• (dilbilimdeki anlamiyla) ba$ka bir $eyin yerini alarak kendi di$inda bir$ey gösteren her türlü nesne, varlik ya da olgu. üce ayrilir: görsel gösterge, belirti, asil gösterge.
  • okey'deki komik tabir. biri ne zaman oyun sirasinda ciddi bir yuz ifadeyle gosterge dese gulesim gelir.
  • gostergenin iki ogesi vardir: gosteren (bicim) ve gosterilen (icerik). her gosterge bir bicim araciligiyla icerige* gonderme yapar. ornegin biri bize "agac" dediginde a, yumu$ak g, a ve c seslerinin birle$mesiyle olu$an bicim imgesi, zihnimizdeki agac kavramini (icerigi) cagri$ririr.
  • kullanim nesneleri sozkonusu oldugunda nesnenin kendisi gosteren, i$levi ise gosterilen olur. ornegin
    gosterge: ucak
    gosteren: iki kanadi, bir ya da daha fazla motoru olan nesne.
    gosterilen: ucmak i$levi
  • deleuze göre, materyalizm için madde ne ise toplumsallık için de gösterge odur. bu açıdan materyalizmin maddeyi tarif etmesinin zor ve çatışkılı bir süreç olması gibi göstergeyi tanımlamak da zordur.

    kendi adıma gösterge kavramıyla tanışmam ve bununla (ve kendimle) mücadelem çok zorlu geçiyor. terapist bana "bunu bir renk olarak tanımla" dediğinde "bilmiyorum" demem kendi adıma göstergeleri ne kadar bastırdığımı düşündürdü bana. göstergelere karşı kendini baskılamak. bu hayatımda devamlı tekrarladığım bir pattern olmuş!

    şimdi deleuze, proust ve göstergeler kitabında dört çeşit gösterge tipini sayıyor: 1 - sosyete göstergeleri 2 - aşk göstergeleri 3 - duyumsanabilir göstergeler 4 - sanat göstergeleri.

    insanların belirli türde göstergeleri içselleştirdiğini ve bunlara kapılıp gittiklerini görüyorum. her bir eğilim, işe, eşe, ortamlara, bir diziye, bir müzik türüne ya da düşünce sistemine olan eğilim hep göstergelerle beliriyor. bense bu göstergelerin hepsinin üstünden çok içselleştirmeden geçiyorum. hiç birinde durup onları sonuna kadar hissetmiyorum.

    şu an fark ettiğim şey, gösterge kavramının kendisinin de bir göstergesi olduğu ve benim belki de en çok bunu duyumsadığım. kendimi en çok onda kaybettiğim ve ilginçtir onda bulduğum.

    terapistim bana, uzun konuşmalarım sonunda bir yere varacakken, bir anda uyutulmaya çalışılan çocuğun bir anda çığlık atıp direnmesi gibi, açılmaya direndiğimi söyledi. bu yine bu göstergeler karşısında, onlar kapılıp gitmeye karşı verdiğim tepkiydi sanırım. ilginç olan şu ki insan kendini unutup göstergeleri hissettiğinde aslında kendini buluyor.
    göstergeleri tümüyle sonuna kadar içselleştirince onları yeniden üretmeye başlıyor insan. tümüyle içselleşmeyen göstergeler de tüketilen bir metaya dönüşüyor.

    deleuze göstergelerin ne öznede ne de nesnede bulunduğunu söylüyor. bir özne olarak gösterge aracılığıyla nesnede kendini kaybetmek gerek. diğer türlü ideal, mutlak bir özneye dönüşüyor insan. özne ve nesne düalizminden bahseden deleuze'un monist olması burada beliriyor heralde: özne ve nesne kendi başlarına eksik, ideal ve bayağı kavramlar. gösterge aracılığıyla bir bütün düşünüyor deleuze.

    kendi adıma, idealleştirdiğim kendim ya da karşıdaki nesne, bu halleriyle hep eksik, yetersiz, tüketilen bir şey. fark ediyorum ki şimdi, bir bütünleşme ile ancak kendim olabilirim. alkolde aranan (aradığım) ama bulamayacağımı fark ettiğim şey de bu. göstergeleri ancak bir nesneye teslim olarak yoğun yaşayabilirim. ve nesneye teslim olduğunda o da sana kendini açar.
  • göstergebilimin babasi ferdinand de saussure tarafindan ilk kez kullanilmis olan dilbilim terimi.
  • sinema, reklam, afis buna benzer calismalar degerlendirilirken en sık esas alinan ogelerden birisidir. ornegin pleasure parfumunun afisetindeki adam *, köpek * *, çitle çevrili bahçe **, uyuyan çocuk * hep birer göstergelerdir.
  • bir gösterge varsa yakınlarda bir yerlerde bir de gönderge olmalı.
    ondan kaçabilirsiniz ama saklanamazsınız.
  • bellekteki hücrelerin adreslerini saklayabilen değişken.

    (bkz: pointer)
  • fiyat, gelir, gider ya da ölüm oranı gibi ekonomik ya da toplumsal varlıkların zaman içindeki değişmelerini gösteren sayısal ölçü ya da dizelgedir.
hesabın var mı? giriş yap