• deli filozof adlı kitabı,
    filozofun tanrıya seslenişiyle şöyle başlar.

    ''saklambaç oyununu çocuklardan evvel sen icat ettin.
    ezelden beri neredesin yahu?
    kalplerini nifak ve şikakla dopdolu yarattığın mahlukatını böyle boğaz boğaza bırakıp da ortadan çekilmek olur mu?''

    ''asarının kıyısından, bucağından bir görünüver.
    zira vaziyet fenadır.
    seni inkar edenler çoğaldı.
    yaptığın binanın ne damı var ne temeli...
    nihayetsiz boşlukta bütün kürelerin avare dolaşıyorlar.
    bütün kainat serserilik halinde.''

    ''meryem'den bir oğlun olduğu hakkındaki iftirayı asırlardan beri tekzip etmedin.
    sükutun ikrardan mı geliyor?
    gökte melek kalmamıştı da mı meryem'e sataştın?
    bu görünmezlik ve bu sükut, ya gurur veya korku eseridir.
    ikisi de sana yaraşmaz.''

    ''yeryüzünde şimdi çok moda olan cumhuriyet idaresi göklere de sirayet ederse, o zaman sen halini görürsün.
    çünkü seni tekrar intihap (seçim) için rey veren bulunmayacaktır. ''

    yukarıdaki satırları 1930 civarı yazmış, çağının ve çağımızın çok üzerinde aşmış yazar...
    kendisinin hemen hemen tüm kitaplarını çok erken/ergen yaşlarda okuyarak büyük hata yapmışım.

    bu külliyatı hiç okumamış gibi tekrar okuyor ve büyük zevk alıyorum.
    aynı şey sait faik ve reşat nuri için de geçerli.
  • bazı kitapları tdk web sitesinden indirilebilir.

    tık tık

    --- spoiler ---

    tebessüm-i elem
    ölüm bir kurtuluş mudur?
    ölüler yaşıyorlar mı?
    deli filozof
    cehennemlik
    sevda peşinde
    insan önce maymun muydu?
    metres
    kokotlar mektebi
    tutuşmuş gönüller
    kaderin cilvesi
    tesadüf
    namuslu kokotlar
    bir muadele-i sevda
    utanmaz adam
    can pazarı
    efsuncu baba
    iffet
    nimetşinas
    son arzu
    billur kalp
    dirilen iskelet
    dünyanın mihveri kadın mı, para mı?
    mezarından kalkan şehit
    şeytan işi
    ayna
    ben deli miyim?
    cadı
    eşkıya ininde
    evlere şenlik
    gönül bir yel değirmenidir
    gulyabani
    hakka sığındık
    hayattan sahifeler
    kesik baş
    kuyruklu yıldız
    muhabbet tılsımı
    mürebbiye
    şıpsevdi
    toraman
    --- spoiler ---
  • kimileri onun çün, "günlük yaşama ayna tutan yazar" sıfatını kullanmıştır. ilginç bir anektod olarak ahmet mithat efendi ile ilk karşılaşışlarını hatırlayabiliriz. netekim ahmet mithat efendi, ilk karşılaştığında “bu romanı sen yazmış olamazsın” diye azarladığı hüseyin rahmi’yi sonraları çok sever ve her konuda tam destek verir.

    kimi yazarların onun hakkındaki yorumları ise şöyledir: "okuduğunuz ister öyküsü, ister romanı, ister yazıları olsun, hüseyin rahmi’nin 20. yüzyılın başlarında yazdığı her satır, 21. yüzyılın başında da o kadar içimizde, o kadar “gerçek” ki!.. dönemin romancılarının ister “taklit” ister “öykünme” deyin batı’ya yönelen tarzına karşın, o her yönüyle “yerli” kaldı çünkü. istanbul’un bütün semtleri, hanımefendileri, yoksulları, dilencileri, gayri meşru çocukları, öksüzleri, mürebbiyeleri, polisleri, yazarları, şairleri, sporcuları, mirasyedileri, içgüveyleri, yobazları, gayrimüslimleri, hanımefendileri, fettanları vs.. halkın içindeki, yaşamın içindeki tipleriyle toplumun her kesimini başarıyla yansıtır ve hicveder çünkü.
    gözlem yeteneği, yaşlı kadınların dünyasında geçen çocukluğunun da etkisiyle, özellikle yaşlı kadınları çok iyi resmeder hüseyin rahmi." ardından şöyle de eklerler: "hüseyin rahmi’yi, hüseyin rahmi yapan “gerçekçiliği” ve “doğallığı”nı besleyen ana unsur, yeni bir yüzyılın başında toplumun yaşadığı büyük değişimin yarattığı çelişkileri görebilmesi, bu çelişkilerin halktaki yansımalarını hissedebilmesiydi. toplumdaki eşitsizlikler, kadın-erkek ilişkileri, boş inanış ve hurafeler, toplum dışına itilmiş karakterler, onun sanatinin belirleyici konularını oluşturdu.
    sanat yaşamını çağdaşlaşma yolunda bir araç olarak gören hüseyin rahmi, bu çelişkiler içinde yeşertilen; yobazlığın, gericiliğin, üçkâğıtçılığın, sömürücülüğün karşısına öyküsü, romanı ve yazılarıyla çıktı ve değişim sürecindeki bir ülkede, tıpkı amaçladığı gibi, kolay okunan onlarca eser verdi."

