• kapitalizmin değil, insan olmanın getirisidir. bu yüzden sosyalist bir idarenin önündeki her zaman en büyük teorik engellerden biri olmuştur. olmaya da göründüğü kadarıyla devam edecektir. zira oportunizm, elindekiyle memnun olmama, genel memnuniyetsizliği kullanarak kendine çıkar ve fayda sağlama sosyalist doğu blokunda hiç bitirilemeyen bir hadiseydi. sosyalizmde bireyin diğerinin kafasına basarak kendini üstün hale getirmesi nispeten daha zor olduğundan (devlet teşvikinde olmadığından) insanlar bunu illegal yapmayı sürdürmüslerdir. örnegin hep daha fazlasını isteyenlerle alakalı şöyle bir hikaye var, doğu avrupa'da meşhur ve yer yer anlatılıyor.

    ...

    günlerden bir gün bir fakir balıkçı ve karısı varmış. o kadar fakirlermiş ki tarlalarda yaşıyorlar, açık alanda yatıyorlarmış. balıkçı sabahtan akşama kadar balık tutuyor ve akşam ne tuttularsa onu yiyip geçiniyorlarmış. bir gün balıkçı nehre gidip oltasını attığında mavili morlu çok garip görünüşlü bir balık yakalamış. şaşırıp zokayı balığın ağzından çıkarınca balık dile gelmiş.

    "-ne olur" demiş "beni suya geri bırak. yakalanmamam gerekiyordu ama dikkatsiz davrandım. ben bir büyücüyüm ve vakit erken. beni bırakırsan dileğini yerine getireceğim."

    balıkçı iyi ruhlu bir insanmış. -"benim bir dileğim yok, halimden memnunum" demiş. -"ama bir de karıma sorup geleyim, belki o bir şey ister"

    balıkçı karısına gitmiş. tarlalarda soğuk bir yağmur çiselerken kadın büzülmüş halde yere bakıp oturuyormuş. ona bir büyücüyle karşılaştığını, bir dilek dileyebileceklerini söylemiş. kadın balıkçıya inanmamış. böyle bir şey söylemek için döndüğü için balıkçıyı azarlamış. "git" demiş, "kafamıza bir kulübe diksin büyücü arkadaşın da göreyim"

    balıkçı utanarak geri dönmüş. rengarenk balık suyun üzerinde balıkçının dönüşünü bekliyormuş. "ee?" demiş.

    -"kusura bakma, ben halimden yine memnunum ama sanırım karım bir kulübe istiyor."

    -"o halde tarlalara geri dön. karını bir kulübede otururken bulacaksın. beni bıraktığın için de teşekkür ederim" demiş balık suretindeki büyücü.

    balıkçı koşarak tarlaya geri dönmüş ve gerçekten de karısını bacası tüten etrafında tavuklar koşuşan tahtadan tek göz odalı bir kulübede bulmuş. kadın gülümsüyormuş. "gerçekten de doğruymuş" demiş kadın. bak bir kulübemiz oldu.

    gel zaman git zaman kadının gülümsemesi solmuş. çamaşır yıkarken tavuklar üzerine zıplıyormuş. kulübe karanlıkmış. zor ısınıyormuş. balıkçı da bütün gün balıkta olduğundan yardım edemiyormuş. bir yıl olmadan kadın balıkçıyı kenara çekip konuşmuş.

    -"bence" demiş -"bir taştan ev isteseydik daha iyi olurdu. büyücü arkadaşına git ve bir ev dilediğimizi söyle. bu kulübe bir virane. tavuklar saçımı başımı yoluyor. gece rüzgar evin içinde uluyor. git ve böyle de"

    balıkçı utanmış ama karısıyla kavga etmek istememiş. büyücüyle karşılaştığı nehir kenarına gidip suya seslenmiş.

    -"büyücü! orada mısın?"

    kırmızı - yeşil renkli bir balık kafayı sudan çıkarmış.

    -"evet?"
    -"seni rahatsız ediyorum. ben bir şey istemiyorum ama karım bir evimiz olsa daha iyi olur diyor"
    -"öyle mi? pekala tarlaya geri dön. orada karını bir evde yaşarken bulacaksın." deyip suya geri dalmış büyücü.

    balıkçı oltasını omzuna yaslayıp tarlanın yolunu tutmuş. döndüğünde gerçekten de kulübenin olduğu yerde iki katlı bir sürü penceresi olan taştan ve bacası tüten bir ev bulmuş. karısı içeride şarkı söyleyip ortalığı süpürüyormuş. tavuklar kümeslerinde, hayvanlar ahırlarındaymış. karısı bir süre mutlu olmuş.

    yine bir yıl geçmeden karısı somurtmaya başlamış.

