• kürk mantolu madonnadaki raif bey karakterini özetleyen söz.
  • "oyle anilar vardir ki, onlari hayal edip bastan yasamak bile dunyaya deger" anlamina gelen guzel soz..
  • "hayali cihan deger" $eklinde devam eden ozlu sozlumuz.
  • "geçmişe özlem duymak."

    artık bu durum hastalık hâlini aldı. geçmişte yaşamak yüzünden geleceği unutması bir yana, şimdiki zamanını da bu yüzden heba ediyordu. zihni o'na itaat etmiyor, geçmişin yer yer bulanık, yer yer berrak hatıralarında med-cezir'i andıran dalgalanmalara kapılıyordu.

    unutkanlık ve dalgınlığı had safhaya ulaştı. alelâde günlerinden biri olması gerekirken, kendi kendine hayatının en büyük sürprizini hazırladığı günü, kendi içsesi anlatsın:

    "biz büyüdük ve kirlendi dünya. öyle mi? biz aynı mı kaldık? hayır. peki, eskisinden daha saf, daha mı arıyız? buna da hayır! öyleyse biz de kirlendik. kirlenmek sadece deterjan üreten büyük şirketlerin pazarlama stratejilerine göre güzeldir. bana göre değil. kendimi kirli işlere bulaştırdım. kıyısından köşesinden her suç aletinde parmak izim var. olmadık insanlara hak etmedikleri kadar kıymet verip aklımı, ruhumu ve vücudumu kirlettim. kendimi emanete bırakılan ama hıyanete kurban giden bir mal gibi hissedişim bundandır.

    günah çıkarmak mesele değil ki. gireyim kabine, çıkarsınlar bakalım günahlarımı. mümkün mü bu allah aşkına? cehennem kadar sıcak olamaz ki kabin. cehennem neden sıcak? çünkü sıcak, mikrobu öldürür. berberde, usturayı kolonya ile alevlendirdikleri zaman anladım bunu. cehennem ateşi de, en ufağından en affedilmez olanına kadar bütün günahları öldürecek. öyle olmalı...

    hem ben kabinden temizlenmiş olarak çıksam da, şimdi olduğu gibi, günahlarıma geri dönüp onları zihnimde defalarca yeniden işliyorum: nakış gibi günah işlemek. evet çocuklar, bu günkü dersimizde günah (konusunu) işleyeceğiz. günah, bildiğiniz gibi (zaten bu çocuklar her şeyi bilir, öğretmen sadece hatırlatır) yasaklanmış olanın bilerek ve isteyerek işlenmesidir. arka sıralardan kalkan bir parmak: peki hocam, insan sadece iki seçeneğin olduğu ve bu iki seçeneğin de günah içerdiği bir durumla karşı karşıya kalamaz mı? arkadaşınız çok güzel bir soru sordu: zaman kazanma repliği. şimdi de topu taca atacak: bunu size ev ödevi olarak veriyorum. yarın herkes bu soruya yarım sayfalık bir cevap hazırlayarak gelmiş olacak.

    ben roman yazarım hocam bununla ilgili, sen ne diyorsun? hayatım, iki arada bir deredelikle geçmiş benim. debelendiğim bataklıklar günah kokuyor...

    bir kilo demir mi suda batar, bir kilo pamuk mu? işte bütün mesele bu! ağır olup olmamak değil; suda batıp batmamak. günahlarım batıyor. suda. bana da batıyor günahlarım. günahsız günlerimi özlüyorum. kötülüğü yemek tadına ilişkin bir kavram olarak algıladığım; insanların kötü olamayacağını düşündüğüm; erol taş'ın bile aslında iyi bir insan olduğunu öğrendiğimde sevinçten havalara uçtuğum günlerime dönmek istiyorum.

    yakın tarihim günahlarla dolu. ama ben geçmişi özlüyorum. iddia ediyorum ki bu özlem, sadece tam anlamıyla mutsuz olanların anlayabileceği türden. artık çocukluğa has masumiyetim kayboldu. o masumiyeti özlüyorum. nerede kaybolduğunu ise sanırım hiçbir zaman kestiremeyeceğim. çünkü kestirilebilir bir kesinlikte olmadı bu. birdenbire büyüdüm ben. büyüdüğümü hissettirmediler bana. büyümek benim için satır aralarında kaçırılan önemli cümleler gibi. süslü cümlelerle avuttular, ayrıntıları fark etmemem için belli ki.