    kimileri onun eserlerinde var olan üç temel görüşten bahseder. şöyle ki; eserlerinde işlediği konulara bakıldığında, olay örgülerinin üç temel görüş etrafında oluşturulduğu hemen fark edilecektir. bunlardan birincisi, “kadın-erkek eşitliği ya da eşitsizliği” konusundaki görüşleridir. bu konu kimi zaman kadının da erkekle aynı haklara sahip olması gerekliliğini vurgular tarzdadır, kimi zaman da, evlilik kurumunu sorgular tarzdadır. ikinci görüşü ise, “toplumsal adalet” ile ilgilidir. özellikle ekonomik anlamda insanlar arasındaki farklılık ve bu farklılıkların giderilmesi hakkında ilginç görüşlere sahiptir. öyle ki, kahramanlarından birine, “tefecilik yapan babasından para çalmasının” meşruluğunu söyletir. ayrıca, fakirin emeği üzerinden kazanıldığı için “zengin”in malını çalan kişinin suçlu olmadığını bile düşünür, eserlerindeki kahramanları aracılığıyla.
    hüseyin rahmi’nin üçüncü temel görüşü ise, “boş inançlar, halkın cahillikten kaynaklanan değer yargıları” ile ilgilidir. eserlerinde çoğunlukla hiciv malzemesi olarak da bu görüşünü kullanır. bütün bunların alternatifi olarak da “bilgi”yi kullanır.

    batılılaşmayı “dejenere olma” olarak anlayan dönemin züppeleri (şık, mürebbiye, metres, kaderin cilvesi romanlarında olduğu gibi); hurafeler içinde boğulanları (kuyruklu yıldız altında bir izdivaç, gulyabani, cadı, efsuncu baba, mezarından kalkan şehit, muhabbet tılsımı); dönemin yarattığı sözde filozofları (deli filozof, insanlar önce maymun mu idi?) irdelediği, hicvettiği romanları, bir dönem eleştirisidir aynı zamanda. günlük yaşamın içindeki zoraki, mutsuz evlilikleri ve fuhuşu da birçok romanına (mutallâkâ, tebbessüm-ü elem, muadele-i sevda, sevda peşinde, cehennemlik, kokotlar mektebi, hayattan sayfalar) konu eden hüseyin rahmi, hayati boyunca hiç evlenmemesine karşın evliliğe dair de pek çok şey söyleyebilmiştir.
    yoksullar, toplum dışına itilenler (iffet, nimetşinas, hakka sığındık); ruhsal sorun yaşayanlar (ben deli miyim, utanmaz adam), intiharı düşünenler (ölüm bir kurtuluş mudur?) de hüseyin rahmi’nin hiciv dolu eserlerinde yerlerini aldılar.

    öykülerinin romanlarından daha farklı olduğunu iddia edenler oldu;
    hüseyin rahmi, tüm bu konuları ele alırken, doğalcılara özgü bir gerçekçilikten kopmadı ve bazen de bir “öğretmen edası” ile halkı aydınlatmaya çalıştı. romancı yönü ağır basan hüseyin rahmi, ayrıca öykü, oyun, makale gibi türlerde de eserler verdi. gönül ticareti, melek sanmıştım şeytanı, iki hödüğün seyahati, meyhanede kadınlar adlı kitaplarda topladığı öyküleri de romanlarında olduğu gibi toplumsal yergi içermekle birlikte, kullandığı dil daha yalın ve basit oldu.

    heyhat.. amcamız sinema perdelerini dahi karartmış. dünyası sırf istanbul'muş diyenlere yeni bir bakış açısı sağlamak açısından olayı irdeliyoruz...
    hüseyin rahmi’nin “mürebbiye” adlı romanı 1919 yılında sinemaya uyarlanarak, türk sinemasının üçüncü konulu filmi oldu. fransız bir mürebbiyenin “ahlaksızlıkları”nı anlatan film, işgal altındaki istanbul’da “fransızları aşağıladığı, küçük düşürdüğü” şeklinde yorumlandığı için büyük bir coşkuyla izlendi. ve kısa süre sonra gösterilmesi yasaklandı.

