• bu gelir income inequality denen seyin dilimizde de bu sekilde yani gelir esitsizligi olarak kullanilmasi bence cok onemli. cunku gelir adaletsizligi diye konustugumuzda tartisma quantitative -rakamlarla ifade edilip, pozitif sekilde kiyaslanabilir- bir tartismadan qualitative -kisisel algilar ile yuruyen daha subjektif kiyaslarla yuruyen- bir tartismaya donusuyor, adalet nedir de otur sabaha kadar konus. "e adam okumamis abi, onun fazla kazanmasi adil mi simdi?" gibi tartismalar buradan neset ediyor aslinda. ha ulkemizde bu felsefe tarafli tartismalar dogru durust yapilabilse tamam adaletsizlik kavramini da isin icin dahil edelim fakat bu seviyeye gelene kadar bu gelir paylasimindaki esitsizligi cozmek icin biz bunu baslangicta rakamlarla kiyas edilen sekliyle ele alip konusmamiz gerekiyor.

    ote yandan ilginctir bu konu turkiye'de halk tarafindan gercekten ilgi gormuyor. yapilan kamuoyu arastirmalarina bakinca da ortaya cikan sonuclar da gulunc yani, gelir esitsizligi listede bile yok. gerci bu anketin metodu nasildir bilmiyorum arastirmak gerekiyor, benim asil amacim burada iki farkindalik olusturmak, birisi bu gelir esitsizligi ikincisini de yazinin ilerleyen kisimlarin net sekilde ortaya koyacagimiz gelir esitsizliginden neset eden sosyolojik bir problem. daha sonraki donemlerde de tabii bu sosyolojik problem yeni bir ekonomik probleme, sonra o yeni ekonomik problemler entrenched hale gelmis, yani artik yerini yapmis, derinlesmis, yerine kurulmus, oturmus bir sosyolojik probleme evrilecektir. konusacagiz bunlari oncelikle su anket bir bakalim.

    goruldugu uzere ankette gelir esitsizligi lsitede dahi yok. bu anketin metodu dedik yukarida, eger belli şıklar arasindan sectiriliyorsa zaten cikan sonuc buyuk olcude manipulatif oluyor. bunu daha once edward bernays'in domuz pastirmasi satisi arttirmak icin doktorlara biased yani kandirmacali sorular sorarak yaptigi anket sonucunda koca bir dunya dolusu insanin bugun gunun en onemli ogununun kahvalti sanmasina kadar ileri giden boyutlari olabiliyor isin. bunu bir kenara birakip, anketin manipulatif olmadigini dusunursek de halkin bu gelir esitsizligi denen sorundan pek de haberi olmadigini fakat kendi ev ekonomilerine dair bir sikinti cektiklerini anliyoruz. aslinda yine anket sonucu ilk iki sirada cikan buyuk sorunun ekonomi ve issizlik olmasi da bence gulunc. neden guluncu soyle bir ornekle abartalim: ilk uc problem soyle olsun, (1) ekonomi, (2) issizlik, (3) parasizlik. yani ayni seyler degil mi bunlar asagi yukari. nasil anket yapiyorsunuz. bir dorduncu ekleyelim mi (4) hayat pahaliligi, hadi bir besinci (5) enflasyon!!?? altinci ekleyelim (6) gecim sikintisi. ulan hepsi ayni sey be. ekonomi kotu demek, ardindan da issizlik var demek zaten ayni seyler, ekonominin iyi oldugu yerde issizlik olur mu? bardak yere sut dokuldu sorun ne? bardakta sut olmamasi? sutun yerde olmasi? burada cok basit diagram vermek yerinde olacaktir bu diagram da neden bu yukaridaki anketi bu sekilde yorumladigimizi bu diagram swan diagram, kendisi anlatacak. gelir esitsizligi konusunu gercekten cok ciddiye almamiz gerekiyor. bu konu uzerine bir cozum sunabilecek ekonomist de zaten ekonomi nobeli alacak. bu asamada benim (daha onceden de dile getirdim) izledigim iki ekonomist var, biri daron acemoğlu, digeri de thomas piketty. ekonomi nobeli, fizikteki gibi, tiptaki gibi iki kisiye veriliyor mu bilmiyorum, belki oyle bir sey de olabilir, cunku dunyanin gidisati iki ekonomistin ortya koyduklari cozum modelini uygulamaya aliyor gibi. nedir bunlar? daron hoca welfare state 3.0 dedigi bir model ortaya koyuyor. burada devlet biraz daha on plana cikiyor ve vatandaslarina iste bu temel gelir sunma konusunda, tekrardan is hayatina geri sokma ve tekrar egiti konusunda destekler veren bir devlet modeli, genel olarak. thomas piketty ise ise sirketler tarafindan yaklasiyor, bu sirketlerin vergilerinin cok arttirilmasi, bu toplanin verginin de insanlarla paylasilmasi, hatta varlik vergisi ile (bir defaya mahsus) kamu borclarinin kapatilmasi gibi genis cercevede bir recete sunuyor. bunlari aslinda bu iki ekonomistte yazdiklar iki kitapta anlatiyorlar. referans referan diye yirtinanlar biraz da metin icinden nereye bakacaklarini bilsinler bir zahmet.

