• birkaç yazımı buldum. kenarda durmuşlar. yollayamamışım. bugün olanlardan sonra yazmak istiyorum hepsini.

    ---28eylül2010---
    herkes biliyor etrafımdaki, artık alışıyoruz yavaş yavaş. nasıl alışılır ki böyle bir şeye? gerçi bunları yazmak bile garip geliyor. iyileşemiycek annem.
    kemoterapiye vücudu ne kadar dayanabilir ki daha fazla? düşünüyorum, nasıl da acı dolu bir hayat benimkisi. kim dinlemek ister ki?
    ama bir şekilde içimi dökmek istiyorum. o yüzden yazıyorum zaten.
    soruyorlar; "nasıl annen?".
    "iyi" diyorum, "aynı işte, devam ediyor tedavisi". sonra kafamı çeviriyorum. zaten yerden kaldıramıyorum gözlerimi, konu annem olunca.
    bugün bir arkadaşımla daha konuştum. ilk defa tam olarak söyledim, yazmadım, söyledim; "annem iyileşemiycek, doktorlar da dedi, tam olarak bir iyileşme olmayacak."

    ---27ekim2010---
    "çık ordan!" diye bağıracaktım biraz daha gücüm olsaydı eğer. her seferinde olduğu gibi o iğrenç korku beynimi ele geçirmişti. çarşambalardan nefret ediyordum annem kemoterapiye başladığından beri. annem kemoterapi almaya başlayalı 32 ay olmuş, şimdi saydım. arada sadece 9 ay gibi kısa bir süre vücuduna zehir almadı. vücuduna aldığı o zehirler de hiçbir ise yaramadı. yarasaydı kapıdan bakarken bağırma isteğiyle dolu olmazdım. beynim "her şeyi bırak" diye bağırmazdı; annemin elinden tutup boğaziçi köprüsüne gitme isteğiyle dolu olmazdım. kapıyı kapattılar yüzüme, hemşirenin kendisi de çıktı sonra. tomografisi çekilecekti. o camekân mekândan tomografi odasına "derin nefes al" gibi acımasız emirler verilen odanın kapısındaydım bu kez. annemi düşündüm. insan bu kadar acı çekerken nasıl derin nefes alır? "siz salonda bekleyebilirsiniz" dedi hemşire uyuz bir tavırla. beklemesine beklerdim tabii istesem. oturabilsem, salonda da beklerdim tabii. "sizin hiç anneniz kanser oldu mu?" diye sormak istedim yaşlı gözlerle. sormadım tabii, bu kadar acımasız olmanın anlamı yoktu, sustum. ben yine sustum. sonra annem çıktı. tomografisi iyiydi. kan sonuçları kötü çıktı ama. doktor geldi konuştu, gitti. doktorlar hep gelip, konuşup giderler. annem babamla bana baktı. "ben iyileşemiycem" dedi. saçmalamaması gerektiğini falan söyledik sanırım babamla tam hatırlamıyorum. nefes almakta güçlük çektiğim dakikalardı. bir daha nefes almamak için neler verirdim o an. tanrı eğer varsa neden sürekli bize yükleniyordu? ölüm çözüm müydü? bu kanser damgasını yiyip normal yaşamak mümkün müydü? annem geçen gün "hala ümidin var mı senin?" dedi. yok anne. benim artık hiç umudum yok. hepsi bitti. benim umudum yok. artık çok vaktimiz kalmadı giderken beni de al, yalvarırım.