    -"evde oturuyoruz da ne değişti. yine önemsiz insanlarız. ben yine bir balıkçının karısıyım. bu soğuk evin işini yapmaktan dilediğim gibi bir bahçem olmuyor. ne çiçek ekebiliyorum ne güllerimi budayabiliyorum. bu böyle olmayacak. büyücü arkadaşına git ve bir saray dilediğimizi söyle. hizmetçileri, bahçeleri ve salonlarıyla bir saray istiyorum." demiş kadın.

    balıkçı çok utanmış. ama nasıl olur demeye kalmadan kapı yüzüne çarpılmış ve yavaş yavaş nehir kıyısına doğru yürümüş. suyun kenarında durup kısık sesle bağırmış balıkçı.

    -"büyücü, hey büyücü!"

    yeşil - mor bir balık kafayı sudan çıkartıp aynı sesle seslenmiş.

    -"evet ne istiyorsun. evden memnun musunuz?"
    -"şey evet benim bir sıkıntım yok. kulübeden de yoktu. ama sanırım karım mutlu değil. bir saray istiyor." demiş balıkçı. bunun üstüne büyücü de :
    -"anlıyorum. o halde geri dön. karını bir sarayda yaşarken bulacaksın. istedikleri o sarayda olacak. şimdi git" demiş.

    balıkçı yine o eski kıyafetleri ve şeker kamışından oltasıyla evin olduğu yere varınca büyük bahçeleri, havuzları ve etrafında uşaklar ve bahçıvanların olduğu bir saray bulmuş. karısı bahçede bir koltuğa kurulmuş yelpazelenirken kırmızı üniformalı uşaklar çay servis ediyorlarmış. kadın görünüşe göre çok mutluymuş.

    ancak mutluluğu yine uzun sürmemiş. günler ve günler boyunca yağmur yağmış. fırtınalar boranlar birbirini izleyince kadın sarayın içinde çok sıkılmış. ne çiçeklerini ne bahçelerini ziyaret edebilmiş. kötü hava bir türlü geçmeyince hizmetçilerine kocasını getirmelerini söylemiş kadın. balıkçı büyük salona gelince de kadın kocasına şöyle demiş.

    "bu lanet hava geçmek bilmiyor. bu kocaman kafes gibi binada kapalı kaldık. git şu büyücü arkadaşına beni güneşin kraliçesi yapmasını söyle. dilediğim zaman güneş açsın ki bari çiçeklerimi görebileyim."

    balıkçı çaresiz tekrar nehir kenarına gitmiş. büyücüyü sudan çıkartıp şöyle demiş.

    "büyücü, benim bir şeye ihtiyacım yok ve biliyorum seni çok rahatsız ediyorum ama karım çok mutsuz. bahçesiyle ilgilenemiyor. senden onu güneşin kraliçesi yapmanı istiyor"

    büyücü bu sefer balık kafasını sallamış.

    "hayır balıkçı" demiş. "karın mutlu olmayacak. şimdi geldiğin yere geri dön. sarayınız eviniz veya kulübeniz olmayacak. tekrar tarlalarda yaşayacaksınız ve hayatınıza kaldığınız yerden devam edeceksiniz. beni de tekrar çağırma lütfen"

    adam koşarak sarayın olduğu yere geri dönmüş ama sarayın yerinde yeller esiyormuş. karısı bir taşın üstüne oturmuş boş tarlaları seyrediyormuş. elinde de bir yabani çiçek varmış.

