gezgin
-
yakın zamanda israil ve iran’a gitmezsem ölecek hastalığına yakalandım da buraya gelmek aklıma geldi. tahran’ı görmek, küdus’te dolaşmak istiyorum. shiraz ve isfahan’da tarihin içinde turlamak istiyorum. kudüs’ten ramallah’a gitmek, israil’den filistin’e geçerken okuduğum şeyleri görmek, tanık olmak istiyorum. iran öcü hikayelerinin dışında kalan ya da içinde sıkışan insanlarını tanımak istiyorum
gezmeyi seviyorum, gezgin olmadığımı biliyorum ama olduğumu düşünmeyi seviyorum. en fazla gezgin olmaya çok özenen bir turist sayılabilirim. avrupa’da hatta asya’nın belli şehirlerinde turist hissederken kendimi, afrika’da, ortadoğu’da ben olurum. bir yandan ait, bir yandan gezgin...
çok garip şeyler yaşanır gezerken, klişe ama güzel olan şeylerden hem de. çok ilginç insanlar hayattan teğet geçer. bir haber okuyup, pılısını pırtısını toplayıp sudan’a, mülteci kampında gönüllü olmaya giden, 1 yıldır mültecilerle yaşayan bir kadınla oturup içilen bir biranın çok tatlı olduğunu fark ederim. emekli olunca canı sıkılan, bu yüzden afrika kıtasını baştan başa bisikletle geçme denemesinin 6. ayında olan yaşlı adamla güvenlik ve su filtrasyonu üzerine konuşmayı da severim.
bazen, olduğum yerin gündelik hayatının ritminde dolaşırken, garsonlarla muhabbetin ortasında “kadınlar nerede?” diye sorduğumda gördüğüm dumuru özlerim ofiste otururken. kadınların neden çalışmadıklarını, niye sokakta pek kadın görmediğimi sorduğumda karşımdakinin cevap vermek için kıvranmasını seyretmek çok güzel bir şey….
en çok da, paralarının üstündeki resimleri farklı farklı insanlara sorup, farklı farklı tarih bilgileriyle donatılmayı sevdim. o parayı gösterip “bu kim” diye her sorduğumda çok farklı politik tartışmalarda buldum kendimi.
aynı gün içinde önce hizbulah’ın çadır bölgesinden sonra ermeni mahallesinden “nazikçe” kovulduğum gezi bile çok güzeldi. sonuçta ikisine de gidebildim, sonra da beyrut sahilinde yürüdüm, gemmayzeh’de guiness içip, ucuz diye tavanına serilmiş yataklarında yattığım hostel’de huzurla uyuyabildim.
bazen yabancı olmanın verdiği çaresiz baş eğişle sokağa adapte olabilmeyi bile özlüyorum. “kültür bu mu?” tamamen saygılı olalım o zaman. afedersiniz ama politik doğruculuk biraz dinlenecek, tek başına, yabancı ülkede gezen bir kadınsın, çıkışamazsın her zaman. afedersiniz ama o meme kapanacak; çünkü tacize karşı daha da savunmasızım. ama işte bunları unutup adapte olduğun an suriye’den ürdün’e gitmek için bindiğin otobüste tek kadın olduğu fark edip bir an korkabilirim de. o anda insanlar oturmam için 3 sıra koltuk boşaltabilirler, öndeki koltuğa iki asker geçip, bekçicilik oynayabilirler. tehlikeli bir iş yaptığımı düşünüp, askerlere niye beni koruduklarını sorarak emin olmak isterken “korktuğunuzu gördük, güvende hissedin diye” cevabını alınca korkaklığıma gülebilirim. en çok da otobüs molasında ondan korktuğum için bana trip atan, muhammet amcanın gönlünü almak için verdiğim sigarayı içerken ettiğimiz muhabbeti sevebilirim.
güney yarım kürede, bm gönüllüsü acar eski polisin üzerime sıktığı biber gazının tadını bütün direniş boyunca arayabilirim. aynı tadı hala bulamadım, belki sprey ile bomba farkından dolayıdır.
aaa, ne güzel rengarenk diye “happy shake” alabilirim de içinde opioid olduğu bilmezsem dünyanın en iyi kafasını, en huzurlu bir budist ülkenin, en huzursuz köyünde yaşarım.
en güzeli de “yahu ben hem israil, hem iran’a gitmek zorundayım(evet, zorundayım, görmeliyim!). vize, giriş çıkış durumlarını nasıl halletsem ki” tadında bir entry girmeye gelmişken, işi gücü bırakıp anı anı dolaşmak olabilir.
