• carl gustav jungun analitik kuramında kişiliğin komponentlerinde bulunan arketiplerden bir tanesidir. (diğerleri; persona, anima, animus ve selftir.)

    ''jung'a göre; psişenin en karanlık ve en derin bölümüdür. kollektif bilinçdışının bir parçasıdır. insanlık öncesi dönemdeki atalarımızdan kalan bölümdür, bu nedenle tüm hayvanı içgügüleri içerir. ahlak dışı, saldırgan, hırslı,... v.b. eğilimler gölge'den kaynaklanır.

    diğer tüm arketipler gibi gölge de kendinin bir ifade bulmasını talep eder. canavarlar, şeytanlar sembolik olarak dünyaya yansıtılan gölge'lerin görüntüleridir. ''

    gölge ısrarcıdır. persona'nın baskısına boyun eğmez. ego ve gölgeişbirliği yaptığında kişi kendini yaşam dolu hisseder. böyle durumlarda ego, içgüdüsel güçleri yönlendirir. kişinin bilimç dünyası genişler, zihinsel işlevler canlılık kazanır, bedensel etkinlik artar. gölgenin içindeki kötü öğeler, her şey yolunda gittiği zaman, bilinçdışı'nda etkisiz kalırlar. kişi bunalımla ya da bir zorlanma ile karşılaşınca, gölge ego üzerinde egemenlik kurmaya çalışır.

    jung, gölge'nin değiştirilmesi ya da yenilmesi yerine onun tanınmasını ve ona işlerlik kazandırılmasını vurgular. jung'a göre; gölge'nin hayvansal doğası, canlılık, doğallık ve yaratıcılık demektir, gölge'sini inkar eden kişi sıkıcı ve cansızdır.''
  • "sen zülüf gölgesinde
    ben yandım güne karşı"

    *
  • "gölgem kayboldu gönlüm dolunca"

    derler.
  • gölge, carl gustav jung tarafından adlandırılmış arketiplerden biri olarak tanımlanır.

    gölge, kişisel bilinçdışıdır.toplum standartlara ve bizim ideal kişiliğimize uymayan tüm vahşi istekler ve duygulardır. utanç duyduğumuz ve kendi hakkımızda bilmek istemediğimiz her şeydir. görüldüğü gibi içinde yaşadığımız toplum ne kadar dar ve kısıtlayayıcı olursa, gölgemiz o kadar geniş olacaktır.
    gölge biliçdışı olduğundan, ona sıradan eğitim yöntemleri ile laşamyız. gölgemiz davranışlarımızın tümüyle dürtüsel olduğu bebekliğimizden bu yana genellikle aynı kalmıştır. büyük olasıklıkla da insanoğlunun dünya üzerinde ilk adımını attığı zamandan beri aynı kalmıştır; çünkü gölge doğal,yani içgüdüsel insandır.

    buna göre kitaplarda yazar ki, mutlu bir yaşam için gölge ile ego arasında bir uyuma gidilmelidir.nedenine girecek olursak gölge bugune kadar bastırdıgın sensin,insanın dark side diye tanımlanabilir.
    böyle oldugundan dolayı cinsellik, kavga, öfke, nefret gibi duyguların uç noktalara vardığı durumlarda seni kontrol edecek, istemedigin her duruma sokacaktır. unutmamız gerekn ilk sey bazı seyler saklandıgında, göz ardı edildiginde kısa süreli unutulsada uzun sürede istenmeyen ot gibi bilincimizde ortaya çıkmaktadır. bu durum kücüklügünde sana yapılan bir haksızlık, bugune kadar isteyipte yapamadığın cinsel fantezi gibi durumlar, babanın sana bağırması, sokakta yürürken karsıdan gecen cocuk sana gülümsemesi bile etki edecektir. burda önemli bir not gidipte sırf tatmin için cinsellikte sınırları aşmamak gerekir, bu sadece kötü yöne gider, burda bilinmesi gereken bir şeyle yüzyüze gelinip öğrenildiğinde en azından onu değiştirme olanağının bulunduğu gerçeğidir.
    gün boyunca bir sürü imgeye maruz kalırız, sabah calan alarm sesi,ayndaki görüntünüz, iş yerinize giderken gördüğünüz bayan, işyerinde sizi aşağılayan patron ...vb durumlar bilincin bir kısmı tarafından engellenir, bazı imgeler biliçdışı tarafından emilir, görüldüğü takdirde ortaya çıkar, örnek açısından küçükken babasından dayağa maruz kalmış kişinin ilerki yaşantısında dayağa maruz kalan çocugu görünce yasadıklarının aynen hissetmesi ve duruma etki etmesi, halk taabirinde gözünün kararması bir nevi örnek verilebilir.