    onu eleştirenlere yanıtı şöyle olmuştur amcamızın:
    üslubu sıkça eleştiri konusu yapıldı hüseyin rahmi’nin. “teknik yetkinliği olmaması”, “estetik yoksunluğu”, “araya girip düşüncelerini aktarması”, “kurgusal yetersizlik” gibi dönemin yazar ve eleştirmenlerin yoğun eleştirilerine maruz kaldı. “cadı çarpıyor” ve “şakavet-i edebiye” (yazın eşkıyalığı) adlı kitaplarında tüm bu eleştirilere yanıt veren hüseyin rahmi, yazdıklarını ısrarla ve kararlıca savunmaktan geri durmadı.
    yapılan eleştirilerin haklılığı, haksızlığı bir yana, yanıtı hüseyin rahmi gürpınar’ın kaleminden, yazar-eleştirmen şahabettin süleyman’ın “üslupsuzluk” suçlamasına “cadı çarpıyor” adlı tartışma kitabında verdiği yanıttan aktaralım:
    “karşınızda yükselmek özlemiyle ellerini bize uzatmış milyonlarla halk var. bir milletin genel kültürü, birkaç estetik hocasının araştırmalarının sonuçlarıyla ölçülemez. halk için edebiyat olmazmış... ne saçmalık! halk bilgisizlik içinde boğulsun, koca bir millet yok olmaya mahkûm olsun, biz karşısında seyrine bakalım, öyle mi?
    siz edebiyatı kendi aranızda geçerli bir kalıp paraya, yalnız seçkinlere özgü bir şifreye çevirmek istiyorsunuz.”
  • "insanlar yüksek mevkilerden düştükleri zaman kuvvetlerini kaybettikleri için değil, dalkavuklarından ayrıldıkları için müteessir olurlar." demiş büyüğümüz.
  • ne zaman biri kedilerin nankörlüğünden bahsetse, aklıma hüseyin rahmi'nin cenazesini takip eden kedisi geliyor. herhalde ben de öldüğümde son sözüm "kedilerimi iyi doyurunuz" olurdu.
  • komik oyku ve romanlariyla bir doneme imzasini atmis huseyin rahmi gurpinar buyukannesiyle buyudugunu ve kitaplarindaki ayrintili yasli kadin tasvirlerinin kaynaginin bu oldugunu soylemis. dirdirci, dedikoducu, merakli, hastalikli yasli kadin tiplemelerini en iyi betimleyen yazarlardandir.
  • en büyük hobisi dantel işlemek ve yemek yapmakmış. öyle ki, adalı kadınlar hüseyin rahmi'den örnek almaya gelirlermiş. adadaki köşkünde, kendi yaptığı danteller sergileniyormuş.

    aşk filmlerinden nefret edermiş. bir dostunun zoruyla gittiği aşk filminden çıkarken "bu yaşta aşkın filmi bile çekilmiyor" demiş.

    annesini çok küçük yaşta veremden kaybetmiş. okul yıllarında kendisi de verem olmuş. rahatsızlığı yüzünden heybeliada'ya göndermişler. kalış o kalış. hayatını yine verem yüzünden kaybetmiş.

    günde 5 kere kıyafet değiştirir (egale etti beni), kimsenin evinde yatıya kalmaz, yemeğe bir yerlere gidiyorsa kendi yemeğini yapar ve götürür, biriyle tokalaşacaksa eldivenlerini takar ve kapı kollarını mendil ile tutar, açarmış. bu derece titizmiş.

    kaynak : öteki gündem
  • heybeliada'yla özdeşleşmiş isimlerden biridir. hatta heybeliada'da hüseyin rahmi gürpınar lisesi de mevcuttur. baş harflerinden dolayı (hrgl), bu güzide eğitim yuvasına da, mezunlarına da hergele denir. ünlü romancımızın ismini taşıyan okul bir dönem üniversite sınav başarısında istanbul'un en kötü okulu seçilmiştir, mezun olduğum yerdir aynı zamanda. acaba hüseyin rahmi'nin kemikleri sızlamış mıdır? bu değerli şahsın mezarı da heybeliada mezarlığı'nın hemen girişinde, ahmet rasim'in mezarının çok yakınındadır.
  • okuyucuyu güldüren bi amcadır, her ne kadar yazdıkları istanbul ile sınırlı kalsa da -belki de ülkesi istanbul'dur- eğlendirir, okutur kendini. şive kullanımı ve romanlarında aralara kendini de sıkıştırması ünlüdür. gulyabani, kuyruklu yildiz altinda bir izdivac, gibi kitaplarıyla hemen hatırlayabiliriz. heybeliada'da yaşamıştır ve heybeliada mezarlığı'na gömülmüştür.
  • annesi ayşe sıdıka hanım, hüseyin rahmi 4,5 yaşındayken veremden ölmüş, o da babası mehmed said paşa'nın yanına girit'e gitmiştir. evhamlı hayatını yazsa idi rahmetli pek ilginç olurdu. ahmet mithat efendi'nin, kızını hüseyin rahmi ile evlendirmek istediğini ama üstadın kibarca kabul etmediği de kayıtlara geçmiş bir vakadır.
hesabın var mı? giriş yap