• kendisiyle son yaptığım röportaj şöyledir:

    naranimo (röportajın kalanında n olarak kısaltılacaktır): merhaba bayan gau che, izin verirseniz kontra bir soruyla başlamak istiyorum; neden entellektüalite?

    gauche (röportajın kalanında g olarak kısaltılacaktır): merhaba sayın naranimo. öncelikle her zamanki nezaketimle size teşekkür etmek isterim bu güzel soru için. cevaben şunu iletmek isterim ki, doğam böyle. entellektüel birikim, hayat standartları, salonlarda geçen yıllar beni bulunduğum yere getirdi. bununla birlikte kişisel tercihim de var tabi. entellektüalite bir isyandır, bir duruştur benim için. ben kendimi bildim bileli devrimci ve isyankarım. entellektüalitede de halka karşı bir duruş, bir misal teşkil etme özelliği var. insanın iç regresyonlarının dışavurumsal biçimi gibi. büyük filozof roland barthes'ın dediği gibi, gösterge ne kadar kendini gizlemeye çalışırsa o kadar yansıtır aslında..

    n: anlıyorum, peki yaşama karşı bu duruşunuz size pratik hayatta zorluklar çıkarmıyor mu?

    g: tabi ki her şeyin bir bedeli var. bu kutsal duruşun da olacak. mesela halkla bazen farklı dilden konuştuğumuzu düşündüğüm oluyor, ekmek fiyatını sorduğumda bana asla paul'de olmayacak fiyatlar söylüyorlar. bu halk kendi gerçeğinden habersiz hissi veriyorlar.. bu da doğal olarak zihinsel bir bulantı yaratıyor, barthes'ın dediği gibi; zihinsel devinim, insanın kendini aşma halidir, bir nevi transandans..

    n: hımm.. evet, zor olsa gerek sizin için. peki biraz özele kaçmazsa, kendinizi nasıl rahatlatabiliyorsunuz bu durumlarda, ne de olsa yorucu bir durum bu..

    g: en büyük rahatlama biçimim yemek yapmak. mesela brokoli yapıyorum, çin makarnası, pekin ördeği yapıyorum, sonra da kendimi ödüllendirmek için güzelce yiyorum. bakın çin makarnası çok önemli benim için, bu da bir duruş..

    n: peki ya brokoli?

    g: o da bir duruş aslında.. zihnin karmaşasını hatırlatıyor bana biçimi.. ve tabi ki herkes yiyemiyor, belli bir düşünsel yoğunluk gerekiyor.. bizim bir arkadaş var mesela, halk çocuğudur "bu ne kardeşim böyle ot gibi" deyip yemiyor brokoliyi.. düşünsene canım brokoliye ot diyor.. ne banal...

    n: sizin en önemli fevkalade salon adamlarından olduğunuz söyleniyor. doğru mu?

    g: bilemiyorum.. salonlar hayatımın önemli bir kısmını oluşturur.. bir nevi iç çekiş gibi.. ruhsal dinginliğimin benliğime yansımalarını görebildiğim fevkalade mekanlar onlar.. matmazel noraliya, halit kıvanç can dostumdur ayrıca... ama "en önemli" lafı bana biraz iddialı geliyor... ben şahsen mütevazi biriyim, böyle sıfatlara kuşkuyla bakıyorum.. bakın kuşku dinamizmi getirir.. entellektüalite kuşkuyla başlar..

    n: bir de sizi her zaman elinizde bir bardak şarapla görüyoruz.. bu da bir duruş mu?

    g: evet.. kesinlikle.. aslında şarap kendimi ifade etme biçimlerimden biri, olmazsa olmazım.. her halikarda kırmızı şarap içerim ben, 50 derece sıcakta bile.. bu da bir duruştur, içinde önemli bir mesaj barındırır.. hiç bir zorluğun beni yıldıramayacağını ve yolumdan alıkoyamayacağını anlatır.. entellektüalite hakim duruş olana kadar hepimizin bu kararlılığı göstermesi lazım...

    n: peki ya sizi çekemeyenler?

    g: eskiden anlamıyordum ama artık hak veriyorum onlara; hem entellektüelim, hem güzelim, hem zenginim, hem yurtdışında yaşıyorum... normal yani böyle kıskançlıklar, girmeyelim bu konulara..

    n: peki çok teşekkür ederim bayan gau che, unutulmaz bir entellektüel deneyim yaşattınız ...

    g: ne demek efenim her zaman beklerim, buyrun bir çin makarnası yiyelim beraber....

