• aha böyle üç isimli adamların çoğu hollandalı'dır.

    klip yönetmenliğinden sinemaya geçen aha bu tip yönetmen amca, to die for ile piyasalarda boy gösterip, daha sonra good will hunting ile asıl batlamayı yapmış, oscar'lara nail olmuştur, en neticesinde psycho'nun yeniden çewrimiyle hiç edilen bu, belli-belirsiz adamın aile hayatı da wardır, en azından aile içine bırakırsan yaşayabilir.
  • steadicamsiz kalmış bir gus van sant'ın hayat damarlarından biri kopmuş demektir.
  • geçen cumartesi tanı$ma fırsatı bulduk bu abiyle. last days'in gösteriminin sonunda sahneye çıkıp seyircinin fransız usülü sorularını cevapladı. bunlardan birkaç tanesini aktarmak istiyorum:

    -kurt cobain'in yerde cansız olarak yattığı sahnede bir ara kan gözüküp sonra kayboldu? [kan isteyen seyirci]
    g.v.s.: kan mı? ne kanı?*

    -filmde kurt'ün içtiği esrar dı$ında pek fazla uyu$turucu gözükmüyor? bunun nedeni nedir? [junkie seyirci]
    g.v.s: uyu$turucuların havada uçu$tuğu bir film bekliyordunuz sanırım?* zaten kurt'ün içtiği esrar değil sigaraydı. açıkçası, uyu$turucunun öne çıktığı bir film olsun istemedim. kurt'ün o zamanki ruh hali uyu$turucuya ihtiyaç duymaksızın yeterince çalkantılıydı zaten.

    bir tane de "gittikçe evrilen bir çekim tekniğiniz var..." diye gidip "bütün filmlerinizi izlediğimi nasıl etsem de göstersem" amaçlı bir soru vardı ki festivalin her boku bilen kofti entelektüel ve çirkin teyzelerinden birine aitti. her filmde oluyor bunlardan sürüyle, ama bu da ba$ka bir entrynin konusu.

    "son bir soru alıyoruz" uyarısı gelince benim sorum da güme gitti sandım. ama gus seyircilerle aynı kapıdan çıkmaya yeltenince, ders sonrası etrafı öğrenciler tarafından sarılan hocalara döndü. emek sineması salonundan ye$ilçam sokağına çıkan kapısının önünde kümelendiğimiz sırada yer göstericilerden birisi "çekilin oradan! yeni film ba$layacak!" diye itekledi. "kenara çekil lan" lanan bu adamın, o ak$am ya$am boyu onur ödülü alacak olması da kralı gelse tanımam yakla$ımının hafızama kazınan fantastik bir örneği idi.

    temiz havaya çıktığımız sırada türk genci tanı$mak ister gerçeğine bir kez daha tanık oldum; "gus, you wanna hang out?" dedi götik bir hanımkız. gus tüm serinkanlılığı ile imza dağıtmaya devam etti tabii*. akabinde kısa bir sohbet ettik (bkz: last days/@ent2tel) ve o yoluna ben yoluma giderken, yer gösterici abi ise gönül rahatlığı ile yeni seansı ba$lattı.
  • psycho filminin aynısını bire bir çektiğini zannedip araya ek olarak mastürbasyon sahnesi koymuştur. bütün ibnelere saygılıyım ama bazı noktalarda ibnelik yapmanın alemi yok bence.
  • üç kuruş bütçeyle elephant gibi bir başyapıtı yaratmış yönetmen.
  • kendine sinema alaninda bir kariyer olusturmadan once resim okumustur. ayni zamanda butun sarisinlari oldurun adli bir muzik grubu vardir.
  • herkes metro duvarlarinda coktan yerini bulmus posterleriyle, elephant isimli bol odullu filminden bahsetmemizi beklerken soyle bir bilgiyi ortaya atmak istiyorum: pink adinda bir kitap kaleme aldi, star oyuncusu narin oglan icin saplantili hisler besleyen bir yonetmenin beynine sokuyor kitap bizi. sorsaniz kendisine, bazi otobiyografik ogeler tasidigini uslu uslu itiraf edecektir hem de. * *.
  • elephant ve gerry gibi filmlerinde (bence) gereksiz uzunluktaki planlarına çok fena takıldığım yönetmen.

    "because we're used to making films and observing films with a sort of shorthand. you see the car going down the road. o.k. got it. then it's the next shot. usually what happens then is people start talking about something that will relate to the story instead of something random and more lifelike, like dental work. we learn in english class not to have it be about dental work. but maybe watching the car going down the road is important. to really watch it - as if you were in the car." şeklinde bi lafını gördüm imdb de.

    hikayeyle alakalı birşeyden bahsetmeleri gerekir mi? evet. van sant bize arabayı izletiyor ve 'belki arabanın yolda gitmesini izlemek daha önemli' demiş ama yaptığın iş 'sinema'ysa böyle bi lüksün olmamalı (insanların parasını ve zamanını alıyorsun, siz şimdi susun çünkü ben birşey anlatıcam diye lafa başlıyosun). üstelik de nasıl 'belki' diyebilirsin. eğer o arabayı izlememiz daha önemliyse bunun sebebini sen bilmelisin, üstelik seyirciye de anlatmalısın.

    'sanatçı' seçim yapan kişidir. daha doğrusu seçim yapmak sanatçının yaptığı işlerden biridir. hitchcockun 'drama hayatın sıkıcı yanlarının çıkarılmış halidir.' sözü geliyor aklıma. üstelik çok katılıyorum. bir hikaye anlatmak, 'herşeyi ama herşeyi anlatıp dinleyiciyi o karmaşada hikayeyi bulmaya zorlamak' olamaz. o zaman hikaye olmaz. günlük hayat raporu gibi bişi olur. günlük hayat diyorum çünkü van sant in örneği üzerinden gitmeye çalışıyorum. 'gündelik şeylerden konuşmazlar, bize ingilizce dersinde öyle öğretildi.' dediği için.

    kendisine öğretilen, yani önceden empoze edilen 'şöle böle olmalı' gibi kalıpların dışına çıkmaya çalışıtı zannedersem ama drama yaratmada, dramatik bir şey oluşturmada ('-mış gibi yapma' diyeceğim duygu sağıroğlu ndan alıntılayarak) o arabanın içindeki insanların dişçiden bahsetmeleri, yönetmenin ya da daha geniş anlamda yaratan kişinin, hikaye anlatıcısının seçim yapmaması, eline gelen herşeyi çorbanın içine koyması anlamına geliyor. yani ben bugün okulda muz kabuğuna basıp düştüğümü anlatmak istiyorum, hikayem bu, ama anlatmaya sabah dişlerimi fırçalarken aklımdan geçenleri anlatarak başlayıp, gün boyunca olanlar arasında hiç bir seçim yapmadan herşeyi ama herşeyi anlatıp beni dinleyenlerin, laf kalabalığımın arasından muz kabuğu olayını çıkarıp anlamasını bekliyorum.

    van sant çok beğenilen bir yönetmen ama ben muz kabuğu hikayemi bu şekilde anlatırsam bu beni 'iyi bir hikaye anlatıcısı' yapmaz. gereksiz yere çok konuşan bir insan yapar diye düşünüyorum.

    edit: hayır, lafları ondan bundan alıp burdan satmaya çalışmıyorum. van sant aksine hocalarımdan öğrendiğim şeyleri kabul ediyorum. körce değil, üzerinde düşünüp bazılarına katılarak, bazılarına katılmayarak. insanı hayvandan ayıran, her işe baştan başlamak yerine bizden önce gelenlerin birikimlerinin üzerine birikim kuruyor olmamız. -demiştir eminim van sant in ingilizce öğretmeni de.
  • kanımca, amerikan bağımsız sinemasının hal hartley ile birlikte en verimli bir kaç yönetmeninden biridir. eşcinsel olmaktan, en yakın arkadaşını uyuşturucuya kurban vermekten ve sosyopatlara karşı duyduğu alışılmışın dışında ilgiden olacak ki, en fazla hayran kitlesine sahip olmasa da, kendisi için "en sadık hayran kitlesine sahip yönetmen" diyebiliriz.

    bi dönem hollywood dişlilerine paçasını sıkıştırmışsa da, bu kötü durumdan sonsuza kadar kurtulduğunu umarak, keyfi bizde kalacak o uçuk filmlere yine onun sinemasıyla kavuşacak, peliküle kazınmış o benzersiz rüyalara yine onun filmleriyle yatacağız.
  • red hot chili peppersın efsanevi şarkısı under the bridge ve ne alaka ki dedirten hansonın weird şarkısının klip yönetmenliğini de yapmıştır.
hesabın var mı? giriş yap