• ikinci dünya savasi sirasinda turkiye'nin berlin büyükelciligi yapmistir.
    almanyadaki nazipropagandasindan fazlaca etkilenmis ve yahudilik karsiti yazilar yazmistir bu donemde. yahudilerin ahlaksiz, cikarci, ezik bir ırk oldugunu yazmistir. kendisinin adinin yahudilerin cokca yasadigi tesvikiyede bir caddeye verilmesi de bir trajedidir.

    ikinci dunya savasinda almanyanin kazanacagini ve sovyetlerin yenilecegini ve boylelikle de kafkasyada turklerin onemli bir rolu olacagi gibi abuk fikirlerini dile getirmistir. (bkz: babayi almak)
  • 1886-1962 yılları arasında yaşamış, yakın tarihimizin askeri, politik ve diplomatik alanlarında önemli görevler üstlenmiş, değerli hizmetler vermiş bir devlet adamı.
    atatürk'le birlikte samsun'a çıkan 18 kişiden biridir. cumhuriyet'in ilk yıllarında büyükelçilik yapmıştır. yakında atatürk ile ilgili anıları yayınlanacak.
  • anılarından öğrendiğim kadarıyla, gerede'de ayaklananlarca esir alındığı için soyadını bu ilçeden alıyor. tüm mücadele dönemi boyunca atatürk'ün yanında yer almış diyebiliriz. ama sanki mustafa kemal kendisini pek önemli yerlere getirmemiş, yeterlilik görememiş gibi. atatürk'ün ne yapmaya çalıştığını anlamış olmaktan çok, o ne derse doğrudur çizgisinde biri. milli mücadele yönetimi ile anlaşmayıp, tersine istanbul hükümeti ile sıkı olan dönemin ankara valisi atatürk'ün tepesini attırınca, atatürk öldürülmesini söylüyor, hüsrev gerede ve bir kaç kişi de, yapmayın etmeyin vs diyor. anılarından yakın tarih siyasi hayatına dair pek bir şey öğrenilmesi mümkün değil.
  • adolf hitler'in berlin japonya buyukelcisi oshima ile birlikte "cok yetenekli" diye tanimladigi iki buyukelciden biriydi. führer, 1 temmuz 1942 oglen saatlerinde martin borrmann ve alfred jodl'la birlikte sohbet ederken berlin buyukelcisi gerede'nin ankara'ya, turk di$i$leri bakani ile goru$mek uzere cagirildigini soyler. bu baglamda $oyle devam eder konu$masina:

    "sivastopol'un du$u$u ile ankara'da sava$ boyunca $u ana kadarki en buyuk co$ku ya$anmi$tir ve turklerdi eskiye dayanan rus nefretiyle sivastopol'daki agir rus yenilgisi birle$ince co$kularina co$ku katilmi$tir. bana kalirsa gerede turk di$i$leri bakani olmalidir. buna itiraz icin hic bir nedenimiz olmaz! itiraf etmek gerekirse, gerede, oshima gibi bir "askeri diplomat" degil ama o turkiye ve reich'in bu yolda el ele yurumesini ankara'ya anlatabilecek en uygun ki$i!

    mukemmel bir karizmaya sahip ustun-insan:
    http://img508.imageshack.us/…g508/5752/hsrevih9.jpg
  • selçuk gerede'nin babası, bennu gerede ve şiva gerede'nin dedesi.
  • mustafa kemal paşa ile beraber 19 mayıs 1919'da samsun'a çıkmış kişidir. kurmay heyeti mahiyetinde görevlidir.

    milli mücadele döneminde ise özellikle sakarya meydan savaşında tbmm'de milletvekillerini harita üzerinde bizzat bilgilendirmekle görevlendirilmiştir.
  • hitler almanyası'nda berlin sefirliği hatıralarım adlı eserinde 1939-1942 dönemine ışık tutan diplomat. ikinci dünya savaşı üzerine türkiye çıkışlı en iyi eserlerden birine imza atmış olmasının yanında türkiye-almanya ilişkilerini, komşularımız bulgaristan, yunanistan ve sscb'deki son gelişmeleri bu kadar detaylı anlatan pek eser yoktur bizim literatürde. ayrıca hemen hemen tüm üst düzey nazi bakanları, diplomatları ile birebir görüşmüştür, adolf hitler de dahil olmak üzere. enteresan notlar var kitabında.

    1. iki kez direkt olarak adolf hitler ile görüşmek için cephedeki karargahı olan wolfsschanze'ye gider.

    2. ruslar'ın -tarih boyunca- güçsüzken türklerle iyi anlaştığını fakat her güçlendiklerinde mutlaka toprak talep ettiklerini belirtir. barbarossa operasyonu'nun başlamasına çok sevindiği görülür. * yaptığı tespit gerçekten de nokta atışıdır.

    3. berlin'den önce japonya'da da elçilik görevinde bulunduğu için japonlar'ın tabiatını çözdüğü görülür. eğer bir japon diplomatı sürekli tebessüm ederek sizi dinliyorsa bunun sizi pek takmadığı fakat ciddi bir yüzle karşınızdaysa görüşlerinize pek değer verdiğini anlamına geldiğini belirtir.