    n: her zaman olduğu gibi çok naziksiniz..
  • sol tarafta olmak, solaklık doğuda ve batıda çeşitli kültürlerde eski zamanlardan beri bir farklılık, eksiklik, hatta ayıplılık hali olarak görülüyor. bizde işe sağdan başlamak, iş yaparken sağ eli kullanmak, bir yere girerken önce sağ adımı atmak gibi alışkanlıklar var. hala daha doğuştan solakların sağ ellerini kullanmaya zorlandıkları vaki. batı dünyasında da sol, solaklık ve varyantları çoklukla olumsuz anlamlarla ilişkilendirilmiş ve başka kelimelere kaynaklık etmiş. mesela (bkz: manque)

    gauche fransızca'da hem sol hem de sakar anlamına geliyor. ingilizceye de "kaba, nezaketsiz, düşüncesiz ve bu şekilde yapılan iş" anlamlarıyla geçmiş. bu durum sadece latin dilleriyle sınırlı da değil. fransızca gauche'un ingilizce karşılıklarından biri olan awkward kelimesi de awke kökünden geliyor ve ortaçağ ingilizcesinde yanlış tarafa dönmüş ve/veya sola elini kullanan kişi anlamı taşıyor. bunlara karşın mesela maharet, el becerisi anlamına gelen dexterity'nin kökü right (sağ).
  • fransızca sakar anlamında kelime. georges simenon çok kullanırdı nur içinde yatsın.
  • külliyatındaki metroda beyzbol sopasıyla adam döven hispanik çeteile zirvelere tırmanmış insandır nazarımda.
  • aramaya olan inancıyla gözlerimizi yaşarttı. bilmiyor ki godot'yu bekliyor...
  • nickini peru dilinden apartmış prezantabl yazar.. ön bilgi olarak verirsek peru dilinde gau che, yaşasın che demektir efenim... sayın yazar sözlüğe kayıt olurken gau che yazmaya çalışırken ufak bir hata olmuş ve kelime birleşmiştir.. ayrıca bu nickin kendisine çağrıştırdıklarını bir rakı sofrasında dinleme şansım oldu.. kireçocaklarıspor takımında sol açık oynadığı yıllarda topu iyi sürdüğünden olsa gerek “goş hadi goş” diye bağırırmış takım arkadaşları.. şimdilerde kendisine sözlük alemlerinde “naber goş?” dendiğinde kırmızı lacivert formaya verdiği hizmetler aklına geliyormuş.. neyse bu kadar ön bilgi yeter..
    bu geleceğe umutla bakan nadide sözlük yazarının en büyük hayali yönetmen olmaktır.. öyle entel dantel filmler çekeceğini zannetmeyin canım, kendi düzenlediği festivallerde göstermek isteyeceği filmler çekmek ister.. (bkz: birinci uluslararası hayvanlı porno film festivali) (bkz: birinci uluslararasi istanbul porno film festivali)
    aynı zamanda çağdaş hayvanlı porno yapımcıları derneği başkanı olan gauche kardeşimiz hayatını porno sektörüne sanatsal bir boyut katmaya adamıştır. şimdi siz gelin bunun üstüne evde civciv beslemek ve gıt gıt gıdak yumurtam sıcak entrylerindeki samimiyete inanın.. geçenlerde “abi, bırak bu işleri gel ciddi filmler çevirelim” diyen bir arkadaşa “evet ya benim bir snuff çeviresim var, ne dersin” diye sorması arkadaşı ortamlardan ömürboyu soğutmuş, kendisini ülke dışında araba tamirciliği yaparken bir yandan da etoile rouge da top oynarken bulmasına sebep olmuştur.. böyle de radikal bir adamdır.. yaaa..
  • millet çatır çatır hisse alıp satarken, hırs ve haset içinde etrafı izlemektedir.. teknolojinin engellediği bir yatırımcı adayı mı desem, kaleyi içten fethetmesi kapitalizmin kaleleri tarafından engellenmektedir mi desem, ben de şaşırdım... ama sakin diyorum.. sakin...
  • "aslolan bulmak değil aramaktır" sözüne inad tüm zamanını bulmaya harcayan, bu esnada yeşilin binbir tonundan kadifenin nice dokusuna uzandığının ne kadar farkında olduğuna henüz emin olmadığım sağdan soldan esterabim... ızdırabı godot'nun neyse ki gelmeye karar vermesiyle sona ermiştir...
  • gauche hanımın son kitabı brokoliyle sohbetler hakkında milliyet sanat için yaptığım röportajı baskı öncesi sözlükçülerle paylaşmak isterim:

    n: tekrar merhaba bayan gauche, yeni kitabınız brokoliyle sohbetler raflarda yerini aldı, bize kitabınızdan biraz bahsedermisiniz..

