• orjinal adı kokaku kidotai, ingilizce çevirisi mobile armored riot police olan. masamune shirow tarafından ilk kez 1989 de young magazinde yayınlanan aynı isimli manga'dan uyarlanan 1995 yapımı mamoru oshii tarafından yönetilmiş cyber-punk bir animedir. manga'sının çok ses getirmesi üzerine çekilen bu anime, manga'sından daha fazla ses getirmeyi başarıp, çoğu cyber-punk yapımına ön ayak olmuştur (en bilineni `the matrix`). sadece bir action ve science fiction filmi olmaktan çıkıp çok farklı yönlere eğilim göstermesi yönetmenin ustalığı ile ilgili olan bir konudur. kabuğun içindeki ruh anlamına gelen gelen ghost in the shell, içerdiği felsefe ve psikolojik olgulardan dolayı japonya'da bazı üniversitelerde artık eğitim amaçlı kullanılıyor bile kullanılıyor. manga'sında kesin bir yer belirtilmemiş olsada rivayete göre kobe şehrinde yani mangasının yaratıcısı masamune shirow'un yaşadığı yer olarak söylenir. film'inde ise asya kültürü ( genel olarak çin) kullanılmıştır. ilk gösteriminde istenilen ilgi görmeyen film sonralalarda blade runnergibi kült olma yolunda ilerlemiş ve bunu başarmıştır da.
    konusu, birim 9 isminde gizli bir bölümün " kuklacı (puppet master)" olarak bilinen bir hacker'ın peşine düşüp onu yakalamasını ele alıyor.kovalamaca sonucunda asıl önemli olan anakarakter binbaşı kusanagi'nin, insan ve cyborg arasındaki tek farkın " ruh" olup olmamasını sorgulamasıdır. açılış sahnesinde geçen " beyninde çok ses var " cümlesinin üstüne binbaşının " adet dönemim geldi " demesei en akılda kalıcı noktalardan biridir . bu konuşmanın sonunda akılda kalan soru " binbaşı acaba insanları hor görüp onlarla alay mı ediyor? yoksa binbaşı aslında ne kadar insan olmadığnı (kanama "canlı" bir varlığa ait bir durum olduğundan) ama olmak istediğini mi gösteriyor bize". akılda kalıcı en önemli noktalardan biride ayrıca binbaşının nerdeyse hiçbir zaman göz kırpmıyor olmasıdır. yönetmen bunu " kusanaginin bir " kukla olarak gösterme " durumundan ibaret olduğunu söylemiştir.

    filmin sonraki yıllarda (teknoloji hayatımıza girdikçe aslında) inanılmaz bir sükse yaratması sonucu: ghost in the shell 2: innocence, ghost in the shell: stand alone complex solid state society, ghost in the shell: stand alone complex, ghost in the shell: stand alone complex 2nd gig, ghost in the shell: individual eleven, ghost in the shell: the laughing man ve son olarak ilk filmin remake'i olan ghost in the shell 2.0 (iki film arasındaki farklar; çizim kalitesinin geliştirilmiş olması ve bazı sahne ve konuşmaların kaldırılıp yerine yeni sahneler konması ayrıca seslendirme sanatçılarının (seyu) bazılarının değişmesinden ibaret) diye devam ve ara filmleri çekilmiştir. devam filmlerinin nerdeyse hiç biri ilk film kadar " derin " bir anlam gütmemesindenmidir nedir, diğer filmlerde çok sevilmesine karşın, ilgi herzaman ilk filmde kalmıştır. özellikle ghost in the shell 2: innocence filminden sonra yapılan çoğu yapım felsefe ve psikoloji'den çok siyaset konusunu ele almıştır.
  • film ve dizi anime olarak izleme sırası şu şekildedir.

    mamoru oshii'nin yönettiği ve birbirlerinin devamı niteliğindeki iki film;

    1. ghost in the shell (1995)
    2. ghost in the shell 2: ınnocence (2004)

    ghost in the shell 2.0 (2008) filmi, 1995 yapımı ilk filmin sadece birkaç sahnesinin yeniden düzenlenmiş halidir.

    kenji kamiyama'nın yönettiği ve hikayenin alternatif bir sekans ile ilerlediği, yukarıdaki filmlerden bağımsız stand alone complex projesi anime sırası;

