• yine çok şey söylermiş gibi yapıp hiçbir şey söylemeyen, "egzajere" seks ve şiddet görüntülerinden başka numarası olmayan ve maalesef bunlardan medet uman, üst düzey dangoz bir film. yüzyılımızın, yani 21. asrın uzay konulu filmlerinde bir tuhaflık var, "seni yeneceğim ey koca uzay!" türünden leş bir gülünçlük. bir dandiklik senfonisi olan interstellar ayarı filmlerin başlattığı göz bağcı bir akım. oysa tarkovski'nin solaris'indeki astronot gibi astronot adamımız ne güzel demişti: "insana sadece ayna gerek!"

    "ayna gammazdır" efendim. gördüğünü olduğu gibi söyler. hem arkası da kara delik. uzağa -ve dahi uzaya- gitmeden işimizi hakkıyla görür.

    [juliette binoche hanımefendiye de bir ufak tavsiye: hanımefendiciğim, son filmlerinizdeki uyuz kartaloş performanslarınızdan derhâl vazgeçip şanınıza uygun rollere soyununuz. biz sizi kerameti kendinden menkul bir uzay şirreti olarak değil, köprü üstü âşıkları, üç renk mavi yahut var olmanın dayanılmaz hafifliği'ndeki hâllerinizle hatırlamak istiyoruz. istirham ederiz.]
  • einstein bu filmi izlese izafiyet teorisini ortaya atmazdı.

    hem insanlık adına hem de sanat adına bu kadar kötü bir iş çıkarılması ancak özel bir çabayla mümkün olabilir. mahsun kırmızıgül bundan daha güzel film yapıyor. bir de filmde bilimsel gerçeklerin ırzına geçilmiş.

    ilk 15-20 dakikasında büyük şeyler vadeden film devamında hiçbir ilerleme kaydedemiyor. aslında bu kadar şey yazmaya gerek yok, berbattı.
  • politika, bilim, uzay, fizik, felsefe, varoluş, psikoloji, sosyoloji, etik, aile, annelik, cinsellik ve daha sayamadığım bir sürü konu üzerinden konuşulabilecek film.
  • cok duru bir claire denis filmi. insan genresini ifade ederken gucluk cekiyor. bence bir bilimkurgu-dram. ne korku ne de macera bana gore.

    yaratici bir film, insanin dus gucunu zorluyor. en etkileyici yani da bu diye dusundum. uzaya insan gondermek dedigimizde hep steril hayatlar hayal ederiz. bilim insanlari, politikacilar ya da insan ustu varliklar...

    insanin bulundugu her ortamda var olan cinsellik, suc, hirs, endise, korku, umut... gibi ogeleri uzayla insani yanyana getirirken pek zorlaniyoruz. insan nereye giderse gitsin bunlar yaninda gelmesi pek muhtemel seyler oysa.

    filmin senaryosu claire denis haricinde jean-pol fargeau ve geoff cox tarafindan yazilmis. nick laird (zadie smith'in mustakbel esi) danismanlik etmis. film fransiz yonetmenin ilk ingilizce filmi. sonundaki sarkiyi robert pattinson seslendiriyor.
  • öykünün orijini harika işler çıkarmaya müsaitken fena şekilde harcanmış filmdir. bilimkurgu olarak adlandırılsa da bilimsel hatalarla dolu olan bir filmdir ayrıca.

    --- spoiler ---

    öncelikle filmde düz bir zaman akışı kullanılmamış. bir bebekle uzayda yalnız kalan bir babayla başlayan hikaye geminin amacı ve eski mürettabatı göstererek devam etmiş ve başlangıçtaki bebeğin ergenliğiyle son bulmuştur.

    thomas more'dan beri süregelen suçluları insanlık namına kullanalım fikriyle bu mahkum ya da denek diyebileceğimiz insanlar ve ailesinin katili bir bilim kadını uzay gemisinde toplanıyor. ortada var olan iki amaç var. birisi karadeliğe ulaşmak diğeri de bugün sadece balık larvalarında gerçekleştirilebilen yavru sahibi olmayı insanlar için gerçekleştirmek

    filmde hem gerçek tecavüz hem de uykudaki insanların birinin spermini alıp diğerinin vücuduna yerleştirmek suretiyle tecavüz bulunuyor. bu implantasyon sonrasında kadın rahmi ve evrenin görsel olarak birbirine benzetilmesi klişesi var öğk gerçekten bıkmadınız mı bundan?