    ---26ocak2011---
    yine tomografi... kötü geldi bu sefer sonuçlar. yine ilaç değişti. nasıl bu kadar soğukkanlı karşılayabiliyor tüm bu olanları? peki ben? ben nasıl bu kadar rahat söyleyebiliyorum artık iyileşemeyeceğinin kesin olduğunu? hayat nasıl bu kadar acımasız olabiliyor? ölüm nasıl bu kadar yakınımıza geldi? sadece birkaç yılımız mı var şimdi? gerçekten bir yılımız var mı? ya yıllarımız? anne bu kadar kısa mı yani birlikteliğimiz? gerçi kimse söylemedi bunları bize. ne bileyim, gelip "2 yıl ömrü var" diyen olmadı. o işler filmlerde oluyor bence. hiçbir doktor o kadar cesur değil. ben artık düşünmekten bıktım. beynim uyuşuyor. beynimi hissedemiyorum. ölüm nasıl da dibimizde. anne ölmemelisin! bu kadar çabuk olmamalı! ben bu kadar fazlasını kaldıramam. daha çok erken anne!
    anne gözünün içine her baktığımda başka şeyler görüyorum. anne daha öğreteceklerin var bana. daha araba sözün var. anne yapmadığım şeyler için beni suçlaman gerek daha. anlamsız tartışmalar var bizi bekleyen. daha uykusuz gecelerim olmalı, ama yan odamda senin uyuduğunu da bilmeliyim anne. anne gözümü kırpmadığım geceler geçirmeliyim; sabahında "bütün gün uyuyorsun" diye senden fırça yemeliyim. anne seçilmiş insan olmamdan şüphelenmeliyiz daha birlikte, başımıza her yeni olay geldiğinde. anne sen olmazsan tanrının varlığına beni kimse inandıramaz. anne ben yorulmalıyım daha sana bir şeyler anlatmaya çalışırken, sonra sen kafanı çevirip benim anlattığım şeyle en ufak alakası olmayan şeyler anlatmalısın bir başkasına. abuk subuk şeylere takılmalısın anne. en sinir olduğum şeyleri yapmalısın. sana taparken bir yandan da senden nefret etmeliyim içten içe. artık yeter diye kafama sıkmayı düşünürken içimde hala beni yaşamda tutan bir şeyler olduğunu fark etmeliyim. her sabah okula gitmeden önce sakince seni uyandırmalıyım. sen heyecanla uyanıp, her sabah bıkmadan "yine mi banyo yaptın, bari içine fanila giy" demelisin. akşamları erkenden eve çağırıp beni bıktırmalısın. geceleri hiçbir yere göndermemelisin, arkadaşlarımın hapis diye nitelendirdiği hayatın hükümdarı olmalısın. fedakarlıklarımın farkına varmayıp, en ufak bir hatamı bile yakalarken hiçbir başarımla övünmemelisin. master'ımı yaparken bile anadolu lisesi kazanamayışımı kafama kakmalısın. arabayı park edişimi beğenip, "bak gerçekten istediğin her şeyi nasıl da beceriyorsun" diye, onu bile laf sokuşturarak taktir etmelisin. hiçbir arkadaşımı beğenmemelisin sonra.
    anne benim hayatım senle geçmeli. bu kadar hayatımken şimdi nasıl çekip gitmeyi düşünüyorsun? anne burda kalmalısın; yanımda. babamın evde olmadığı geceler yanında yattığımda yine nefesini dinlemeliyim. her geceyi yarım saatte bir uyanarak iğrenç, kabuslu birkaç saatlik uyuklamalarla geçirirken; yanında yattığım zaman deliksiz uyumanın tadını hissetmeliyim ben hep.
    anne sen hep yanımda olmalısın, somut olarak.

    sırf hapiste penceresiz kalınmıyor anne. ben penceresiz kaldım anne. uçurtmam tellere takıldı. hani benim gençliğim anne?
  • durup dururken anlamsızca hayatı sorguladığım anlarda aklıma gelen şarkı.. istemeden soruyorum boşluğa "hani benim gençliğim anne?".. yanıtı ise her zamankinden daha yakıcı bir sessizlik, biraz daha boğucu bir karanlık.
  • hem öksüz hem yetim kalmis sarkidir gün itibariyle, *

    1987 yilinda cikmis, kapaginda ahmet kaya'nin cizimi olan yorgun demokrat albümünün acilis sarkisiydi,

    o perde bugün kapandi.
  • yorgun demokrat albümünden ahmet kaya denilince akla gelen şarkılardan. bir yusuf hayaloğlu şiiri...
  • ağır tahrip etkili ahmet kaya şarkısı. tutulduğum

    "ne varsa buğusu genzi yakan ekmek gibi aşk gibi, aah ne varsa güzellikten yana bölüştüm, büyümüştüm"...
  • duvarlar konuşmuyor anne...yalnızlığın tarifi
  • akla gelip mirildanmaya baslanildiginda bile goz yasartan bogaz dugumleten sarki. simdi boyle oldu da bana.
  • akşam akşam hıçkıra hıçkıra ağlatan ahmet kaya şaheseri.
  • yalnızlığın ağır geldiği anlar, yalnızlığını paylaşan ses olur bu şarkı. "birileri hissettiklerimi hissettiyse bir zamanlar, en azından teğet geçtiyse duygular; o kadar da yalnız değilim" demek için bahane edersin. bilincini kaybedersin...
  • sinirlerim hırpalanmış olduğu için mi bu kadar ağlatıyor, yoksa şarkıda mı bir efsun var bilemediğim tel örgüdeki uçurtmam.
hesabın var mı? giriş yap