    1. ghost in the shell: stand alone complex (2002) (26 bölüm)
    2. ghost in the shell: stand alone complex 2nd gıg (2004) (26 bölüm)
    3. ghost in the shell: stand alone complex - solid state society (2006) (tek bölüm)

    ghost in the shell: stand alone complex - the laughing man ve ghost in the shell: stand alone complex 2nd gıg - individual eleven sürümleri tv serilerinin hikaye odaklı kırpılmış halleridir.

    kazuchika kise'nin yönettiği ve 5 bölümden oluşan arise serisi;

    ghost in the shell arise: border 1 - ghost pain (2013)
    ghost in the shell arise: border 2 - ghost whisper (2013)
    ghost in the shell arise: border 3 - ghost tears (2014)
    ghost in the shell arise: border 4 - ghost stands alone (2014)
    ghost in the shell arise: border 5 - pyrophoric cult (2015)

    *** arise serisinde yayım yılları orijinal olup avrupa yayımı 1 yıl sonra yapılıyor.
  • ön uyarı: işbu entry oldukça uzun ve bilal'e açıklar şekilde gerek animelerine gerekse gündem de olan filme değinecektir.

    animeyi izlememiş olanlar için kolaylık olsun diye kısaca bu filmin temel aldığı ghost in the shell ve ghost in the shell 2: ınnocence animelerinin özetleriyle birlikte gündemdeki live action filmin hangi kısımlarının nereden alındığını harmanlayarak yazacağım. buna mukabil aralara bol bol kusacağım için şimdiden af buyurun.

    iki anime arasında 9 sene ve 26 bölümlük tv serisi olan gits: stand alone complex var. ilk yapım 2029 senesinde innocence ise 2032'de geçmektedir. bu ikisi arasında geçen ve spinoff olan stand alone complex ise 2030 senesinde geçmektedir.

    iki yapımın (vikipedi) hikayesi sırayla şöyledir:

    ilk yapımda 2029 yılındaki bir polisiye öyküsünü anlatmaktadır. insanların yarı makineleşmeye başladıkları bir dönemde, onların beynine girmek ve bilgi çalmak çok daha kolay hale gelmiştir. kukla ustası (puppet master) adı verilen bir hacker üst düzey gizli bilgilere ulaşınca, devlet onu bulması ve ortadan kaldırması için gizli bir örgütü (section 9) görevlendirir. aslında makineler ve canlılar arasındaki farkları inceleyen, gelişen teknoloji ile ruhlarını kaybetmeye başlayan, canlılıklarını sorgulayan karakterlerin hikâyesini anlatan bir filmdir.

    ikinci yapımda (innocence) ise karmaşık polisiye hikaye batou karakteri üzerinden anlatılmaktadır. binbaşı (major kusanagi) ortadan kaybolmuştur. batou'nun vücudu da yapaydır. insani geçmişinden geriye kalanlar beyninin izleri ve major'dan kalan anılarıdır. insanlar ve makineler arasındaki sınırın anlamını yitirdiği bir zamanda insanlar insan olduklarını unutmuştur. bu, insanlığını korumak için mücadele eden yalnız bir adamın hikayesidir. filmin adından da anlaşılacağı üzere verilen mesaj; hayat masumiyettir.

    ilk anime, mangada hatırı sayılır yer kaplayan puppet master hikayesinin özetidir. aslında 82 dakikalık bu anime neredeyse filmin yaptığının aynısını yaparak senaryoyu basitleştirdikten sonra süreye uygun şekilde yaymıştır. mangayı okumuş adamlar da ilk animeyi izledikten sonra şu an zırlayan kitleyle aynı tepkiyi vermiş midir çok merak ediyorum.

    ilk animede verilen bilgilerle konuyu kolayca hazmetmek mümkün değildir zira filminde olduğu gibi orada da yönetmen konuya göbeğinden dalıyor. bir de konu ben bilimkurguya aşinayım diyen herkesin şıp diye anlayacağı kadar basit değil. ben pek bir bilimkurgu severim ama bu filmi beğenmedim. vay efendim robot mobot, aynı selfless'a çok benziyor gibi sikim sokum yorumlar hep bu yarım yamalak bilimkurgu izleyicisinden çıkıyor. ona çomar buna cahil diye çemkiren yarım bilgili, çomardan daha tehlikeli çakma muhalifler gibiler. beni diğer kitleden daha çok ürkütüyorlar.

