• bir mike portnoy değildir. iyi ki de değildir amk o ne öyle zaten şebek mi müzisyen mi belli değil. anesthetize'da düşünsenize mike portnoy'un klişe hareketlerini ve back vokallerini...gece gece tiksindim bak.
  • günümüz progressive davulcuları arasında açık ara en sağlam tuşeye sahip kişi. son zamanlarda çoğu progressive rock-metal davulcularının trigger'lara başvurmasına rağmen inatla ghost note'lara, bir yığın değişik zillerine abanmasına hastayım. double kick, ultra yüksek tempolar yerine günümüz progressive müziğinde oldukça eksik olan groove hadisesine önem vermesi de çok hoşuma gidiyor.

    bir de adam şeker gibi bir adam abi. hiç rockstar havaları yok, hep gülümsüyor, sessiz sakin işini yapıyor. basçı davulcuyu, davulcu basçıyı hak edecek diye bir söylem vardır. colin edwin - gavin harrison ikilisi hem tarz olarak, hem kişilik olarak birbirlerini hakikaten oldukça fazla hak ediyor.
  • sanirim yeryuzundeki aktif rock gruplari icerisinde calan en muhtesem 3-5 davulcudan biri demekte sakinca duyulmamasi gereken bir insan, pardon insanötesidir. porcupine tree'de chris maitland gibi oldukca basarili ve zamaninda çok sevilmis bir davulcunun yerini daha caldigi ilk album olan in absentia ile doldurmakla kalmamis, "burasi benim lan, dagilin" diye haykirmistir adeta.

    sonradan gelen deadwing'te ise kanimca potansiyelini sergilemesine izin verilmemis (ah steven ah, halbuki ne guzel besteler var) ve bunun sonucunda porcupine tree tarihinin en vasat albumu ortaya cikmistir. steven wilson sanirim bundan ders almis olacak ki fear of a blank planet albumunde mr harrison'a (ve sevgili richard barbieri'ye de) daha genis bir alan birakmis ve ortaya pt tarihinin en muhtesem albumlerinden biri cikmistir. aradaki fark siyah ve beyaz arasindaki fark kadar nettir. bu konuda herhangi bir insanla tartismayi abesle istigal olarak gormekteyim. ha bu arada unutmamakta fayda var ki bu ozgurlugu tepe tepe kullanan harrison, bu albumun ardindan gelen nil recurring isimli ep'de ise ortaligin tam anlamiyla a q'mustur.

    peki nedir bu adamin stilini bu kadar ozel kilan sey? oncelikle bir davulcu degilim ama bunlari muzik konusunda azicik fikri olan bir insan bile hissedebilir diye dusunuyorum. bunca yildir muzik konusunda yazip cizmekteyim ve bu adamin dinledigim davulcular icerisinde çok ayri bir yerde oldugunu soylemeliyim. bir kere mr harrison'in ziller uzerindeki hakimiyeti kusursuz. ride'lar ve hi-hat ile yaptigi suslemeler gercekten inanilmaz ve en monoton ritmde giden parcalara bile inanilmaz lezzet katiyor. bunun ötesinde o kadar genis yelpazeden beslenmis bir davulcu ki pt performanslarina ek olarak kendi solo albumlerinde de gorulebilecegi uzere etnikten jazz'a, fusion'dan metal'e kadar her tür müzik üzerinde ciddi bir birikim mevcut. bunu anlamak, daha dogrusu gavin harrison'in ne kadar inanilmaz bir davulcu oldugunu gormek icin nil recurring adli ep'deki cheating the polygraph adli parcanin en guzel ornek olacagini dusunuyorum. itiraf etmek gerekirse genel yapi itibariyle bu parcadan davul partisyonlarini cikarip yerine standart bi davulcu konulsa cidden bayik olabilecek bir parca. ama harrison nasil yapiyor bilmiyorum ama parcaya siirsel guzellikte bir davul partisyonu yazmis ve sanirim bunu "rhytm section" içerisinde incelemek hakaret olur. adam parca boyu solo atmis sanki ve bunu parcanin butunlugunu, duygusal atmosferini bozmadan, diger elemanlarla muhtesem bir ahenk icerisinde yapmis. sakin bolumlerdeki snare oyunlari, nakarattaki okuz metal ataklari, sonra ilk giren clean gitar solodoki zil oyunlari.. anlatmakla bitmez, dinlemek lazim.

    birisi gecmiste bana cikip: "olm sen bir gun bir davulcu hakkinda nah bu kadar uzun bir entry yazacaksin" demis olsaydi heralde kendisine bir tarafimla gulerdim. o kadar etkiliyor bu admin stili beni... dinleyiniz, dinletiniz, davulcuysaniz feyz aliniz....
  • kendisi ile şöyle bir röportaj yapılmış davulcu. en altta linki bulunan youtube röportajından kendim çevirdim.