    simdi bu gelir esitsizliginin olusturmaya basladigi ve daha da derinlesmesinin pek de sasirilmayacagi etkiye gelelim. bugun cocuk yapma egilimlerine bakildigi zaman, zengin kesimde herhangi bir yavaslama soz konusu degil. cunku onlar hayatin bir tadi olarak cocuk yapmayi bir eglence olarak goruyorlar. burada tartisilacak pek bir sey yok. bu kesimin tam aksi tarafinda asgari ucret ve altinda bir gelir ile yasayan yoksul ve ac kesim geliyor. bu kesimde de cocuk yapma oranlarinda bir degisiklik yok cunku bu kesimin cocuk yapma sebeplerinden biri de cok cocuk yapip ortaya isci cikarip ailenin refahini bu sekilde saglama fikiri de agir baskiyor. yani yap 7 cocuk, toplamda 10 sene alir, zaten ilk yaptigin 6-7 sene sonra bir iste calistirilir hale geliyor. dilendirirsin, selpak sattirisin vs. bu sekilde 15 yillik bir kalkinma plani ile, bir de 15 yasinda filan evlenildigini dusunursek, 30 yasina gelindiginde aslinda yavas yavas ayaga kakan bir aile ekonomisi soz konusu olabiliyor eger bu is gucu iyi yonetilirse. fakat asil sorun orta gelir grubundaki insanlarda. bu kesim artik cocuk yapmiyor.

    orta gelir grubundaki insanlar bugun maasla calisanlarinin beyaz yakanin olusturdugu grup, turkiye sartlarinda 15-20 bin lira maas alan insanlar. bu da iste 1000-1500 usd arasinda bir gelire sahip insanlarin cogunluk oldugu grup aslinda. bu insanlarin supervizorlari, yoneticileri, direktorleri, 5 bin dolar skalasina cikiyor. bu da iste aylik yaklasik 50-60 bin belki hadi 70 bin turk lirasi gibi bir seviyelere geliyor. fiilen o onceden atilan 6 sifirin biri geri geldi. o yuzden 60 bin maas mi olur diye dusunmeyin, evet oluyor. yani iste 5 bin dolar ediyor bu. ya atma var mi tanidik derseniz, var, ilac sektorundeki direktor seviyesindekiler, yine bankacilik ve it sektorundeki direktorler bu maaslari aliyorlar. daha cok alanlar da vardir fakat artik git gide 10 binde 1'lik 100 binde 1'lik dilimlere iniliyor. yani sonucta ornek olsun diye soyluyorum, is bankasi'nda banking ya da underwriting grubu direktoru 20 tane yok birer tane var. bu insanlar hatta belki 10k$ aliyorlar. belki bankadan hisse de aliyorlar. bu insanlari zaten yavas yavas yuksek gelir grubu tarafina koyuyoruz. benim orta gelir grubu diye bahsettigim kesim iste odtu, bilkent, boun bitirip, kurumsalda ise baslayan, ayda 15 k tl alan grup. kurum icerisinde oyle asiri yukselemeyen, daima birileri tarafindan karne alan gruptan bahsediyorum. bu grup ekonominin aslinda bel kemigidir. bu grup emeklileri ve memurlari besleyen gruptur. fakat bu grubun gelirlerinin nominal artarken ppp , purchasing power parity cinsinden azalirken tabii ki bu insanlar da kendi yasam standartlarini korumak icin alternatif yollar deneyecekler. bu baslangicta belki biraz daha tasarruflu harcama yapmak iken daha sonra koklu degisikliklere kadar gidebiliyor. sonucta belli bir refahi hayatinin bir doneminde yasamis bu insanlar, bir de cocuk yapip da kendi ekonomik hayatlarini iyice zora sokmak istemiyorlar. bu kesim cunku egitim alirken cektikleri aciyi profesyonel hayatlarinda daha iyi ekonomik sartlar olacaklari hayalini kurarak atlattilar. bugun de fakat bu beklentilerinin karsilanmamasi bir moral bozuklugu bir hayalkirikligi olusturuyor.

