıdır ki, avını ölümsüzleştirmek için tuzağına yem olarak kendini koyar. av yöntemi, her av için kendinden bir parçayı yem yapmayı gerektirir..
    islam içrekçiliğinin iblis'i kendini tanrıya kurban etmiş bir melek, trajik bir kahraman, yalnız bir bilge, sadık bir aşıktır. tanrı- şeytan kutupsallığı varoluş için gerekli görülmektedir. bu anlamda iblis, karşıt kutup olarak, özlem, özgürlük, ayrılık, isyan gibi niteliklerle belirmektedir.

    muhammed ikbal, cavidname'sinde, iblis, tanrının birliğine inanmakla kalmaz, aynı zamanda insanlara seçme özgürlüğünü öğretir. onun itaatsizlik etmesi ve adem'i baştan çıkarıp cennetten kovdurması, insana iyi ile kötü arasındaki farkı görme ve bunların arasından seçim yapabilme yeteneği kazandırmıştır. ikbal'in eserinde iblis hiçbir zaman allah'ın düşmanı değil, insanın düşmanıdır. ama bu insan kötücül bir insandır. adem'in ilk günahı insanın seçme özgürlüğü için
    gerekliydi ve bu yüzden de kuran'da bu ilk günah affedilmiştir. ama insan günah işlemeye devam ediyor; dünyada yaşadığı sürece de edecek. fakat ikbal bir çelişkiye düşer sonunda, iblis'in onu müslüman etmekle öldürüleceğini söyleyerek yapar bunu. ama o müslümanlığını gayrimüslimliğine borçlu tek müslüman değil midir. o değil midir küfürle övgüler yağdıran. onu kur'an'ın kılıcıyla öldürelim diyor ikbal. bir müslümanı katletmek olmaz mı bu? sonra hiç adil değil. çünkü o hiçbir zaman doğrudan katletmedi.içimizdeki katilin ihbarcısı
    o; o katilin katli yine bizim elimizde. bizi bize ispiyonlamıyor mu iblis.
    iblis'i öldürmenin yolu idris'i öldürmekten geçmiyor mu?
    bu da onun varlığını kaçınılmaz kılmıyor mu?
    şeytanı öldürmek demek başlangıçtaki, bilgisiz, özgür iradesiz insanlık durumuna dönmek demek değil mi?
    şeytani telkin, içinden geçeceği kulak bulamadığı gün iblis de ölmüş oiacak. şeytanı taşlarken ağlamıyorsa bir insan, müslim değildir. işte budur müslümanın trajedisi."
  • maverdî aktarıyordu bir kitabında:

    iblis, hz. isa'ya görünür...

    iblis: ey isa! sen itikad ediyorsun ki cenab-ı hak takdir etmedikçe sana bir musibet veya bela gelmez. öyleyse şimdi bu akide ve inancının doğruluğunu göstermek için şu dağın zirvesinden kendini at. kurtulman mukadder ise kurtulursun...

    isa: ey melun! allah için kulunu imtihan kudreti sabittir, vardır. fakat kul için allah'ı imtihan selahiyeti yoktur, verilmemiştir.
  • iblis musa a.s.'ın yanına gelir ve ondan şöyle ricada bulunur:

    - ya musa, sen allahu teala'nın risaletle seçtiği ve konuş-tuğu bir peygambersin. ben ise, allah'ın yaratıklarından bir yaratığım. bir günah işledim, kovuldum. şimdi tevbe etmek isterim, tevbemin kabulü için allah katında bana şefaatçi ol, der ve musa aleyhisselam da kabul eder. nihayet tur-i sina'da allah ile mükalemesinden dönerken, allahu teala kendisine:

    - "emanetini yerine getir", buyurur ve musa aleyhisselam iblisle olan konuşmasını hatırlar ve mes'eleyi anlatır. allahu teala:

    - adem'in kabrine secde etsin, dileğini yerine getireyim ve tevbesini kabul edeyim, buyurur. musa aleyhisselam vaziyeti iblis'e anlatınca, iblis:

    - "ben onun dirisine secde etmedim, ölüsüne hiç secde etmem" der ve sinirden kudurur. sonra musa aleyhisselama:

    - "sen ki benim için çalıştın, bana hakkın geçti. üç yerde beni hatırla ve dikkatli ol; şerrimden kurtulursun.

    birincisi kızdığın zaman. çünkü o zaman ruhum kalbinde, gözüm gözünde ve kanın damar-da cereyanı gibi vücüduna hulul ederim, kızdığın zaman beni düşün. zira insan kızdığı zaman onu körüklerim, artık ne yaptığını bilmez olur.

    bir de iki ordu karşılaştığı zaman yine beni hatırla. çünkü o zaman da ben insanlara yaklaşır; karısını, çocuğunu, komşularını hatırlatır ve onu harbden soğuturum.