    bilim insanının mastürbasyon sahnesi hem hareketleri hem de arkada çalan müzik kaynaklı çok ilkel bir ayin izlenimi uyandırıyor. zaten her alanda 'bakın ne teknolojiler ürettik ama hala savanadaki maymundan halliceyiz beheeey' altmetni hakim. ayrıca rahim içine kamera fikri güzeldi şimdi takdir etmeliyim.

    ayrıca bir yerde siyahi bir kadının ölümü olduğunda hemen 'uzayda bile ilk siyahiler ölüyor.' yok adımın adı bilmem ne dilinde siyah demek vs. gibisinden bolca sjw diyebileceğimiz şeyler var ama çok zorlamaydı. siyahi ayrımcılığına böyle kör güze parmak değinilmez ki

    filmin bilimkurgu yanındaysa bolca komedi dönüyor. benim bildiğim, %99 ışık hızına sahip( 0.99c mi oluyor?) bir sistem maddesel düzeyde bütüncül bir yapıda olmaz, enerjiye dönüşmek üzeredir çünkü. ayrıca ışık hızında giden bir gemiden salıncaktan düşer gibi düşen astronot kıyafetsiz insan sahnesi vardır kahkaha attırmıştır. zeki müren uçak sahnesinden yemin ediyorum farksızdı ahahahahaahah

    bir sahnesinden anladığım kadarıyla gemide 20 yıl dünya'da 200 yıl geçmiştir yaklaşık olarak. izafiyet teorisi zımbırtıları

    filmdeki diğer astronotların nasıl öldüğüne dair bir bilgimiz yok ve bence anlatılması gerekirdi. ayrıca kocaaa uzayda rastgeldikleri dogstar gemisi var( küçükken çizgifilmi izlemiş olanlar burada gülüyor) neden vardı o sahne mesela? baş kahraman için köpekler önemli falan tamam da eee??
    hele sonundaki olay ufkunu aştıktan sonra? astronot kıyafetleri bir anda yok oldu ya inanın ne olduğuna ne anlattığına dair hiçbir fikrim yok.

    --- spoiler ---

    özetle vakit kaybı ve bolca metafor serpiştireyim sex ve şiddet koyayım ama bir şey anlatmayayım filmi olmuştur. izlemek vakit kaybıdır bunu izleyeceğinize açın bir daha alien izleyin bence. ben ekstra sığır olduğumdan bir de oturup inceleme yazdım. benim gibi olmayın

    edit: uykusundaki erkekleri boşaltmak ve spermlerini almak, tohum hırsızı lilith'e bir gönderme, şimdi farkettim
  • istanbul film festivali'nde izledim ve birkaç gün sonra da 53 milyon ışık yılı uzaklıktaki m87 galaksisinin merkezindeki süper kütleli karadeliğin olay ufku görüntülendi. bu filmde de karadeliğe yol alırken hiçleşmemeye çalışan yaşamlar vardı. karakterler birbiri etrafında bir çekimle dönüyor, bu çekim bazen cinsellik bazen şiddet bazen de koruma dürtüsü oluyordu.

    filmin mikro ile makro arasındaki ilişkiyi, bağı izleyiciye iyi yansıttığını düşünüyorum. özellikle insan vücudunun içini gösteren bir plandan sonra galaksileri gösteren bir planın gelmesi ve bu tarz kurgularla, insanın içindeki evrenin büyüklüğü ve evrenin büyüklüğü karşısındaki insanın acizliği aynı anda gösteriliyordu.

    bunun yanında binoche'un oynadığı karakterin doğallığı öldürüp yapay yollarla yaşam yaratmaya çalışan bir temsil olması, kara deliğe yol alan bir uzay aracının içinde toprakla bütünleşmeye çalışan bir karakterin olması filmin anlam havuzunu genişletiyordu.

    atmosfer olarak uzayın tekinsizliğini yansıtan, zaman kurgusuyla oynayarak aslında bu şartlar altında zamanın göreceli de değil, öznel bir şekilde önemsiz olabildiğini düşündüren bir yapım. yakın bir zamanda vizyona girecek ve umarım daha çok konuşulur üzerine...
  • 38. istanbul film festivali bünyesinde izlediğim claire denis filmi.