    sevgili bilimkurgu sevdalıları veya öyle olduğunu düşünenler. allah rızası için temel bilimkurgu eserlerini bir gözden geçirin. en azından isaac asimov'un bir kaç eserini okuyun. okuyun zira bu halinizle hiç mozart dinlememiş bir klasik müzik sevdalısı olarak türk beşleri dediğin rus beşlerinin çakmasıdır yorumu yapmış gibi oluyorsunuz. ne bileyim kendinize de bu durum komik gelmiyor mu? şu sözlükte çok saçma şeyler okuduğumu biliyorum ama en çok sizinki gözüme batıyor. maksadım genellemek değil af buyurun lakin ilk alien filminin yönetmeni ridley scott'in, yeni bir alien serisinin başlangıcı olarak çektiği prometheus filmine alien çakması yazan adam gördüğümden beri böyleyim.

    gits'e dönersek filmde her şey olabildiğince özetleniyor. malesef böyle de olmak zorunda. the lord of the rings serisinde de fellowship of the rings çıkar çıkmaz böyle frodo mu olur? tom bombadil nerede? şu sahne neden atlanmış diyen manyaklar vardı. her filme üç saat ayırmış totali 10 saate yakın yapımdan hala daha fazla detay bekliyorlardı. bana sorarsanız rupert sanders gelecek filmlerle bir bütün oluşturacak olan gits serisine gayet güzel zemin hazırlamış. nihayetinde ticari kaygıları olan bir yapımın anime ve bilimkurgudan uzak izleyicilere bir şekilde olayı aktarması gerekiyordu ve olabildiğince de aktarmış.

    sıkı anime izleyicisi ve az buçuk altyapısı olduğuna kanaat getirdiğim kişilerin eleştirilerin genelinden anladığım ise şu; efsanenin ağzına sıçmışlar! ve fakat kim sıçmış? nasıl sıçmış? orası belli değil. ne sıçmış abi? iki animenin konusunu harmanlayıp çok güzel altlık yapmışlar işte. devamının geleceğini biliyorsun. cast desen en babasını yapmışlar. görsellik desen canavar gibi. oyunculuklar oskarlık olmasa da film için gayet yeterli. senaryoyu karartmadan karakterleri olabildiğince yedirmişler. yeri gelmiş bire bir sahneleri en kralından tekniklerle çekmişler. ben hala kimi neyin tatmin etmediğini de idrak edebilmiş değilim.

    yok sizin istediğiniz bire bir anime kopyası olmasıysa başka bir örnek vereceğim. mesela alın size animeden kilit bir sahne: https://youtu.be/s25yptaowsu

    izleyenler hemen hatırlayacak. izlemeyenin de eli ayağı tutuyor şu sahnenin uzun halini bulsun bir izlesin. filmden de hatırlayacağınız sürekli sigara içen ve gözlerinin olduğu bölge eski oto teybi gibi komple açılan haraway adlı bilim kadınının robot geyşa üzerinde yaptığı araştırma sahnesi. animede bu sahne toplamda 7 dakika 48 saniye sürüyor ve sadece diyalogtan ibaret. burada haraway, gynoidlerin kendilerini üçüncü makaledeki etik kurallarından azat ederek intihara kalkışabildiklerini açıklayarak başlıyor. sonra android ve gynoidleri neden insan şeklinde tasarladıklarına değiniyor. bunu da öyle bir örnekle açıklıyor ki apışıp kalıyorsunuz. araya batou giriyor ve haraway'ın örneğinin descartes'den alıntı olduğunu anlatıyor. bu arada bir sürü teknik detay alttan alttan akıyor. şu kısa sahnede tanrı kompleksi, düalizm, yapay zeka vs. derken freud'dan descartes'e ordan asimov'a kadar herkese gönderme yapılıyor. cyborg, android, sexbot, gynoid gibi sıradan izleyicinin hepsine robot dediği bir sürü insan yapımı yaşam taklidi formlardan ve detaylarından bahsediliyor.