    bir de mahremin olmayan yabancı bir kadın ile sakın yalnız olarak bir arada kalma. zîra ben arada elçilik yapar ve mutlaka fitneyi uyan-dırırım.
  • with her demon : görsel
    (koreli sanatçı to ryong)
  • ruh işgal, fetih ve ilhak harekâtlarının ezel ebedî komutanı. harekât esnasında cinlerden oluşan er ordusu kişiyi sağdan soldan çarparak afallatır ve tam saha pres uygalamak suretiyle savunmada gedikler açarken, gedikten içeri girip harekâtı tamama erdirendir.
  • şimdi bildiğim kadarıyla bu iblis denen nane islam inancına göre cin, melek değil. lâkin kuran'da araf suresinin 11. ayetinde mealen "andolsun, sizi yarattık. sonra size şekil verdik. sonra da meleklere, “adem için saygı ile eğilin” dedik. iblisten başka hepsi saygı ile eğildiler. o, saygı ile eğilenlerden olmadı." denilmekte. bu nedir arkadaş? madem melek değildi, meleklere eğil dedin iblis eğilmedi diye niye kızıyosun? anlayan varsa beri gelsin..
  • yazarını hatırlayamadığım, okumayı yeni söktüğüm zamanlarda babamın kitaplarının arasından bana sinsice el sallayan roman. okumak için gerekli cesareti dokuz yaşımda bulmuştum. damien isminde bir çocuğun başına gelenler konu edilmekteydi hatırladığım kadarıyla. tadı damağımda kaldı ancak sevgili (!) ablacığımın onu yıllar önce bir arkadaşına verdiğini hatırlamasıyla hayallerim yıkıldı. çocukluğumun kitabıydı lan o! en başından beri beni oku diye beynimi yiyen ve altıma sıçırtan ilk kitap!! nasıl verirsin götoş!!!...neyse böyle işte*...
  • iblis'in "namaz vakti geldi, kalk!" diye muâviye yi uyandırması:

