• önce iddialı bir giriş yapalım. hellboy benim için bugüne kadar yapılmış en iyi çizgi roman uyarlaması açık ara. elbet kardeşi the golden army ile birlikte. (yanına sadece alan moore'lu watchmen'i koyabilirim. hem de zack snyder denen dürrüğe rağmen.) bugüne dek çekilen şeker şurup marvel filmlerinin hepsini duvardan duvara vuracak güzellikte bir hikaye ve sinematografiye sahip hellboy. hellboy ''öteki' olmanın manasını kavrayan, kavratan ve bu ayrıksılığı bir tür ikonik ironiyle imleyen bir hikayeye sahip.

    hellboy'u diğerlerinden ayıran temel şey mesajı ve diplere gizlediği önermesi. öteki olmak mutant dünyası için yeni bir şey değil aslında. x-men'ler tamamen bu mesele üzerine kurulmuş hikayeler ki onları da az çok değerli kılan şey bu. amma ve lakin hellboy'un diğer tüm lanetli ötekilerden ayrıldığı çok kalın bir çizgi var.

    hellboy öteki olma mefhumunu diğerleri gibi insanlaşmış, evcimen, standartize bir ait olma duygusu içerisinde resmetmez. en azından evren gerçekliği olarak. superman ya da diğer tüm ikonik karakterler gibi insanlar içinde yaşayıp, ama kılık değiştirme, ama maske, ama adaptasyonla insani bir kimliğe evrilmez. o diğerleri gibi asla insanlığa ait bir projeksiyonun parçası olamayacaktır. o yüzünü gizlemez, kimliğini gizlemez, farklı bir role bürünmez. o her şeyiyle saklanan, yok olan, olmayandır. işte onu diğerlerinden ayıran en önemli mesele budur. diğer kahramanlar anti olsun olmasın bir şekilde bilinir, tanınır ve kabul görür. oysa hellboy yok hükmündedir.

    dünyaya ait bir sürü meselenin ortasında, dünyadan soyutlanmış bir gerçeğin hükmünü, savaşımını sürdür hellboy. bu hiçbir çizgü roman da (en azından uyarlaması yapılanlar arasında) görülmüş bir şey değil bana göre. hellboy'un savaşını sürdürdüğü dünya tıpkı ötelenen kimliği gibi cehenneme yakın başka bir dünyadır. dikkatli gözler kolaylıkla bu ayrımı yapabilir. mitine sadık bir şekilde dünya için savaşımını dünyaya uzak bir cehennem içersinde sürdürür kahramanımız ki bu ayrıca onun trajik bahtının da ironisidir.

    işte ironi burada devreye girer. her şeyden önce varlık olarak cennet ve cehennem mitlerinin yani bir bakıma ütopya/distopya karşıtlığının ve elbet teolojik açılımın mitlerine, mitlerin kökenine ilişkin bir başlangıcı vardır hellboy'un. dünyaya geliş biçimi, dünyada varlığını bulma biçim şeytan'ın cennetten kovulma öyküsüyle örtüşür. yani hellboy kendi cennetinden -elbet cehennemden- başka bir cehenneme -yani dünyaya- kovulur. bu küçük meleğin dünyaya düşüşüne ilişkin bir imlemedir.

    bundan sonrası varlığı sisler arasında gezinen, varla/ yok arası bir denge gözetilerek ne tam olarak var olan, ne varlığı tümden inkar edilen bir mite dönüşür hellboy. her şeyiyle bir insan ama insandan yüce, insanın değer yargıları ve düzeni içinde insandan aşağı bir varlık. kimileri için tanrı, kimileri için şeytan. inanırsanız var, inanmazsanız yok.

