• zamaninda (1987/1988) kuzey irak kurtlerine yapilan katliamlar hakkinda pek cok yazisi olan gazeteci jeffrey goldberg'e gore insanlarin ev ve esyalarinin da insanlarla birlikte -cogunlukla- yok oldugu katliam; zira bahsi gecen gazetecinin teorisine gore saddam'in seytani plani insanlari once saatler suren top/tank atesiyle siginaklara yollamak, daha sonra da havadan agir olan sarin gazi, hardal gazi, sinir gazi vs gazlari iceren kimyasal bombalar sayesinde yikilmis evlerin altindaki bu siginaklari bir nevi gaz odasina cevirmekti.

    ben biraz kisalttim bu tanimi;
    (bkz: orospu cocuklugu)
  • halepçe katliamının politik nedenlerini bir yana bırakırsak ve sırf insan oldugumuz sanrısından yola çıkarsak; bu katliamın sebep oldugu utanç verici, aşagılık bir ruh halinin çözümlemesini yapmak gerekir.. ilk olarak trt haber spikerinin soguk ve ilgisiz sesinden verilen haberin arşivsel degerini fark etmiş bir programla başlar halepçe benim kafamda.. sonra ilk elden aileye sorulan basit sorulara alınan cevaplar içerisinde ,saddam hüseyin, amerika,türkiye, kimyasal ali gibi kelimelerin geçtiğini hatırlarsınız.. sonra o meshur olmayasıca fotograf, insanlık ayıbı, bir bebek ve anne, yerde, hiçbir insanın da bakıp kaldıramayacagı bir yük.. sonra kesik kesik halepce agıdı, sivan perwer in sesinden her duyuldugunda bir kasvet, anlamaya çalışmanın yorgunlugu, anlayabildiklerinin acısı.. kim anlatabilmiştir ki insanlık acılarını... yaşar kemal anlatmadıkça her daim yazdıklarımızn kirletecegi bu insanlık ayıbı hakkında konuşmak her zamanki gibi laf-ı güzaf.. susmak ve şıvanoyu dinlemek lazım..
  • resimlerine bakmaya cesaret edemiyorum. hicbir zaman edemeyecegim sanirim.

    kendimi dusunuyorum. anneligimi, esligimi.. ne kadar sevdigimi ve sevildigimi. aileme, hayata bagliligimi..

    ve bir sabah pencereden gelen elma kokusuyla ustumuze coken olumu dusunuyorum... 2.5 yasindaki bebegimin kollarimda morarak, derisi burusup atessiz yanarak, acilar icinde can verdigini...

    pencereden gelen cigliklari duyuyorum. komsumuz ust kattan bagiriyor, aile dostumuz yandan... marketin oglu haykirarak denize dogru kosuyor hayalimde.

    yaniyoruz. hepimiz.. binlerceyiz. ve yaniyoruz.
    ailem, sevdiklerim, taptiklarim.. elma kokulari icinde kavruluyoruz...
    nedensiz ve donussuz bir sekilde, acilar icinde oluyoruz.
    birileri dugmeye basti diye. birileri bizim hayatimizi hic umursamadi diye.
    dunyanin seytani o kimyasal silahlari satip para kazandi diye.
    topragimizda kavrulmamiz, siyasi hesaplarin bir parcasi oldugu icin...

    ben bir anneyim. dogurdugum anda bu kimligi iliklerimde hissettim ve bunun benden ayrilmasi ilk andan itibaren mumkun degil...

    bunu hissetmeyene rakamlar ne ifade edecek? bilmiyorum..

    benim icin tek bir annenin ve bebeginin acilar icinde olmesi dahi, olaganustu bir trajedi, dunyayi durduracak bir aciyken; cogunlugu kadin ve cocuk olan 5000 kisiden bahsediliyor. 10000 kisiden bahsediliyor...daha fazlasindan bahsediliyor.

    benim aklim duruyor. bana infilak hissi geliyor. ınanmadigim bi allaha yumruklarimi kaldirip kufrederek haykirma istegi geliyor.

    bu nasil aci? bu nasil aci? nasil bir aci? binlerce anne.. binlerce bebek...
    bu nasil gercek?

    aklimi kaybedecek gibi hissediyorum

    ınanmadigim cennet umarim vardir. umarim o canlar iyi ve mutlu bir varolusa kavusmuslardir...