    tv serilerini es geçiyorum uzun metraj olan şu iki animenin toplam süresi 180 dakika. yarısından fazlası bu tarz diyalog ve sahnelerle geçiyor. anime ve bilimkurgu izleyicisi olarak biz de bu yüzden bu kadar çok seviyoruz. bazı sahnelerde onlarca konuya tek ağızdan o kadar ustaca giriliyor ki durdurup not almanız, tekrar tekrar izlemeniz gerekiyor. yahu sadece bahsi geçen sahnedeki türlerin ayrımı üstüne sabaha kadar tartışan adamlar biliyorum. şimdi sizden ricam animede kaymak gibi akan şu sahneyi alıp kafanızda filme monte etmeniz. yönetmenin yerinde olsanız böyle bir hataya düşer miydiniz? filmi üç saate uzatmanız, her detayı bilal'e anlatır gibi anlatmanız bir de üstüne interstellar gibi belgesel çekmeniz gerekirdi. hatırlarsanız o filmde bile koca astronota solucan deliği nedir açıklamaya çalışıyorlardı çünkü seyirciye bir şekilde anahtar konunun anlatılması gerekiyordu. gits o yola giremeyecek bir yapım fakat her gördüğü alete robot diyen izleyici de var ve bunu düşünmek zorundalar. kimsenin zekasını küçümsediğim aşağıladığım filan düşünülmesin ama böyle bir sahneyi sinema filmine koyarsanız batarsınız. westworld tarzı her bölümü kırk dakikadan uzun en az on bölümlük bir dizi olmazsa bu diyalogları gerçek aktörlerle izleyiciye yediremezsiniz. westworld sadece ai ve robotlar üzerinden on bölümde meramını zor anlattı ona rağmen itin götüne sokuldu. siz sevgili gits fanları ise bunun 120 dakikalık filme sokuşturulmasını istiyorsunuz. şu haline durağan diyen adam bu diyaloğu filmde görse ilk kendisi eleştirir ama film özet geçince "aman descartes'in düalizmi, o möhteşem anaforlar ne olecek?" diye ağlıyor.

    çakma bilimkurgu izleyicisi dediğim de bu göndermelerin hiç birini anlamadan dümdüz animeyi izlemiş olan kesim. adamlar her sahnede hiç duymadığınız terimler ve göndermeler yapıyor ve hepsini yakalamak na mümkün fakat paşam çıkıyor, evet abi yea gits işte müthiş bi felsefesi var, zaten matrix de burdan çaldı hepsini... diyerek konuyu kapatıyor. o yüzden entrynin en başından beri söylediğim gibi eğer bu filmle ilgili eleştiriniz bire bir beyaz perdeye aktarılmaması ise yüzünüzü bir yıkayın gelin. öyle olsaydı adım kadar eminim bu ne amk tarkovsky filmine çevirmişler diye ağlaşacaktınız.

    normal şartlar altında dahi anime uyarlaması çekmek oldukça zordur. bunu diğer japon yapımı filmlerden biliyoruz. vay babayın düşmanlarını zigeyim! o nasıl live-action dediğiniz anime uyarlaması var mı sizin? benim yok. japonya'da bok çıksa izleyecek otaku bir kitle var. o nedenle japon yapımcılar elleri siklerinde, bütçesi düşük, tırt cgi ile bezeli yapımlarla günü kurtarıyorlar. ghost in the shell'in hollywood'a verilmesini bu yüzden en başından beri destekliyordum. uyarlama demişken şunu iyi anlamak lazım. animelerin kendilerin has bir dinamikleri vardır. animelerde konuyu modern sinema teknikleriyle anlatamayacağınız şekilde basite indirgeyebilir veya derinleştirebilirler. en basitinden hepimizin animelerden aşina olduğu bir mevzu chibidir. karakterler kimi zamanlar duygu durumlarını chibi karakterlere dönüşerek anlatırlar. şimdi bunu cgi veya makyajla otur yap bakalım. sonucu bırak denemesi bile saçmalık olmaz mı? eğer bu film bire bir anime kopyası bir yapım olsaydı animeye uzak kişileri bırak en koyu fanatiği bile yapımdan tiksindirecekti. zaten ne yapılsa tatmin etmeyeceğini uzun zamandır tahmin ediyordum fakat iyi birer anime izleyicisi olduğunu düşündüğüm kimi sözlükçülerin böyle saçma sapan argümanlarla kafa göz girişeceğini hiç düşünmemiştim. aslında böyle uzun uzun meramımı anlatmamın bir sebebi de bu kitleye olan saygımdır.