    üstelik onlar için düzeni sağlayıp, kaosla boğuşurken gizlenen, inkar edilen varlığını meşru kıldığı tek yer kendi türünden, soyundan olana karşı verilen bir savaş ki bu ironiye ayrıca katmerliyor. zira hellboy bir cehennem zebanisi ve kolaylıkla kabul görüp, baş tacı edileceği bir öteki evren yerine dünyaya hizmet ederek kendi türüne ihanet ediyor. bu onun en büyük çelişki. öte yandan yardım ettiği insanlar onu inkar ediyor ve hellboy'un da bildiği üzere varlığı bu dünyada asla kabul görmeyecek.

    peki kabul görmeyeceği bir dünya tasarımı için verilen mücadelenin amacı ne? işte burada yine mitik espriler var. hellboy babası (yani tanrı) tarafından insanlaştırılırken, insana ait değerleri benimseyip tüm ötekiliğine rağmen bu evrene hizmet ederken en basit şekilde insan olma deneyiminin şartlarını öğrenip, seviyor. aşık oluyor, kedileri seviyor, bira, puro içmeye bayılıyor, babasına saygı duyuyor ve elbet bir avuç insan biliyor olsa da ait olmadığı evrene hizmet etmenin ayrıcalığını yaşıyor içten içe. bir bakıma gururunu ve egosunu okşuyor. işte bu nüans onu daha az ya da çok insan yapmıyor. ortalama bir karakter gibi kılıyor. taş eli, gücü, yetenekleri, boynuzları, kırmızı derisi ona farklılıklarını hatırlatsa da kendini gerçek kıldığı bir avuç insanla olan ilişkisine yaklşımı oldukça duygusal. bu hal kendi türüne ihanet etmesine sebep olsa da henüz yapması gereken bilinçli tercihin, geçmesi gereken zorlu sınavın farkında değil. bir bakıma toy ve saf.

    del toro, hellboy evrenin yaratırken mitlere sadık kalıyor. kırmızı/mavi kontrasıyla yaratılan iç içelik ve karşıtlık hem karakterler arası ilişkilerde, hem renk ve görüntü paletinde çok keskin bir şekilde ortaya çıkıyor.

    dünyaya ait olup, dünyadan farklı olan bir kadına tutuluyor örneğin. kendisi ateşi, kızılı temsil ederken, karşısından duran kadın alevin rengini maviyi, hellboy'u tutuşturacak kıvılcımı simgeliyor.

    ait olmadığı dünyaya ait şeyleri sevmesi zorunluluktan gelen bir tür uyum çabası mı yoksa gerçeğini mümkün kılmak için beklediği bir zaman mı var? işte hellboy burada bir fark yaratıyor. cennetten kovulan ya da dünyaya sürülen habis şeytan düştüğü yerde istediği hakimiyeti kurabilir. kendi türüne, soyuna bir kapı açabilir. onu hakir gören, kabul etmeyen, varlığını inkar eden basit insanlığa karşı zalimce davranabilir. ama hellboy basit insani bir nüansla tüm bu fikirleri defediyor. çünkü bir kadını seviyor. o kadının ait olduğu insanlığı seviyor. o kadın ironik bir şekilde kendisi gibi bir lanetli olsa da ait olduğu soyu, evreni seviyor.

    kendi türünün dünya üzerindeki hakimiyeti için anahtar görevi görse de dünyaya ait olan dünyevi şeyleri en basit haliyle seviyor. gofreti, silahları, maço davranışları, kötü espirileri. işte onu bu kadar insan kılan ve ironiyi katmerleyen şey bu. burada dünyaya ait olmayan bir varlığın insanlığı bu kadar benimsemesini bir tür asimilasyon, faşizm, dayatma olarak da okuyabiliriz. bir tür uyum sağlama nosyonu olarak da. özellikle kökenlerine ait dinsel ritüellerle hristiyanlığın hizmetinde bir tür şövalye olarak da görebiliriz, sıradan, basit bir tür inanan olarak da okuyabiliriz. neresinden bakarsanız bakın büyük, kompleks bir insanlık, öteki, kimlik karmaşası ve diğer tüm evrenlere göre çok daha gerçekçi bir evren.