    anlattıklarına göre muâviye köşkünde, yatak odasında uyumuş
    kalmıştı.
    • köşkün kapısı içerden kilitlenmişti. çünkü muaviye halkın ziyaretinden
    usanmıştı.
    • ansızın birisi onu uyandırdı. muaviye gözünü açınca o adam saklandı.
    • köşkte hiç kimse için girecek yol yoktu. "bu küstahlığı eden, bu cür'eti
    gösteren kimdir?" dedi.
    • o saklanan kişiyi bulmak için etrafı dolaştı, her tarafı aradı.
    • kapının ardında bir adam gördü; perdenin arkasına girmiş, yüzünü
    gizlemişti.
    2610 • muaviye; "hey; sen kimsin? adın nedir?" diye sordu. o adam da
    "açıkça söyleyeyim, adım kötü iblis." dedi.
    • muaviye; "ne diye bu köşke geldin? ne diye beni uyandırdın? doğru söyle,
    ters söyleme!"
    • iblis; "namaz vakti geldi." dedi. "hemen mescide gitmen gerek.
    • hz. mustafa (s.a.v.) derin manalı bir hadislerinde 'vaktini geçirmeden acele
    ediniz, ibadetinizi yapınız!' diye buyurdu." 556
    556 peygamber efendimiz bir hadislerinde; "vakti geçmeden namazı kılmakta ve ölmeden evvel tevbe etmekte acele
    ediniz!" diye buyurmuştur.
    • muaviye; "hayır, hayır!" dedi. "maksadın bu değildir. sen beni hayırlı yola
    götürmek istemezsin.
    2615 • senin bu davranışın, bir hırsızın gizlice köşküme girmesine, bana da;
    'sana bekçilik ediyorum.' demesine benzer.
    • ben o hırsıza nasıl inanayım? hırsız, sevabı ve ecri ne bilir?"
    • iblis dedi ki: "biz önce melek idik. ibadet yolunda canla başla gidiyorduk.
    • hakk yolunda ilerleyenlere mahremdik, arş sakinlerinin dostu idik.
    • ilk san'at nasıl olur da unutulur? ilk sevgi nasıl olur da gönülden çıkar?
    455
    2620 • yolculukta rûm diyarını, yahut hoten ülkesini görse de, gönülden
    nasıl olur da vatan sevgisi çıkar gider?
    • biz de ilahî aşk şarabının sarhoşlarından idik; biz de o'nun dergahının
    âşıklarından idik.
    • bizim göbeğimizi o'nun sevgisi ile kesmişlerdi; rûhumuza o'nun aşkını
    ekmişlerdi.
    • bizim de varlığımızı o'nun lutuf ve kerem eli ekmedi mi? bizi de yokluktan
    getiren, yoktan var eden o değil mi idi?2625 • o'ndan nice lutuflar görmüşüz, rıza gül bahçesinde nice zamanlar
    gezmişiz, tozmuşuz.
    • başımıza rahmet elini koyardı, bizden lutuf ve kerem çeşmeleri akıtırdı.
    • ben daha çocuk iken, süt emerken beşiğimi kim salladı? o değil mi?
    • o'nun sütünden başka kimin sütünü emdim? o'nun tedbirinden, o'nun
    gayretinden başka kim beni besledi, yetiştirdi?
    • bedene ana sütü ile yerleşen huyu, insandan nasıl çıkarabilirsin?
    2630 • kerem denizi bir kerrecik beni azarlasa bile, o'nun inayet kapıları hiç
    kapanır mı?
    • allah'ın bize peşin ihsanı, bağışı, lûtfu hayat cevheridir. o'nun kahrı da bize
    lûtfettiği çok kıymetli hayat cevherinin üstüne konmuş bir tuza benzer.
    • allah âlemi kullarına iyilik, lûtuf ve ihsanda bulunmak için yarattı. bütün
    varlıkları, bütün zerreleri o'nun cömertlik ve kerem güneşi okşamaktadır.
    • ayrılık o'nun kahrından doğmakla beraber, buluşmanın, kavuşmanın
    kadrini kıymetini bilmemiz içindir.
    • o; ayrılığı, can buluşma günlerinin değerini bilsin diye ister. böylece canı
    terbiye eder, kulağını çeker.
    2635 • hz. peygamber efendimiz bir hadislerinde demişlerdir ki: "allah;
    'halkı yaratmaktan maksadım, onlara iyilikte ve ihsanda bulunmaktır.' diye
    buyurmuşlardır." 557
    557 cenab-ı hakk buyurmuştur ki: "ben, halkı benden faydalansınlar, kar elde etsinler diye yarattım. ben onlardan
    yararlanayım, kar elde edeyim diye değil!" bu kudsî hadis, ankaravî şerhi, c. ıı, s. 212'de bulunmaktadır.
    456
    • "benden bir fayda görsünler, nimetlerimin balı ile ellerini bulasınlar. diye
    onları yarattım.
    • yoksa ben onlardan yararlanmak, çıplak kişinin elbisesini kapmak için
    yaratmadım."
    • iblis devam etti ve dedi ki: "bir kaç gün beni huzûrundan kovmuşsa da
    benim gözüm o'nun güzel ve mübarek cemâlinde kalmıştır.
    • öyle latîf, öyle güzel bir yüzden böyle bir kahır gelir mi? şaşılacak şey;
    herkes sebeple meşgul oluyor.
    2640 • ben sebebe bakmam; çünkü sebep sonradan olmadır. sonradan olan
    şey de ancak sonradan olanın varlığına sebep olur.
    • ben önceki ezelî lûtfa bakarım. sonradan olan her şeyi yırtar iki parça
    ederim. 558
    558 şeytan demek istiyor ki: "benim hz. âdem'e secde etmeyişim şu veya bu sebepten ötürü değildir. ben ezeldeki
    takdire boyun eğdim."
    • benim âdem'e secde etmeyişime, hasedim sebep oldu diye yorum-
    lanmaktadır. halbuki o haset, hakk'a karşı duyduğum aşktan, yani allah'tan başka
    kimseye secde edilmez inancımdan ötürü idi. inattan, inkardan değildi.
    • gerçekten de her haset; dostluktan, sevgiden doğar. bir yabancının dostla
    beraber oturmasını görmekten meydana gelir.
    • aksıran kişiye; "çok yasa!" demek dostluğun şartı olduğu gibi, kıskançlık
    da sevginin şartıdır.
    2645 • hakk'ın satranç tahtasında bundan başka bir oyun yoktu. yani hakk'ın
    ezelî takdirinde, benim secde etmeyeceğimden başka bir yazı yoktu. benim secde
    etmeyişim ezelden takdir edilmişti. ben kaderi nasıl değiştirebilirim?
    • o takdir edilmiş oyunu ben oynadım. âdem'e secde etmemekle kaderin
    hükmünü yerine getirdim. onu yapmakla da kendimi belaya uğrattım.
    • uğradığım belada da o'nun takdirine boyun eğmenin verdiği mânevî zevki
    tatmaktayım. ben o'na mat oldum. o'na mat oldum. o'na mat oldum.
    • ey değerli kişi! bu altı yönlü dünyada kendisini kim ve nasıl (biri batınî
    olan) altı duygu kapısından kurtarabilir? 559559 altı yön: ön, arka, sağ, sol, üst, alt taraflardır. altı duygu ise; görme, işitme, tatma, koklama, dokunma
    duygularından başka "seziş gibi" batınî, gönle ait bir duygumuz daha vardır: eski bilginler duyguları; "icteki beş duygu",
    "dıştaki beş duygu" diye ikiye ayırmışlardır. içteki beş duygu, "hiss-i müşterek" (=ortak duygu); hayal, vehim, hafıza,