    ilk insandan son insana kadar varolacak bir arketiptir. yokedilmesi ve saklanması sıkıntı yaratacağı için oldugu gibi kabullenip, bilinçlenmek gerekmektedir. benzetmek gerekirse bir yemeğe sadece tuz tat vermediği gibi, kişinin zevkine göre baharat katmak gerekir, arketiplerde bunun gibidir. bir kaç baskın arketip dışında hayatımızı yasamamıza olanak saglayan, kendimizi koruyan ve hatta kendimize zarar verdirebilecek tatlardır. tuzu gölgeye benzetirsek, eksik miktarda tuz aldıgınızda yani gölge olmadıgı takdirde hayat monotonlasır ve tat almamaya baslarsınız ve vucudunuzda sorunlar yaratır, cok aldıgınız taktirde fazla tuz yani gölgemiz bünyeye zarar verir. demek ki dogru zamanda dogru miktarda hayatımızda var etmeliyiz hayattan tat almamıza,bazı sorunları aşmamıza ve kendimizi daha iyi tanımaya yol açar.
  • jung'un yorumu ile "gölge egonun karanlık yüzüdür; potansiyel kötülüğümüz genelde burada saklamaktadır. gerçekte gölgenin bir etiği yoktur; iyi ya da kötü değildir, tıpkı hayvanlardaki gibi.
    bir hayvan yavrularını şefkatle sevme ve avlarını yiyecek için vahşice öldürme yeteneklerine sahiptir. ama ikisini de yapmayı seçmez. ne isterse onu yapar. o "masumdur." fakat bizim insani bakış açımızdan, hayvanların dünyası vahşi ve acımasız görünür. bu yüzden de gölge, kişiliğimizin itiraf edemediğimiz yanlarının saklandığı bir çöp kutusu haline gelir."(jung psikolojisi)

    çöp biriktirmeyin, temiz olun...
  • jung, bireysel bilindışında bulunan diğer yüzümüzü gölge olarak adlandırmaktadır. gölge, toplumsal standartlara ve bizim ideal kişiliğimize uymayan tüm vahşi istekler ve duygulardır. gölge aynı zamanda bireysel biliçdışından da öte bir şeydir. kendi zayıflıklarımız ve başarısızlıklarımız sözkonusu olduğu sürece kişiseldir, ancak tüm insanlarda var olan ortak bir yön olduğundan kollektif bir olgu da denebilir. gölgenin kollektif yönü şeytan, cadı gibi kavramlarla dile getirilir.

    bilindışının bu yönlerini açıklamada gölge sözcüğünü seçerken, jung'un aklında yalnızca ana çizgileriyle, karanlık ve belirsiz bir şeyi önermekten daha fazlası vardır. kendisinin belirttiği gibi, güneş olmadan gölge olamaz ve (bireysel biliçdışı anlamında) bilincin ışığı olmadan gölge sözkonusu olamaz.

    eski çağlarda, gölgesi olmayan bir insanın (doğal fiziksel gölge) şeytanın ta kendisi olduğuna inanılırdı.

    jung gölgeyi tümüyle bastırmak kadar onu yadsımanın da yararsız olduğunu görmüştür. kişi bu karanlık yönüyle birarada yaşamanın kendine göre bir yolunu bulmak zorundadır.

    noktayı koymadan önce, ged'e ve leguin'e de selam edelim.
  • ruhun üzerine sinen, ışığın akışını kesen, bir ayağını karanlığa, bir ayağını aydınlık tarafa uzatmış elle tutulamayan varlık yansıması... sırf bu nedenle, zihinler tarafından reddedilmeye açıktır...

    zaman içinde, aslında ışığın yarattığı en büyük oyunlardan biri olan gölge, kendine, kendi iradesi dışında bambaşka anlamalar bulmuştur. her ne kadar karanlığa eş olmasa da, bir kısım tarafından "karanlık taraf" olarak algılanmış, algılatılmıştır. aynı zamanada, bireyin gün ışığına çıkmamış "sır"larının da vücut bulmuş halidir. aynı mantık üzerinden gidersek, aslında ilkel benliğimiz olan ve buzdağının görünmeyen yüzü olarak da tanımlanan idimizin de gölgemiz olduğunu söylemek pek de yanlış olmayacaktır. ama dedim ya, aynı mantık üzerinden gidersek...

    bunun ötesinde, daha farklı anlamları vardır gölgenin. ya da bu ışık oyununun. ya da hayata boyut katan karanlığın...