    del toro'nun hellboy'un varlığına koşut seçimleri de alkışı hak ediyor. hellboy'un tüm aksiyon sahneleri mümkün mertebe gerçeğe yakın duruyor. dikkatli gözlerin fark edebileceği üzre daha westernize, eski usul teke tek dövüş sahnelerini kullanmayı seviyor del toro. hellboy'un duygusal kastrasyonuna uygun bir şekilde yıkım dolu sahneler bunlar.

    kökenine dair basit bir soruyla başlıyor zaten film. insanı insan yapan nedir? ve sorduğu bu sorudan sonra belki fazla amerikan ve fazla arkaik bir fenomenle cevaplıyor sorusunu. hellboy'u öteki olarak bu dünyaya ait bir kutsamaya tabii tutarken, aslına ilişkin bir inkara girişmiyor ama. çünkü orada yatan cevherin farkında yapımcılar. zira kardeşi golden army'de farklı olanın, eski olanın, modası geçenin nasıl değersizleştiğine ilişkin bir saptama var. hatta bir tür nostalji güzellesi.

    benim için ikonik sahneler mevcut filmde. özellikle finalinde yükselen, aşka dair replikler birçok büyük aşk filmine taş çıkarır. hellboy'un sevdiği kadına hellboyca attığ o 3 cümlelik aşk tiradı benim için sinema tarihinin en güzel aşk sahnelerinden birini yaratıyor.

    küçük bir çocukla çatılarda kurabiye yiyip, müslüm gürses şarkılarına nazire yaparcasına sevdiği kadını takiplediği ve muzur, hınzır bir çocuk gibi saçma sapan hareketlere giriştiği o anlar tek kelimeyle mükemmel.

    hellboy'u nazarımda iyi yapan şey tutarlılığı zaten. çizgi romanlarına hakim değilim. devamında kahramanın yaşadığı değişim ya da gelişimi bilmiyorum ama 2 filmlik seride ''öteki'' mefhumuna atılan bakış bu seriyi benim için ayrı bir yere koyuyor.

    ismini bile cehennemden alan bir karakterin cehennemle savaşımını insana ait değerlerle sürdürmesi, varoluşsal, teolojik, kökene dair kocaman bir çelişki yumağı taşıması, iyi/ kötü dengesini ona sağlanan özgürlükler çerçevesinde değerlendirmesi, farklı olmanın trajedisini sürdürürken bundan yakınmayıp, bu farklılığı sürdürübileceği benzerlerini araması, tam da geldiği yer ve düştüğü yer arasında bir tür gri bölge yani araf içersinde kalıp denge gözetmesi ve hikayesini sürdürmesi onu bambaşka bir yere taşıyor. farklı olanla kendini mümkün kılan bir gerçeği sevmek, dışlanmanın yarattığı kötücül duygularla boğuşmak ve her savaşta bu gerçeğin farkında olmak.

    asla kabul göremeyeceğiniz bir dünya için kendi gerçeğinizi feda etmek. ve bunun kahramanca mı, soysuzca mı olduğu düşüncesini, yargısını sürekli üzerinizde taşımak. bence tüm bunlar hellboy'u diğerlerinden ayrı bir yere koymak için yeterli.

    umarım del toro 3. filmi çekmek için elinden geleni yapar. zira bugün çekilen birbirinin karbon kopyası marvel filmlerini gördükten sonra bu filmin yarattığı dünyaya saygı duymamak elde değil. kısacası hellboy ağır makyaj altında kusursuza yakın oyun veren usta aktör ron perlman'ın da fazlasıyla doğru yorumuyla her açıdan görkemli bir kahraman ve mitine ilişkin kocaman ironisiyle her daim perdede olmayı fazlasıyla hak ediyor.
  • 2019 yapımı son zamanlarda izlediğim en kötü film olmuştur maalesef... hellboy film serisi, maalesef oldukça kötü bir uyarlama ile resetlendi. peki neden guillermo del toro ve ron perlman'ın iki film süren harika birlikteliği devam ettirilmedi de vasat ötesi bir iş çıkarıldı? kendi yorumlarımla açıklamaya çalışacağım.