    bu cocuk yapmama egilimi sadece orta gelir grubunda degil ust gelir grubunda da var dunya genelinde. ust gelir grubu diyebilecegimi grup da aslinda bu yukaridaki direktorler grubu diyebiliriz. yine turkiye icin bu gruba henuz bu kadar sicramadigini dusunuyorum cocuk yapmama durumununun. fakat dunya genelinde durum pek bu sekilde degil. buradan cikacak soyle bir problem var ilerisi icin, yukarida bahsettigimiz sosyolojik problem tarafina geliyoruz: bu insanlar git gide sayica azalacak ve convergence su sekilde olacak: alt gelir grubu - isci grubu en ustteki zengin grubu seklinde bir ayrim olacak ve orta gelir grubu devreden cikacak. bu sefer dunya da iyice efendiler ve koleler duzenine dogru ilerleyecek. iste bunlar genel olarak distopik konuslari pesinden getiriyor mecburen. mecburen demek zorundayiz cunku boyle bir dunyada iyi bir sey konusmak imkansiz. zaten bu noktada da konu transhumanizm tartismalarina geliyor. bu yukaridaki en zengin kesim kendilerini bir sekilde artik siborglastirip, omurlerini uzatip asagidaki kesimi cok daha uzun sureler boyunca aslinda somuruyor olacaklar. alt gelir grubundaki insanlar da bugun nasil ozel saglik sigortasi yaptiramiyorlarsa kendilerine, ayni bugunku sernaryodaki gibi de ileride kanserlerini tedavi ettiremeyecekler, omur uzatmaya yarayan metabolizma optimizasyonu yapan bilmem ne cipni taktiramayacaklar filan. "ya oyle bir cip yok ne anlatiyorsun sen?" bunun emarelerini gormek mumkun, mesela bundan ta neredeyse 10 sene once canan dağdeviren yeni nesil bir kalp pili icat etti. bu gibi seylerden bahsediyoruz. giyilebilir, ya da tatbik edilebilir diyelim, nanoteknoloji urunu bunyeyi enhance eden -ozellikle bu kelimeyi kullaniyorum, cunku bunyeyi gelistirmek diye turkce kullansak, vitamin gibi bir sey algili olusuyor ya da vucut gelistirme gibi, bundan bahsetmiyoruz, daha lisanimizda bile yeri yok bu teknolojilerin goruldugu uzere- urunler uretilmis durumda. bunlarin artik ticarilestirilmesi safhasi gelecek ve bu silsile devam edecek.