    bilim kurgu biliminin parçası hakkında olumlu şeyler söyleyemem. ama kurgu kısmı muhteşemdi. juliette binoche'un performansı her zamanki gibi iyiydi. robert pattison'ın filmin sonundaki sürprizi, aksan sorununu tamamen ortadan kaldırdı. mia goth, oynadığı karakter için iyi bir seçim oldu. klostrofobik bir ortamın kullanılması, durgunluğu önlemek için yavaş akan sahneler için iyi bir seçimdi.
    bazı bilimsel hataların dışındaki senaryoyu beğendim. spoiler vermek istemiyorum, ama mekik mürettebatı geçmişleri bakımından çok benzersizdi. gerçek hayatta "aydınlatılmış onam" olmadan hiçbir şey yapamazsınız. her şeyi net bir şekilde ifade etmek gerekir. bu filmle bilimsel etik için örnek bir çalışma yapılmıştır. felsefi boyutta, görselliğin desteklediği varoluş acısı, kibir unsurunun ahlaki çizgiyi aşmakta ne kadar büyük olduğunu gösterir. özet olarak, bu filmi beğendim.
  • br filmin ya da dizinin içinde seks varsa direkt kalite düşüyor düşüncemi destekleyen türde film. çıkış noktası çok iyi halbuki.
  • metaforlar, metaforlarımız... da hepsi özenti, hepsi zorlama, hepsi klişe!

    bok gibi olmuş. bittiği salise sildik emenike.

    cast güzeldi ama işleniş bok gibiydi. senaryonuza da, kurgunuza da üç vurup tek sayayım.

    bolca yazılmış yukarda; ben de marvelci değilim. solaris'i gözünü kirpmadan izlemiş insanım.
    ama bu filmden hakkaten nefret ettim.
    neden?
    o bütçe, o cast, o imkanlar bu şekilde mi harcanır?

    film o kadar eksik, o kadar yarim, o kadar olmamış ki; o olmamisligiyla rahatsız ediyor insanı. konu seks ya da şiddet değil yani... derinlik, anlam bütünlüğü...

    --- spoiler ---

    film bisey soyliycek gibi yapıyor, hiçbişey söylemiyor. karakterler havada kaldı. kimisinin hikayesine dair tek kelime duymadık, kiminin ölümünü görmedik. ama öldü. ha peki.
    tutarsızlıklar... o sarı pilotun beyni karnıyarık gibi dağılmışken yerde, filmin başında tertemiz bir ceset gördük ona ait. kaldı ki gözünden bıçaklanmış tecavüzcü it...
    zenci adam gömüldü sözde, filmin sonunda cangilda mezar gösterdiler, filmin başında buzhanede cesedi vardı.

    binoche o mastürbatör üzerinde tepisirken, son sahnede altındaki makine tuylu bi hayvana donustu, arkadan da fil hortumu gibi bisey uzandi. ve bitti...

    sonrasında aleti leş gibi vücut sıvısı içinde gördük fakat bi kadından o kadar vücut sıvısı çıkamaz. ve o olay öylece kaldı orada... o neydi?

    sonunda köpeklerle dolu 2. gemiyle rastlastilar ve nihayet adamın köpek yüzünden sevgilisini öldürdüğü geçmişine bi atıf gelecek sandım. çember bi yerinden tamamlanacak sandım.
    olmadı o da...

    ay onlarca sey yazarim suraya da, vaktime yazik hakkaten :/
    --- spoiler ---
  • birinin aklına bir fikir gelmiş, abi şimdi idam mahkumlarini denek olarak uzaya gönderiyorlar, uzayda embriyo büyümesi ve karadelik incelemesi için. bilimkadini da idam mahkumu suçlu hatta ooo süper oldu tamam. ama bu kadar. yani senaryo falan yazmaya, karakter hikayesine, karakter gelişimine falan gerek yok. ver sanatsal görüntüyü , ver rahatsız edici cinsellik sahnelerini. filmde olan hiç bir olayın hiç bir mantığı yok, anlamı yok, filmde anlatılan bir hikaye yok, baba kızın hikayesi bile o kadar yüzeysel, filmin atmosferi o kadar şok etmeye, rahatsız etmeye dayanıyor ki, bir noktada iş pedofiliye enseste kadar gidecek izlenimi veriyor. sanatsal olmaya çalışan cinsellik içeren sahneler bayağı ve tamamen gereksiz, filmin hikayesine katkısı yok diyecem ama filmin zaten hikayesi yok. robert pattinson elinden geleni yapmış ama gelişimi, hikayesi, içeriği olmayan bir karakteri ne kadar canlandirabilirsin ki?
hesabın var mı? giriş yap