    hellboy'un ilk filmi sinemaları teşrif ettiğinde yıl 2004'tü ve çizgi roman uyarlamaları x-men ve örümcek-adam ile iyi bir çıkış yapsa da günümüz popülerliğine ulaşmamıştı. bu dönemde hellboy gibi, marvel veya dc değil de görece butik bir yayıncı olan dark horse comics'ten çıkan, bilinirliği -özellikle abd dışında- fazla olmayan ve gotik atmosferi itibarıyla herkese de hitap etmeyen bir karaktere yatırım yapmak cesurca olmasına rağmen riskli bir işti. zira film de 66 milyon dolarlık bütçesine karşın dünya çapında yalnızca 99 milyon kadar hasılat yapmıştı. bir filmin, giderlerini çıkarıp kara geçmeye başlaması için bütçesinin iki katı kadar hasılat yapması gerektiği düşünülürse, spider-man 2'nin 200 milyon dolarlık bütçesiyle yaklaşık 800 milyon kazandırdığı bir dönemde hellboy'un ilk uyarlaması biraz hayal kırıklığı uğrattı diyebiliriz. yarattı yaratmasına da, film oldukça eli yüzü düzgün, fıstık gibi bir uyarlamaydı. yönetmen guillermo del toro filmin hikayesini ve senaryosunu da kendi yazarak bütünlüklü bir işin ortaya çıkmasını sağlamıştı. çizgi romanın steampunk, gotik ve cool estetiğini başarıyla filme aktarmıştı ve hellboy'u canlandıran aktör ron perlman da yer aldığı her sahnede parlıyordu. yine de bu ilk film, yapımcı revolution studios tarafında mali sebeplerle şüpheli bir konumda kaldı ve serinin devamı için 4 yıl gibi uzun bir süre geçmesine neden oldu.

    del toro'nun 2006 tarihli filmi el laberinto del fauno'nun (pan'ın labirenti) araya girmesi sebebiyle ikinci film, hellboy 2 the golden army, ancak 2008'de gösterime girebildi. bence aradan bu denli uzun süreler geçmesi, izleyici tarafında canlılığı ve takip edilebilirliği azaltıyor. bu da ister istemez gişeye yansıyor. altın ordu yine de ilkinden çok daha iyi bir gişe başarısı (85 milyon bütçe, 160.5 milyon hasılat) yakaladı ve hem film eleştirmenleri hem de izleyiciler tarafından oldukça beğenildi. del toro, uzmanı olduğu fantasy türünü büyük bir emek vererek, yaratıcı bir şekilde ele almıştı ve bu da, severek yapılan her işte olduğu gibi başarıyı getirdi.

    ancak tüm bu artılarına rağmen altın ordu büyük bir hit değildi. 11 temmuz gibi gişe filmlerinin boy gösterdiği bir tarihte gösterime giren ve hit olması beklenen bir filme kıyasla muazzam kâr etmemişti. esas olan da, birinci ve ikinci hellboy filmleri hak ettiği takdiri gösterimde kaldığı sürede değil, daha sonradan dvd piyasasında gördü ilginç bir şekilde. torrentçilerin şapkasını önüne koyup düşünmesini sağlayacak bir örnek daha*... (özellikle golden army'nin zamanında basılan metal kutulu özel baskı, figür hediyeli dvd' sini hala özenle saklıyorum ben de).

    burada ara vererek guillermo del toro'ya değinmek istiyorum. yönetmenlik hayatının ilk elle tutulur işini cronos ile yapan meksikalı yönetmen, sonrasında mimic ve blade 2'nin başına geçerek geek damarını ana akım sinemada başarıyla temsil edeceğinin sinyallerini çoktan vermişti. kendisinin evine bakarsak bile fantastik dünyayı, gotik geleneği ve aklınıza gelebilecek bütün yaratıklı şeyleri bayağı sevdiğini rahatça anlıyorsunuz. işte ilk iki hellboy filminin başarılı olmasındaki asıl sebep, del toro'nun bu tutkusudur. tıpkı yüzüklerin efendisi üçlemesinin başarısının ardında peter jackson'ın hissedilir bir imzası olması gibi.

