• birisi demiş ki... ''devenin peşinden koşar durur... falan filan''...
    bu kitabı anlamak için cengiz aytmatovu tanımak gerekiyor
    bu kitabı okumadan önce cemile, ilk turnalar, yüz yüze ve elveda gülsarı'yı okumak gerekiyor.
    bunları okumadan bu kitabı anlamak zor.

    deve üzerinden kendi yasak aşkı'nı, tren üzerinden sovyet birliğini, mankurt, uzaya gitmeler, stalinin tüm intelektleri öldürtmesi, o günün şartları vs...

    mesela-bu kitab'ın yazmasında cengiz aytmatov'a ilham kaynak olan hayatındaki olaylardan bazıları...

    -bubusara beyşenalieva'yı sevmesi (yasak aşk). ikiside evlidir
    - onun vefat etmesi.
    -babası'nın sovyetler tarafından kurşuna dizilmesi (torokul aytmatov)
    -kırgızistan'ın başkenti o zamanki adıyla frunze'de yüzlerce okul arasında kırgızcanın hör görülmesi, herkesin rusça konuşması yada yönlendirilmesi gibi.
  • yaklaşık 6 sene önce okuyup çok etkilendiğim bir kitaptı. pek çok şey hakkında düşünmelere sevk eden insanın benliğini ve iradesini sorgulamaya iten, varoluşu, sevgiyi, gücü, aşkı, insanın griliğini; insanın içindeki iyiyle kötüyü göstererek anlatan yapıt. salt iyinin insanda olamayacağını anlatmak için kullandığı fantastik bilim kurgu yöntemi; orta asyalı bir yazar için fevkalade beklenmedik bir durum olması itibariyle de beni şaşırtmıştır.
  • daha ortaokul sıralarındayken okuduğum,hayatıma,benliğime,beynime işlemiş şaheser.ne çok şey kazandırmış,ne çok şey kazımıştır beynime.
    toprak anayla başlayıp gün olur asra bedelle devam eden cengiz aytmatov hayranlığım gittikçe artmakta.
  • ''her yazar bir milletin çocuğudur ve o milletin hayatını anlatmak, eserlerini kendi milli gelenek ve törelerini kaynak alarak zenginleştirmek zorundadır. benim yaptığım önce bu, yani kendi milletimin geleneklerini ve hayatını anlatıyorum. fakat orada kaldığınız takdirde bir yere varamazsınız. edebiyatın milli hayatı ve gelenekleri anlatmanın ötesinde de hedefleri vardır. yazar, ufkunu milli olanın ötesine doğru genişletmek ve 'evrensel' olana ulaşmak için gayret göstermek durumundadır. iyi yazar 'tipik insan' ortaya koyma ustalığına erişen yazardır.''

    böyle diyor aytmatov,milletlerin suni bir kavram olmadığını ama tüm milletlerin insan paydasında nasıl buluştuğunu,paylaştığını anımsatıyor kitabında okuyucusuna.

    kitabın fantastik,ütopik ve gerçekçi yönlerini sade diliyle çok iyi harmanlamış,bozkırın ortasından uzay boşluğunda başka varlıkların yaşadığına gezegene atlarken ya da nayman ana efsanesini okurken geçişi hissettirmiyor,üstelik birinde günlük konuşma dili diğerinde az da olsa matematik bir dil varken.

    yedigey ile bütün olarak insanı en çokta vefayı ve engel olamadığı duygularını,kazangap ile geçmişleri,gelenekleri ayakta tutmayı,sabitcan ile insanın toplumuna nasıl uzaklaştığını,onu nasıl küçümsediği,abutalip'in ölümüne neden olan müfettiş ile nasıl hırsımıza yenik düştüğümüzü ve tamamıyla da insan olduğumuzu tüm yönleriyle farklı karakterler üzerinden anlatıyor yazarı.

    aynı zamanda da kendi milletinin uğradığı haksızlıkları,hakketiğinden çok uzak yaşam sürdüğüne ve rejimin baskılarına da değiniyor..kazeke'yi gömmek için gittiği mezarlıkta karşısına çıkan askerle ana dillerinde değil de rusça konuşmak zorunda kalması,durumun nasıl gücüne gittiğini gösteriyor.

    son ufak bir bilgi,okuduğumda bir yere koyamasam da bir kaç eleştiri okuyunca fark ettim uzay boşluğunda ki orman-göğsü gezegeni cengiz han'ın göğsünden ismini alsa da aytmatov'un kendi insanları belki de tüm insanlık için istediği topraklar ve yaşamı yansıtıyor..niçin o gezegene orman-göğsü dediğini anlayabilmiş değilim,cengiz han'ın göğsü ile bağlantısını çözemedim.bilen varsa da isterim bildiklerini okumayı mesaj yoluyla.

