• halk arasinda “endaaaay” diye bilinen sarki.
  • boşuna yok şöyle bir performans vardır, söyle güzel yorumlayan vardır diye yazılmaması gereken eser. bu şarkı whitney houston'ın söylediğinden daha iyi söylenemez. kadın tam olarak tabiri caizse yardırıyor, bunun üzerine çıkılması olası değil.
  • whitney houston'ın bu şarkısı ile ilgili şöyle bir hatıram var:

    yıl 1992... kadıköy akdeniz kafe'de kızlı erkekli bir grup arkadaş laflıyoruz. o dönemin kadıköy'ünü bilmeyenlere belirteyim, moda'daki bomonti çay bahçesi ve bugünün kemal'in yeri dışında, akmar'daki villa kafe, yine bugünkü mozaik kafe'nin yerinde bulunan cafe n shop, moda sineması'nın bulunduğu pasajın asma katındaki moda cafe haricinde rahat sohbet edilecek ya da ufak ufak fingirdenecek herhangi bir mekan yok. daha doğrusu bu saydıklarım dışında kadıköy'de pek cafe de yok. buna rağmen kadıköy'ün kadıköy olduğu bir dönemdeyiz ki bu vurguyu, mahmutpaşa'nın rakibi olan yarı modern yarı varoş 2000'li yılların kadıköy'üne bir ağıt olarak algılayın.

    neyse biz dönelim konumuza..

    işte biz akdeniz kafe'de iki masayı birleştirmiş sohbet ederken, o bahar akşamı hemen yanımızdaki iki kişilik boş masaya berberden yeni çıktığı belli olan afili bir delikanlı gelir. boş olan o iki kişilik masanın sandalyelerinden birinde gruptan bir arkadaşımıza ait olan çantayı işaret ederek: "pardon, burası boş muydu?" diye kibar olmaya çalışarak ama bunu beceremeyerek sorar ve arkadaşımız da çantasını bir çırpıda alıverir.

    sandalyesine yerleşirken garsonu yarı bıçkın bir hareketle çağıran afili, gri etiketli bir basf kaseti uzatır. belli ki sonradan doldurulmuş bir kasettir ve bir kısmı yırtılmış etiketine bakılırsa üzerine birkaç kez kayıt yapılmış gibidir. tüm bunları delikanlının karakteristik resmi/karakteristik hareketleri ile öne çıkmasından ve konumu itibariyle hemen yanı başımıza çöreklenmesinden gözlemleyebiliyor ve ister istemez izliyoruz.

    kaseti garsona uzatırken: "birazdan arkadaşım gelicek, kaset yerinde, ben sana işaret verdiğim anda pleylersin, a yüzü unutma..." der telaşlı telaşlı. garson da otomatiğe bağlamış gibi "olur abi, menüyü getireyim mi?" diye sorar ama genç eleman tarafından "yok, şimdi olmaz, arkadaşım gelsin öyle.." diye reddedilir...

    aradan geçen bir kaç dakika boyunca, biz de kısmi entelektüel açlıklarımızı gidermeye yeltendiğimiz sohbetin konusunu değiştirmek zorunda kalırız. çünkü, afili delikanlıyı yan gözle de olsa kah garipseyerek kah meraklanarak seyredip dinlediğimiz belli olmasın diye saçma sapan konuları konuşmak zorunda kalmışızdır tuhaf bir şekilde.

    yarım saat geçmeden görürüz ki beklenen kızımız cafe'den içeriye, tedirgin mi değil mi belli değil, nihayet girer. büyük kafalı, makyajı yaşına göre biraz fazla kaçmış, gömleği vatkalı, saçları kabarık ama yüzü güzelcene bu beyaz tenli kızcağız, neredeyse "ikikik ikikik" gülme modunda adım atarak, kendisini gizli bir panik içinde bekleyen gencin masasına doğru ilerler. içeriye attığı adımla birlikte dönemin meşhur şarkısı "i will always love you"nun ilk sözleri "...iiif aaaay...", tüm masaların sohbetini kesercesine yüksek volume’da mekanı dolduruverir. o ilk saniyelerde müşterilerin tamamı, şöyle bir kıpırdansa da, merhabalaşan çiftin vasatlığından ya da o dönemin nezih kadıköy gençlerine özgü "kabalık olmasın" niyetinden ötürü tekrar eski moduna dönmekte gecikmez. aleni bir istihza yaşanmaması için adeta ortak bir akit içindedir cafe ahalisi.

    güzeller güzeli kız masaya oturmuş, saçlarındaki ince tarak çizgileri briyantinle belirginleştirilmiş gencin tam karşısında mahzun mahzun tebessüm etmektedir artık.