    -----
    -ne zaman davula başladın? hangi yaşta?
    -6 yaşımda. babam profesyonel müzisyendi. trompet çalıyordu. yani ne zaman davul çalmaya ilgi duydum? bu bir doğal gelişimdi. mümkün değil diye düşünmedim. sonra, 16'ımda okulu bıraktım. babamın bi arkadaşı aracılığıyla bir iş buldum. davulcu olarak. yani ben hiç normal gündelik bir iste çalışmadım. çocukken jazz dinlerdim. pop gruplarını ya da diğer grupları dinlemiyordum. 6 yaş büyük abim dinliyordu. led zeppelin, deep purple, pink floyd dinliyordu. fakat ben dinlemiyordum. ben gercekten eski tarz jazz dinliyordum.

    jazz birbirini dinlemekle alakalıdır. bilirsiniz, babamla gruplarda çalarken, barda ya da bazen evde, jazz dinlerken birbirini dinlemen lazım. destekleyici olmak lazım. lider rolünde olman gerekmiyor. ben 10 yasındayken buddy rich gibi birine bakıp "waowww bu benim yapmak istediğim ben en önemli adam olmak istiyorum, çok çalayım ve en önde olayım" filan demedim. ben mutluydum. herseyden mutluydum, sadece çalmaktan ve müziğin bir parcası olmaktan mutluydum.

    hiç öğrencim olmadı. hiç öğretmenlik yapmadım. kitaplarımı kendim icin yazdım. çünkü benim yıllardır elde ettiğim düsüncelerimin koleksiyonuydu. ve hepsini bir kitaba koydum ki hafızamdakileri silip biraz daha yer açıp yenilerini alabildim. yani demek istiyorum ki ben iyi bir öğretmen değilim. yeterli sabrım yok. iyi bir öğretme yeteneğim yok. öğrendiklerinizin çoğu kendi kendinize yaptıklarınızdır. tabiki derslerim var. özel çalıştıklarım var. ama iki haftada bir saat konu çalışıyorum. tabi ki 30-40 saat çalıyorum iki ders arasında ve gerçek öğrenme bu arada geliyor. ders bana rehberlik ediyor. ne demek istediğimi anlıyorsunuz degil mi? eğer her gün konu çalışırsam yardımcı olmaz. bilgiyi sindirmek icin zamana ihtiyacım var.

    biri bana bir şey gösterirse, mesela 1980 de dave cutler adında berklee'den gelmiş bir davulcu ile ders yaptık. londra'da yaşıyordu. ders almak istiyordum. gittim onu buldum. evine gittim. 5 pound ödedim. bana alan dawson'ın syncopation sistemini gösterdi. swing çalma ve okumayı gösterdi. ve yapamadım. çalamadım. dave bana dedi ki, paranı istemiyorum. git çalış ne zaman yapabilirsen geri gel dedi. hatırlıyorum bu bir kararlılık dersiydi. eğer biri beni zorlarsa ben inatlaşırdım. her zaman kararlı biriydim. yapardım. 3 ayımı aldı. sistemi anlamak 3 ayımı aldı. yarım çalıp gitmek istemiyordum. tamamiyle hazır olmak istiyordum. 3 ay sonra gittim. tüm zaman boyunca diğer öğrencileri düsündüm. 2 haftada 3 haftada 1 ayda bitiren öğrencileri düsündüm hep. 3 ay sonra gittiğimde ilk sistemi çaldım ve rica ettim. diğer öğrencilerin kaç ayda geri geldiklerini sordum. bana dönen tek kişinin ben olduğumu söyledi.
    -gerçekten mi?
    -kesinlikle. bu kararlılıkla alakalıydı. kararlılık yetenekten daha önemlidir bence. ben yetenekli bir çocuk değildim. youtube'da videolar görüyorum. 8 yasında, 16 yaşında harika çalan çocuklar var. ben o kadar harika değildim onlar kadar. kıyaslarsak ben o zamanlar o kadar iyi değildim. ben her zaman kendimle yarıştım. daha iyi olup kendimi geçmeye çalıştım. kendim olmaya çalıştım. kendimi onlarla kıyaslayamam. çünkü ben kendim gibi çalmaya çalışıyorum. picasso ile michalengelo'yu karşılaştıramazsınız, ya da davinci'yi. düşünebiliyor musunuz ? x factor gibi bir yarışma ve 5 büyük ressam yarışıyor diye bir mücadele olabilir mi? bu çok anlamsız. müzik yarış değildir. müziği yarıştıramazsınız. fakat yeni gençler böyle yaşıyorlar. yarışla alakalı. youtube ile alakalı. kaç takipçin var facebook'ta twitter'da, videon kaç tık almış youtube'da? bilirsiniz. bunlar bana yabancı. ben böyle düşünmüyorum.