    mutasarrıfa"dır. dıştaki beş duygu, bilinen beş duygumuz; "görme, işitme, tatma, koklama ve dokunma" duygularıdır.
    457
    • altının cüz'ü, nasıl olur da küllünden kurtulabilir? hele keyfiyyetsiz
    (=neliksiz niteliksiz) hakk onu eğri yarattı ise?..
    2650 • bu altı yönde, yani imkan âleminde bulunan kimse ateşler içinde
    kalmış demektir. ancak onu, altı yönü yaratan allah kurtarır.
    • hakîkatte küfür de, iman da o'nun el örgüsüdür. yani san'at eseridir,
    o'nundur." 560
    560 çünki küfür de, iman da allah'ın yarattığı şeylerdir. bu duyguları, inançları insanlara allah vermiştir. şeytan bu
    sözleri ile tamamıyla bir cebrî görünmekte; her şeyi hakk'a isnad etmekte ve kendini suçsuz göstermeye çalışmaktadır.
    • muâviye iblis'e dedi ki: "bu söylediklerin doğrudur, fakat bunlardan senin
    payın eksiktir. yani senin hidayet (=doğru yolu bulma) nasibin yok!
    • sen; benim gibi yüzbinlerce insanın yolunu vurmuş, çukur kazmış, gönül
    hazînelerine girmiş, imanlarını çalmışsın.
    • sen; ateş ve neft gibisin, yakmaman için çare yoktur. senin elinden elbisesi
    yırtılmamış, yani senin şerrine uğramamış kim vardır?
    2655 • ey ateşten yaratılmış olan iblis! senin tabiatın, huyun yakmak,
    yandırmaktır. senin bir şeyi yakmamana çare yoktur.
    • allah seni can yakıcı, bütün hırsızların ustası kılmıştır. işte lanet budur.
    • sen; allah ile yüz yüze konuştun, o'nun hitabını işittin. ey insanlık
    düşmanı! senin hilene karşı ben kim olabilirim?
    • senin ma'rifetlerin ıslık sesi gibidir, kuşların seslerine benzer. fakat kuşları
    avlar, yakalatır.
    • o ses yüzbinlerce kuşun yolunu vurmuştur. kuş o sese, bildik tanıdık
    sesidir, diye gelmiş aldanmıştır.
    2660 • kuş, avcının taklid sesini havada uçarken işitir, yere iner, ökseye
    tutulur.
    • nuh'un kavmi senin bilenden ağlayıp feryad eder. onların senin yüzünden
    gönülleri, yanmış göğüsleri param parça olmuştur.
    • dünyada ad kavmine rüzgârı sen yolladın da, onları azaba, kederlere
    düşürdün.
    458
    • lût kavminin başına senin yüzünden taş yağdı. senin yüzünden kara suyun
    içinde dalgalar yuttular.
    • ey binlerce fitneler koparan iblis! nemrud'un beyni de senin yüzünden
    döküldü dağıldı.
    2665 • zekî ve filozof olan firavun'un aklı senin yüzünden körleşti, hiç bir
    şey anlamaz oldu.
    • ebu leheb senin yüzünden bir işe yaramaz oldu. "ebulhikem" de senin
    yüzünden "ebu cehil" kesildi. 561
    561 ebu leheb peygamber efendimiz'in amcası olduğu halde şeytan'a uymuş, azîz peygamberimiz'in en
    büyük düşmanı kesilmiş, yapmadığını bırakmamıştır. ebu cehil ise çok akıllı, çok kurnaz bir kişi idi. zekasının
    çokluğundan ötürü kendisine "ebu'l-hikem" (=hikmetlerin babası) lakabı verilmişti. hatta kureyşıilerin müşa-
    vere meclisi olan "darunnedve"ye kırk yaşına girmeyen ve sakalı olmayan kimse alınmadığı halde, ebu'l-hikem
    yirmi yaşında iken oraya üye olmuştu. hal böyle iken şeytan'a uyduğu ve resûlullah'ın en şiddetli düşmanı
    olduğu için "ebu'l-hikem" lakabı, "ebu cehil" oldu.
    • ey bu hile satrancında yad olunmak için yüzbinlerce üstadı mat eden iblis!
    • ey zor oyunlarla yürekler yakan ve gönlüne merhamet gelmeyen, acıma
    nedir bilmeyen şeytan!
    • sen, hile denizisin, insanlar da bir katreden ibaret. sen, dağ gibisin gönülleri
    saf kişilerse birer zerre.2670 • ey düşmanlık edip duran! hilenden kim kurtulabilir? kurtulan ancak
    allah'ın koruduğu kişidir.
    • nice kutlu yıldız senin yüzünden yanmış, yakılmış; nice ordu, nice topluluk
    senin yüzünden dağılıp gitmiştir."
    • iblis, muaviye'ye dedi ki: "bu düğümü çöz açık konusalım: ben kalp akça
    ile geçer akçanın mihengiyim. ezelden iyi ve kötü yazılanlar benim vasıtamla
    meydana çıkar. ben iyi olanlara bir şey yapamam, kötü olanları azdırır cehenneme
    kadar yollarım.
    • allah beni arslan ile köpekliğin, geçer akça ile kalp akçanın imtihanına
    sebep kıldı.
    • ben kalp akçanın yüzünü nasıl karartırım? ben bir sarrafım. akçanın
    değerini bildiririm, kıymetsiz ve kalp olduğunu meydana koyarım. 562
    562 yani benim mayası bozuk bir kişiyi azdırıp, onun ezelî olan kirli mayasını meydana çıkarmam, bir
    sarrafın mihenk ile kalp parayı meydana çıkarmasına benzer.
    459
    2675 • ben iyilere kılavuzluk ederim. ancak kuruuş dalları keserim.
    • niçin ben insanların önüne hile otları koyarım? onların insan mı hayvan mı
    olduklarını anlamak; hayvansa hangi hayvan cinsinden bulunduğunun belli olması
    içindir.
    • kurt bir ceylan yavrusu doğurursa, onun kurt yahut ceylan olduğunda
    şüpheye düşülür.
    • onüne sen onun ot ile kemiği koy; bakalım yemek için o hangisine doğru
    eğilecek?
    • eğer o kemiğe doğru eğilirse, bil ki, kurttur. yok ota meylederse, şüphe yok
    ki, ceylan cinsindendir.
    2680 • allah'ın kahrı, lûtfu birbirine eş olursa, bu dünyada her ikisinden de
    hayır ve şer doğar.
    • sen; ot ve kemiği yani nefsin gıdası ile rûhun gıdasını önlerine koy! 563
    563 ot rûhanî gıdanın sembolüdür; kemik ise köpek nefsin yiyeceğidir.
    • eğer o insan, nefsin gıdasını ararsa zavallı ve aşağı bir varlıktır. eğer rûhun
    gıdasını isterse, üstündür; baş tacıdır.
    • eğer o; tene, bedene hizmet ederse eşektir. aksine eğer o can denizine
    dalarsa, orada inci bulur.
    • gerçi hayır ve şer birbirine zıt düşmüşlerdir, birbirlerine aykırıdırlar, fakat
    her ikisi de bir iştedir, ilahî bir emirle işlerini yapmaktadırlar. yani hayır işleyenler
    de, şer peşinde koşanlar da hakk'ın ezelî iradesi ile o işi yapmaktadırlar.
    2685 • peygamberler halka, allah'a kulluğu, iyiliği, insanlığı öğretirler,
    arzederler. düşmanlar yani şeytanlar ise; insanlara hiddeti, şehveti, şöhreti,
    kötülükleri tavsiyede bulunurlar.
    • ben iyi bir kimseyi nasıl kötüleştirebilirim? haşa ben allah değilim ki...