    bizim masadaki ben dahil herkes de hafiften gövdelerini ters yöne çevirmiş, yani yan masamızda oturan çifte hafiften sırt dönerek rahat bırakmayı ve ilgisiz görünme rolünü canlandırmayı tercih etmiştir bu aşamada. ama bütün grubun yüzünde, hem küçümseyen hem takdir eden o evhamlı ironik tebessüm de şarkı boyunca eksilmemiş, gizli gündem konusu oluvermiştir yazık ki...

    o günden sonra belleğimi terk etmeyen kimi sorularla baş başa kaldığımı da yazarsam ve siz de bunu garipserseniz, yine o güne ait olduğuna inanmanızı istediğim züppeliğime istinaden, hepinizi hoş göreceğimi ve garipsemenize itiraz etmeyeceğimi bilmenizi isterim:
    beklenen kız cafe’den içeri girer girmez o kaset nasıl da senkronize bir pleyleme ile aktif hale getirilmişti?...
    delikanlı, kaşla göz arasında ne türden bir hareketle garsonu yönlendirebilmişti?... tanık olamadığım için merakımı canlı tutan aksiyonlardı bunlar...

    ya garson a yüzü yerine b yüzünü pleyleseydi?...
    ya garson play yerine fwd veya rew tuşlarına o heyecanla bassaydı?...
    ya garson o sırada delikanlının görüş alanında olmasaydı ve kasvetli bir gecikme yaşansaydı?...
    ya o kasetçalar, o olmazsa olmaz kasetçalar, neredeydi mesela?... sıklıkla gitmeme rağmen fondaki müziğin kaynağını hiç merak etmediğim ve tabii ki böylesine organize bir işe imza atmadığım için ben de bilmiyordum... demek ki baştan çıkarma oyununu ritüele dönüştürmeyi kafasına koymuş gencimiz, daha önce akdeniz kafe’ye gelmiş ve planının işlerliğinin hesabını titizlikle yapmıştı. aksi taktirde, herhalde telafisi imkansız bir hayal kırıklığı, gencimizin ruhunu ağır ağır kasıp kavurur olacaktı..

    hala da hatırladıkça düşünürüm ve isterim ki o flörtöz kurguyu yaşayan, aslında bir o kadar da naif olan çiftin bugün de aynı masumlukta, aynı ürkek heyecan dalgası içinde saadetleri devam ediyor olsun.

    kimbilir ilişkileri ne kadar sürdü?

    başlamış mıdır ki sürmüş olsun? sorusu bile benim için sinematografik bir meseledir.

    ama hayalimde bu çiftin, şarkının sözlerinde olduğu gibi daima birbirlerini sevdiklerine dair bir hakikat var. bahsettiğim; o gün kısmen, bugünse tamamen kitsch gelen hallerini estetize etme kaygısı duymayan ve birbirlerini aynı zarif niyetlerle büyüttükleri inceliklerle dolu bir hakikat...

    hayalimdeki bu samimi resmi korumakta ısrarlıyım.

    http://www.youtube.com/watch?v=3jwtaas7ldu
  • artık öksüz kalmış parça..yalan yok, eskisinden daha çok sevilecek artık.
  • whitney houston sarkisi icin 90li yillarin my heart will go onu denebilir.
    on senede bir patliyor bunlardan bir tane.
  • adele den dinlenmesi şarttan öte olan.gözyaşı falan bi yere sıkı bağlayın,biter. (bkz: love song)
  • whitney houston'un "iiiii" diyerek girdiği şarkı. kadın soundcheck yaparken kayda almışlar sanırım.
  • sezen aksu'nun tv programi yaptigi yillarda sertab erener de soylemistir bu sarkiyi, guzel de olmustu aslinda. bir sure sonra murat birsel'in programina ciktiginda bir konudan bahsederken "if i..." diye sarkinin sadece o ilk iki kelimesini soylemisti. buyulenen murat birsel, kendisinden sarkinin tamamini rica edince sertab "if i should stay...." diye basladi, fakat gerisini hatirlayamadi. utanmisti kizcagiz, "uzun zaman oldu, tam hatirlayamiyorum" falan diye kivirtti garibim.
  • bu aralar çok kafa sikecek şarkı.
  • bu şarkıyı bu kadar etkileyici yapan, bu kadar kişi tarafından beğenilmesini sağlayan whitney houston'ın "i will always love you" şeklindeki nakarat bölümünü söylerkenki o güçlü ve güçlü olduğu kadar da içten sesidir başka da bir şey değildir. başka bir siyahi ablamız olan gloria gaynor'ın da söylediği bir i will survive vardı mesela, sözler güzeldi altyapı güzeldi şarkının kompozisyonu güzeldi, yüzlerce kez cover'landı. (bambaşka biri diye dinledik ajda pekkan'dan da) ama bu şarkıyı büyük şarkı yapan sadece ve sadece whitney houston'ın o muhteşem sesidir, ondan başkası da kolay kolay söyleyemez zaten o nakaratı.
hesabın var mı? giriş yap