    4. eşi lamia hanım'ın istihbarat işlerinde zaman zaman görev aldığını bunda da bir hayli başarılı olduğunu belirtir. duyamadığım birçok şeyi, eşimin katıldığı mesirelerden vs. öğrendim, der. örnek olarak adolf hitler'e yakınlığıyla bilinen madam von dirksen, geredeler'in yakın dostu sayılır. türkiye ile ilgili birçok gelişmeyi bu yoldan öğrenmişlerdir.

    5. nazi dışişleri bakanı joachim von ribbentrop ile sürekli görüşme halindedir. ribbentrop kendisine 'türkiye'deki basından pek olmadığını söyleyince' hemen ankara'ya kurye yollayarak almanya'nın sinirlendirilmemesi gerektiğini belirtir. sanırım bu yüzden de alman sempatizanı olarak geniş bir çevrede nam salar. halbuki 1940-41'e bakılırsa tüm dünya, almanya'nın yenilmez olduğunu düşünmektedir.

    6. almanya'nın ankara büyükelçisi franz von papen'i sürekli över, o'nun türk dostu olduğunu ve türkiye'yi sürekli düşündüğünü belirtir ki ipin ucunu biraz kaçırmış gibidir. halbuki von papen, her zaman adolf hitler'in tehlikeli/sıkıntılı bölgelere atadığı ve gittiği yerlere çekidüzen vermesi ile meşhur bir diplomatıdır. *

    7. bulgaristan kralı boris'in, türk halkına büyük sempati duyduğunu ve türkiye ile savaş gibi bir şeyi düşünmediğini kendisine söylediğini belirtir.

    8. merkür operasyonu ile paraşütçü alman birliklerinin girit'i ele geçirmesi karşısında mutluluğunu gizlemez. kendisi de kurmay bir subay olduğu wehrmacht'a ve birimlerine büyük saygı duyduğu görülür.

    9. ingilizler'in polonya, fransa, norveç, yunanistan ve girit'teki geri çekilmelerini göz önünde bulunarak alttan alta ankara'ya, ingilizler'e pek güvenilmemesi gerektiğini vurgular. aynı zamanda 1940-41 yıllarında almanlar gücünün doruğundadır ve de ingilizler müttefik olarak bizledir. ankara üzerindeki ingiliz etkisinden çekinir.

    10. cumhurbaşkanı ismet inönü'ye, alman ordusundan kesitler sunan videolar getirir. inönü'ye bunları sunduğunda, inönü'den "bunları hükümetteki arkadaşlara veriniz." gibi bir cevap alır ve şaşırdığını söyler. sanırım inönü, türk ordusundaki genç subayların naziler'in yanında savaşa girme isteklerini bildiği için geri adım atmıştır.

    11. adolf hitler, kendisine, türk-alman dostluk antlaşmasındaki katkılarından ötürü imzalı bir fotoğraf yollayınca ankara'ya yazar. cumhurbaşkanı inönü'nün de aynısını alman elçisi von papen'e yapmasını ister. inönü bunu uygun görür.

    12. ispanya'nın da aynı bizim gibi savaşa girmek istemediğini francisco franco'nun da bunu akıllıca yaptığını belirtir. eğer ispanya savaşa girseydi kısa sürede iaşe sorunu yaşardı çünkü ispanya bu ürünleri, kendi gemileriyle amerika birleşik devletleri'nden temin etmekteydi.

    13. almanlar'ın barbarossa operasyonu'nu müttefiklerine söylemediğini, aynı şekilde japonya'nın da pearl harbor baskınını almanlar'a söylemediğini bunun da almanlar üzerinde garip bir his bıraktığını belirtir.

    14. yüksek rütbeli her alman'ın, kendisine, türkiye'nin eski silah arkadaşları oldukları için büyük bir saygıyı hak ettiğini ve de asla türkiye ile savaşmak istemediklerini söylediğini belirtir.

    15. 1941 sonunda wehrmacht'taki azledilmelerin ardından ordunun iyice nazi partisinin güdümüne girdiğini yine de 1942'den umutlu olduklarını belirtir.

    16. dönemin başbakanı refik saydam ile arasının çok iyi olmadığını ve de birçok siyasi konuda kendisini bilgilendirmediklerini belirtir. gerçekten de anlamsızca birkaç ay boyunca ankara/istanbul'da kalan gerede, başbakan saydam ile doğru düzgün konuşamamış özellikle sscb ile ilgili görüşmelerin kendisine aktarılmadığını bunun da kendisini almanya'da güç duruma soktuğunu belirtir.
  • hitler almanyası'nda berlin sefirliği hatıralarım adlı 700 sayfalık epey kapsamlı ve geniş eserini nihayet bitirebildim. okuması birkaç haftamı aldı ama aynı zamanda kitapla çok keyif vakit geçirdim zira gerede'nin okuyucu ile sohbet eder gibi yalın ve akıcı anlatımı, kitaptan zevk almam hususunda etkili oldu.

