• https://tam-metni.nasil-yazilir.com/…-kanunlar.html

    edit: zamanında ben tercüme edip sözlüğe koymuştum.

    yine de altına "ben çevirdim, bizzat yazdım" yazmamıştım.

    ha buna rağmen sırf (başka bir entry ile ilgili olarak) "copy paste değil alın teri" yazdım diye ekşi sözlüğün pek popüler olan bir yazarı ağza alınmadık küfürler içeren entry girmiş ve silmemekte de yıllarca direnmişti.

    o yazar* ekşi sözlük'e layık bir yazarmış, bu entry ise ekşi sözlük'e layık bir entry değilmiş. sözlükteki 8. yılım itibariyle anladığım budur.

    tabii telif hakkı uyarısı koymadığım için bu metin vikipedi başta olmak üzere pek çok yerde benden izin almadan kopyalanmış. hiç problem değil. en azından bana ve benim üzerimden hiç tanımadıkları başka insanlara ağza alınmadık küfürler etmiyorlar. o da bir şeydir.
  • simdi simdi aklimda japon bayragi gibi dalgalanir durur, gun oydu ki bu yasalarin varligindan bana ve bagli bulundugum kumeye ilk kez haber veren kisi, bu yasalarda bahsi gecen
    "birinin okuzunu oldurenin cezasi olumdur" maddesini irdeleyerek
    "o donemler yasalar boyle okuzu insanin ustunde tutuyormus" yanlis yonlendirmesinde bulunmustu.
    bu sebeptendir ki hammurabiyi hep bildigin okuz gibi dusundum, ismimle tunc kafiye teskil etmesine dahi prim vermedim.

    seneler sonra bahsi gecen okuzun yasalarin hakim oldugu donemde ileri derece uretim araci olmak sifatiyla kitlelerin toplu ihtiyacina karsilik veren bir birim oldugunu ogrendigimde bu yasanin donem kosullari icindeki hakliligina, ve de bize hadiseyi boyle nakleden kisinin okuz olduguna, handiyse o gunlere boyle de olsa bir ozlem duyduguna kani oldum.

    dunun agir sanayi aracindan bugun ogretmen yapilmasi ne aci.
    (son dakikada ogrendim ki okuz okldurmenin cezasi olum de degil imis, kari her bi boku yanlis anlatmis)
  • hammurabi abi, bu kanunları yaptıktan sonra yazıtının son bölümünde postayı koymuştur:

    "haksızlıkları kaldırmak ve zayıfı kuvvetliye ezdirmemek için bu kanunları taş abideye yazdırıp heykelinin önüne diktirip babil'de esagila (marduk mabedi) mabedine herkesin görmesi için diktirdim, şikayeti olan gelip okusun ve ona göre hakkını arasın."

    varsa şekliniz babil'e bekleriz hesabı...
  • despotik yapısının yanında toplumsal sorumluluk bilincinin ve bu tür bir sorumluluğun paylaşımının da teşvik edildiği bir garip yasalar bütünüdür kendisi. mesela; bu eski sami yöneticiler özelikle seyahat eden tüccarların korunması için yerel yöneticileri ve halkı motive etmek amacıyla, suçun işlendiği yerdeki vatandaşları ve yetkilileri de sorumlu tutardı. bu amaca yönelik oluşturulmuş birkaç kanun maddesi vardır hammurabi yasalarında. bu anlayışı, işlenecek her hangi bir suçun tek tek bireyler tarafından engellenmesini öngören ve o toplumdaki suç oranını bu yolla düşürmeyi hedeflemiş bir yöntem olarak yorumlayabiliriz.