    sözlüğü de geçtim. internette rast gele eleştirileri okurken şu tarzda bir çok blog yazısı gördüm. mesela bu örnekte yazar demiş ki; ilk yarı oldukça durgun başlıyor, neyin ne olduğunu anlamaya çalışıyorsunuz. ortada bir kahraman var ve onun kimlik sorunları. ancak kahramanla özdeşleşme duygusu seyirciye aktarılamıyor. hikaye de ki kahramanları benimseyemiyorsunuz. ayrıca kahramanın geçmiş hep bir muallak, anime de anlatılıyordur belki ama önceden bilginiz yoksa filmde aklınızda bir sürü soru kalıyor.

    kadın haklı beyler. haklı çünkü anime de böyle başlıyor. animede de karakterin geçmişini hiç bir zaman tam olarak öğrenemiyorsunuz. film aslında animeden çok daha fazla giriyor motoko'nun geçmişine. asıl anime kare kare filme yansıtılsaydı o zaman sıçmıştık. çünkü bu kadar kabak gibi hikayesi anlatılan bir karakter daha olamaz. ben izlerken siktir edin mira'yı da olaya girelim dedim içimden. hatta puppet master'ı piç etme pahasına motoko ile geçmişini birleştirdiler. bu kadar detaya rağmen filmde karakteri tanıyamayan ve geçmişi muamma diyen bünyeler anime birebir kopyalansa kesin kafayı yerdi. o yüzden yapımcıların ön görülerini ve uygulamalarını takdir ediyorum. iyi ki böyle bir yola gitmişler. animenin karanlık yapısını filmde azaltmasalardı kim bilir daha hangi hayvanın tenasül organlarına sokup çıkarırlardı.

    bu arada animenin kendisi tokyo'da filan geçmiyor ve ortada bir ırkçılık, beyaz üstünlüğü söylemi, illüminati, büyük resim vs. yok arkadaşlar. animeleri izlediğini iddia eden bir kesim var. ben bunların ya yalan söylediğini ve bahsettiğim cahil bilimkurgu kitlesinden olduklarını ya da izlediklerini anlamadıklarını düşünüyorum. en az on kere izledim süper yeaeae eden adamın yorumuna bakıyorum. lan acaba benim izlemediğim bir spinoff mu çekmişler diyorum. manganın çizeri masamune shirow'da, anime yönetmeni mamoru ooshi'de bunu kırk kere söylediler. söylemekten öte çizerek, yazarak, animasyonla gözümüze soka soka sergilediler. gıts evreni multi kültürel, kozmopolit fakat asya kültürünün hakim olduğu bir dünya sunuyor. o yüzden animedeki şehirin göbeğinden güney asya ülkelerindeki gibi su kanalları geçiyor. o yüzden sokaklarda japon hiraganası değil çin kanjisi ve latin alfabesi var. o yüzden yemeklerin hepsi japon mutfağından değil, o yüzden müziklerde shamisen değil daha çok davul, koro, kadın sesi var.

    sıradan bir anime izleyicisine daha önce hiç izlemediği bir yapım izletirseniz size şıp diye aşağı yukarı yapım tarihini söyler. nasıl yapar bunu? çizim tarzından. anime çizimleri seneler içerisinde mimari stiller kadar fark edecek şekilde değiştiler. aynı şekilde her anime izleyicisi bir yapımda kimin japon, kimin batılı olduğunu stilden kolayca ayırt edebilir. genel itibariyle hafızalarımıza kazınan iri gözlü, uzun bacaklı karakterler de reel bir japon insanı tasviri değildir fakat osamu tezuka'dan beri tarzla özdeşleşmiştir. şimdi konunun tarihine ve sebeplerine girmeyeceğim. söylemek istediğim gits'de yaratılan bu multi kültürel atmosferde sadece japonların olmadığını anlatmak istediklerini kolayca anlayabilirsiniz. kullanılan jargon, bol bol ingilizce, bol bol batılı yan rol olmasının sebebi de bu havayı vermektir. off abi yeaaeae neo-tokyo, steam punk hebele hübele edenlere de o yüzden bundan böyle anime-çomarı diyeceğim.