    ben ancak bir davetçiyim; onları yaratan da değilim.
    • güzeli çirkin yapabilir miyim? rab değilim; belki güzele ve çirkine karşı bir
    aynayım. 564
    564 bir hadîs-i şerifte; "ben davetçi ve hakk'ın emirlerini tebliğ edici olarak gönderildim. elimde halka hidayet
    edecek kuvvet yoktur. şeytan da süsleyici ve vesvese verici olarak yaratılmıştır. onun da elinde dalalete götürecek bir kuvvet
    yoktur " diye buyurulmuştur. asıl "hidayet" ve "dalalet" hakk'ın kudretindedir
    • siyah tenli hindli; 'bu insanı kara yüzlü gösteriyor!' diye aynayı ateşe attı,
    yaktı.
    460
    • ayna dedi ki: 'suç benim değil; suçu benim yüzümü cilalayan üstâda bul!
    • çirkin kimdir, güzel kimdir; göstereyim diye, o beni gammaz yani herkesin
    ayıbını, kusurunu görüp gizlice söyleyen, doğru sözlü yaptı.2690 • ben şâhidim. doğru söyleyen bir şahidi zindana atmak nerede gö-
    rülmüştür? allah şâhittir ki ben masumum, ben zindan ehli değilim."
    • ben nerede meyveli bir ağaç görürsem, onu bir dadı gibi besler, terbiye
    ederim. fakat nerede acı ve kuru bir ağaç görsem, misk fışkıdan kurtulsun diye, o
    ağacı keserim. 565
    565 şeytan 'ın, meyveli ağaçları, yani mümin ve salih kişileri terbiye etmesi, onları sapıklığa götürerek tövbe ve
    istiğfara zorlamakta; tövbe ile günahkar şeytan 'ın hilesinden allah'a sığınır.
    • kuru ağaç bahçıvana; 'ey yiğit! benim hatam, suçum olmadığı halde neden
    başımı kesiyorsun?' diye sorar.
    • bahçıvan der ki: 'süs ey kötü huylu! senin kuru oluşun suçlu olmana
    yetmez mi?'
    2695 • kuru ağaç; 'ben dosdoğruyum, eğri değilim. suçum yokken beni niçin
    kesiyorsun?' der.
    • eğer kuvvetli olsaydın kurumaz ve kesilmezdin. keşke eğri olsaydın da yaş
    olsaydın!
    • öyle olsaydın ab-ı hayatı çeker, dirilik suyu ile karışır, hayat bulurdun.
    • senin tohumun ve aslın kötü imiş, hoş bir ağaca da aşılanmamışsın.
    • kötü ve acı bir ağaca hoş bir ağaç dalı aşılanırsa, o hoşluk, o kötü ağacın
    tabiatını etkiler, onu güzelleştirir." 566
    2700 • muaviye şeytan'a dedi ki: "ey yol vurucu; delil getirme! beni
    kandırmaya yol bulamazsın, boş yere yol arama!..
    • sen bir hırsızsın, yol vurucusun; ben de garip bir tacirim. senin öteden
    beriden calip getirdiğin giyecekleri ben nasıl alabilirim?
    • kötü niyetle, kâfirlikle benim eşyamın etrafında dolaşma! sen hiç kimsenin
    malına hayırlı bir müşteri olamazsın!
    • dolandırıcı müşteri olamaz! müşteri gibi görünse bile, bu, hileden, dü-
    zenden ibarettir.
    • kim bilir bu hasetçi ne gibi hileler düşünüyor? allahım! bu düşmanın
    elinden bizi kurtar; feryadımıza yetiş!
    566 yani meyveli ağaç olur, yemiş verir. bunun gibi, fasık kişi de salih bir zât ile birlikte bulunursa, onun iyi
    huyundan feyz alır da halini düzeltir.
    461
    2705 • bir kere daha bana üfürür, beni bir kere daha efsünlarsa, bu yol kesici
    benim giyeceğimi kapar gider!
    • şeytan'ın bu sözleri bacalardan çıkan duman gibidir. allahım! elimden tut,
    yoksa kilimim kararacak, yani kalbim kapkara olacak!
    • ben bir delil getirmekte şeytan'a üst olamam. çünkü o yüksek, ve alçak,
    herkesin fitnesidir.
    • hz. âdem ki; "alleme'l-esma"' beyi idi, yani meleklere eşyanın adlarını
    öğretmişti; o bile, şimşek gibi koşan bu iblis köpeğinin koşusuna karşı yaya kalmıştı.
    • şeytan âdem'i cennetten yeryüzüne attı da, âdem simak yıldızının
    burcundaki balık gibi onun oltasına takılıp kaldı.
    2710 • âdem (a.s.) çaresiz kaldı da; "ya rabbi! biz nefsimize zulmettik."
    diye ağladı. gerçekten de şeytan 'ın hilesine, düzenine nihayet yoktur.
    • onun her sözünde bir şer vardır, her sözünde yüzbinlerce sihir gizlidir.
    • bir anda erkeklerin mertliğini, erkekliğini bağlar, faziletlerini unutturur.
    onları nefislerinin esiri yapar. kadında ve erkekte türlü arzular uyandırır.
    • ey halkı yakıp yandıran, fitneci iblis! niçin beni uyandırdın, doğru söyle!"
    • şeytan dedi ki: "kötü zan sahibi olan kişi, yüz nişanı, yüz belirtisi de olsa
    doğruyu dinlemez.
    2715 • hayale kapılan bir gönüle, gerçeği belirtmek için delil getirsen de
    hayali artar.
    • doğru söz o gönülde illet, hastalık haline gelir. gâzinin kılıcı hırsıza
    hırsızlık aleti olur.• böyle bir kişiye verilecek cevap, susmaktan ibarettir. ahmakla konuşmak
    deliliktir.
    • ey saf kişi! benim şerrimden ne diye allah'a yalvarıyorsun, ağlayıp
    sızlanıyorsun? sen o alçak nefsinin elinden, şerrinden ağla, inle!
    • sen oburluk eder, fazla helva yersin, rahatsız olursun. bedeninde çıbanlar
    çıkar, sıtmaya tutulursun, sağlığın bozulur.
    2720 • sonra tutar, hastalığından ötürü günahı olmadığı halde, şeytan'a lanet
    edersin. niçin o şeytanlığı, yani oburluğu kendinden bilmezsin?
    • senin hasta oluşun şeytan 'dan değil senden, senin kendindendir. tilki gibi
    işi ters almışsın, koruk taratma gitmişsin.
    462
    • çimenlikte bir koyun kuyruğu görünce, onun tuzak olduğunu niçin
    bilemezsin? 567
    567 avcılar tilkiyi yakalamak için tuzak kurarlar, yem olmak üzere de koyun kuyruğu korlarmış. şeytan insanların
    şehvete meyletmelerini, tilkinin kuyruğu yemek için tuzağa gitmesine benzetiyor.
    • kuyruğa olan meylin seni bilgiden uzaklaştırdı, akıl gözünü kör etti de,
    onun için o tuzağı bilmiyor ve görmüyorsun.
    • eşyaya, dünyalık şeylere duyduğun aşırı sevgi seni kör, sağır kılar. bu
    yüzden kimseye düşmanlık gösterme; bu kötülüğü, bu hiyaneti senin kara nefsin
    işledi. bütün suç senin kendi nefsindedir."
    2725 • şeytan dedi ki: "sen ters, eğri büğrü görüp suçu bana yükleme! ben;
    kötülükten, hırstan, kinden beriyim. bu gibi haller bende yoktur.
    • ben bir kötülük ettim. âdem'e secde etmedim; emredildiği halde emre
    uymadım. o saygısızlığımdan ötürü hala pişmanım; gecemin gündüz olmasını, yani
    hakk'ın rahmetine ve afvına kavuşmayı beklemekteyim.
    • ben halk arasında suçlu görüldüm. kadın olsun, erkek olsun herkes; işlediği
    suçu bana dayamakta, benim üstüme atmaktadır.
    • zavallı kurt, bir şey yemediği, karnı aç olduğu halde koyun yemiş diye
    suçlanır. çünkü o, koyun paralamakla meşhurdur.
    • kurt zayıflıktan, güçsüzlükten yol yürüyemez hale gelse; 'çok yediği,
    midesi tıka basa dolu olduğu için bu hale gelmiştir.' derler."
    2730 • emîr muâviye dedi ki: "doğruluktan başka hiç bir şey seni kurtara-
    maz, adalet seni doğruluğa davet etmektedir.
    • doğru söyle de elimden kurtul, hile savaşımın tozunu yatıştıramaz!"
    • şeytan dedi ki: "ey hayal kuran ve türlü düşüncelere dalan muâviye! yalan
    ile doğruyu nasıl ayırt edersin?"
    • muaviye; "hz. peygamber efendimiz buna dair bir açıklama yapmış, kalp
    ve sağlam için mihenk taşı vermiştir.
    • buyurmuştur ki: 'yalan kalplerde şüphe uyandırır; doğru ise insana emniyet
    ve neşe verir.' 568
    568 hasan-ı basrî hazretleri şu hadîsi rivayet etmiştir: "sana şüphe veren şeyi bırak da, şüphelendirmeyeni kabul et.
    çünki doğruluk insana güven, iç rahatlığı verir. yalan ise insanda şüphe uyandırır."
    2735 • gönül, yalan sözden rahatsız olur. su ile karışmış yağ, çerağı aydınlat-
    maz!
    463
    • doğru söz gönlü rahatlatır. doğru sözler gönül tuzağının taneleridir.
    • gönül hasta ve ağzının tadı bozulursa, doğru ile yalanın çeşnisini ayırt
    edemez.
    • fakat gönül hastalıktan ve illetten kurtulmuş olursa, yalanın, doğrunun
    tadını bilir ve anlar.
    • âdem'in buğdaya hırsı artınca, bu hırs, onun gönlünden sıhhati ve selameti
    kapıp götürdü.2740 • ey şeytan! âdem senin yalanma, işvene kulak astı, sana aldandı ve
    oldurucu zehri içti.
    • hz. âdem o sırada buğdayı akrepten —yani yenmesi istenmeyen buğdayın
    kendisi için akrep gibi zehirli olduğunu— ayırt edemedi. çünkü hevesinin, isteğinin
    sarhoşu olanın ayırt etme duygusu kalmaz! 569
    569 hz. âdem ile hz. havva'nın cennet ağaçlarının birine yaklaşmamaları emredilmişti. bu ağacın ne ağacı olduğu
    kur'an-ı kerîm'de açıkça bildirilmemiştir. tevrat'ta "hayır ve şer ilminin ağacı" diye geçer. bazıları bu ağacın, âdem'le
    havva'nın birleşmesinin (=cinsel buluşmasının) bir sembolü olduğunu söylemişlerdir. hz. mevlana, bir çoklarının inandıkları
    gibi bu ağacı "buğday" olarak kabul etmiştir.
    • halk istekterinin, heveslerinin, arzularının sarhoşudur.
    • her kim kendini heva ve hevesine uymaktan kurtarırsa, kendi gözünü ilahî
    sırlara aşina kılar." nihayet emîr muaviye şeytan'a dedi ki:
    2756 • "ey azgın şeytan! sen uyanıklığın düşmanı olduğun halde, beni neden
    uyandırdın?
    • sen afyon gibisin, uyku getirirsin. sen şarap gibisin, insanı sarhoş eder,
    aklını da, bilgisini de giderirsin, yok edersin.
    • ben seni bağlatır, çarmıha gerdiririm. haydi doğruyu söyle! ben doğruyu
    bilirim, anlarım, hileye kalkışma!..
    • ben herkesin mayasında, tabiatında, huyunda ne varsa, neye sahipse onu
    ararım, onu isterim.
    2760 • ben; sirkeden şekerlik, korkak bir kişiden yiğitlik, askerlik beklemem!
    • gübreden misk kokuşu beklemem, ırmak içinde kuru kerpiç aramam!
    • ben; kötülük peşinde, şer peşinde koşan şeytan 'dan beni hayır için
    uyandıracağını ummam, beklemem!"
    • iblis hilelerle, yalanlarla dolu bir çok sözler söyledi. ama emîr muaviye
    sabretti, dayandı; o sözleri dinlemedi.
    464
    2765 • iblis sözü ağzının içinde geveleyerek dedi ki: "ey emîr muâviye! ben
    seni şunun için uyandırdım:
    • devletin bile kadrini yücelten ve peygamber'in varisi olan imamın ardında
    cemaatle kılınan namaza yetişesin...
    • namaz vaktini kaçırsaydın, üzüntüden bu cihan gözüne kapkaranlık
    görünürdü.
    • ummadığın bu halden, bu dert yüzünden gözlerin iki su tulumu olacaktı da,
    göz yaşları dökecekti.
    • herkes yaptığı ibadetten, kulluktan mânevî zevk alır da, o zevkten uzak
    kalmak istemez. buna bir an bile sabredemez.
    2770 • namaz vaktinde cemaate yetişemeyenlerin duydukları o üzüntü, o
    dertli ah ediş, yüzlerce namaza bedeldir. nerede o namaz, nerede o yanış ve
    yalvarıştaki tesir?.."
    2780 • bunun üzerine şeytan; "ey cömert emîr; artık hilemi ortaya koymam
    gerek! hilemi açıkça söylemeliyim:
    • eğer namazın geçseydi, o vakit içinden, gönül derdinden ahedecektin,
    feryad edecektin.
    • senin o sızlanman, o feryadın, o yalvarışın yüzlerce zikri, yüzlerce namazı
    geride bırakacaktı.
    • içten gelecek böyle bir ahın hicapları yakmasın diye korktum da, seni onun
    için uyandırdım.
    • öyle yakıcı bir ah etmeyesin, o aha bir yol bulmayasın diye düşündüm.
    • ben hasetçiyim; işte böyle bir hasette bulundum. ben insanların düş-
    manıyım. işim, gücüm hile ile kinden ibarettir."
    • muaviye; "işte şimdi doğru söyledin." dedi. sözünde sadıksın; senden ancak
    bu iş gelir. sen buna layıksın...• sen bir örümceksin, sinek avlarsın ey köpek! ben sinek değilim, zahmet
    çekme!
    • ben ak doğanım, beni ancak padişah avlar. örümcek benim çevremde nasıl
    ağ örebilir?
    • haydi yürü git, gücün yettikçe sinek avla! sinekleri ayran çanağına doğru
    çağır dur!
    2790 • onları bal yönüne, yani hayra çağırsan bile, bu çağırış yalan olur.
    çünkü sen hep ayrana yani şerre çağırırsın.
    465
    • senin beni uyandırışın, aslında uykunun ta kendisi idi. senin bana kurtuluş
    gemisi gibi gösterdiğin şey de, girdabın yani boğulup gitmenin ta kendisi idi.
    • sen beni daha iyi, daha büyük bir hayırdan uzaklaştırmak için küçük bir
    hayra çağırdın. 570
    (emîr muaviye ile şeytan'ı konuşturan bu hikâyede; hz. mevlâna, kaza ve kaderi, alınyazısını, hayrı ve şerri çeşitli yönleri ile incelemekte; sonunda bu zor konuyu muhammedi inançla bitirmektedir.)