    hasılı, öyle yüzeysel bir şekilde kalıplara konup incelenip anlaşılabilecek kadar basit bir adalet anlayışı yoktu eski sami hukuk kültüründe. modern tanımlamalarımız dahilinde bir yandan despotiktir, insanlık dışıdır; diğer yandan modern toplumsal düzen algımızdan çok daha pragmatik ve rasyonel öğeler barındırır içinde. dolayısıyla hammurabi kanunları, üzerine yeterince mesai harcamadan tutarlı fikirler edinemeyeceğimiz bir hukuk sisteminin ürünüdür.
  • eğer bir müteahhidin sağlam yapmadığı bir binanın çökmesi sonucunda bina sahibi hayatını kaybederse, müteahhit ölüm cezasına çarptırılır.
    eğer bina sahibinin oğlu hayatını kaybetmişse,müteahhidin oğlu ölüm cezasına çarptırılır.
    eğer bina sahibinin kölesi hayatını kaybetmişse,müteahhit aynı değerde bir köleyi bina sahibine verir.
    eğer müteahhidin sağlam yapmadığı bir binanın çökmesi sonucunda bina sahibinin malları hasar görmüşse, müteahhit binayı yeniden yapacağı gibi bina sahibinin tüm zarar ve ziyanını da karşılayacaktır.
    bir binanın inşaat kurallarına uyulmadan yapılan bir duvarı yıkılırsa,müteahhit tüm masrafları kendisine ait olmak üzere o duvarı sağlamlaştırmak zorundadır.
  • hammurabi'den bahsediyoruz: bir hükümdar, psikolojik bi insan.

    hükümdarlığının sonlarında kendisinin yargıç olarak verdiği kararların derlenmesiyle hazırlanmıştır hammurabi yasaları. kan davasını ve öc almayı, kişisel misillemeyi reddederek, "kısasa kısas kardeşim" demiştir, "bunu anlamıyorsan, `göze göz dişe diş". kabile geleneklerinin aşılması anlamında (ne zamandır böyle bir "anlamında" kullanmamıştım, hey gidi) adeta bir mihenk taşıdır.

    mihenk taşı da ne kelime; halkın görebileceği bir yere 2,5 metre yüksekliğinde 28 sütun üzerine yazılmış 280 küsür maddeden oluşur. ceza, usül, medeni hukuk ve kamu hukukuna dair halen geçerliliğini koruyan hükümler taşır taş.
  • babil kralı hammurabi tarafından m.ö. 18 yüzyılda mezopotamya'da uygulanmış gelmiş geçmiş en sert kanunlardir. kanunlar kısasa kısas mantığına dayanır. verilen her cezada insanın bir uzvunun kopartılması neredeyse şarttır. örnek olarak duvar delerek hırsızlık yapmış bir insanın üzerine duvar devirerek öldürülmesi kayıtlara geçmiştir.
    (bkz: hammurabi)
    (bkz: şeriatın kestiği parmak acımaz)
  • aslına bakarsanız zamanı için oldukça modern olan ve günümüzdeki pek çok hukuk kuralının atası olarak sayılabilecek bir kanun derlemesidir. sözgelimi 3. maddeyi ele alalım:

    "bir kimse büyüklerinin huzurunda bir suç iddia eder ve yaptığı suçlamayı kanıtlayamazsa, iddia ettiği büyük bir suç ise ölümle cezalandırılır." (yukarıdan alınmıştır)

    burada görüyoruz ki, hammurabi zamanında yalancılık büyük bir suçtu ve bir iddianın doğruluğu objektif olarak ispatlanmaz ise iddia sahibi en ağır dereceden cezalandırılmaktaydı. öte yandan bugünkü modern hukuk normlarına bakacak olursak "iddia edenin ispat etmesi gerekliliği"nin pek çok ülkenin usûl kanunlarında yürürlükte olan genel-geçer bir hukuk kuralı olduğunu görürüz. yani olay şudur: mahkeme karşısında taraflardan biri diğer tarafa bir suçlama yaparsa bu suçlamayı ispatlaması gerekmektedir. buna ispat yükü denir. kalkıp da "haydi masumiyetini kanıtla şimdi" diyemez. kanıtlanması gereken masumiyet durumu değil suçluluk durumudur. hukuk aslonanın masumiyet olduğunu kabul eder, suçluluk kanıtlanması gereken bir statüdür.