    filmlere dönelim. hellboy 2'nin orta karar başarısından sonra stüdyolar üçüncü bir filme ışık yakmak istemedi. film endüstrisi ve özellikle çizgi roman uyarlamaları marvel sinematik evreni'nin ilk filmi iron man ve nolan'ın the dark knight'ı ile gittikçe büyüyor ve daha büyük gişe başarıları hedefleniyordu. ancak altın ordu'nun hikayesi, üçüncü bir filmin geleceğine dair bir sinyal vermişti ve gidişat, güzel bir filmle üçlemenin tamamlanacağı yönündeydi. geçen süre içerisinde ron perlman'ın hellboy makyajını sevmediği ve bu nedenle yeni hellboy filmine sıcak bakmadığı söylentileri çıktı. kendisi de yaşlanmaktaydı. ilk filmde 54, ikincisinde 58 yaşında olan aktörün yaşı 60'lara varmıştı. bu arada stüdyolardan istediği onayı alamayan del toro da başka işlere yöneldi. don't be afraid of dark'ın ve hobbit'in senaryosunu yazdı, tv dizilerinde yönetmenlik yaptı. 2013'te de pasific rim'in başına geçerek filmi hem yazdı hem de yönetti. pasific rim, 190 milyonluk bütçesini 411 milyon hasılat yaparak çıkardı ve yapımcısı legendary pictures'a tatmin edici bir kâr getirdi.

    del toro, takvimler 2015'i gösterdiği sıralarda ron perlman ile içinde uzun süredir ukde kalan hellboy 3 için lobi çalışmaları yapmaya başladı. hikayeyi tamamlamak istiyordu ve bunu da hakkını verecek bir bütçe ile, yaklaşık 120 milyon dolarlık bir para ile yapmayı amaçlıyordu. üçüncü filme gereken büyük bir savaş sahnesi, daha büyük maliyet demekti.

    ron perlman, haziran 2015'te twitter üzerinden #hellboyiii hashtag'i başlatarak üçüncü filmin çekilmesini istediğini cümle aleme duyurdu. filmin diğer oyuncuları doug jones ve selma blair de ona ziyadesiyle destek verdi. ilgili tweet

    ancak del toro'nun pacific rim'de birlikte çalıştığı legendary, son filmi 2008'de çıkan ve pek de büyük bir gişe hasılatı yapmamış bir seri için yeşil ışık yakmaya pek sıcak bakmadı. yönetmene şöyle bir şart koştular: pacific rim 2 tutarsa, istediği bütçeyi vereceklerdi. ancak sonrasında şöyle bir olay oldu, legendary pictures, çinli wanda group'a satılarak el değiştirdi. wanda, pacific rim 2'yi çekmeye hazırlanan del toro için "birkaç ay daha bekleyelim" dedi ancak bu, o zamanlarda the shape of water'ın prodüksiyonu ile uğraşan yönetmen için hiç uygun bir zaman değildi ve pacific rim 2'nin yönetmenliğine daredevil dizisinin showrunner'ı steven deknight getirildi, del toro yalnızca senaryoyu yazdı. anlayacağınız, şirketin el değiştirmesi tam da pamuk ipliğine bağlı olan hellboy 3'ün tekrar unutulmasına neden oldu.

