• isaac asimov'un genellikle "ucleme" olarak bilinen (ve yanilinan) kitap serisi kacimiz bilir ki tarihde sadece bir kez yapilan (ve yapilacak olan) hugo odullerinde "gelmis gecmis en super bilim kurgu/fantezi dizisi" odulu icin "lord of the rings" ile rekabet icine girmistir?

    isaac asimov, oteki adayin lord of the rings oldugunu ogrenmesinin neticesinde odulu kazanmak adina hic bir beklentiye girmedigini soyler. zira odulun verildigi tarih itibariyle lord of the rings uluslararasi bir basari kazanmis, kultlesmis, takipcilerini ve irc nikneymlerini coktan olusturmustur. foundation serisi ise basarili olmussa da ne "hari seldon baskan" rozetleri ile taraftar bulmustur, ne de ibis bir takim saksakcilar tarafindan "bati dunyasi ikiye ayrilir: foundation okumuslar, foundation okuyacaklar." kelamlari ile ars u alaya cikarilmistir. isaac asimov'un "dizi"si sanki lord of the rings e verilecek bir odule ayip olmasin diye "rakip" oldurulmustur.

    lakin netice kimsenin bekledigi gibi olmaz, foundation lord of the rings i gecer, odulu kapar. kapar da nedenini ben kendim izah etmek isterim, bu entry onun hikayesidir.

    "hugo odulu nedir? kitap mi, yaris ati mi bu?" gibisinden dusunceleri bir an icin kenara birakip da odulun esprisi icerisinde degerlendirildiginde, sanirim lord of the rings in odulu kazanmamasi kadar, foundation in odullendirilmesi de cok anlamli, cok dogru, cok sik bir hareket olmustur. bu savimi desteklemek icun once kitaplari sonra yazarlari karsilastirmak yerinde olacaktir.

    vakif (foundationdan daha kisa bir kelime imis) bilinmeyen bir gelecekte gecen, bi-ped insanlar haricinde ne uzaylinin, ne de asimovun pek sevdigi robotlarin esamesinin okunmadigi bir donem ve kurguya oturtulmustur. konuyla alakali herkesin malumudur: vakif aslen roma imparatorlugunun dogusu, yukselisi ve cokusunun bir alegorisidir. elbette roma imparatorlugunun dis hatlarini takip etse de amac roma imparatorlugunu uzaya tasimak degil, kitleleri alakadar eden hususlarda guc ve iktidar dengesinin teknolojik ve bilimsel gelismeler ile dengelesmesini resmetmektir. asimov bu amac icin oykulerini "kurgu"larken, "realite"den kacmaz, kiyasiya alegori yaptigini kabul eder. amac toplumsal ve politik anlamda eserin "bugun" ve "gelecek" icin yorum yapabimesidir. asimov un bilim kurgudan anladigi, ve acikcasi benim de anladigim, politik yorum ve yetkinliktir. bu yuzden de asimov hikayesini "politika" ve poltikanin isleyisi icin gecerli olan analiz/karar/yargi/yurutme organlarinin isleyisi uzerine kurmustur. bu yuzdendir ki vakif serisi icinde kelleler ucmaz, kan govdeyi goturmez, ordular alanlarda bulusmaz, lazerler konusmaz, isin kiliclari tokusmaz. butun sorunlar oldugu ve olmasi gerektigi gibi yonetim asamasinda cozulur, ve mevcut analizi bilimsel bir method ile yapilmis yonetimin kararlari ve neticeleri ile mahdud kalir. olaylarin cozumleri icin getirilen cozumler kadar, olaylarin oykude temel dinamigini, akis semasini belirleyen unsur de bilimseldir. hikaye icerisinde "kader" orgusunu belirleyen hari seldon her ne kadar zamanla oyku icerisinde kimilerince tanrisallastirilmissa da, bir aralik icerisinde ongordugu olaylarin cikisi tanri olmak, metafizik olmak, kehanette bulunmak ile degil, bilimsel olmak, materyalist olmak ile izah edilebilir.