    http://www.youtube.com/watch?v=kqlbkay8q4i
  • sonunda kanli canli izleme serefine nail oldugum, nickimin babasi asmis davulcu, zillerin efendisi, elinin tersiyle crash'e vurusuna kurban oldugum insan.

    ton takintili bir adam oldugu herkes tarafindan bilinir, ben de canli sahit olmus oldum. insan gozu kapali da gitse, bu trampet gavin harrison, bu tomlar kesinlikle gavin harrison der. tonlar album tonlari. sadece gavin degil belli ki tum grup tona takmis durumda cunku her sey kusursuz ve album gibiydi.

    tum tonlar hem son derece azametli (ozellikle floor tom) ama ayni zamanda son derece dengeli ve zengin. zaten cok genis bir tom yelpazesiyle caliyor ve hepsi stadyum buyuklugunde bir mekanda bile birbirinden ayriliyor.

    tuse bakimindan zaten asmis bir adam. son derece dusuk belli belirsiz sadece katilimci tuselerden, salonu sallayan bol sustain'li trampet vuruslarina rahatca gecebiliyor.

    belki ben daha once dikkat etmedim ama sol tarafinda da ekstradan tomlar var + 2.trampeti de ben daha once fark etmemistim.

    ozetle, porcupine tree ve gavin harrison'i kendi canli olarak kendi tonlariyla dinleyebilmek bambaska bir deneyim.

    bucketlist'te ustu cizilen bir baska etkinlik.

    edit: gavin harrison'in backhend crash vuruslarina ornek: (1.11) https://www.youtube.com/watch?v=n7scyysldcm&t=68s
  • iyi ki her albüm sonrası drumsentia, drumwing, fear of a drum planet, the drumcident diye davul videoları çıkarmamış. iyi ki dvd'ler dolusu video ile ortamlarda cirit atmamış iyi ki davul atölyelerindeki videoları milyonlarca kişi tarafından izlenmemiş, bazılarına özel kalmış insan. bakıp göremeyene, dinleyip duyamayana bin şükür
  • danny carey'le birlikte progressive müziğin en rahat ve kaliteli davulcularından.

    gavin harrison yaptığı işi tam yapan inanılmaz bir davulcudur, müzisyendir. yazdığı partisyonlar o kadar temiz ve güçlüdür ki ne eksik ne fazla gelir. sanki tek bir hi-hat eklense herşey çökecekmiş gibi nazik olmasına rağmen inanılmaz dolu bir sound üretir.

    porcupine tree'de colin edwin'le birlikte davul ve bass ikilisinin bir şarkıyı nereye yükseltebileceğini, nasıl bir lezzet katabileceğini gözümüze gözümüze sokmaya devam etmektedir kendisi.
  • bir şarkının davulla ne kadar değişebileceğinin önemli temsilcilerinden. iyi bir kulaklıkla, iyi bir kayıtta sadece bu adama konsantre olursanız "napıyor lan bu deli" demeniz muhtemel.
  • über davulcular listesinde üst sıralara oynayan oldukça underrated bir davulcu. bu progresif müzik zıkkımında millet mike portnoy'u tanrı belleyip tapınırken mister harrison bir köşede efendi gibi ufuk genişleten, kafa açan davullar yazmaya ve icra etmeye devam etmiştir.

    portnoy kardeşimiz de iyidir hoştur ancak sadece bir blackest eyes performansını portnoy'un bütün bir robotsu ve soğuk arşivine değişmem.
    https://www.youtube.com/watch?v=fzyu1izqub0
  • hem görsel hemde işitsel olarak harika davul kompozisyonları olan, teknik olarak da bu kompozisyonları harika figürlerle süsleyen porcupine tree grubunun davulcusu.

    not: ingiliz'se ve birde müzisyense korkmak lazım.
hesabın var mı? giriş yap