    çocukken düğme-durak bağlantısını bilmezdim. sanırdım ki inmek isteyen kişi, ineceği yere belli bir mesafe kala düğmeye basar, şoför de o mesafe kat edilince otobüsü durdurur, inecek kişi de istediği yerde iner. inecekleri yeri her seferinde tutturan; hızla zamanı kafadan çarpıp mesafeyi doğru hesaplayan ve her seferinde istediği yerde inen insanlara gıpta ederdim. şimdi öğrendim. duraklar varmış. eh, o hâlde pek de övünç kaynağı değil, ineceği yeri tutturmak.

    insan bazen tutturamamak ister. ben bazen istiyorum. ineceğim yeri ıskalayayım. mesela canım sıkıldığı zamanlar atlayayım vapura, sıkıntım geçene kadar mekik dokuyayım iki kıta arasında. ama olmazmış. vapurdaki yetkili böyle söylüyor. cebimde fazla jeton var, onu versem yine de olmaz mı? olmaz. eline bir parça yetki verilen ciğeri beş para etmez görevlilerin yetkilerini abuk sabuk kullanışlarına aşinayım allah'tan.

    günlerdir kendi sesimi duymuyorum. evden dışarı çıkmıyorum. bu, nereye kadar böyle gidecek. bunu da bilmiyorum. geçmişe, her şeyin temiz bir sayfa olduğu günlere dönme isteği, şimdi'yi yaşamama engel oluyor. bu çok açık. ama kendimi bundan kurtaramıyorum. her şey bana eskiyi çağrıştırıyor...

    intihar edenin cenaze namazı kılınmaz diyorlar. o zaman bu bir tür yargılama olmuyor mu? mesela intihar süsü verilmiş bir cinayetin ertesi günü defnedilecek bir ölünün cenaze namazı kılınmamış olsun. defin işleminden sonra da, müntehirin aslında maktûl olduğu anlaşılsın. cenaze namazının kılınmamış olmasındaki vebâli kim taşıyacak?

    intihar bir kaçış. inancıma da aykırı, evet. ama az önce aklımdan geçtiği gibi: insan bazen iki seçeneğin olduğu ve ikisinin de günah içerdiği bir soru ile karşı karşıya kalabiliyor. cevap vermemek yasak. birinci soruya cevap vermeyenlerin sınavı geçersiz sayılacaktır. kurallar çok katı. biraz düşünme süresi lütfen. olmaz, mühlet kısıtlı.

    kaç kere kendimi öldürmeyi düşündüm, hesabını unuttum. her seferinde, beni öteki taraftaki sorgulamadan kurtaracak bir sebep bulamadığım için caydım. ama şimdi buldum işte. yaşadığımda, geçmişte bulaştığım her günahı yeniden işleyeceğim. yeniden aklımı, ruhumu ve vücudumu kirleteceğim. bedenimde dolaşmasını istemediğim günahkâr eller gezinecek. bırakın beni!

    tabanca sandıkta. naftalin koktu. onu oradan çıkarmaya bile yanaşamamıştım. bu kararlılığı sürdürmeliyim. bu sefer kendimle çelişmemeliyim. son kez günah işleyeceğim ama çıkar yolum yok. allah'ım sen beni affet. dönmeli miyim? hayır, yeniden o küflü hatıralara bulanmak istemiyorum. kana bulanmak daha cazip. artık ıstırap yok. 'yarın ne olacak?' sorusu yok! kabza elime cuk oturdu. şu dünyaya dair hoşuma gidecek son şey silah kabzasıdır sanırım. savaştan nefret ederim. savaş dedim de; korkularla mücadelede iki yol vardır: kaçmak yahut savaşmak. şimdi kaçıyorum. savaşacak direncim yok. ama sanırım, kabzanın elime olan uygunluğuna karşı hissettiğim, bu dünyaya dair hoşuma giden 'son' şey olacak. ama bu son'luk kronolojik. artık kronolojinin de önemi yok. zamanı durduracağım. lafı ne kadar uzattım. silah elimde daha ne kadar konuşacağım kendimle. koyu renkli perdenin arasından güneş sızıyor. gün doğuyor. güneş ufuktan yükselirken gece doğum sancısı çekmez mi? tetik ne kadar soğukmuş..." kan ne kadar sıcak...
  • geçmişe öykünürken kullanilan bir deyiştir. ayni deyişin fransizcasi da vardir. (merci pour le memoire)
  • dönemsel olarak "nerede ah o eski ramazanlar" diye devam etmesi muhtemel bir girizgah, bir iç paralayıcı serzeniş, bir gülsuyulu gülleç, bir sahurda katmer, bir hacivat oyunu.
  • ahmed yüksel özemre merhum'un otobiyografik eseri.. "geçmiş zaman"dan, üstelik, çok çok uzakta olmayan bir geçmiş zamandan bu güne esen tatlı bir meltem..

    getirdiği harikulade kokuların tarifi mümkün değil..
  • necip celal ander'in tangolarından birinde geçer. tangonun çok da güzel sözleri vardır:

    geçmiş zaman olur ki
    hayali cihan değer
    bir an acı duyar insan belki
    sevmişse biraz eğer
    anlar ki geçenlerin
    rüyaymış hepsi meğer
    rüya olsa bile o günlerin
    hayali cihan değer
  • "geçmiş zaman olur ki, geçtiği iyi olur."
hesabın var mı? giriş yap