    şu yazdıklarımı kitabın orijinal ismi olan gün uzar yüzyıl olur başlığına yazmak istemedim,kitaba çok daha yakışıyor gün olur asra bedel ismi,bir gün içinde yedigey hem kendi hem de yaşadığı toprakların tarihini ve şimdisini yaşıyor hatıralarında.
  • şuan kitabın yarısındayım, beni ençok etkileyen olay ise;
    mankurtluk ve bir mankurt ile anası arasında geçen hikayedir.
    (bkz: dönenbay kuşu)
    edit: kitap bitti ve nefisti...
  • sözlükte gün olur yüzyıl olur başlığında işlenmiş ama olabilecek en güzel kitap isimlerinden biri olan gün olur asra bedel bu kitaba daha çok yakışıyor bence.

    anadoluda yaşayanlarla kafkasyada yaşayan türklerin birbirlerine ne kadar da benzediklerin görebiliyoruz her satırında. bir de yedigey'in yaşadığı, neredeyse bütün romanın geçtiği kasabanın kış soğuğunu iliklerimde hissettim resmen, yani o kadar güzel ve canlı bir diile yazılmış bazı kısımlar. ama bazı kısımlar da olabildiğince gereksiz uzatılmış.

    yanlış hatırlamıyorsam bikaç farklı hikaye lost gibi bölüm bölüm işleniyordu ve diğer bölüm daha heyecanlı yerde bitmişse okunan bölüm bazen çekilmez oluyordu. lisede yada ortaokulda bu kitaptan alıntılar okuduğumu hatırlamiyorum ama bence pembe incili kaftan gibi, kaşağı gibi ant gibi bu kitaptaki mankurt da hikayeleştirilip okutulmalı.

    nasıl yapılır bilmiyorum ama kuşak farklarının aynı zamanda kültürlerin de yıkılıp gitmesine neden olduğu çocuklara gösterilmeli, sabit isimli karakterin doğruları ve yanlışları açıklanmalı ki kültürler geçmişten geleceğe, gelecekten geçmişe gidip gelsin, gelsin gitsin.. mesela ben de daha önce okusam kitaplar hakkında entry yazmanın bana göre olmadığını, beceremediğimi daha önce öğrenmiş olurdum. yolla gitsin.
  • başucu kitabım değil, belki bir başyapıt da değil, ama insanın içine fena halde işleyen bir roman. okumazsam eksik kalırdım dediklerimden. yıllar önce okumama rağmen bitmek bilmeyen, 1 dakikanın bile seneler geçiyormuş gibi hissettirdiği zamanlarda bu güzel kitabın ismini hatırlarım, böyle tarif ederim o geçmek bilmeyen zamanı.

    belki dunyanın en güzel kitabı değil ama benim için dünyanın en güzel kitap ismi.
  • muhteşem kitaptır.

    bozkırı, dostluğu, çaresizliği, sovyetleri, uzay çağının izdüşümlerini, aşkı, insanlığı, baba oğul ilişkilerini, kuşak çatışmasını, savaşın insan hayatindaki etkisini herşeyi kapsayan romandır.

    sarı-özek biraz nuri bilge filmleri gibidir. alabildiğine uzanan bir boşluk. kitabı okurken camınıza vuran yağmuru, pencereleri titreten rüzgarı, yığılan karın soğuğunu hissedersiniz. yedigey ve kazangap'la oturup trenlerden, deve yetiştirmekten bahsedip vodka içmek istersiniz.

    ayrıca her ne kadar kazakistan'ın ruhunu taşısa da evrensel de bir kitaptır. insanda durduk yere kazakistan'a gitme, bir ay bozkır'ın ortasında yaşayıp trenle doğusundan batısına geçme isteği uyandırır.

    bu kitapla ilgili iki temennim var. birincisi kısa da olsa bir filmini çekmek, ikincisi de gerçekten bir iki ay kazakistan'a gitmek. okurken o kadar yaşadım ki resmen hayatımda hiç görmediğim yerleri özledim.

    bitirirken sözlük ahalisine şunu sormak istiyorum. boranlı'nın yada sarı özek'in tam olarak nerede olduğunu bilen varsa yeşillendirirse sevinirim.
  • zamanında sovyet baskısı yüzünden kitaptan çıkarılan bölüm cengizhan'a küsen bulut adıyla piyasada satılmaktadır.
  • bir kitap bir insanı nasıl ağlatabilir ki sorusunu sorardım. işte bu, bana cevap veren kitaptır. ikince kez okumak istiyorum, gün aşırı elime alıp bırakıyorum, resmen hüzünlenmekten kaçıyorum ama tekrar okuma arzusunu da bastırmakta güçlük çekiyorum. inşallah bir gün tekrar okuyabilirim bu kitabı.
hesabın var mı? giriş yap