    yok bi de çomarını geçtim imdb sayfasından okuduklarını youtube üzerinden bize satan popülist bir tayfa peydah oldu. herifin teki imdb'de gits filmi için yorum olarak "mcdonalds'a gidip sushi isterseniz böyle bir sonuç çıkar" demiş. bunu utanmadan bize kendi cümlesiymiş gibi okuyan kerkenezler var. adamı durup dururken yorekok'a bağlıyorlar. ekşi'nin inciye dönüşmesi, youtube'daki türkçe içeriğin ise ondan daha rezil bir inci sözlük klonuna evrilmesi çok sinir bozucu. sırf bu yüzden çizgi-roman bilgisine saygı duyduğum, ara sıra açıp film eleştirilerini dinlediğim adamlardan tiksindim. aga biriniz de sırf eleştirmiş olmak için eleştirmeyin.

    mesela deyin ki, filmlerdeki, sanattaki ve özellikle de felsefedeki iyi-kötü ayrımı yapaydır, yapmacıktır, gerçek yaşamla ilintisi yoktur. gerçek yaşam, iyi-kötü ayrımında karar verilemeyecek açmazlar yaratabilir ve yaratmıştır da. özellikle aksiyon filmlerinde inanılmaz gerçekçi sahneler yaratan holywood, ana problemi olan iyi-kötü ayrımında böylesi bir simülasyon yaratıyor, istediği oluyor ama sonuç tam tersine işliyor. miyazaki başta olmak üzere anime yönetmenlerinin yaratabildiği salt iyi-kötü olmayan, bünyesinde hepsini barındıran karakterleri hollywood beceremiyor. bu filmde bunun bariz bir örneğidir. motoko'nun bize animede hissettirdiklerini hollywood klasik sorunları ve real action çekmenin zorluklarından ötürü yansıtamıyor. aslında benim bütün yazmak istediğim şu son paragraf iken nereden nereye geldim lan.
  • reddit'ten birisi üşenmemiş ve arka planlarını toplayıp albüm yapmış. anime dünyasının en sanatsal arka planları olarak insanın ağzını açık bırakacak cinsten hem de.

    http://imgur.com/a/2gn8s/layout/blog
  • insan ve android arasındaki sınırı bulanıklaştıran varoluşçu animation noir. bir kuple:

    - bazen kim olduğumu zannettiğim kişi olmadığımdan şüpheleniyorum. sanki uzun zaman önce ölmüşüm de biri beynimi alıp bu vücuda yerleştirmiş. belki de hiçbir zaman gerçek bir "ben" yoktu ve belki ben de şu şey gibi tamamen yapayımdır.

    - titanyum kabuklarının içinde insan beyin hücrelerin var. sana da diğer insanlara davranıldığı şekilde davranılıyor, o yüzden saçmalamayı kes!

    - tamam ama o bana kendimi insanmışım gibi hissettiren tek şey. bana davranılan şekilde. demek istiyorum ki, kafamızın içinde ne olduğunu kim bilebilir? sen hiç kendi beynini gördün mü?

    - sanki bana kendi hayaletinden şüpheleniyormuşsun gibi geliyor.

    - ya sibernetik bir beynin kendi hayaletini oluşturması mümkünse, ya kendi kendine bir ruh yaratabiliyorsa? ve eğer bunları gerçekleştirebiliyorsa, o zaman bir insan olmanın ne önemi kalır?

    (mamoru oshii, "ghost in the shell" - 1995)
  • genel kanının aksine yapımın hollywood menşeeli olmasına ve baş rolün scarlett johansson'a verilmesine pozitif bakıyorum. hatta genel olarak bütün manga/anime temelli real action yapımların hollywood'a bırakılması veya hiç film işine sokulmaması taraftarıyım. hastası olduğumuz onlarca animenin filme dönüştürldüğünde nasıl sıçtığı malum. malesef japon yapımcılar düşük bütçe, kötü görsellik, kötü oyunculuk vb. bir çok unsurdan ötürü bu boku beceremiyorlar. genelde sadece japonya içinde yüksek gişe bekledikleri için olabildiğince bütçeden kısıyorlar. bir de animelere has aşırı duygusal reaksiyonları bire bir filmlerde kullandıkların zaman ortaya facia sahneler çıkıyor. death note'dan tutun, tokyo ghoul'a, shingeki no kyojin(attack on titan)'den, basilisk (kôga ninpô chô)'a kadar bütün meşhur animelerin filmleri yerlerde sürünüyor. aksini iddia eden varsa örneğiyle gelsin. filmlerin imdb puanları bile animelerinin çok altında. yüksek gibi görünen bazı filmlerin puanları ise çoğu anime otakusu olan japon manyaklar yüzünden bu halde. bizim sik sok filmlerimizi oylayıp yükseltmemiz gibi bir şey...