    bu esnada tabii ki biz eksisozluk gibi mecralarda youtube premirum'a ciddi ciddi para odemek gibi basliklarda bu tur seylerin luks oldugu algisi ile hareket eden kitleleri gorecegiz. ayni sekilde bu tur teknolojilere "ben para verir miyim buna ya enayi miyim ben yer mi anadolu cocugu" zihniyeti gorecegiz. bunun da aslinda uyaniklik sebebiyle degil tamamen isin ekonomik boyutu ile alakali oldugunu, insanin bir sekilde kendi moralini yuksek tutmasi gerektiginden, bu tur teknolojilere ekonomik olarak erisememenin verecegi agirligi tabii ki de yadsiyarak bunyeden atmanin yoluna gidilecektir. bunun ikamesi de tabii ki bu tur durumlarda imdada yetisen dini tefekkur olacaktir. toplum daha da din batagina saplanip daha da regresif bir momentum kazanacaktir. bugun de aslinda bunlari rahatlikla gozlemliyoruz apple basligi altinda. ama hayret vericidir ki tok kapi sesli siradan bir otomobile 700 bin lira harcamanin gayet de mantikli bir alisveris oldugunu savunduklarini goruyoruz bu kesimin. gosteri toplumu denen ucubeler toplulugu da tam olarak budur iste.

    kisacasi durumun oyle "sut 17 lira olmus", "tavugun kilosu 65 lira olmus" olayindan cok daha vahim oldugunu gormemiz gerekiyor. bu tur sorunlar hakkinda farkindalik olusturma cabamin ardindan bazi akli evveller de benden direkt cozum bekliyor. bu insanlar tam olarak kara cahil denen insanlar iste. yukarida diyoruz, bu sorunu cozecek insan nobel alacak diye. burada bir entry icerisinde nobel odulu alacak performans bekleyen insan gitsin once kendini bir sorgulasin once aynada filan bir kendisine baksin, sonra da neyi nerede aradigi noktasinda bir gerceklik algisi edinmeye calissin.
  • bugün derste bazı çarpıcı bulgular paylaştım, buraya da aktarayım. 2021 yılında dünyada gelir ve servet dağılımı. dünya hasılasının yüzde 52'si, servetin ise yüzde 76'sı en zengin yüzde 10'luk nüfusun elinde.

    bölgelerarası gelir dağılımı. en iyi durumda avrupa ülkeleri, en kötü durumda ise mena ülkeleri.

    bölgelerarası servet dağılımı. tüm dünya berbat durumda!

    en zengin yüzde 10, en fakir yüzde 50'den kaç kat fazla kazanıyor? tüm ülkeler türkiye en adaletsiz sınıfta.
  • ford'un hindistan sitesinden görülebilecek durumdur.

    ford hindistan

    3 adet araç var (suv'lar hariç).

    1. ford figo: eski fiesta şasesi üzerine kurulmuş 70 beygirlik ekonomik hatchback.
    2. ford aspire: eski fiesta şasesi üzerine kurulmuş yine 70 beygirlik oldukça ekonomik bir sedan.
    3. ford mustang: figo'dan 15 kat pahalı. orta kesim fiesta, focus, b-max, c-max ya da ne bileyim mondeo falan yok.

    not: lütfen yine alım gücü bilmem ne yardırmayın, oranın orta kesimi ancak figo vs. alıyor diye. figo/aspire ile mustang arasındaki uçurumdan bahsediyorum.

    not 2: bizde de durum çok farklı değil biliyorum, fakat bu kadar keskin bir şekilde görünce de insan üzülüyor. ekonomi bu şekilde devam ederse bu işin nereye varacağını görüyor insan.
  • son dönemde görülenin belli başlı dört sebebi vardır; otomasyon, serbest ticaret ve sonucu dış kaynak kullanımı (bkz: outsourcing), tembellik ya da dar kafalı rahatlık, son olarak ta ayağını yorganına göre uzatmamaktan kaynaklanan borçlanmadan kaynaklanan, varsa daha da derinleşen durum.

    yakın gelecekte zeka pırıltısı gerektirmeyen ve makinelerin yapabildiği, tekrara dayalı her iş otomasyon ile robotlara devredilecek. bu tee yüzyıllar öncesinden ilk kendi kendine çalışan sistemler ile başladı, hızlanarak devam edecek. vasıf gerektirmeyen, el üretimine dayalı işler başta, bu sınıfa giren işleri makineler ve yazılımlar yapacak. daha önce bu işleri yapan insanların kendilerini başka iş bulmaları gerekecek.

    makinelerin henüz yapamadığı ama yine tekrara dayalı, önemli bir birikim/eğitim/vasıf gerektirmeyen işler işçiliğin ucuz olduğu ülkelerdeki taşeronlara ihale edilecek. serbest ticaret anlaşmalarının birçoğunun getirdiği sonuç bu. mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı, gümrük duvarlarının indirilmesi bunu mümkün hale getirdi. üretici saatlik maliyeti $40 olan bir işi, arada gümrük tarifesi ya da yasal engel olmayan ve saatlik maliyeti $2 olan bir ülkeye tesis kurup, orada üretim yapıp, satış yapmak istediği pazarlara taşıyarak kar marjını olağanüstü arttırdı. bu nedenle orta ve alt sınıf gelirleri sabit kalıp enflasyon karşısında gerilerken şirketlerin karları, şirket yöneticileri, bunların hisselerini alıp satan, bunlara kredi satan kuruluşların kazandığı paralar başlarını alıp gittiler. aradaki fark çok ciddi boyutlarda açıldı. bu özellikle 15-20 yılda çin'de görülen büyümenin arkasındaki olay. oradaki işçi maliyetlerinin yükselmeye başlamasıyla üreticiler başka ülkelere geçecekler. (bkz: bangladeş) (bkz: vietnam). bu işler de otomatiğe bağlanıp robotlara devredilene kadar devam eder. orta afrika cumhuriyeti'ne kadar yolu var.

    tembellikten kastettiğim çalışma iradesi olmaması değil ama statükodan memnun kalıp kendini geliştirecek adımları atmama. 1980 yılında gelişmiş bir ekonomide ailede bir kişi tam zamanlı çalışıp, dört kişiyi geçindirebilecek gelire sahipmiş. bu gelir 30 yılda artmış ancak yukarıda sözünü ettiğim eğitimli ve üst seviye çalışanların geliri kadar artmamış. serbest ticaretin iç pazarlardaki koruma duvarlarını yerle bir etmesi ile vasıfsız ve maliyeti nispeten yüksek fabrika işçisi aynı işi, zaman zaman daha yüksek üretkenlikle fakat çok daha ucuza yapabilen dünyanın az gelişmiş ülkelerindeki işçiler ile rekabet etmeye başladı. bu durumda ya aradaki maliyet farkını meşru hale getirecek, yüksek seviyede üretim yapacaksın ki bu zor, insan denilen canlının da bir kapasitesi var. ya da daha düşük maliyetle çalışacaksın ki adam sıfırdan başka ülkeye tonla para döküp oradan malları geriye ihraç etmenin maliyetine girmeyi düşünmesin. böyle olunca yirmi küsür yaşında bir fabrikada çalışmaya başlayıp emekli olana kadar fabrika işçiliği yapma hikayesi tarih oluyor. dünyanın geri kalanı ile devletin sağladığı gümrük koruması olmadan rekabet edeceksen rakibinin sürekli bir adım önünde olman gerekiyor. ya daha kaliteli, ya daha hızlı, ya daha ucuz olmak gerekiyor. orta ve altı seviyesinde çalışanların öngöremediği, daha üst seviyedeki yöneticilerin umursamadığı bu oldu. çarkın dönmeye devam edebilmesi için vasıfsız çalışanların eğitim talep etmesi ya da bu çalışanları mecburen başka ya da yeni vasıflar kazandıracak, rekabet etmelerini sağlayacak uygun eğitim programları yapılması gerekiyordu. bu çalışanlar yeni vasıflar elde etsinler ve yeni iş alanlarında çalışmaya, para kazanmaya devam etsinlerki kendilerinden daha vasıfsız, başka yerlerdeki çalışanların ürettiği ucuz mal ve hizmetleri almaya devam etsinler. bu olmadı. dört kişilik bir ailenin tek çalışan üyesi babası ömür boyu bir fabrikada ya da madende çalışıp ev geçindirebildiği için kendisini geliştirme ihtiyacı duymadı. çalıştığı fabrika kapandığı için şimdi ya işsiz ya da düşük gelirli bir işte çalışıyor. hanım da çalışıyor. ona rağmen kazandığı para yetmiyor.