neyse, o kadar gelmişken söyleyelim. gezginin makbulü, yalnız, tabanı yere değen, çulsuz olanıdır. diğer türlüsünde ne o özgürlük içine işler ne de yeri geldiğinde “fazlasıyla” eğlenilebilir. -
bir arkadaş zekai özger şiiri:
"dün geldim
geç kalsam da bağışlanır
bir bahar bozumuydu yola çıktığımda
yüzümde suçlu bir merak
kalbim heyecandan telaşlı
gözlerimde ısırgan bir hüzün vardı
hüzün: hep bilinir
bir afyon çiçeğidir önceleri
dalayan bir ısırgan yoncası olur sonra
dalayan ve uyandıran o afyon uykusundan
dün geldim
acı sırtımda tabiy
yolum uzundu
yanımda hiç resim yoktu
dağlara baktım: dağıldım
yollara baktım: yoruldum
gece ayışığı içtim, dudaklarım kurudu
gündüz böğürtlen yedim, dilim buğulandı
siz görmeliydiniz o kanı
bir dağ çiçeği sevdasına bin arı öldü
tam ordan geçiyordum, gördüm diyebilirim
aman nasıl petekti öyle
nasıl baldı
böğürtlen gibi kırmızıydı
kan gibi saydam
bir garip kokuydu, onun kokusuydu
dayanamadım, eli titrekti ama
yedim yedim kalbim çatladı
sevdam o dağ çiçeğinde kaldı
dün geldim, anca geldim
usumda vızıldayan bin arı ölüsü
heybemde onarımı gereken bin iğne
önce kendi etime
dün geldim
hoş mu geldim
hoş olmayan şeylerden geldim
bir kentten geçtim ki canım titredi
sıtma kabusuyla sallanıyordu uzaktan
girişte insanlar gördüm, hiç görmediğim
ama sanki biryerlerden tanıdığım, yemin
edebilirim
iğrenç suratları vardı, insandan çok
cüzzamlı bir köpeğe benziyorlardı
kuru birer ağaç dibine çömelmiş
çürümüş bir dalı kemiriyorlardı
omuzlarında soyulmuş yılan derileri
ellerinde pas tutmuş makaslar
iki ucu da kırık
tam ben yanlarından geçiyorken
elma ağaçlarının çiçeklerini kesmeye başladılar
ben sanki tarihini bilmiyormuşum gibi
bakır çalığı bir kasede
elmanın kanını sundular
geldim ya, nasıl geldim
bir elimde tarih atlası
bir elimde güneş humması
soğutulmaya zorlanmış bir çöl kızgınlığından
bir kum fırtınasının
soylu kumcuklarından geldim
yorgundum, susamıştım, dilim kuruydu ama
gördüğüm serap mıydı, gerçek miydi
bilirim ben
çölün tam ortasında sonsuz bir ışıltıydı
yedibin rengi yansıtan renksiz bir kuyuydu
duruydu, aydınlıktı, yaz gökleri gibiydi suyu
uzanıp avuçlasam benimdi
öyle yakın, öyle kolay, öyle dokunsam
ah o kervancıbaşı
ah o sırmalı soyguncu
ve ellerinde kesik başlar ve zebellah ordusu
birden beliriverdiler tam kuyunun başında
ellerinde kan sızıtan kesik başları
tan kuyunun ağzından sarkıtıyorlardı ki
ne olduysa o anda oldu
kızıl bir bulut ağdı kuyunun ağzından göğe
bulut değil
bir devin alev saçan soluğuydu
ardından muhteşem bir kum fırtınası
kum değil
devin çocuklarıydı saçılan
ah görmeliydiniz o savaşı
ne kanlı kervancıbaşı
ne zebellah ordusu
dayanamadılar kum fırtınasının şiddetine
çöl mü yarıldı
kuyu mu büyüttü ağzını
kızgın çöl kavuşunca dinginliğine
bir ben vardım kuyunun başında diri
ve herşeyi görebilen sağlıklı çöl tanığı
öğrendim çöl kızgınsa öfkesi nice olur
kum fırtınasında neler yapılır
nasıl yok edilir çöllerin sırmalı
soygun kervancıları
gördüğüm serap mıydı, gerçek miydi
bilirim ben
bir elimde güneş humması
bir elimde tarih atlası vardı
vakit dardı
kanarak içtim de kuyunun duru suyundan
uçar gibi aştım çölü o sonsuz ışıltıdan
dün geldim
dün ben nerden geldim
ezberlenip unutulmuş bir sıkıntıdan geldim
adı konulmamış bir düşten geldim
terlemiş balıklar gördüm, rengi bozulmuş mavilikler
kabaran denizler gibi coşkun sürücüler
kılçığı beynine saplanmış gözsüz balıklar gördüm
trollenmiş deniz tarlası, iyot vurgunu
derya içindeydim de hani deryayı gördüm
küçük balığı gördüm, peşinde büyük balık
bir su ağası gibi kuvvetli ve saldırgan
oh balık, küçük balık, can balık
anasının kuzusu, deniz kokulum
söyle yavrum, söyle gözüm, söyle kılçığım
kim dokundu senin pullanmamış derine
kim kıydı senin o tazecik gövdene
denizde kum gibi dolgun pullarıyla
doymaz mı büyük balık küçük balığa
ama gördüm ya sonunda
derya içindeki deryayı
büyük balık küçük balık peşindeydi ya
birleşince küçük balık yüzlercesiyle
şaşırıp kaldı büyük balık
şaşırıp kalmadım amma
ne de keskinleşmiş dişleri ol mahilerin
unutulmaz bir deniz anası gibi büyüdü gövdeleri
kıymık kıymık oldu gövdesi büyük balığın
anladım
nice olsa da
denizde kum, büyük balıkta pul
birleşince
edemezmiş küçükleri kendine kul" -
gittiği her şehirde kalbinin ve ruhunun bir parçasını bırakan, ancak ne olursa olsun yola bir şekilde devam etme isteği her şeyin önüne geçen insandır.