    ve geldik 2017'ye. guillermo del toro, üçüncü filmin %100 yapılmayacağını duyurarak maalesef noktayı koydu. hellboy'un yaratıcısı, usta çizgi roman sanatçısı mike mignola da serinin sıfırlanacağını duyurdu. kahırlardan kahır beğenme anıydı serinin tutkunları için. paçalarından karizma akan aktör ron perlman, franchise'ın resetlendiğini cümle aleme duyurduğu ciğer yakan bir tweet atarak hançeri sapladı: ilgili tweet

    serinin, del toro ve ron perlman olmadan sıfırlanacağını (reboot edileceğini, remake değil) ve başrole de stranger things'ten tanıdığımız david harbour'un geçeceği açıklandı. ron perlman, olanların üzerine, geçtiğimiz kasım ayında katıldığı bir radyo programında şu açıklamayı yaparak ciğerleri bir kere daha yaktı:

    "fanlara bir kapanış borçlu olduğumuzu hissediyordum, ve çok sayıda insan çok sayıda farklı yollara gitti ve ben de... bunun üstesinden gelemedim sadece."

    del toro gibi janranın üstadı olan yönetmenini ve perlman gibi rolle hem fiziksel hem de psikolojik açıdan bütünleşen başrolünü, kısacası ruhunu kaybeden hellboy önce +17, sonra da +13 olacağı açıklanan ve daha karanlık olacağı söylenen yeni sürümüyle yeniden çekildi ve kötü prodüksiyon ve ruhsuz oyuncu kadrosuyla büyük bir hayal kırıklığı yaratarak sanırım seriye son noktayı koydu. uzun bir süre sinemalarda hellboy göreceğimizi sanmıyorum artık.

    çok uzattım, sonuç olarak sebepleri şöyle sayabiliriz:

    1. ilk iki film, zamanında stüdyoların iştahını kabartacak kadar hasılat yapamadı.
    2. del toro, üçüncü film için ilk iki filmden daha fazla bütçe istedi (ve haklıydı da).
    3. del toro ve aktörler başka işlere yoğunlaştı.
    4. perlman, hellboy'u sevse de ilerlemiş yaşına ek olarak ağır makyajla uğraşmayı pek sevmiyordu.
    5. del toro, stüdyosuyla anlaşmazlıklar yaşadı (ki kendisi de artık oscar'lı bir yönetmen olarak "ne verirseniz bir şekilde yaparım abi" toyluğundan uzak, kalibreli bir sanatçı haline gelmişti. istediği bütçeyi alamadığı takdirde "çekmem" diyebiliyordu artık).
    6. insanlar, sonuncusu 2008'de gösterime giren bir seriyi unuttu, aradan 10 yıl geçti zira. örneğin monsters, inc.'in 1. ve 2. filmleri arasında da 12 yıl var ancak çok fazla gişe yapmayan hellboy tarzı filmler, pixar'ın seyircisiyle kurduğu duygusal ve biraz da masum bağı fazla kuramadığı için zamana aynı şekilde direnemiyor bence.

    john wick'in kısa sürede üç filme ulaştığı hatta taken serisinin bile üç filme tamamlandığı modern çağlarda bir hellboy 3 çekilemedi anlayacağınız. kendisini asla çekilmeyecek olan the amazing spider-man 3'ün durduğu buruk müzeye kaldırdık. ne yapalım... artık hellboy'u membağından, esas timeline'ı olan çizgi roman sayfalarından takip etmeye devam edeceğiz.

    edit: bir iki cümle ekledim.
  • bir çeşit kavruk* anadolu delikanlısıdır. babasını aniden görünce içtiği sigarayı arkasına saklar.
  • liz sherman adlı karakter , nasıl araba vurdurularak çalışıyorsa , bu filmde tokatlanarak çalıştırılabilmiştir.
  • özellikle çizgi romanın görsel yapısını birebir içermesiyle takdirimi toplamış uyarlama. adeta hellboy olmak için yaratılmış ron perlmanı bir yana bırakırsak, rasputinden, liz shermana kadar tüm karakterler çizgi romandakilerin tıpkısı (çok sıkı bir açıklamayla belirtildiği gibi gözler hariç), mekan tasarımları çizgi romanlardakine sadık, hatta kurgu bile çizgi romanı destekliyor, örneğin hellboyun dayak yediği sahnelerde. öyle ki filmdeki bonus karakter olan ölü amca bile çizgi romanla örtüşüyor, çizgi romandaki tüm ölüler gibi koyu gri - yeşile kaçan - renk, çürümüş beden ve disney çizgi filmlerindeki kötü adamlar gibi incecik bir vücut.