    yukarıda anlattıklarım da bizi son durak olan borçlanmaya getiriyor. babasından, belki çalışma yaşamının başlangıç döneminde nispeten iyi bir yaşam standardına kavuşmuş ev halkının geliri düşmüş ama alıştığı yaşam seviyesini sürdürmek istiyor. bunu sağlamak için de borçlanıyor. adam bir şeyi istiyor ama bunu ödeyebiliyir miyim diye düşünmüyor. abanıyor kredi kartına. ay sonunda da asgarisini ödüyor. bir süre sonra kredi kartı ödemeleri de ciddi bir gider kalemi olup çevrilemez hale geliyor.

    şimdi bu vatandaş oldukça kızgın. o yüzden donald trump'ın abd-meksika sınırına duvar örmesini, polonyalı muslukçuların britanya'yı terketmesini istiyor. bilmiyorki ha deyince muslukçu olmuyorsun. onun bile eğitimini alman gerekiyor. ayrıca ülkede yeterince muslukçu yok. poloyalı muslukçular ülkeyi terkedince bir anda işyeri başına müşteri sayısı tavan yapan britanyalı muslukçular 10 pound yerinde 25 pound isteyecekler. o da zaman bulabilirlerse. zaman içinde paranın muslukçulukta olduğu gören daha fazla britanyalı muslukçuluk eğitimi almaya başlayacak ama bu zaman alacak. o zamana kadar muslukçular epeyce para kazanacaklar. hal-i hazırda geliri düşük vatandaş ta muslukçuya 10 pound yerine 25 pound verecek. vatandaş muslukçuluk eğitimini tamamlayana kadar muslukçu sayısı ihtiyacı karşılayacak seviyeye geleceği için muslukçuluk maliyeti 10 pounda düşecek. ne oldu şimdi? polonyalı muslukçu istemediğin için britanyalı muslukçuya 15 pound fazladan verdin. bir de cebinden ödeyip muslukçuluk eğitimi aldın ama sen öğrenene kadar muslukçuğu bitirdiler. öfkeyle kalktın, zararla oturdun.

    anlattıklarımdan amacım "otomasyon kötüdür", "serbest ticaret sosyo-transformatik-kozmolit illuminati'nin oyunudur" tarzı aforizma kasmak değil. bunlar binlerce yıldır içinde yaşadığımız medeniyetin doğal gelişim süreçleri. otomasyon ve serbest ticaret çok genel anlamda insanlık için iyidir. maliyeti düşürür. mesela, grafik tasarımcısın ve işini yapabilmen için yazılıma ihtiyacın var. bu yazılımın yerli üreticisi var ama ürün çok kaliteli değil. fiyatı da 10 lira. benzer işi yapan yazılımın daha kalitelisini ülke dışındaki üretici 5 liraya satıyor ama bulunduğu ülkenin gümrük tarifesi nedeniyle o yabancı üreticinin yazılımı sana 12 liraya maloluyor. bu durumda sen daha kötü yazılıma gereğinden fazla para vermiş oluyorsun. adeta kendi gelirinle dandik ama yerli ve milli üreticiyi destekliyorsun. halbuki aradaki gümrük duvarı olmayınca yazılıma 10 lira yerine 5 lira verip belki bir satışçı daha alacaksın, daha çok iş yapacaksın. üstelik bir yerine bir kişiye daha iş kapısı açmış olacaksın. ya da satışçı almayacaksın ama daha çok kar ettiğin için daha çok şeftali yiyeceksin. şeftali üreticisi, şeftaliyi taşıyan, pazarlayan, şeftali satışından vergi alan devlet kazanmış olacak. dandik yazılımı gümrük koruması sayesinde satabilen yerli ve milli üretici de ya adam gibi çalışıp çatır çatır rekabet edebilecek ürün geliştirecek ya da kendine başka iş arayacak. yabancı üreticinin seviyesinde, belki daha bile iyi bir ürün koyacak ortaya. rakibi mücadele edebilmek için daha iyisini yapacak. böyle böyle gelişme ve ilerleme sağlanacak.