    evet gördüğümüz gibi hammurabi kanunu da, modern hukuk da masumiyetin aslolan olduğunu kabul ediyor. peki 4000 yıl boyunca değişen ne olmuş? cevap basit, asılsız iddianın yaptırımı değişmiş. bundan 4000 sene önce asılsız iddianın yaptırımı direkman idam iken, şimdi sadece hakimin iddiayı nazara almaması olmuş. 4000 sene önce asılsız iddia suç statüsündeyken, şimdi cezai yaptırımı olmayan ama tasvip de edilmeyen bir davranışa dönüşmüş. kaldı ki böyle bir hareketin 4000 sene önce suç olması ve cezasının da idam olması o dönemin mutlakiyetçi gereksinimleri için oldukça mazur görülebilir bir durumdur.

    vesselam hammurabi kanunlarının felsefesi de bugünkü modern hukuk felsefesiyle aşağı yukarı aynıdır. o yüzden hammurabi kanunlarını sevelim sayalım.
  • ilahi kanunlar oldukları çok güzel bir şekilde vurgulanmış kanunlardır. kanunların yazılı olduğu taşın üst kısmına hammurabi'nin tahtında oturan tanrının karşısında durduğu ve tanrının (anu mu belmarduk mu belli değil) elinde yasaların yazılı olduğu fermanın göründüğü bir kabartma işlenmiştir. hammurabi 'hoca cezalar biraz ağır olmadı mı?' dercesine düşünceli gözükmekedir bana ama bu dönem sanatının karakteri de olabilir.

    bu kanunların ve kabartmanın olduğu simsiyah taş louvre müzesinde epey ortada bir yerde durmaktadır. etrafından bir sürü şaşkın turist grubu geçip koşa koşa mona lisa'yı görmeye gitmekteydi, ben fotoğrafını çekeyim ama kabartma ve çivi yazıları güzelce belirgin olsun derken epey uğraştım. o arada iki türk gelip bu taşın önünde fotoğraflarını çekmemi istediler. türklerin yurtdışındaki neşeli karşılaşması olayını yaşadık, arkadaşların avukat oldukları için bu taşın önünde fotoğraf çektirmek istediklerini öğrendim. sonra koşa koşa grubu yakalayıp mona lisa'yı görmeye gittiler. hammurabi diyince hep onları hatırlıyorum.
  • babil kralı hammurabi'nin ülkesinde eğer bir bina herhangi bir nedenden dolayı yıkılırsa ve içinde insan ölürse, binaların mimarları ne ceza alırlardı? buyurunuz!

    "eğer bir mimar, bir adama bir ev yapıp, yapıtını sağlam yapmazsa ve yaptığı ev çöküp, evin evin sahibinin ölümüne sebep olursa, o mimar öldürülecektir.

    eğer (mimar) evin sahibinin oğlunun ölümüne sebep olursa, o mimarın oğlunu öldüreceklerdir.

    eğer ev sahibinin kölesinin ölümüne sebep olursa ev sahibine köle yerine köle verilecektir.

    eğer mal heba olursa, zarara uğrayan herşeyi (mimar) ödeyecektir. yaptığı ev, sağlam olmadığı için çökerse, kendi malından çöken evi (yeniden) yapacaktır.

    eğer bir mimar bir adama ev yapar fakat yapıtını kuvvetlendirmezse ve duvar yıkılmağa yüz tutarsa, o mimar kendi gümüşün (parasıyla) o duvarı sağlamlaştıracaktır."

    kaynak: sumer, babil, assur kanunları ve ammi - şaduqa fermanı
    (kitap pdf formatında internette mevcuttur.)
hesabın var mı? giriş yap