    g: ne demek efenim, tabi ki bahsedeyim.. brokoliyle sohbetler çok naif bir kitap. bu kitabın özelliği, ilk kez bir yazarın bir nesneyi içselleştirerek bir dışavurum yaratımına soyunmasıdır diyebiliriz..

    n: bunu biraz açabilir miyiz?

    g: aslında yeterince açık, brokoli benim çok sevdiğim bir sebze, öyle yeşil yeşil kıvrımları var, neyse bunun konuyla bir ilgisi yok, brokoliyi bir nevi simgesel gizilgüç olarak kullanıp halka indirdim. buradan yarattığım potansiyeli olası tüm nesneler için kullanılabilecek duruma getirdim, sonra kavramı tersine çevirerek içselleştirdim, bunun içinde ustam büyük filozof roland barthes'ın "içsel görüntü görüngeyi tanımlar" iddiasını ispatlama arzusunun da yattığını söyleyebilirim, bu içselleştirmenin bir dışavuruma dönüşmesi için brokoliyle yapılabilecek tüm yemeklerin yapılabilme olasılığını hesaplayarak çıkan rakamı dünya nüfusuna oranladım, böylece kitabın teorik boyutuna pratik bir boyut ekledim. bu oranın altın oranla birebir çıkması beni şaşırtmadıysa da çalışmama yeni boyutlar açmam için bana olanak sağladı. burda ustam barthesın "gözün gördüğü zihnin olanaklarıyla sınırlıdır" sözünü hatırlatmak isterim. ben de zihnimin olanaklarını geliştirerek brokoliyle yapılabilecekleri çeşitlendirmek istedim.. bunun için brokoliyle bir nevi sohbet kıvamında bu olanakları sorguladım..

    n: alışılmadık bir bakış açısı gerçekten.. ne tür sonuçlar aldınız?

    g: hiç beklemediğim sonuçlar aldım, mesela brokolinin bir ruhunun olduğunu ve yoga yaparak ruhunu marine ettiğini düşündüm önce, fakat bu düşüncenin doğru olmadığını kendime ispatladım.. zira brokolinin sıkılarak brokoli suyu yapılamaması mühendis kökenli bir düşün insanı olarak beni çok önemli önermeler ve çıkarımlar yapmaya sürükledi.. "taşın suyu sıkılamaz, brokolinin suyu sıkılmaz, taşın ruhu yoktur, dolayısıyla brokolinin ruhu olmayabilir" bence bu dünya brokoli araştırmaları literatürüne geçecek önemli bir buluş..

    n: tebrik ederim efenim.. peki izin verirseniz sormak isterim bu buluşun halkımıza bir yararı olacak mı?

    g: elbette.. öncelikle olaylara ve nesnelere başka açılardan da bakılabileceğini göstermesi bile kitabın sosyal sorumluluğunu yerine getirmesi açısından önemli bir nokta. ayrıca brokolinin sadece yemek amaçlı kullanılmayabileceğini, hakkında kitap yazılabilecek denli önemli bir sebze olduğunu da ispatlaması açısından önemli bir çalışma bu kitap..

    n: çok teşekkür ederiz bayan gauche. bizi aydınlattınız.

    g: ne demek efenim, ben teşekkür ederim.. buyrun bir brokoli yiyelim beraber..

    n: her zaman olduğu gibi çok naziksiniz..
  • dün akşam tvede yorumlarını dinlediğim, kıvrak zekasıyla beni bir kez daha hayran bırakan eleştirmen.. ispanya iç savaşının tarihini boğaların özgürleşme tarihi olarak yorumlanıp yorumlanamayacağını tartışmış, günümüzde boğa güreşinin devam etmesini ve turistik bir şova dönüştürülmesinin ispanyanın iç dinamikleriyle açıklanamayacağını, bunun bir arz talep ilişkisi olduğunu ve herşeyin yine iktisada bağlandığını belirtmiştir.. şunu söylemeden geçemeyeceğim ki, tipi çok fazla murat belge'ye benzeyen ispanyol program yapımcısı, bana konudan çok gauche hanım kızımızın degajesiyle ilgileniyormuş gibi göründü.. hoş, hanım kızımız güzeldir evelallah.. ama insan yine de yadırgıyor ne bileyim...
hesabın var mı? giriş yap