• herşey bir toplum diyerek yola çıkan,birey ve toplum ilişkisini tek taraflı birşey olarak görmeyen,ilerlemenin birleşmelerle değil,açılmalarla olacağını söyleyen,durkheim'ı eleştiren,'küçük icat' dediği değişim kavramını açıklamaya çalışan,ilerlemenin mümkünatını taklitte gören,imitasyon (bkz: tarikat) ile arzulamak kavramları arasında abi-kardeş ilişkisi yaratarak insanın bakış açısını afallatan düşünür.
  • "toplum taklittir" diyerek insanların kişisel farklılıklarına rağmen nasıl olup da benzer davranışlar göstererek bir sosyal düzen kurabildikleri sorusuna çözüm arayan 19. yüzyıl fransız yazarı.
    ayrıca gustav le bon ile birlikte de 19.yüzyıl fransız sosyal düşüncesine akılcı olmayan davranışlar psikolojisinin etkisini yansıtmıştır.
  • iki "taklitler" ve "tekrarlar" silsilesi tek bir "olağanüstü" noktada bir araya geldiklerinde "yeni" dediğimiz şey olur.
  • "tarde'ın durumu farklıdır. teorik kurgularının içbütünlüğü ve derinliği worms’unkilerle mukayese bile kabul etmez. worms’un tersine sosyolojiyi organizmacı tezlerin etkisinden kurtarmak tarde’in temel amaçlarından biridir. ancak bunu yaparken, sanki sosyolojiyi biyolojinin etki alanından kurtarıp başka bir disiplinin, psikolojinin boyunduruğuna sokmak ister gibidir. sosyal olguları bireysel (psikolojik) bir çıkış noktasından hareketle incelemek tarde’ın temel düşüncesidir. sosyoloji teriminin yerine kullandığı “interpsikoloji terimi bu çabanın semantik tezahürüdür. durkheim sosyolojisiyle tarde interpsikolojisi hemen hemen her konuda taban tabana zıt bir görüntü çizer. durkhemcı toplumsal olguların bireye dışsallığı ve zorlayıclığı ilkesine karşı bireyler arası karşılıklı etkileşimden doğan sosyal olgu önermesini çıkarır. tarde'a göre toplumsal hayat bireyler arasındaki sayısız etkileşimin bir ürünüdür. bu etkileşimlerin merkezî öğesi ise “taklittir”. taklit bir toplumda farkında olmadan tekrarlanan ritüellerin, hareket tarzlarının, kısacası bireylerin belli bir ahenk içinde benzer davranış şekillerine sahip olmalarının temel sebebidir. taklit sadece bireyler arasındaki bazı benzeşmeleri ve sosyalleşme sürecinde kazanılan ortak davranış kalıplarını açıklamakla kalmaz, çeşitli sınıf ve gruplar arasındaki kültürel değer ve sosyal norm hareketliliğini de kavramamızı sağlar. örnek olarak tarde’ın keşfettiğini iddia ettiği taklit yasalarına göre sınıflar arasındaki taklidin yönü yukarıdan aşağıya doğrudur. diğer bir deyişle üst sınıflar alt sınıflara öykünecekleri, taklit edecekleri ve en sonunda da içselleştirecekleri davranış kalıplarım, kültürel kodları durmaksızın sunarlar. seçkinci tarafı çok açık bu tez, 1950 sonrasında uluslararası düzleme taşınacak ve kültürel difüzyonizm (yayılmacılık) teorilerinin etkisiyle, gelişmenin geri kalmış ülkelerin gelişmiş ülkelerdeki hâkim sosyokültürel modelleri, ilkeleri, değerleri, davranış kalıplarım “ithal- taklit etmeleri” yoluyla mümkün olabileceği fikrine varacaktır. tarde’ın “taklit yasaları” sosyal psikoloji alanındaki çalışmalara da ivme kazandıracak ve bu dalın gelişiminde önemli bir rol oynayacaktır. ancak, durkheim’ı dahi gölgede bırakmış bütün akademik ağırlığı ve görünürlüğüne rağmen (tarde fransa’nın en prestijli okullarından collège de france'ın modern felsefe kürsüsünün başına getirilir), sosyolojik alan içerisindeki konumu marjinal kalmıştır. bunun sebebi hiç kuşkusuz özgün bir ekol yaratamamış olmasındandır. sosyoloji projesi psikolojizmin ezici ağırlığı altında ölü doğmuştur."