-
nerede değilse orada iyi olacakmış gibi hissedip, ulaşmayı değil, yollarda olmayı tercih eden insan
-
içerisindeki tatminsizliği dışarıda aramaya başlayıp hobi/meslek/yaşam stili haline getirmiş bireylerdir. bir kez gezmenin tadını aldıkları için durmayı beceremeyenlerdir. varsin kimileri gezgin/turist arasındaki farkı tartışa dursun, gezginler bunlara takılmadan önüne bakan bireylerdir. kimseye birşey ispatlama dertleri yoktur gezginlerin. aniden sessiz sedasız gidip gezi verirler. kafa denkleri kolay kolay yoktur gezginlerin, iki gezgin bile kolay kolay birbiriyle anlaşamaz gezerken, çünkü özgürdür gezginler, uyum sağlamakla vakit kaybedemezler, hoşlanmazlar. gezgin dostlara selam olsun.
-
10 yil sonraki pasaportumda "meslek" kismina yazdirmanin insallah nasip olacagi seyyah anlamina gelen bir guzel kelime. herkes, doktor, avukat, muhendis olmak istemiyor iste. bazilarinin boyle gudik kaplumbaga hayalleri var.
-
muammer ketencoğlu'nun yeni albümü. aslında söylemeye gerek bile duymuyorum, tabii ki kalan müzik'ten çıkmış. bu albümde türküler değil de muammer ketencoğlu'nun kendi besteleri yer alıyor. demolarından dinlediğim kadarıyla da gayet başarılı. aksini beklemek saçma olan zaten...
garip oldu bu 2010... önce ezginin günlüğü sonra muammer ketencoğlu... iyi yani bu tür şeyler.
demolar için: http://www.muammerketencoglu.com/home/page/647 -
ipi boşalmış bir sandalım, salınırım mavilerde
hem yorganım hem yastığım, sarınırım maviliklere
hem yorganım hem yatağım, sarınırım maviliklere
kendi gözyaşlarımın denizinde yüzerim
dar gelir her yer bana, gezerim de gezerim
bir çift kanat üzerinde, senle dolu yüreğimle
nerde akşam orda sabah, yolcusuyum sevginin
nerde akşam orda sabah, bir gün yetişeceğim
gerçek sanıp sevdiklerim, gerçeklerin gölgesi
sığındığım her liman yalancılar bölgesi
sığındığım her liman yalancılar bölgesi
"yoruldun. dur!" desede, gönlümün kırlangıcı
her bitiş getiriyor, yeni bir başlangıcı * -
gezmenin yanında aslında yaşamayı da seven insandır. bir yerleşim yerine sıkı sıkıya bağlanacak ya da bir toprak parçasına hasret duyacak kadar savunmacı değil askine hiç bilmediği, görmediği yerlere özlem duyan ve oralarda kendine yeni hayatlar arayan kişidir. yolculuğu sevendir.
-
son 48 saat icinde yedikleri tek seyin iki mini sandvic oldugunu bir kasabaya gidilen, trafikli bir yolda kalinan ve gorulen tek seyin yagmur oldugu o tek anda anlayanlara denir.
gezgin, gidasini yoldan alan isigini yola verendir.
gozlerinin hic gormedigini gorurken, ayaklarinin hic basmadigina basarken var olusunun temel ihtiyaclarini dusunemeyen esriktir.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap