• "bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım istanbul'un" şarkısı, 90'larda radyoların durmaksızın çaldığı şarkıydı. kimsenin bir daha bu şarkıyı böyle yorumlayabileceğini sanmıyorum.

    çok özel bir sesti. yorumu bambaşkaydı. tanımıyordum ama yıllar önce avşa'da gördüğümde çok iyi kalpli, çok hanımefendi biri olduğu izlenimi edinmiştim. çok zarif biriydi.

    90'larımdan bir hatıra daha gitti. çok kötü oldum haberi öğrenince. allah rahmet eylesin demekten başka bir şey gelmiyor elden. ölüm denilince tüm her şey bitiyor.

    gidiyor gidiyor bırakıp gidiyor
  • galiba 1991 yılıydı. ilk gençlik yıllarım. bir abimizin evine boya yapmaya yardımcı olmak için gitmiştim. çalışırken dinlemek için bir şeyler aradım. evde bir çok kaset vardı ama her birinin ayrı ayrı kapağına bakmış ve benim müzik zevkime uygun bir şarkıcı bulamamıştım.

    bu onlarca kasetin içinden denemek için bir kaseti seçip müzik setine taktım. neye göre seçtim bilmiyorum. hala müzik zevkime uygun değildi çünkü.

    kaseti ilk taktıktan sonra orada kaldığım 2 gün boyunca aynı kaseti dinledim. aynı kaseti! neredeyse 14-15 sürdü.

    benim hüner coşkuner'le tanışmam böyle oldu. keşke daha önce yazsaydım bunu buralara.

    allah rahmet etsin.
  • (ara: yok mu beni)
  • kadın geyik yapmış herkes de kefal gibi atladı ayol. teeeee yıllar önce bakireyim demişmiş. gastecilerden biri de münasebetsizlik edip "hala bakiremisiniz" die sorunca, "heee bakireyim gel de ispatliim" die dalga geçmiş. sonra da "47 yaşında bakirelik mi kalır ayol" demiş.

    http://www.hurriyet.com.tr/…ti/16469294.asp?gid=222
  • türk musikisinin buglarındandır bu abla, ses güzelliği için standart kabul edilen metrik aralıklarının tümden dışında bir ses, mekteplilerin ölçülü söyleyişine meydan okuyan langır lungur bir yorum, tamamen kendine özgü iniş çıkışlar vs.

    eğer müzik zevki denen şey kitaba, kurala, ses dalgalarının fiziksel olarak ölçülebilen özelliklerine göre oluşsaydı bu ablanın türk musikisindeki yeri ajdar anık'tan farklı olmazdı, benzer örnekler için (bkz: müzeyyen senar), (bkz: kamuran akkor), (bkz: gönül akkor), (bkz: nurdan torun), (bkz: ilkay toktaş), (bkz: ismail olgay), (bkz: ayşe inak ekiz)

    gelgelelim hüner coşkuner sevilir, yorumu keyif verir, efkarlandırır, şarkıları notası notasına teknik olarak mükemmel söyleyen bir çok sanatçı hafızalarda iz bırakmazken hüner coşkuner'in bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım istanbul'un yorumu yüz yıl sonra bile insanlara rakı içirtecektir, türk musikisinin büyüsü biraz da buradan gelmektedir

    bu akşam bütün meyhanelerini deyince hüner coşkuner'in tam bir kürdilihicazkar makamı yorumcusu olduğunu söylemeden olmaz, hakkını vermesi çok zor olan bu makama sesi öyle bir yakışır ki makamın mucidi hacı arif bey mezarından gülücükler gönderir, aynı makamda(ya da muhayyerkürdide) söylediği avuçlarımda hala, kapın her çalındıkça, sen gençliğimin katilisin, senin yüzünden, veda busesi, dertleri zevk edindim yorumları da darmadağın eder adamı

    hüzzama da yakışır sesi, açmam açamam ve ömrümüzün son demi yorumları şahanedir, nihavent desek doymadım sana, gözümde özleyiş(bu hafif buselik gibi) ve yine bu yıl ada sensiz yorumları akla gelir hemen

    ah bir de kapağı pek açılmamış şu şarkılara el atıp tarihe hazır adını yazdırmışken yüz yıl sonrasının rakı masalarına 10-15 dakika daha eklese ne güzel olurdu:

