• christian'ın annesinin cenazesinde anlattığı öykü tabii ki andersen'e aittir. yazarın da tam adı hans christian andersen olduğundan isim benzeşmesi dışında öykünün de mutlaka filmle bir bağlantısı vardır da ben çözemedim.*:

    "ölüm, her bir şarkı için imparatorun eşyalarından birini vermiş. ve bülbül ötmeyi sürdürmüş. şarkısında beyaz güllerin yetiştiği, leylakların mis gibi koktuğu huzurlu mezarlıklardan, insanların gözyaşlarıyla sulanan yemyeşil çimenlerden söz ediyormuş. sonunda ölüm kendi bahçesinin özlemiyle yanar olmuş. soğuk beyaz bir sis bulutu gibi pencereden süzülüp, çekip gitmiş.

    "teşekkür ederim, çok teşekkür ederim." demiş imparator. "cennet'ten küçük kuş, seni tanıdım artık! ben seni ülkemden sürgüne gönderdiğim halde sen yardımıma koştun, üzerime çullanan o kötü hayaletleri şarkılarınla kaçırdın, ölümü bile kovmayı başardın! şimdi ben seni nasıl ödüllendireyim?"

    "beni çoktan ödüllendirdin!" demiş bülbül. "sana ilk şarkı söylediğimde, gözlerinden yaş akıttım. şarkı söyleyen biri için, gözyaşlarından daha değerli bir mücevher olamaz! ama şimdi uyu sen, gücün kuvvetin yerine gelsin! ben senin için ötmeye devam edeceğim!"

    bülbül tekrar ötmeye başlamış, imparator ise tatlı bir uykuya dalmış. huzurlu, rahat bir uykuya!"

    çeviri: divxplanet'ten mehmet erhan
  • "kötülük nedir?" üzerine düşünmeyi sağlayan iki saatlik terapi.

    --- spoiler ---

    farklı coğrafyalardaki olaylar aslında aynı biçimde gelişiyor. tamircinin yüzüne "insanlar üzerinde etkili olmak istiyorsun ama öyle değilsin." diyor ya. "senden korkmuyorum" diyor bide. çok enteresan. kötülüğe kötülükle karşılık vermeyelim tamam. bunun sonu gelmez, savaş çıkar eyvalla. sabır çok önemli bir erdem bunu da kabul edelim. fakat öbür taraftan, karşılık vermedilçe kötülük artıyor. daha da pervasızlaşıyor. yani öyle bir eşik değer olmalı ki, bu değer aşıldığında kötülüğe yine bizzat kötülük ile karşılık verilmeli. burada amaç "gününü göstermek" değil, mevcut kötülüğü yok etmek olmalı. netekim doktor koca adamı kovarken adamın başına gelecekleri biliyordu. bilerek ve isteyerek işkenceye göz yumdu. sarsıldı sonra baya. sorsan bu yanlış der. evet teoride yanlış. fakat kötülükle mücadele edebilecek bir stratejin de yok. bir tokat atılınca öbür yanağımızı mı çevirmeliyiz isa gibi. ya tokatların sonu gelmezse. kaçıncı tokatta itiraz edeceğiz?

    --- spoiler ---
  • zorbalığa verilmesi ya da verilmemesi gereken tepkiyi tartışan, intikamın amaç ve sonuçları üzerine düşündüren film.

    --- spoiler ---

    filmin bir yola tam destek vermekten çok, zihin açma görevini üstlendiğini düşünüyorum. ne de olsa christian'ın üst sınıflardaki bela çocuğu dövmesi, kendisinin de tahmin ettiği gibi huzur bulmalarıyla sonuçlandı. rol modeli babası olan elias, christian gelmeden önce hep diğer yanağını çevirmişti ve sadece daha fazla kötülük görmüştü.

    diğer yanda ise christian'ın ikinci intikam girişimi var: kabadayılıktan başka bir şey bilmeyen oto tamirci'ye gününü göstermek. burada elias'ın babası "bu insanlar için değmez, canım acımadı, biz kazandık," derken, christian'ın "onun kaybetmiş hissettiğinden emin değilim," demesi bana göre filmin insanı can evinden kavrayan noktası. bizim bir zarara uğramış olmamız mı önemli, yoksa karşımızdakinin yaptığının yanına kaldığını düşünmesi mi?

    elias'ın tamamen pasif kalmaktan yana olan babası'nın, bir linç girişimine göz yummasındaki motivasyonu bunlardan hangisiydi? kötülüğün sonuçlarını önceden en yakından görmüş olan kendisiydi. tedavi etmekte olduğu adamdan zerre hazzetmiyordu. ama adamı ölüme göndermesi, big man'in canavarlığının sonuçlarını görmesiyle değil, iflah olmazlığını görmesiyle gerçekleşti. mantıkla verilen bir karar değildi. big man boşuna "şu yanımdaki adam benim yerime geçmek için can atıyor," dememişti. kötü bir adam yok edildi ve kötü adamın yaptıkları yanına kar kalmadı. ama bu çok muhtemelen yakında yeni kötü adamla tanışacakları gerçeğini değiştirmedi.

