• ne görmek ne de görmemek mümkün gride. gri, umudun sızmasıdır üstüne, damlaması. zira gri siyah ile beyazın karışımı, birinin diğerine üstün gelmesi değildir. gri araftır. umudun vardır gride, varlığa ya da yokluğa.

    umut-su-suzluğun giderilememesidir gri. gri'de boğulmazsın, sadece boğulduğunu sanırsın. gri sanmaktır. çünkü belirsizlik bizi sandırır. gri, sonunu görmemektir, gri sonunu görmediğin dehlize girmektir. gri (siyahla beyazın tam ortasında değil, karışımında) yaşamaktır.
  • gri çok sevilen bir renk değildir; estetik bulunmaz, enerji vermez, çoğu zaman keyiflendirmez diye insanı.
    durağandır, koyudur, ve fazla gerçektir bir de.
    ama hayatında siyahı dibine kadar yaşamış insanlar, severler griyi.
    siyahın karanlığını görmüş, karanlıkta uyumuş ve yine karanlıkta uyanmış insanlar bilirler kıymetini.
    siyahın kuyusuna düşmüş, yukarıda maviyi görebilmiş insanlar bilirler, maviye nasıl uyum sağlayabildiğini.
    gri bir renk midir, onu bile bilmiyorum aslında; renklendirmez hayatı çünkü.
    ama gri umuttur. umut, ‘olan’ bir şey için söylenmez ki zaten.
    olmayan, ama olası bir şey için söylenir. olması ihtimal dahilinde olup seni ayakta tutan şey için söylenir.
    gri çok güzel değildir.
    ne mor gibi asil, ne kırmızı gibi tutkulu, ne turuncu gibi heyecanlıdır.
    kül ve duman ne kadar güzel olabilir ki...
    yalnızlıktır gri.
    gri giyenler yalnızdır.
    var ya da yok değildir gri.
    saflığı yitirmek, doğrudan vazgeçmek, gerçeğe yaklaşmaktır.
    asla bir daha o kadar temiz olamamaktır, ama yine de olmaktır, gerçeğin dehlizinde.
    gri hayatta kalmaktır. yaşamasan bile...
    çünkü beyaza siyahtan daha yakındır, yine de.
    sevin griyi. maviden daha çok ihtiyacı var.
  • hayatı en güzel ifade eden renk.
    gri yasham ; ne aydınlık , ne karanlık..
    (bkz: greypark)
    (bkz: katatonia)
    (bkz: brave murder day)
    (bkz: day)
  • biri beyaz(renk tayfında tüm renkleri barındırır icinde), diieri siyah (aslında renk değildir) harmanlandıkları yerde ikisi de birbirine diş geçiremez; hayatın tümrenkleri ve canlılığı, yalnızlığı ve boşluğuyla yenişemez. yaptıkları anlaşmadır gri.
  • başı dönüyor yine bulutların.
    kirli bir griden maviyi doğurmaya çalışıyor sancılar içindeki suskunluğundan gökyüzü baharın ufkuna…

    nasıl bir renk şu gri? bin bir tonunu perdeliyor yaşamı güzelleştiren renklerin. ya da belki perdelemiyor; yaptığı sadece sakınıp saklamak filizlenmek üzere korumasız körpeliklerini baharın.

    neden ölümü çağrıştırıyor ki bu renk insana?
    yatay çizgiler gibi tıpkı kaderi grinin. oysa yüklediğimiz anlamlar dışında olumsuz bir anlamı yok belki de. bu bakımdan haksızlık ettiğimiz bile söylenebilir belki griye.

    ağaçlar, çimenler, çiçekler ve insanlar hep göğe doğru. yaşam hep ayakta, yer çekimine meydan okuyan her göğe yönelim yaşamı vurguluyor alt bilincimize.
    güneşe, göğe uzanmak direnci, yaşamak tutkusunu ve yaşıyor oluşumuzu; yere paralel uzanmak da tam tersini.

    kökler farklı mesela bu anlamda. dalların göğe doğru yol almalarına benzer bir negatif başkaldırı onlarınki de aslında yaşamak tutkusuyla bezeli. ki onlarınki yaşamın yeniden ve yeniden doğmak kaderini nakışlıyor toprağa.
    güç, sağlamlık, direnç; köklerin var ettiği gerçekliği yaşamın. ve kahverengi, koyu gri toprak renkleri köklerin temsilcisi…

    neden boydan boya yırtılır gibi değil bu gri perdenin çekilişi sahneden?
    sanki güneşle kol kola, baharı öperek uykusundan uyandırmış gibi sakin ve anaç sükûneti.
    öyle reverans ediyor ki sanki çekilirken; perde perde, adım adım, ton ton eksiliyor gözümüzü ve ürkekliğimizi rahatsız etmeksizin.