    bahsettiğim görsel sadakat filme inanılmaz bir güven duygusu katıyor. insanı izlerken "eh be kardeşim şu da şöyle yapılır mı" duygusundan kurtarıyor. hele ki daredevildeki siyah kingpini, batman and robindeki meme uçlu batman kostümünü gördükten sonra.

    genel olarak da çizgi romandaki umursamazlık havasını yansıtan, eğlenceli bir film olmuş.
  • üçüncü filminin çekilmesi için neyin beklendiğini bir türlü anlayamadığım seri. aradım taradım, en ufak bir bilgiye de rastlayamadım.

    gayet başarılı bir giriş yap, çoğu serinin aksine ikinci filmde çıtayı yükselt, beklenti yarat sonra tısss. o kadar salak saçma seriler devam etti de hellboy'un günahı nedir? zamanı da geçti geçiyor, ron perlman 66 yaşını deviriyor, gerçi ona bıraksan 80 yaşında da oynamaya devam edecek ama yani belli mi olur?

    üzülüyorum sözlük. böyle güzelim konular, filmler güme gidiyor ya, içim kan ağlıyor. the lost room 1, bu 2. umarım korktuğum gibi olmaz da del toro amca devamını getirir. onsuz da olmaz, ron olmadan da olmaz.

    bir ah çeksem hollywood'tan duyulur mu acaba?
  • şu ilk filmin 2004 fragmanı,

    şu da yeni filmin 2019 fragmanı,

    başka lafım yok.
  • ustunkoru sonu di$inda eksiksiz bir film. anlatimi orjinali kadar puslu olmasa da cizgi romanini aratmadi. hatta her karakter tam cizgi romanda hayal ettigim gibi cikti cok memnun oldum. hellboy gibi agir ilerleyen bir cizgi romandan fazla bile aksiyon cikmi$ bence. siradan super kahraman hikayelerine alternatif arayanlar icin iyi bir ba$langic filmi.
  • filmde hellboy'un replikleri de yarmaktadır.. mükemmel tonla söylenen "oh crap!" lerden tutun da "second date, no tongue!"..ha bir de ajan myers "bu da nesi?" diye dumura uğrayınca "gidip bir sorayım.." diyerek canavara dalması, çalan telefonu duvardan söküp "its for you" diyerek onunla bir güzel canavarı pataklaması, ve tabii ki "red means stop!"

    ayrıca hellboy ile kediler arasında bilmediğimiz bir bağ var anlaşılan..
  • şimdi, bu filmi gördüm ve her saniyesinde eğlendim, çok iyi bir filmmiş. eğer ki "yuh be nesi iyi film, ben 6 yaşımdan beri hellboy okuyorum, filmi bok gibi olmuş." diyen varsa, kellemi hemencecik alabilir, zira çizgiromanını okumadım, boynum kıldan ince.

    hellboy karakteri, ron pearlmanın oyunculuğu, spidermanvari esprileri ve wolverine soğukkanlılığı ile zirvede, bravo. abe sapien filmin bir diğer baba karakteri, eminim devam filmlerinin en önemli malzemelerinden olacaktır, kalbimi kazandı.

    film indiana jones tadında başladı ve ilk yarısı baya eğlendirdi.

    --- spoiler ---
    filmde 5 dakika ara verdiler
    --- spoiler ---

    ikinci yarıyı ise ben şahsen üçbuçuk atarak izledim. hayır, filmin heyecanından falan değil. salonda oturan hacı sakallı, takkeli ve şalvarlı abiyi farketmemden. ulan filmin adı hellboy bi sakata gelmeyelim falan derken film bitti, ivedilikle salonu terkettim.
hesabın var mı? giriş yap