    tüm bu olanlara bakınca,

    sanırım filme göre, kötülüğü yok etmenin kesin çözüm getiren bir formülü olsaydı, ne kadar aptal olursak olalım şunca yıl içinde bunu dünyaca keşfetmiş olurduk. ve aslında filmde kötülüğün üstesinden iyilikle gelindiğini savunan tek bir olay bile yok. "kötülük, iyilikle mi yok edilir, kötülükle mi?" sorusuyla ilgilenmiyor film, "kötülük, karşılık vererek yok edilir mi, edilmez mi?" diyor. verdiği cevap ise "bazen." ama intikam denen şey, kapınıza dayanmış olan kötülüğü tam da evinizin içine davet etmektir, diye ekliyor. birine ders vermek için kendi geleceğinizi tehlikeye atmak, birini korumak için başka suçsuzları tehlikeye atmak, birinin taşlaşmış vicdanına seslenmek için kendi vicdanınızı yaralamak intikamın doğasında diyip, gerisini bizlere bırakıyor.

    --- spoiler ---
  • gerçekten aldığı ödülleri sonuna kadar hak etmiş bir film diye düşünüyorum. bunun dışında, bir filme ilk kez orijinal adından (ki "intikam" demekmiş danca'da) daha iyi bir beynelmilel isim konulmuş sanırım. neden mi?

    --- spoiler ---

    bir kere film boyunca hep en kötü senaryo geliyor insanın aklına: mesela o iri yarı sarışın çocuğu dövdüğünde christian, aha diyor insan, bu çocuk çok fena intikam alacak. sonra, doktor büyük adam mı nedir, o psikopatı sürükleye sürükleye kamptan dışarı atmaya çalışırken, eyvah şimdi basacaklar kampı, herkesi deşecekler diye düşünülebiliyor. ya da çocuk araba patlayıp yaralanınca, kesin öldü diye düşünüp, aha bu christian da şimdi intihar edecek garanti diye geçebiliyor insanın aklından.

    ancaaak, her seferinde akla gelen en kötü senaryo gerçek olmuyor. ve evet, daha iyi bir dünyada yaşasaydık, gerçekten olaylar böyle gelişir, her şerde bir hayır olur, herkes de mutlu olurdu.

    --- spoiler ---

    bir de bir noktada the good son filmini anımsatıyor, nostalji oluyor.
  • --- spoiler ---

    filmin en can alici sahnesi, ogluna siddetin bir cozum olmadigini ogretmeye calisan ve hatta bunun icin oglu onunde bir adamdan dayak yiyen babanin, kenya' da tedavi ettigi kotu adami en sonunda cileden cikarak diger insanlarin oldurmesine izin verip, bunu yaptiktan sonra da kendi insanligindan suphe duymasidir.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    hayatta iki tür insan vardır:şiddete eğilimli olanlar ve olmayanlar. film bize bu iki insan türünü anlatıyor aslında. daha yumuşak huylu, herşeyi konuşarak halletmeye çalışan insan prototipi ile şiddet göstererek/kullanarak problemleri halletmeye çalışan insan prototipi. sonuç olarak film bize şiddetin çözüm getirmediğini ve getirmeyeceğini (yönetmenin, en son sadece aracı havaya uçurmak için yapılan bombanın insanlara zarar verdiğini/vereceğini göstermesi) aksine şiddetin insanlara/toplumlara büyük zarar verdiğini (koca adamın kadınları kesmesi) göstermektedir.

    cristian ve babası arasındaki diyaloga dikkat:

    babası:onu vurduysan o da sana vuracak,bunun sonu gelmez.anlamıyor musun?savaşlar böyle başlar.

    cristian:yeterince sert vurursan başlamaz.bu konuda hiçbir şey bilmiyorsun.her okulda böyle bana kimse kafa tutamaz artık.