    kişisel olarak biz ne yapalım yani? hayatı rol yapma oyunu gibi görüp sürekli yeni vasıf (bkz: skill) öğrenmek, hal-i hazırda sahip olunan vasıfları geliştirmek gerekiyor. aynı vasıflara sahip iki kişi dış ticaret işine mi başvuracak? o zaman yabancı dil öğren. ikisinin de yabancı dili mi var? o zaman ikinciyi öğren ya da varolanı geliştir, rakibinin önüne geç. yönetici mi olmak istiyorsun? "kıdemliyim, üstümdeki gidince ben gelirim" deme. kendini hazırla. eğitim al. sertifika al. mba yap imkanın varsa. bu hem o işi almak için hem de orada layıkıyla çalışıp tutunmak, bir sonraki seviyeye hazırlanmak için gerekli. maalesef "üniversiteye bir gir, ondan sonra rahatsın" koca bir yalanmış (motive etti yine de). her zaman ve her yerde amansız bir rekabet var. unutma, duraksadığın, kendini geliştirmediğin anda arkandakiler farkı kapatıyorlar. kıçının üzerinde oturmaya devam edersen yetişip, geçecekler.

    ülkeler arasındaki rekabet te böyle. sanayi devrimi pamuktan ve yünden iplik üretimini bir tür otomasyona bağlayıp, üretimin arttırılmasıyla, artan iplik ve kumaş üretiminden elbise üreterek başladı. elbise satışından kazanılan paralarla daha gelişmiş makineler, çelik üretilerek devam edildi. elbise, gömlek, çorap üretimi daha az gelişmiş ülkelere ihale edildi. üretim bandının icadı ile verim giderek arttırıldı. buradan kazanılan paralarla bilgi teknolojilerine para akıtıldı. el ile makine üretimi daha gerideki ülkelere ihale edildi. araştırıldı, öğrenildi. yeni makineler geliştirildi. bu makinelerin yapımına ve bakımına özel yeni iş alanları gelitirildi. buradan kazanılan paralar robotlar, biyo teknoloji ve uzay teknolojisi alanlarına yatırım yapılarak gelişmeye devam edilecek. eskiyen teknoloji ya da iş yapma yöntemleri daha ucuza, teknolojide daha geri, işçisi ucuz ülkelere ihale edilecek. britanyalılar "yeeaa gömlek işi iyi. biz en buhar makinesi ile filan uğraşmayalım. gömlek, çorap üretmeye devam edelim." demediler.
  • bu makas dünya genelinde öyle bir açıldı ki, artık kapanması mümkün değil.

    elon musk'ın 2022 rakalmalrına göre anlık net serveti 197,4 milyar $.

    durumun vahametini şu şekilde örneklendirirsek;

    afrika topraklarında yaşayan bir avrupa sönürgesindeki işçinin 72 yılda kazanacağı para miktarı elon musk'ın ortalama bir gün içerisinde rutin harcadığı paraya eş değer nitelikte.

    insanlık gelişirken nelerin gözardı edildiğini artık daha net görebiliyoruz. fakat gördüklerimizin sayısı arttıkça körlüğümüz de öylesine artıyor.
  • oxfam'ın çalışmasına göre dünyadaki en varlıklı 42 kişinin geliri 3,7 milyar kişinin toplam gelirine eşitmiş.

    https://www.theguardian.com/…wealth-as-37bn-poorest
  • hindistan tipi kast sistemi. 950 milyon bok icinde yasar, ganj nehrinde yikanip sevap kazanirken 50 milyon dunya nimetleriyle gunah icinde yasar. ;;))

    din, iman, bakara makara, ezanlarimizi susturamayacaksiniz ulan....
  • eşitsizliğin artı tarafında bulunanların umrunda olmayandır.
  • kapitalist üretim tarzının bir sonucudur.
hesabın var mı? giriş yap