    her şeyden önce şunu belirtmekte fayda var, bu kadar bilgili, görgülü (ki eşi de öyle, eşi tam dört dil biliyor ve elçilik görevlerinde gerede'nin her daim yanında, bazı haberlerin akışını o sağlıyor), mühim ve kabiliyetli bir diplomatın, türkiye cumhuriyeti hükümeti ve cumhurbaşkanı ismet inönü başta olmak üzere pek çok politikacı/bakanlarla anlaşmazlığa düşmesi ve kendisinin manevi şahsiyetine yönelik karalamalar yapılması kabul edilemez. yahu, adam 42 gibi savaşın en kritik evresine girilmek üzere olan bir dönemde, birdenbire ve müthiş bir keyfiyet ile ankara'ya çağırılıyor ve görevinden el çektiriliyor! daha da ötesi, yetmezmiş gibi yurda döndükten sonra tam 4 yıl boyunca işsiz kalan gerede, parasızlıktan almanya'dan eşi için özel olarak getirttiği mercedes marka otomobilini, istanbul'daki arazi/arsasını bile satmak zorunda kalıyor...

    adam resmen "türkiye'de hiçbir başarı cezasız kalmaz" sözünün en müşehhas örneklerinden biri olmuş, pes!

    zaten eseri boyunca türk hükümetini, ismet paşa'yı, bakanları mütemadiyen tenkit etmesi gözlerden kaçmıyor, haklı olarak. misal, ankara dışişlerinde bir karar alıyor fakat gerede'ye haber verme zahmetinde bulunmuyor. gerede sebepsiz bir iki defa ankara'ya çağırılıyor, geldiği zamanların birinde tam 3 ay boyunca yine sebepsiz ankara'da alıkonuyor. adam haklı olarak güceniyor, hükümetin iç politikada şahsi ihtiraslar içinde boğulduğunu ve henüz olgunlaşamamış bir siyaset izlediğini, bunun dışarıdan da fark edildiğini ve kötü bir intiba yarattığını defaatle vurguluyor. inönü gerede ile görüşmeye bile tenezzül etmiyor, kendisinin talep ve tavsiyelerini sürekli gözardı ediyor (gerede'nin hazırladığı, içinde alman ordusuna dair video kayıtlarının da olduğu özel raporlara ve sunumlara bile bakmıyor). o zaman neden gerede'yi elçi olarak böylesine kritik bir vazife için berlin'e gönderdin diye sormazlar mı?

    gerede'nin hiçbir sebep gösterilmeden, sırf ingiltere ve abd baskısıyla (ankara büyükelçisi, alman von papen'in de aldığı duyumlar bu yöndedir) görevinden el çektirildikten sonra yurt içinde 4 sene boyunca işsiz kalmasına ve nihayet, adeta ceza ve sürgün gibi brezilya'ya elçi olarak atanmasına çok üzüldüm. adam açıkça "parasızlıktan mecbur kalmasa idik, eşimle dünyanın bir ucuna belirsizlik içinde gitmek istemiyorduk. brezilya'da konaklamamız için sefaret binası bile yoktu" demiş.

    ah ismet paşa ah... ingiltere ve abd'ye şirin görünmek için kendi elçine reva gördüklerine bak. aynısını, savaş bitimine yakın bu defa ruslara yaranmak kaygısıyla ırkçılık-turancılık davası başlatarak türkçü camia mensuplarına karşı yaptın. davada "nazi almanyası'ndan silah tedarik etmek suretiyle hükümeti yıkmaya teşebbüs" gibi akla hayale sığmayacak aşırı zırvaca şeyler attırdın ortaya.

    almanlar savaşta muvaffak olsalardı, bu defa almanya'ya ve hitler delisine şirin görünmek için solcuları ve komünistleri mi atacaktın içeriye acaba?

    ben hep söylüyorum, ismet inönü'nün ikinci dünya harbi politikası tam bir fecaattır. lozan'daki gibi dik duruş sergileyememiş, dışarıya bi ona, bi buna yaranma kaygısı ile içerdeki yurttaşlarımız harcanmıştır. atatürk keşke bi 5 sene daha sağ olsaydı da böyle taviz verici, kırılgan bir politika yürütmeseydik.

    gerede de sütten çıkmış ak kaşık değildir elbette. onun da elçilik görevinde yaptığı bazı hatalar ve hatalı yaklaşımlar var. bunla ilgili ileride bir entry daha gireceğim. fakat ne olursa olsun, bu durum gerede'nin yurda döndüğü zaman milli mücadele döneminde beraber yol aldığı silah arkadaşları tarafından böyle bir muamele görmesini gerektirmiyordu. kıymetli eserini, özellikle savaş yıllarında genel politikayı merak edenler için kesinlikle tavsiye ederim. okuyun ve özellikle türkiye'nin nasıl saçma bir politika yürüttüğünü, dışarıya bile talihsiz görüntüler verdiğini öğrenin.
hesabın var mı? giriş yap