    "iyi" demiş kadın. "en azından artık güneş parlıyor. şimdi mutluyum"

    ...

    ezcümle, mutsuzluk ihtirasla doğru orantılıdır çoğu zaman. dibe vurmak da iyi gelebilir bazen. sosyal bir açıklama getirmek zorundaysak da insanlık halihazırda %90 balıkçının karısıdır. hepimiz aşağı yukarı o fikri paylaşıyoruz. öte yandan sosyalist fikrin insanı çevirmek istediği model de balıkçıdır. kadın sarayda niye mutsuz oldu yerine balıkçı tarlada yatıp niye mutludur diye düşünüyorsanız insanlık adına daha katedilecek bir miktar mesafe vardır.
  • insan benliği şöhret ve övgü peşindedir. onun için ilişki içinde olunan kişilere iltifat ettikçe, değer artar. birçok insan iltifat duymadığında bunu iç kararması olarak değerlendirir. durmayın, iltifat edin, kazanın. ayrıca iltifat ederken, ettiğiniz kişiye, "sana bayılıyorum, eleştiriye açık bir insansın" demeyi unutmayın. bu onun mutluluğunu katlayacaktır, sizin de kazancınızı...
  • bir gün osmanlı kadısı bir bektaşiyi apar topar huzuruna getirir. ona bağırır çağırır. bektaşi anlattığı bir fıkrayla damarına basmıştır hükümetin. uzunca bir süre bağırdıktan sonra bektaşi:

    -bana neden bağırıyorsun? sen kimsin?

    der.

    kadı iyice sinirlenir: "bilmiyor musun ben osmanlı kadısıyım benimle dalga mı geçiyorsun?"

    -biliyorum. peki burada başarılı olursan nolacaksın ?
    -şeyhülislam olacağım.
    -peki daha da başarılı olursan ?
    -sadrazam olacağım.
    -peki çok daha başarılı olursan ?
    - hiiiç

    bunun üstüne bektaşi: "ben şimdiden hiçim" der.
  • "sıradan kendi halinde bir çiftçi olan pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır..
    uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir..
    gerçekten de reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir. pahom’a “sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der. “yoksa bütün hakkını kaybedersin..”
    pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. tarlalar, bağlar, bahçeler geçer.
    tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. koşar, koşar, ama kesilir takâti...
    halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz..
    reis olanları izlemektedir. çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. adamlarına bir mezar kazdırır. pahom’u bu mezara gömerler.
    reis pahom’un mezarının başında durur şöyle der: “bir insana işte bu kadar toprak yeter."

    (bkz: lev nikolayeviç tolstoy) (bkz: insan ne ile yaşar)
  • elinde hiçbir şey olmayanların yapamayacağı eylem.
  • bildiğin insan olmak.
    hatta ötesi (bkz: düz adam)

    .. yo maddiyata fazla bağlamamalı bu tabiri bence, seven olur daha fazla sevsin istersin, özleyen olur, özlemden ne yaptığını bilemeyecek hale gelsin istersin, seks olur, sabaha kadar bitmesin istersin, bi öpücük olur mesela, o zaten şartlar sağlanmışsa sonsuza dek sürer aklında.

    yani güzel bir şey olsun yeter ki, insan dediğin doyamaz ki.
  • (bkz: mükemmeliyetçilik)

    tam bir illettir.

    -iyi bir işe sahipsinizdir daha çok para kazanmak istersiniz.
    -iyi bir eşe sahipsinizdir, daha ateşli bir seks hayatı istersiniz, rutin sıkar.
    -eviniz arabanız vardır ama işte havuzlu villanız yoktur, aracınız da bmw değildir.
    -boğaziçi mezunusunuzdur ama işte bir harvard değildir.
    -iyi bir arkadaş çevreniz vardır ama işte daha iyisi olabilir.
    -ingilizceniz vardır ama yıllardır istediğiniz gibi ispanyolcada/almancada akıcı değilsinizdir.

    bu bir illettir, elindekinin kıymetini bilmeyen benim gibi gerizekalıysanız asla hayattan memnun olmaz, çevrenizdekileri de dibe çekebilirsiniz. benim gibi olmayın, elinizdekiyle yetinin.
  • iktisatta bir söz vardır: sınırsız ihtiyacı kıt kaynaklarla gidermek. ne kadar zengin olursak olalım zenginlerin de fazlasını isteme lüksü oluyor, arabası varsa yat istiyor. olmadığında bizi mutsuz eden her şey ihtiyaçtır ve ihtiyacımızı gideren her şey bize faydalıdır da diyor , iktisat. ne garip ders.
  • insan doğasının gereğidir.
  • greed is good demektir.

    bunu diyenler sonunda elindekini de kaybederse şaşırmamalıdır.
hesabın var mı? giriş yap