    adaletine sicayim dunya. senin iflahini sikeyim amerika. yedi ceddine lanet gelsin
  • internetin yeni yaygınlaştığı dönemlerde mirc sohbet programı ile kürtlerin bir kanalına girerdim. o kanalda benim gibi türkçe konuşan insanlar da vardı ancak öncelikle kürtçe tercih ediliyordu. kanal yöneticileri ile iyi geçinirdik ancak içlerinden abd'den katılan biri ben kanalda yazar yazmaz beni atardı:) diğer kanal yöneticileri bu durumda zaman zaman onla tartışır ve kanala geri dönmemi sağlardı. ben ise sebebini merak etmiştim. neden bunu yapıyordu. sonra öğrendim ki bu arkadaş halepçe katliamı sonrası türkiye'ye sığınmış bir ailenin o zamanlar küçük bir kızı imiş. türk askeri tarafından kürtçe konuştukları için kötü muameleye maruz bırakılmış ve ailenin erkekleri bu yüzden dayak bile yemişler.bir süre ülkemizde kamplarda kaldıktan sonra sığınma hakkı verilmediğinden zorla türkiye'den sınır dışı edilmişler. ben de kanalda türkçe konuşunca o kötü günler aklına geliyor ve bana kötü davranıyordu.
    tabi ben o zamana kadar halepçe katliamını bilmezdim, hatta saddam'ı kürt sanardım, kürtleri de kardeşimiz bilirdim. maalesef şuanda o katliamda türkiye'ye sığınıp daha sonra farklı ülkelere iltica etmek zorunda kalan bir çok kürt hala ülkemize soğuk bakmaktadır.

    son günlerde rojava'da yaşananlardan ve ülkemizin tutumundan sonra bazı kürtlerin 'biji obama' demelerini tasvip etmiyor olsam da şimdi daha iyi anlıyorum.

    konuyla ilgili bir yazı: http://www.bianet.org/…ler-geldikleri-gibi-donduler
  • her ne kadar büyük bir hayvanlık ve acımasızlık örneği olsa da halepçe katliamının yapıldığı dönemde basınımızın koalalarla dahi ilgilenirken meseleyi es geçmesi ve daha sonra da her nedense irak işgali sırasında gözümüze sokup durması kendilerinin amerikan blitzkrieg'ine yaptıkları desteklerin bir örneğini oluşturmuştur.
  • genel olarak gözlediğim kadarı ile hiçbir "kürdün" hesabını sormak için sesini çıkarmadığı katliam.

    acaba diyorum işin içinde amerika olduğu için mi bu böyle? hani kimyasal silahları saddam'a amerika sattı diyorlar ya onun için soruyorum. bir de galiba baba bush ayaklanmaları için kürtlere biraz gaz vermişti... ama bu kürtleri katletmek için saddam'a verilen gazdan farklı bir gazdı... neyse... acaba sebep bunlar olabilir mi? kim bilir belki de amerika ırak'a -birçok masum insanı çoluk çocuk demeden öldürürerek- özgürlük getirdiği için geçmişte amerika'nın yaptığı yanlışları mazur gören "nazik" kürtler vardır.

    mesela saddam "yargılandı" ve asıldı. ama yargılanması sırasında mahkemede halepçe ile ilgili tek kelime geçmediğini biliyor musunuz? onun yerine duceyl'de 148 kişiyi katletmekten hüküm giydi. hiçbir kürt de çıkıp bunun sebebini sormadı. ya da sordu da ben duymadım... bu arada bildiğim kadarı ile halepçe'de yaşananlar ile ilgili olarak yargılanan, hüküm giyen veya cezalandırılan tek kişi yok. hatta yargılanması talep edilen bile yok. yanılıyorsam belirtin.

    sonra saddam bu silahları nereden aldı, kürtleri saddam'a, saddam'ı da kürtlere karşı kışkırtan kimdi diye düşünen de yok... gerçi düşünecek ne var. her şey kabak gibi ortada... ama... işte aması var? ortadaki durumu açıklamak için bilmiyorum hangi kelimeleri kullansam? neyse... şimdi küfür etmeyeyim.

    siz gidin abdullah öcalan'ın hapishanedeki rahatı için eylemler yapın, ithal duvar kağıdı ile kaplanmış odada uyumadığı için üzülün, saçı fazla kesilince isyan edin. bu daha güzel... amerika da size özgürlük getirmeye devam etsin...
  • evetttt... halepçe katliamı ile ilgili olarak yargılanan ve hüküm giyen insanlar varmış. hem de idam edilmişler... peki bunları kim idam etmiş. amerika. hangi amerika? kürtleri öldürsün diye idam ettikleri adamlara kimyasal silah satan amerika... süper!

    bunu ben demiyorum. ingiliz yagıç lord justice scott 1996'da yazdığı raporunda söylüyor. hatta söylediğine göre saddam gaz kullanmaya başladıktan sonra amerika ve ingiltere saddam'a daha çok kimyasal silah satmış. bu işten de iyi para kazanmışlar.