    beni major kusanagi'den çok batou'yu kim oynayacak kısmı endişelendiriyordu. rolü, game of thrones'da euron greyjoy rolüyle danimarka'dan dünyaya açılan pilou asbaek' e vermişler. çok da iyi etmişler zira gözlük yüzünden iki gözünün arası cem uzan gibi oldukça ayrık bir adam olması lazımdı. kim ne derse desin cast ekibi çok iyi çalışmış. hele ak saçlı şu fotoğrafı beni ikna etmeye yetti. gayet güzel batou olur bundan.

    bir de sözlükçü arkadaşlardan ricam var. arkadaşlar eğer konu üzerine ekstra bir bilgi vermeyecek veya doğru düzgün eleştiri yapmayacaksanız kalabalık etmeyin lütfen. henüz anime-manga arasındaki farkı bilmeyen, serinin tamamını izlememiş bir sürü insanın salak saçma yorumlarını okuyoruz boşu boşuna. seriyi komple izlemesenizde en azından ilk yapımı hatim etmeden atlamayın. az yukarıda sci-fi bilimkurgu yazmış birisi. la sci-fi dediğin science fiction'ın kısaltması ve türkçesi bilimkurgu zaten. ayrıca gits, matrix'e esin kaynağı değil bizzat temelindeki beton. 1995 yapımı olan ilk anime ile the matrix'i fonlayan ortak bir ingiliz finans şirketi mevcut. bu şirket wachowski biladerlerin ve türlü animasyon firmasının da yıllardır destekçisi. the matrix henüz yapım aşamasındayken andy wachowski gits'in real action filmi gibi olacağını ayan beyan söylemişti. sonrasında yönetmen mamouri oshi'de rahatsız olmasına rağmen konu üzerine pek konuşmadı ve telif üzerine hiç bir dava açmadı çünkü iki yapımın telifinde de hakkı var yatırımcıların. sonrasında sırf ortadaki memnuniyetsizlik yüzünden ustalara saygı ayağına ellerine animatrix'in bilimum işini verip gönderdiler.

    filmden adını duyup ilk kez animelerini izlemek isteyenler şu sırayla gidebilirler.

    1. ghost ın the shell - 1995
    2. ghost ın the shell : sac - 2002
    3. ghost ın the shell ıı : ınnocence - 2004
    4. ghost ın the shell : sac ıı - 2004
    5. ghost ın the shell : solid state society - 2006
    6. ghost ın the shell : 2.0 - 2008
    7. ghost ın the shell : arise - border :1 ghost pain - 2013

    not: 2.0 olanı 1995 yapımı olan ilk filmin efektlerinin yenilenmiş halidir.
  • "hafızanın ne olduğu tanımlanamaz ama hafıza insanlığın ne olduğunu tanımlar."
  • --- spoiler ---
    2. sezon 5 bolumde ishikawanin taradigi tanridan kopma makalesinde ataturk'un resmi bulunmaktadir
    --- spoiler ---
  • genel ortam, kurgu ve sahneler o kadar başarılı ki filme kötü birşey demek gelmiyor insanın içinden. animedeki konu biraz değiştirilerek herkesin anlayabileceği seviyeye çekilmeye çalışılmış fakat yine de birçok animeyle birebir sahnesi var. tempo zaman zaman düşse de her yönüyle özgün bir yapım, izlenir.
  • japonlar çekmediği için izlemeyeceğim filmdir. animelerin hollywood uyarlamalarından gına getirdim ve tiksindim artık çünkü. sevdiğimiz anime serilerini ve filmlerini berbat etmeyi bıraksalar bi' çok memnun olacağım.
hesabın var mı? giriş yap