    butun bunlar goz onune alindiginda lord of the rings vakif ile mukayese edildiginde fark carpicidir. lord of the rings bilinmeyen bir zaman dilimi icerisinde, cogunlugu "bilinmeyen" irklar ve halklardan olusan (kanimca bilim kurgu janrinda bu irklarin uzayli ile robota denk geldigini soyleyebilirim), hayali bir kurgu uzerine kurulmustur. bu dunyanin alisildik fizik gerceklikler ve "insan" konsepti ile alakasi tolkien keyfiyetine dayalidir: benzesmesini istedigi benzesir, zitlasmasini istedigi zitlasir. roman icindeki kisiler ve kisilerin bagli oldugu uluslar/irklar genellikle bir dusuncenin, duygunun, ruh halinin etlesmis, kemiklesmis hali gibidir. zarif ama mesafeli elfler; kaba saba, dangalak ama caliskan dwarflar; bogazina duskun, tasrali ama saf hobbitler gibi kavramlarin hic birisi sosyal bir dinamigin, evrimsel bir motorun urunu degildir. "tanri"lar (tolkien) oyle istemistir, oyle olagelmislerdir. sosyal oluslar gibi kisisel durumlar da "tanri vergisidir". aragorn kraldir, cunku : kraldir. gandalf buyucudur: cunku buyucudur. gandalf griden beyaza donerken dahi balrog u yendiginden degil, tanrilar oyle istediginden beyaz olmustur. sauron kotudur, cunku kotudur (elbette basta iyidir, ama iyligi de iyi oldugu icin "iyi"dir). samwise usaktir, cunku usaktir (usakliktan efendilige ise ancak efendisine cansiperane bir sekilde hizmet ederek ulasir.). elfler superdir cunku onlara ilahi guclerce kiyak gecilmistir gibisinden bir kendi kendisini tanimlayan bir kurulum soz konusudur.

    butun bu "keyfiyete" tabi, romanin konu edecegi hikayeyi anlatmak icin olusturulan kimlikler, roller icerisinde tolkien in iddiasina gore, alegoriye yer yoktur, tolkien e gore alegori tiksinilesi bir seydir. tolkien kendisini gercek dunyada bir "zindan" da hissetmekte, gardiyanlar ve parmakliklardan bahsetmektense, disariya kacis icin kendi mitolojisini uydurmaktadir. yani sozun ozu: yuzuklerin efendisi metafizik bir kacamak, zihinsel bir uyusturucu, imgesel, hayalgucune yonelik bir uyarici vazifesi gormektedir. bu sebeptendir ki oykusunun bugun ve gelecege yansimasi bu anlamda ancak "amac edilen"in disinda gerceklesecek, politik ve sosyal anlamda ancak endirekt bir etkiye sahip olacaktir (bunu kotu bir ozellik olarak algilamayalim: bazen endirekt yoldan kitleleri etkileyerek neticeye ulasmak, direkt nalina mihina olmaktan daha etkili olur.). lakin direkt anlamda, yani amaclananin disinda, lord of the rings in okuyucuda yarattigi beklenti ve anlayis dinamigi acikcasi (ve kanimca) cagdisidir.

    zira lord of the rings her turlu sosyal, politik, kisisel ve bilimsel olguyu yazarin inisiyatifi, keyfiyeti, duzeni "yaradilisa", "kader"e baglamistir. lord of the rings evreninde, ve anlayisinda "kral", "kral" olmasi gerektigi icin kraldir, iyi politika aleni bir "kotu"nun politikasinin tersi olmak ile "iyi"lesmekte, bireysel acmazlar, yanlislar, zaaflar hep "kontrolumuz disinda olan bir takim gucler" ile izah edilmektedir. bilim ilahinin yaninda hazan yapragi gibi titremeye mahkumdur, teknoloji ancak ve ancak ork isi, sanayi devrimi dumani, isi, kurumu, agac ve cevre katliami ile mumkun olabilir. psikoloji, sosyoloji ancak ve ancak takdir i ilahinin disvurumu olabilir. (ara not: dogrusu tolkien'in hem "mevcud"dan kacmasini, hem de kactigi yerden mevcudun demir parmakliklari ardina geri donmesini anlamak mumkun degil. ne monarsi, ne de takdir i ilahi arayisini ben ne tarihsel merak ile, ne de "mevcudun disina cikmak" ile anlamlandiramiyorum. zannediyorum ki tolkien hic bir seyden emin olunamadigi bir donemde "iyi ve kotu" den, dogru otoriteden emin olmak istedigi icin yuzuklerin efendisi yer yer en bayagisindan bir "iyi-kotu" catismasina donusmustur.)