    (bkz: şarap koy kadehime)
    (bkz: nice sevdi nice yandı)
    (bkz: yadımda o sevdalı)

    ya da mesela mevcut musiki külliyatında görünmeyen ama farklı tarzlardan gelip onun sesinde birer şahesere dönüşebilecek ecem'in ellerde şimdi hareli gözler, yanni papayoannu'nun bir allah ya da melina aslanidou'nun ena xeimwniatiko prwi şarkılarını söylese ülke sallanır ülke, yok be ne ülkesi, rakı masasından anlayan üç beş adamın keyfi yerine gelir, ablaya hayır duası eder o kadar
  • aynı kulüpten denize giriyorduk. anadolu yakası'nda denize girilebilen zamanlardı.
    kalabalık bir kız gurubunun içindeydi, ablaları vardı. onlar canlı, dışa dönüktüler, yüksek sesle konuşuyorlar, o ise yüzükoyun uzanmış, dinliyordu. onu konuşuyorlardı, onun hakkında. şunu şöyle yaparız, bunu böyle..
    arada bir doğrulup, bir şeyler söylüyor, sonra yine kumral başını havlusuna koyuyordu.
    yanımdakiler "bak, bu hüner coşkuner" dediler. "o da kim?" diye sormuştum.
    çok gençti ama genç gibi değildi. uzun ve meşakkatli bir yoldan geçip gelmiş gibi, durgun ve düşünceliydi. "ağır başlı" derdi eskiler, öyle bir izlenim bırakıyordu. ölçülü ve mazbuttu. belki biraz mahzundu, belki de ben öyle yakıştırmıştım.
    o yazdan sonra ömrüm boyunca karşılaşmadım. birkaç kez dışında neredeyse hiç dinlemedim. değişmiş miydi, ne zaman, ne kadar, bilmiyorum. çok eski yıllardan hatırladığım, hani o bildik "arz ederim efendim"li türk sanat müziği nezaketine yakışan bir tarz ve arkasına gizlendiği zarif gülücükleri..
    şimdi hastalığını aylarca sakladığına dair yazılanları okuyunca, üzüldüm; sanırım, o hep böyleydi..her neredeyse mutlu olsun..
  • turk sanat muzigi sanatcisi..bu aksam butun meyhanelerini dolastim istanbul'un adli nefis sarkiyla da ozlestirilmis insan, super soyler gercekten..
  • -------------------------------- siz hüner coşkuner misiniz? -----------------------------------

    hüner coşkuner'in ablası bizim mahallede oturuyordu. haftada bir de uğrardı ablasına. yaşım dokuz, bilemedin on. ben hiç tanımıyorum ama hüner coşkuner'i. arkadaşımla bakkala yürüyoruz keyifli keyifli. arkadaşım, arabasının içinde çantasıyla meşgul olan coşkuner'e bakarak ''aaaa bu hüner coşkuner!'' dedi. ''hüner coşkuner de kim lan?'' dedim. ''lan olm televizyona çıkıyor ya lan. şarkı falan söylüyor'' dedi. şimdi ben kadına bakıyorum ama kadında pek hüner coşkuner havası da yok. :)) ''emin misin olm?'' diyorum. ''eminim. imza istesek mi acaba?'' diyor. içimden ''ne imzası amk? önce bi kesinleştirelim hüner coşkuner olduğunu'' diyorum ve lap diye şoför mahalline yanaşıp ''siz hüner coşkuner misiniz?'' diyorum. ''evet canım'' deyip tatlı tatlı gülümsüyor. ''benzemiyor muyum ki hüner coşkuner'e?'' diyor. ''bilmiyorum ki'' deyip tebessüm ediyorum. kadıncağız derin bir kahkaha patlatıyor. şapşallığın zirvesinde olan ben, utanmadan imza da istiyorum. ''veririm imza ama yanımda kağıt kalem yok ki'' diyor. kınından kılıcını çeken samuray gibi arka cebimden cüzdanımı çıkartıyorum. bak salaklığa bak salaklığa. :)) cüzdan taşıyorum pek tabii. çünkü çevremdeki tüm yetişkinlerin cüzdanları var. benim de olmalı. cüzdanda 5 lira var. 5 lira. bir tane para var yani topu topu. bozukluk gözünde ise vesikalık fotoğrafım var. cüzdan deri değil. böyle bezimsi sikko bir şeydi. ama benimdi. o cüzdanı alırken içinde küçük bir tükenmez kalem ve not defterinin de olması dikkatimi çekmişti. çıkardım kağıdı kalemi; verdim hüner coşkuner'e. kadın şokta. kamera şakası mı acaba diye 2-3 kere sağa sola bakındı. 9-10 yaşlarında bir çocuk geliyor yanına ve ''sen hüner coşkuner misin?'' diye soruyor. imza isteğini ''kalemim yok ki'' diye geri çevirip susuyorsun ve aynı salak çocuk şak diye kağıt kalem çıkartıp veriyor. :)) kadından ne diye imza istediğimi de halen çözmüş değilim hee. ünlülerden imza istendiğini biliyorum bir tek...
  • beklediğim gibi sevişmek hüner değil demiştir sonunda
hesabın var mı? giriş yap