    sizce hüküm giyip idam olanlar gerçek suçlular mı? benim kastım bu olabilir mi? mesela cia "saddam bu işten sorumlu değil, saddam kimyasal silahları kürtler üstünde kullanmadı, bu iranlıların işi olabilir" diye rapor sunmuş. kim bilir belki de doğrudur ha!

    kaynak falan diyorlar ya.. alın size kaynak. bakın bakalım;
    http://www.informationclearinghouse.info/…e6421.htm

    bu arada gözlediğim kadarı ile abdullah öcalan'ın hapishane şartları için daha fazla kafa patlatılıyor. ne bileyim yürüyüşler yapılıyor, parti başkanları demeç veriyor, polis taşlanıyor, pkk bayrakları sallanıyor vs... sonra kürt halkına karşı yapılan hukuksuzluklardan baskılardan falan bahsediliyor. özgürlük, demokrasi, insan hakları ağızdan düşmüyor... ama çoğunluğu kadın ve çocuklarda oluşan 5000 kişinin katliamı konusunda pek ses çıkaran yok...

    ya da birileri ses çıkarıyor ama medyada yer bulamıyor... peki medyada yer bulunamayışı hakkında ses çıkaran var mı? o da yok? sözlük'te de pek ilgi çekmiyor...

    ulan iki dakika samimi olun be! bu çelişkileri dile getirmek kürtleri aşağılamak falan değil. asıl bu durum karşısında susarak veya düşünmeyerek kürtler kendini aşağılıyor.
  • ferat, eşi zozan ve cocukları şivan,şilan ve helin......

    halepçeli bir aile...

    bahar kapıda,havalar ısınmakta, aile yaz hazırlıgına baslamıstı.planlarını yaptılar:
    kısa bir sure sonra ailece yaylaya cıkacaklar ve yaz boyu orada kalacaklar,peynir
    tutacaklar, yaylanın temiz havasını soluyacaklar ve erzaklarını temin ettikten sonra
    evlerine donecekler... şivan ailenin en buyugu ve tek erkek cocugu.
    kız kardeslerinden helin 5 aylık, şilan ise, okul okumakta...

    ferat,ogluna, guzel sese sahip oldugu ve surulere cobanlık yaptıgı için şivan- coban
    ismini vermiştir. oglunun asıl adı zinar idi....

    şivan, surulerin basında durur,kaval çalar ve dengbejleri andıran o guzelim sesi
    daglarda, ovalarda ve tepelerde yankılanırdı.... şivan perwerin turkulerini dinler,
    onu kendine ornek alırdı.

    o gun babasının yanına geldi.gunes batmak uzereydi,cografyanın yesilligi kendini
    karanlıga bırakmak uzereydi... ferat, zozan ın yaptıgı keteden yiyor,arada bir
    cayını yudumluyor ve gunesin batısını seyrediyordu..

    şivan: baba! biliyor musun cok yakında sivan perwer in yeni kaseti cıkacak?
    ferat : dogru mu soyluyorsun?
    şivan: dogru soyluyorum baba... mam reşonun oglu seyidxan bana soyledi...
    seneye, fransız ihtilali'nin 200. yılıymış, şivan'ı da davet etmişler ve o'nunla roportaj yapmıslar.
    konserlerde soyleyip de kasetinde soylemediği serhildan jiyan e, pesmergen me
    min beriya te kırıye turkulerine bu kasette yer verdigini soylemiş...
    ferat : cok iyi... peki kasetinin adı ne olacakmıs? biliyor musun?
    şivan: bilmiyorum, herhalde min beriya te kırıye olacak. belki de baska bir şey...
    ferat : guzel... 2 senedir kaset cıkarmıyordu. insaallah guzel olur.... az kalsın unutuyordum,
    duhoktan ezdin amcan aradı.cok rahatsızmış.hem o'nu gormeye hem de oradan zaxoya
    gidip işlerimi halledip donecegim... hazır elimizde para varken borçlarımızı da odeyelim....
    ben yokken evin erkegi sensin, ev sana emanet oglum... 3-4 haftaya kadar gelirim. sonra da
    yaylaya cıkarız......

    ferat, yola cıkar... helin ile şilanı oper.... zozan, ezdin için yaptıgı keteleri
    ferata verip, '' zu were'' - tez gel der ve daha yeni utuledigi elbiselerini de posette verir...
    şivan: baba, zaxo dan donerken bana -eger cıkmıssa- şivan'ın yeni kasetini de alır mısın?
    ferat: tamam oglum... soz... eger cıkmıssa alacagım.... biz de dort gozle bekliyoruz şivan'ın
    yeni kasetini....