    (mesnevi'den)
  • bilinsin ki, iblîs mudill(yoldan çıkaran) isminin en mükemmel ve en kemâlli görünme yeri olan bir rûhtur. ve ruhlar mertebesi ayrılık ve gayrı oluştan bir çeşit üzerine zât’ın hâriçte açığa çıkmasından ibârettir. ve vâhid’in ikilik çerçevesinde rü’yeti(görme) bu mertebeden başlar. bundan dolayı mudill isminin hükümlerinin açığa çıkmasının başlangıcı bu mertebedir. “ıdlâl” şaşırtmak demektir.

    bir vücûdun bir diğerinden başka olarak iki görülmesi şirk ve şirk ise dalâl’in(sapmanın) ayn’ıdır. ve bu rü’yet tarzı, vehim veren kuvvetin şânıdır.
    şimdi bu kuvvet mudill isminin görünme yeri olup, iblis’in hakîkâtidir.
    çünkü şânı “telbîs (ikilem)”tir; ve “iblîs” ismi de bundan türemiştir. ve iblîs
    bu te’sîri ile âlemleri ihâta etmiştir.(sarmıştır)

    ve ona tâbi’ olan sayısız ve hesapsız ruhlar mevcûttur ki, hepsi şaşırtmaya
    ve baştan çıkartmaya memûrdurlar. ve bunlar tabîatlar âleminde bütün eşya-
    ya sirâyet etmiştir. (s.a.v.) efendimiz’in: “her kimse ile berâber bir şeytan
    doğar ve ben benimle doğan şeytanı islâm’a getirdim” buyurmaları, insan
    nefsindeki “vehm”e işârettir. çünkü vehim veren kuvvet aslâ yalan söylemek-
    ten çekinmez. ve şânı bütün kuvvetler üzerine yükselmektir.