    ölümü çağrıştıran, bu nam salmış gri mi; yoksa umudu hep eşikte kaçıveresi varmış gibi misafir kılan ev sahipliğimiz mi?
    yaşamak mı, yoksa umut mu aslında içimizdeki yaşamak sevinci duvarlarını rengârenk boyayan?
    ve griye kızgınlığımız, ölümü çağrıştırdığı kabulümüzden mi; yoksa umudu perdelemesinden mi renkleri görünmez kılarak?

    “renk yoktur” der baskı ve matbaa üzerine yazılmış ders kitapları. renk dediğimiz şeyin aslında ışığın farklı oranlarda yansımasından ibaret bir algılanım olduğunu öğrenmek epeyce şaşırtıcıdır muhtemelen ilk kez duyan herkes için. beyaz, ışığı en yüksek oranda yansıtan yüzeylerin zihnimizdeki görünüm özelliğiyken mesela; siyah, ışığı tümüyle emen ve hiç yansıtmayan yüzeylerin adı. diğer renkler de tıpkı bunun gibi; ışığın gücüne ve türüne göre yüzeylerin “ben buradayım” dedikleri ses tonları.

    ışık yoksa hiçbir renk yok. işık renklerin ve yaşamın ifade özgürlüğü.
    ve belki de kısık ışıkta renklerin hepsini birbirine yakın hale getirmesidir, griyi neşeyi suskun kılma kudretinde kılan.
    siyah bu etkiden uzak. olsa olsa korku, bilinmezlik, uyumak çağrıştırdıkları. ama gri başka; düpedüz sis kaplaması algının sokaklarını…
    (bkz: : edit-imla)
  • mavi kirlenirken, yeşil yok olurken; pembe daha bir mutsuz, beyaz eskisi kadar saf değilken; hatta siyah bile siyahlığını 'delikanlı' gibi göstermeyip binbir türlü kurnazlığı içinde barındırırken her yerde bu renk çıkıyor karşımıza. yeni dünyanın rengi gri. şimdiki hayatların bir de.
  • "beyazlara hep gri dedik,
    darılmasın diye siyahlar.."
  • bir parça siyah, çok parça beyazla oluşan paramparça renk.
  • eskişehir'den antalya'ya transfer edilen alternatif rock (!) grubu. şimdi bu minnak tanımından sonra kamuoyuna daha fazla detay verme konusunda kendimi sorumlu hissediyorum. zira işler hiç öyle dışardan göründüğü kadar havalı değil.

    enstürmantistlere zerre lafım yok. hepsi görev insanı ve gayet düzgün yerine getiriyorlar. hee her şarkıya distortionı basınca çok alternatif olduklarını düşünebilir o ayrı. zira grup ruhlarının o yönde olduğunu düşünüyorum. lakin sorun bu da değil. sorun vokaliniz arkadaşlar. undercut saçlarıyla kızların gönlünü fetheden bir havalı olabilir. ama hayatımda dinleyicisini bu kadar aşağılayan, bu kadar düşman gibi davranan vokal görmedim. söylediği her 4 şarkıdan 1'ine siz bunu da bilmezsiniz diye ya başlıyor ya da bitiriyor. lan niye bilmeyelim? barok müzik yapıyosunuz da onu mu bilmiyoruz? ayşa hatun önal ve nirvana'yı aynı repertuarda çalabilen grupsunuz. rammstein'ı da sen keşfetmedin kardeş. 20 senedir varlar.

    lan bi telefon bulundu. casper marka. sahneden anons edildi işte. birileri de benim kehkehmehmeh dedi. kötü şaka kabul. bu şakanın kötülüğü; götü boklu telefona da tenezzül etmeyin casper ya diyerek mi karşılık görür? telefonun sahibi ben olsam yeminle gidip alamazdım utanırdım. şimdi bana da bişi der diye. bağırıyoruz, bağırmayın. eğlenmeye gelmişim niye bağırmıyım? ön masa coolu olduk sayesinde.

    ayy bi de daha fenası var. vokal ingilizce sözleri atıyo. valla atıyo. önce kendimden şüphe ettim. sonuçta havalı bi vokal. yok ama bayağı sallıyo. sonra arkadaşla hem fikir olduk. nakaratlar bile doğru değil. sonra bi radiohead geldi. aboovvv. anlamadığın bi dilde sallarsın ya öyle işte. umarım sadece rakı portakal suyunun etkisidir.

    uzun konuşmalar sonucu vokalin meziyetinin yakışıklı olması olduğuna karar verdik. bu nedenle kimde ne söylediğine, naptığına dikkat etmiyor sanırım. olm kimse de çıkıp demiyo mu abi sözlere bi çalışsan diye. ben söylerdim de götü boklu bar dinleyicisi ingilizceme laf ediyo der diye, korktum söylemedim.

    sözüm grubun diğer elemanlarına. kaçın kurtarın kendinizi.
  • öncelikle tüm yurda yayılan merdiven boyama eylemlerine can-ı gönülden destek veriyorum.
    ama griyi de pek dışladık sanki.
    ötekileştirdik.
    hani renkleri örtmek için kullanılmadığında güzel de bir renktir.
    hakkını yemeyelim.
    onu da sevelim.
hesabın var mı? giriş yap