    asimov'un vakif'inda kacindigi ve ozellikle ikincisinin sapsalligini dile getirdigi "silahlar konusuyor", "kahramanlik destanlari" gibi ucuz ve akil fikir caginin gerisinde kalmis kaliplar, lord of the rings de bol bol islenmistir. kahraman, kurtarici beklentisini besleyen, sorunlarin ancak ve ancak "sicak temas", cansiperane fiiliyat ile cozulebilecegi inancina hizmet eden lord of the rings, edebi anlamda da janrindan "bekleneni" vermistir. bu anlamda asimov'un vakfi ne kadar akilci ise, tolkien in yuzuklerin efendisi o kadar "akinci" yaradilistadir, aksiyon burcundandir.

    ama bunlardan daha onemlisi, ve daha etkini, yuzuklerin efendisini olmasi muhtemel ve olmus olaylara degil, tamamen kendi fizik gercekligine bagimli ve tanimli olmasidir. bu yuzden tolkienin dunyasindan gerceklige tasinan seyler genellikle cocuksu, naif, ruya sonrasi hissiyatina denk bir siirsellik, ruh doygunlugu ve coskunluktur. bunun politik getirisinin cogu zaman ruya/gercek iliskisinin ayridina varamayan, kurgu fizigi ile gercek fizik arasindaki uyumsuzluga kizginlik sebebiyle ruyaya geri donus arzusuyla yanan tutusan, politik anlamda cekimser, sinik, koyun, ya da kofti bir kimlik gibi gorunmektedir. ammmaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa!!!! amasi var, bu demek degildir ki lord of the rings okumus, sevmis boyledir, ve boyle olacaktir.

    hayir, herkesin de idrak edebilecegi, iki kitabi da okumus bir cok kisinin de uyguladigi basit bir "gorev ve anlayis dagilimi" ile bu sorunun ustesinden gelmek mumkundur.

    mukayese etmek icin bachofen'in anaerkil, ataerkil ayrimina gitmek mumkun gorunmektedir. yani su ayrimda degerlendirelim: vakif ataerkil ise, lord of the rings de anaerkildir. bachofen ve fromm a gore anaerkil dusunce hasletleri karsiliksiz sevginin, paylasimin, esitligin, insaniyetligin, zaaflari bagimlilik, aidiyet, dinsellik, irrasyonalite semboluyken, ataerkil dusunce hasletleri kanuni duzenin, ilerlemenin, pratikligin, kolayligin, bilimselligin, zaaflari insanlik disiligin, duygusuzlugun, baskinin sembolu olmustur. insanlik toplumsal evrimin sehirlesmeye, toplu yasama basladikca anaerkil adetleri birakarak ataerkil duzene gecmisse de, bu evrimin "son noktasi" demek degildir. ana ile atanin evliligi, yani birlikteliginden cok daha saglikli cocuklarin dogup, buyuyecegini goz onunde bulundurursak, lord of the rings ile foundation in da belirleyeciligi ve fonsksiyonun sinirlarini cizmek zor olmaz. lord of the ringsin siirselligi ve hayata kattigi anlami, duyguyu, coskunlugu, foundationin umutlu yarinlari, teknolojinin muspet kullanimi, bilgi sevgisi ile birlestirerek okumak ve icsellestirmek bireysel ve toplumsal anlamda en guzeli, en sahanesi olacaktir.