    --- spoiler ---
  • çok sağlam hikayesi olan bir film.
    birbirinden mesafe olarak , insanlarının ten rengi olarak, medeniyet olarak fersah fersah uzakta olan, afrika ve danimarka'da geçiyor öykü. bu iki farklı mekanda geçen olaylar yumuşak geçişlerle bize aktarılırken; barındırdıkları şiddet olgusuyla bu iki farklı mekan gitgide birbirine yaklaşıyor.
  • teknik, görsel vs. açılardan iyi olan; lakin içerik olarak ziyadesiyle oryantalist olan filmdir. doğu'da her türlü kötülüğü görmüş geçirmiş akil insan karakter olan babanın, batı'da çocuklarına ve onların arkadaşına şiddetin fena birşey olduğunu anlatma teması üzerine kurulu bir filmdir kabaca. bu tarz filmlerde hep akil insanlar batılı zaten, doğuluyu imgeleyen bireyler ise şiddet, tecavüz vs. falan yapıyor.

    oyunculuklara gelince küçük çocuklardan kötüyü oynayan elemanın performansı pek iyiydi.
  • --- muhakkak bir yerinde spoiler vardır bence ---

    ülkenin sıcak gündemlerinden birinin suriye sınırında yığılan binlerce mültecinin olduğu şu günlerde böylesi bir filmi izlemek hayli ironik ve bazı olgular üzerinde yeniden düşünmeye sevk ediyor insanı. tek taraflı düşünerek türkiye'nin bu sorunu nasıl atlatacağı üzerine kafa patlatmak yerine kurulan ve genişlemekte olan kampın ziyaretçilerinin bu zor şartlarda nasıl yaşam mücadelesi verdikleri üzerine düşünmek gerekiyor. daha mazbatasını almadan bu olaya eğilen müstakbel dışişleri bakanımız umud ediyorum ki bu olaya angelina julie kadar insani yaklaşacaktır. körfez savaşı sonrası iyi yönetilememiş sürecin sonunda f- alan türkiye bakalım bu halden nasıl sıyrılacak?

    filme dönecek olursak, insanı insan yapan temel yargıları ve güdüleri sorgulayan (entelektüel bir kadının elinden çıkmış olduğu aşikar) film, izleyenlere ciddi bir mesaj veriyor. sanıyorum ki filmin hikayesi oluşturulurken susanne bier, elias'ın annesine çokça empati kurmuş olmalı. bana öyle geldi.

    filmin vermeye çalıştığı temel mesajdan ziyade dikkatimi çeken durum, iki farklı ülkede ve o ülkelerin insanlarının olaylara karşı gösterdiği tepkiler arasındaki farktır. filmi izleyen herkes aslında mülteci kampında insanlıktan zerre nasibini almamış hayvanın tedavi edilmemesini istemiş ve hatta temizden linç edilmesine mutlu olmuştur bence.

    ya da elias'ın babasının sağlam bir yumruk çıkarmasını beklemiştir. ben şahsen çocukları bıraktıktan sonra yalnız başına gidip adamı haklayacağını düşündüm. ama öyle olmadı. neden? hemen söyleyeyim: çünkü yönetmenin bize empoze ettiği uygarlık anlayışı bunu gerektiriyor. güdülerimizin asla bizi yönetmemesi gerektiğini savunuyor içten içe. güdüleriyle hareket eden hayvandan insanı uzaklaştırabildiği kadar uzaklaştırabilme niyetinde çünkü modernizim ya da medeniyet. artık her ne derseniz.

    buna güzel bir örnek de film boyunca şiddete karşı gösterilen sarsılmaz tepkidir. heryeri birbirine katan manyak bir çocuk karşısında ne baba ne de polis bir tepki koymamıştır nedense. çocuğa karşı gösterilen tek tepki elias'ın annesinden hastanede geldi ki o sahnede de iyi oyunculukla bize "içinizi soğuttum çocuğa şiddet uygulamak üzereydim ama bakın saniyesinde pişman oldum" mesajı verilmiştir. medeni biriyim ben.

    hele son olarak elias'ın babasının oğlum ölse dahi gelir seni burada kurtarırdım çocuğum minvalindeki konuşmasıyla medeniyetin yönetmen tarafından çizilmiş yolunu göstermiş ve böylece film "mesaj açısından" sarsıcı bir son ile nihayete ermiştir.

    velhasıl insan tepkilerinin ve temel psikolojisinin zamanla nasıl evrileceğini ve batılının artık bu konuda master seviyesine göz kırpmaya başladığını gösteren bu anlamda gayet başarılı bir film. ayrıca hala duygularıyla hareket eden ve bununla gurur duyan bir toplum olarak öykündüğümüz yabancı değer yargılarına olan uzaklığımızı göstermesi açısından her türkiye aydının bir kaç kere izleyip üzerinde düşünmesi gerekmekte.

    --- muhakkak bir yerinde spoiler vardır bence ---
  • bir hafta önce şans eseri izledim bu filmi. şimdi çocukların davranışlarını düşününce sineklerin tanrısı* aklıma geldi. çocuklar her zaman masumiyeti mi temsil eder? masumiyet nedir? yetiştirilme tarzının insan psikolojisi üstünde nasıl etkisi vardır?
    avrupa sinemasına aşina olanların, özellikle isveç-danimarka filmlerini sevenlerin mutlaka izlemesi, izledikten sonra başka bir sinemaseverle hakkında konuşması gereken bir film.
hesabın var mı? giriş yap