• baba kişiliğin büyüklüğünü anlamak için dinlemek yetiyordu lakin, bir gün elime bas gitarı alıp herhangi bir şarkısını çalmaya kalkıp (tabii ki başaramayıp) arkasından bas partilerini çalarken aynı zamanda eşsiz bir vokal yaptığını acı bir şekilde hatırlatıp kalkıp camdan atlayasımı getiren adam.
  • müzik tarihindeki en büyük 2-3 rock basçısından biri, bugün bas gitarın bulunduğu yerde olmasının en büyük sebeplerinden biri.

    eğer bugün bas gitar sadece bir ritim enstrümanı değilse, duyulmamaya, arka planda kalmaya mahkum değilse, bu adamın 70'lerin başında yaptıkları yüzündendir. o da bu meşaleyi john entwistle'dan aldı, orası ayrı, ama onun başlattığı konsepti çok çok ileri götürdü, boynuz kulağı geçti. bugün john myung ve billy sheehan gibilerinin yaptıkları ise geddy lee'den aldıkları meşaleyi daha ileri götürüyor.

    normal şartlarda zaten bas çalıp şarkı söylemek çok da kolay değildir. grup üç kişiden oluşuyorsa, ritim kısmından hiç bir şekilde taviz verilemeyeceğinden bu daha zordur. şayet grup progressive rock gibi karmakarışık bir müzik yapıyorsa iş çok daha zordur. şayet bütün bunları yapıp bir taraftan da arada klavye çalıp, bir taraftan da pedallarla ekstra seslerin verilmesi gerekiyorsa, bu işi herhalde dünyada bir tek geddy lee yapabilir.

    ki şarkı söyleyip çalmasına rağmen partisyonlarında kolaya kaçmadığını, bilakis çok daha maceracı takıldığını da belirtmek gerekir. counterparts'tan itibaren kullanmaya başladığı, sadece işaret parmağıyla çaldığı tekniğiyle birlikte bas gitarı daha önce kulandığından farklı şekillerde kullanabiliyor. çok daha fantastiği ise eski şarkıları da bu teknikle çalması. hayır ben üç parmakla çalıyorum, yyz hala yer yer adeta bir kabus gibi, la villa strangiato'nun ortasındaki kısacık solo insanı hala terletiyor, adam çıkıyor tek parmakla çalıyor abi. kaç farklı konser kaydını izledim, gördüğümle duyduğum tutmuyor arkadaş. resmen bir senkron problemi var, tele parmağının neresiyle vurduğu muallak, ama tek parmakla hayal edilmesi zor hızlara çıkabiliyor. inanılmaz.
  • yeryüzünde anlamlandırılamayan tek varlık. ufolar anlamlandırılır, denizin fokurdaması anlamlandırılır ama bu adam anlamlandırılamaz. kimsenin böyle bir yetisi de yetkisi de yok zaten. ruhu şad olsun yoda yaşasaydı belki bunu yapabilirdi. ya da yapsaydı dikkate alınırdı. onun dışında bunu becerebilecek kendisinden başka kimse yok. bunu kendisi yapamadığı için de ayrıca özel bir insan oluveriyor tabi ama yüceliği gene de bundan değil.

    hayranlarıyla yan yana çekilen fotoğraflarında mahçup, çocuk vari tavırları da değil aslında sebebi, şarkılarındaki aşmışlık veya ruhunuzu derinden etkileneyen (klişe ama öyle) şarkı sözlerinde değil keramet. bir cevap getirmeye yönelik değil bu mırmırlanlanmalarım.

    geçenlerde "ya ben bu insanları anlayamıyorum kahretsiin" dedim içimden rush dinlerken, biri duymuş herhalde o kadar yüksek sesle düşünmüşüm ki.. neyse cevap anında geldi, (soru değildi ama olsun). "daha çokk çalışman lazım eğer anlamak istiyorsan..daha çok yol katetmen lazım..ama boşver dinle gitsin işte hasta mısın ne sorguluyosun".tokat gibi indirdi cevabı ya, o günden beridir verilen dersle ilgili bir gelişme olmadı. yani "o günden beri böyleyim" falan diyemiyorum.
  • bir zamanlar kadin zannettigim adam. rushun ilk videosunu izlemeden once 4 kisiler filan zannediyordum. oysa bu adam hem basi hemde klavyeyi birlikte caliyomus. gormesem inanmazdim. gordum inandim.
  • kendisi 1996'dan itibaren konserlerde herhangi bir amflikasyon kullanmıyor. bası direk miksera giriyor. tabi bu durum, milletin arkaya kabinleri kat kat döşediği şov biznıs dünyasında ufak bir sıkıntı doğurmuş.

    1996'da çıktıkları test for echo turnesinde ağzına kadar dolu eski ev tipi buzdolabı,
    2002'de çıktıkları vapor trails tunesinde bozuk parayla çalışan üç adet maytag marka kurutma makinası,
    2005'te çıktıkları r30 turnesi için iki kurutma makinası ve kurutma makinalarından birinin yerini alan çalışır durumda bir abur cubur otomatı,
    2007'de çıktıkları snakes&arrows turnesi için üç adet henhouse marka piliç çevirme makinesi ve aşçıları,
    2010'da çıktıkları time machine turnesi için ise bir zaman makinası sosis makinası karışımı bişey ile bu eksikliğini gidermiş.

    ne diyeyim, saygıyla eğiliyorum önünde.
  • canlı izledikten sonra gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, konserdeki tonu, bugüne kadar benim gözümde gelmiş geçmiş en iyi bas tonu payesini taşıyan fragile albümündeki chris squire tonuyla birlikte birinciliğe oturmuştur. bu kadar agresif, bu kadar köşeli, bu kadar adamın içine işleyen başka ton yok.

    ayrıca bir elin ayağın rahat dursun be abi. ben izlerken yoruldum, sen üç saat hoplaya zıplaya çaldın tık yok. nasıl iş bu anlamadım.
  • idolümdür. ses açısından pek iç acıcı olmasam da, bigün ben de öyle bas çalıcam(umarım, sanırım, kısmetse). bir de canlı kanlı karşımda görsem, o müthiş bas çalan ellerini izleyip kendimden geçsem gözüm arkada kalmayacak.
  • bugün 61 yaşına basmıştır.
  • vokalini en sevdiğim sanatçıdır bu kişi. en sevdiğim vokalist olduğunu beyan ettiğim ortamlarda garipsenmeyi anlayışla karşılarım. çünkü ses tonundan zerre haz etmediğim dave mustaine'i eşsiz bir vokalist olarak ele alan çok insan gördüm. demekki bir çok değişkenin, ele alış tarzının etkilediği "bakış açısı" mevhumu , birbirlerine çok zıt sevme seçimleri doğurabiliyor. doğaldır.
  • how i met your mother'a konuk olmuştur.
hesabın var mı? giriş yap