    ve vücûdundan eser olmayan bir şeyi mevcût ve aslında mevcût olan şeyi
    yok gösterir. şimdi tefekkür etme kuvveti, aklın hükmüne tâbi’ olursa, ona
    “aklın hükmüne tabi düşünce” ve eğer vehmin hükmüne tâbi’ olursa ona
    “mevhum düşünce” derler. iblîsin hakîkati, akl-ı kül olan insâniyye hakîkatine diğer ulûhiyyet kuvvetleri gibi itaat etmesi teklîfine karşı “ene hayrun minhü” ya’nî “ben ondan daha hayırlıyım” (a’râf, 7/12) dedi. bu cevap, kendisini ayrı görmek demektir. biri iki görmek ise, vehimdendir.

    işte iblîs bütün ilâhî isimleri ve sıfatları toplamış olan akl-ı külle tâbi’ ol-
    mayıp, ayrı olma davasına ve üstün olmaya kalktığı ve biri iki ve mevcûdu
    yok ve yoku mevcût gördüğü için, ulûhiyyet zatı onu diğer kuvvetler arasın-
    dan “fahruc inneke mines sâğirin” ya’nî “çık, muhakkak ki sen küçük dü-
    şenlerdensin”(a’râf, 7/13) hitâbı ile uzaklaştırdı. çünkü vehim veren kuvvet
    bütün kuvvetlere musallat olmakla berâber, onlara göre kıymetsiz ve küçük
    bir şeydir. çünkü şânı, hakîkate ulaşmaktan men’ etmektir.

    iblîs kendilerine gökler ve yere âit sırlar açılmış olan seyri sülûk ehlini da-
    lalete düşürmek için hayâli düşünce olarak arz ve semâ sûretlerinde açığa çı-
    kar. ve hattâ zâti tecellilere dahi karışıp, sâliki dalalete sürükler. ancak, mu-
    hammedî sûretinde ve onun vârisleri olan kâmilîn sûretlerinde sûretlenemez.
    çünkü (s.a.v.) efendimiz ile onların vârisleri olan kâmiller hâdî isminin ve
    iblîs ve ona tabi olanlar ise mudill isminin en mükemmel görünme yerleridir.

    ve zâtî tecellîlere karışması ulûhiyyet zâtının hâdî ve mudill isimlerinin her
    ikisini de toplamış olmasındandır. iblîs’in hakîkâti mudill ismi olduğundan ve
    hakîkatleri değiştirmek mümkün olmadığından, gerek kendi ve gerek tabi
    olanları hâdî isminin görünme yeri olarak sûretlenemezler. iblîsin hakîkati
    hakkında söz çoktur; fakat irfân ve zekâ ehline bu esasa âit genel kâideler
    kâfîdir.

    (muhyiddin-i arabi'den)
hesabın var mı? giriş yap