    ve o gun takvim yaprakları 16 mart 1988'i gostermekte.....

    halepçe halkı, daha ne oldugunu anlayamadan,olayın sokunu uzerlerinden atamadan saga sola
    kacısmakta ve caresiz caresiz bagrısmaktadır...

    hawar hawaaaaar hawaaaaaaaaaaaaaaar

    zozan ise helin ile evdeyken kulakları sagır eden o sesi duyar ve caresiz kendini dısarı atar...
    bir yandan şivaaaaan lawooo bir yandan da şilaaaaan keceee diye haykırıp rotasını
    sasırmıs gemi gibi bir kuzeye bir guneye bir doguya bir batıya kosmakta ve helinin aglaması
    ise acısına tuz biber olmakta...

    ferat, olayı ogrenir ogrenmez halepçe'ye gitmek istese de, yakınları bırakmaz ve o'nu
    sakinlestirmek için akrabaları -onlar da en az ferat kadar huzunludurler- seferber olmaktalar..
    aradan epey bir zaman geçtikten sonra, ferat, elinde şivan perwer in son kasetiyle
    halepçe'ye dogru yola cıkar...

    şivan perwerin kasetinin adı helebçe idi....

    feratın aklına ogluyla konustukları gelmisti... meger ki şivan, kasetinin adını helebçe
    koymustu. ferat bunları dusunurken,araba halepçe'ye varmıstı.sehrin son halini gorunce,
    gozyaslarını tutamaz ve hungur hungur aglamaya baslar. daha sonra evine gider....
    gordugu manzara karsısında artık insanlıgından nefret eder olmustur.......
    esini,cocuklarını dusunmeye baslar.. helini, daha bir yasını doldurmamıs kızını, silanı
    ve oglu şivanı.... kulakları şivan'ın ''baba! eger şivan perwer in son kaseti cıkmıssa
    getirir misin?'' sesiyle cınlamakta ve gozyaslarına bogulmakta....
    daha sonra, gazetede zozan ile helin in fotogragına rastlar.... zozan yere yayılmıs
    ve helini saldırıdan korumak için ona sımsıkı sarılmıs... ikisi de orada oylece can vermişler...

    ferat, şivan perwerin helebçe ezgisinin baslangıcında yaptıgı konusmayı,
    ustune basa basa soyleyerek haykırmaktaydı....

    hey gidi dunyaye.... dunya bu faşi u bi zilm...
    ......hey gidi insan bo çi çave te ter u bar nabe
    per li nagazaki u hiroşima duh li wietname...
    iro ji li helebçe ye..... sal 1988 meha adare......
    ma helebçe hindik e?
  • her ne kadar katliamın tek sorumlusunun saddam hüseyin ve ordusunun oldugu yönünde güçlü bir inanış varsa da, american war college'in yaptığı gizli bir araştırmaya göre, katliam iran ve ırak ordularının birbirleriyle çatışırken arada kalan kürt köylerinin her iki tarafın da kullandıgı kimyasal silahların hedefi olmasi şeklinde gerçekleşmiştir. zaten abd ırak'ı silahlandırırken, iran da hiç boş durmamış, bazen avrupa yoluyla, bazen de illegal yollarla, hatta abd'den bile(irangate) yeteri kadar silah almış durumdadır. ki daha sonraları yapılan araştırmalar halepçe katliaminin tek olmadigi ve her iki ülkenin de abd'den ve diger bati ülkelerinden aldiklari kimyasal silahlari çesitli tarihlerde bölgedeki kürtler ve muhalif gördükleri diğer unsurlar üzerinde sistematik biçimde kullandıklarını göstermektedir.

    işin diğer bir ilginç yanı, geçen yıl kimyasal silahlar yüzünden ırak'a girip, saddam hüseyin'i deviren abd'nin bu katliamı kınayan herhangi bir açıklamada bulunmamasıdır zamanında.
  • amerika'nın yardımıyla gerçekleşen bir deney olmasına rağmen ne hikmetse unutamayanların hedefi türkiye olan katliam.

    abd'nin saddam'a yaptığı kimyasal yardımlarını unutmadık!

    unutursunuz canım unutursunuz...

    ne de olsa trt'nin duygusuz spikeri, "kürt" demeye korktuğu için "ülkemize sığınan iraklılar" diyen türk siyasetçileri (!), sığınanlara yapılanlar (!) varken demokrasi getiren amerika'ya toz kondurmak olmaz.

    şeref vesikanız olsun.
hesabın var mı? giriş yap