    "çağlar boyunca gölge" gibi bir giriş yapmanın anlamsızlığını düşünüyorum. öte yandan, ilk çağlardan bu yana şekillenen "tanrı" yüzlerinin arasında, belki de "güneşe", "ışığa" eş başka bir tanrı olarak şekillendirilmiş olduğunu, olabileceği akla geliyor. "çağlar boyu gölge" diyor olsam da, bir yandan da biliyorum onun "karanlık" tarafından yutulduğunu...

    "gölge" nedir? ya da kavramsal olarak nerede durmaktadır?
    bu soruların yanıtını vermeden önce mantık zincirlerine sertçe asılarak çekmek, güçlerini kontrol etmek iyi bir yol gibi görünüyor. hemen ardından başladığım sözümü şu şekilde devam ettirmekte bir sakınca görmüyorum:

    "gölge, ışığa ait olan ama ışık olmayandır."

    yani, "gölge, ışık değildir"

    aynı şekilde devam ediyorum çekiştirmeye zinciri ve karşı köşede şunu buluyor zihnim:

    "gölge, karanlığa ait olan ama karanlık olmayandır."

    yani, "gölge, karanlık değildir."

    ışığa düşen karanlık, karanlığa düşen ışık gibi bir şey canlanıyor gözümde. ışığı kesen, karanlığı bozan. tıpkı 0ºc sıcaklıktaki donmuş suyu ısıtabilen ve 100ºc sıcaklıktaki kaynar suyu soğutabilen 50ºc sıcaklıktaki su gibi...

    ışıkla karanlığın ortasında duruyor gölge. ne birine ulaşıyor, ne diğerine karışıyor. tüm bunları şekillendiren zihnimde gölgeler geziniyor...

    "gölge, geçiş noktasındadır" diyorum. "ışığın, karanlıkla kesiştiği yerdedir."

    bu kesişimi isimlendirmek, bambaşka bir yere taşıyor zihnimi. birbirini takip eden, birbirini var eden ve çoğu zaman birbirine zıt gibi görünen iki süreci birbirine bağlayan başka bağlaç yaşamlar/biçimler geliyor aklıma. bunlardan bir tanesini yaşamın ta içinde, yaşamın tam karşısında, ölümün dışında ama ölüme ait olan yere ayaklarını uzatmış halde buluyorum.

    yaşam ve ölüm arasında, yani ışıkla karanlık arasında duran başka bir gölge beliyor kafamda. bilim buna virüs diyor. ne yaşayanlar arasında, ne de ölüler diyarına kabul ediliyor. yaşayanlar diyarına gidemediği için, hiç binemediği charon'un kayığının üzerine düşmüş bir gölgeyle birlikte "unutkanlık nehri"nin üzerinde geziniyor. kendine bir diyar arar gibi ve aynı zamanda "ara"yı bir diyara dönüştürüyor. bununla birlikte, gölgeye dair bu anlamlandırma/anlamdan arındırma öyküsü bitiyor. ışığı kapatıyor ve karanlığı da bozarak zihnimi gölgelerin içinde bırakıyorum. güçle bağlantısı kesilmiş bir makine gibi...

    hayata boyut katan karanlık... ya da hayata anlam katan karanlık...
  • bir tepenin uzerinden bir ucak geciyor olsun. tepe ne kadar dikse golge o kadar hizli gececektir yukseltiden. iste boylece egimi ne kadar arttirirsaniz golgenin hizini da o kadar arttirirsiniz. bu yontemle golgenin isik hizindan hizli gitmesini bile saglayabilirsiniz. ne guzel degil mi?

    edit: bu ornek pek calismiyor. daha guzeli soyle: ampulun etrafinda donen sinegin cok uzaktaki duvar uzerindeki golgesi. sinek hop diye minicik bir tur arriginda golge yuz kilometrelik odada bir kocaman bir tur atiyor.
  • alt anlamlar, asıl meramlar diyarı. dikkat ister, hassasiyet ister: http://thisisphotobomb.files.wordpress.com/…b5e.jpg
  • gölge jung'a göre şeytani olana,
    toplumun kurallarına boyun eğmeyene,
    gizli- saklı hislerimize,
    yani bizim karanlık yarımıza,
    ruhumuza ait bi yer.

    ve bence kutsal...
hesabın var mı? giriş yap