    sosyoloji tarihi, levent ünsaldı; ercan geçgin, heretik.
  • durkheim ile aynı dönemde yaşadığı için biraz şansız olan kişi.
    sosyal psikoloji kitaplarında ismi hep durkheimin arkasından gelmekte.
  • ali akay'ın günde 20 kez tekrar etmediği taktirde geceleri uyuyamadığı isimdir.
  • leibniz'in monad kızlarını alıp onları güzel birer hatuna çevirmiş adamdır. monadoloji ve sosyoloji eseri kesinlikle okunmalıdır.
  • "toplum taklittir." sözüyle sosyolojik birimin esas ögesi olan insanın, toplum düzenine bağlı olarak içinde bulunduğu/ yarattığı psikolojik bağlamı anlatan ve bence bir bütünü ancak bu kadar güzel ve temel bir şekilde özetleyebilen sosyolog ve sosyal psikologtur.
    ayrıca ekonomik psikoloji adlı kitabın da yazarıdır.
  • bilimin (beşeri, fiziksel, doğa vs) insan dışındaki her şeyi parçalama eğilimine rağmen neden insandaki kartezyen ikiliği birleştirmeye çalıştığını anlamadığını söyleyerek, şahsımda müthiş hayranlık uyandıran kıymeti bilinmemiş düşünür.
  • klasik düşünüşün diyalektik kavrayışını ölümüne eleştiren sosyolog. tarde'a göre de bütün mesele ölçülülük ya da orta terim tartışmasıdır ama ona göre orta terim ya da ölçü kendinde olumlu ve olumsuz olanın olumsal bir nitelik kazanmasıdır. bu kazanç ancak ve ancak taklit ve adaptasyonun arasında yer alan karşıtlığın olumsal yapısı kabul edildiği ölçüde makul sayılabilir. olguların küçükten büyüğe evrimiyle, fikirlerin bu prosesin tersine işleyişi arasında karşıtlık, ya içsel ya da dışsal bir biçim kazanır. her ne olursa olsun sonuç yapının parçalanmasına götüren adaptasyonla neticelenir. bu açıdan tarde, savaşın bile olumlu içeriğine dikkat çeker. ona göre savaş ilkel dönemlerdekine nazaran hem azalmış hem de daha az gaddarcadır (kendisi maalesef birinci savaşın arifesinde ölmüştü ve bu çıkarımın kendini imha ettiğine şahit olamamıştı) buna rağmen mantığı yine de geçerli gibi çünkü küreselleşme (büyüme ya da yayılma) bir bakıma azınlıkların çokkültürlülüğünü savunurken alttan altta tüm bu kültürleri kendi egemenliğinin marjına iter. buna hegelci anlamda içererek aşmak diyebilirsek, agambenci anlamda aşarak dışlamak da diyebiliriz. agamben buradan savaşın yeni biçimi olarak "iç savaş" kavramsallaştırmasını türetir. küresel egemenlik içerisinde kabilevi bir yapı kazanan tüm azınlıklar, vahşilerin klan savaşlarındaki gaddarlığı yeniden üretirler. yani olgunun küçükten büyüğe ilerlemesi; klan, kabile, şehir devleti, ulusal devlet ve en nihayetinde konfederasyon ve küresel imparatorluğa doğru gelişim, bu bütünsel yapı içerisinde aynı kabile ve klan nüanslarını tekrar/taklit eder. yön tersine işlediği için dışsal çatışma içselleşme sürecine de girmiş demektir. ve bu fenomenal olarak daha az gaddarca bir mücadele anlamına gelmez, zira parçalanan yapı bütünsel bir sistem olmasa da tekil bir düzendir. benliğin parçalanması ilk anlamda şizofreni olacağı için, deleuze'ün kapitalizm ve şizofreniyi ilişkilendirmesi tesadüf değildir.
hesabın var mı? giriş yap