    lakin durunuz: hugo odulunu neden vakif kazanmistir izah etmedim, konuyu baglamadim gibi gorunuyor: butun bu sayilan degerler icerisinde lord of the rings alabildigine anaerkil iken, foundationin daha hos bir karar cizgisi tutturdugunu, yer yer siirselleserek teknoloji ve bilimin hizmet ettigi insani unutmadigini goz onunde tuttugumuzda foundation agir basiyor. ama diyeceksiniz ki "amma daha cok yuzuklerin efendisi hakkidna konusmussun, nasil oluyor?". cevabi basit: insan anasindan bahsetti mi susmak bilmezmis.
  • meraklısı için çok uzun bir yazı yazacağım.

    dizisi maalesef büyük bir fiyaskodur. bu kadar çok para harcanıp böyle rezil bir şey yazmak ve yayınlamak gerçek bir akıl tutulmasından başka bir şey değildir.

    her şeyden önce bu bir fikir hırsızlığıdır. asimov'un karakterlerini ve ana hikayesini alıp böylesine değiştirmek ve "satarsa" babında replikasını çekmek büyük bir emek hırsızlığıdır. telif haklarının alınması ya da senaryonun onaylanması sadece sizi hukuk önünde temizler ancak bunun dışında yargılandığınız her yerde "hırsız" olarak adlandırılırsınız.

    öncelikle asimov'un "vakıf serisi" kitaplarını okumak bir tercihe bağlıdır. yayın sırasına ya da kronolojik sıraya göre okunabilir.

    olayların oluş sırasına göre;

    vakıf kurulurken (1988)
    vakıf ileri (1993)
    vakıf (1951)
    vakıf ve imparatorluk (1952)
    ikinci vakıf (1953)
    vakıf'ın sınırı (1982)
    vakıf ve dünya (1986)

    ancak büyük çoğunluk * yayınlandığı tarihe göre okumalıdır çünkü serinin hazzı daha çok artar;

    vakıf (1951)
    vakıf ve imparatorluk (1952)
    ikinci vakıf (1953)
    vakıf'ın sınırı (1982)
    vakıf ve dünya (1986)
    vakıf kurulurken (1988)
    vakıf ileri (1993)

    bundan sonrası spoiler olacak. dizi ve iki defa bitirdiğim kitap serisi arasındaki farkları ve görüşlerimi yazmaya çalışacağım.

    --- spoiler ---

    dizi çok açık bir şekilde yayınlandığı tarih ile olayların oluş sırası arasında kalmış. bir tanesini seçeceksin ve ona göre gideceksin kardeşim. dizinin başında imparatorluk çöküyor diye seldon göz altına alınırken (yayın sırasına göre); dizinin orta yerinde raych çıkıyor, eto demerzel'in gerçek kimliği ortaya çıkıyor, seldon krizi çözülmeye çalışılıyor. dizinin her yeri senaryo olarak elinde kalıyor ki kurgu zaten hak getire.

    vakıf'ın kuruluş hikayesi, seldon'ın niyeti, demerzel, psikotarih gibi konuların hepsi havada kalıyor. bundan dolayı ortaya karışık karakterlerle, ciuv ciuv'lu bir ışın tabancası ve kompleks cgi'dan ötesini vaadedemiyor.

    karakterleri analiz edelim;

    öncelikle en büyük fiyasko olan eto demerzel'den başlamak istiyorum.

    dizide eto demerzel karşımıza kadın, anne yahut abla figürü olarak çıkıyor. sarayın içerisine hapsolmuş, makyaj yapar gibi kendisini tamir eden bir robottan öteye gitmiyor. demerzel'in inancı var ve ilk bölümden demerzel'in robot olduğunu anlıyoruz. * bakın, kitapların kronolojik sırasına göre bile senaryoyu yazsanız demerzel'in robot oluşu kitabın son 50 sayfasında ortaya çıkar. büyük bir süprizdir ancak demerzel'i daha ilk andan itibaren "aha bu da robot, galaksinin tek örneği, tamamen yalnızlık krizinde" diye sunarsanız yazdığınız senaryo tuvalet kağıdında bile onaylanmaz.

    kitapta eto demerzel erkektir. kararlıdır ve eli kolu her yere uzanır. trantor'un unutulmuş lağım deliklerinden, kuzey kutbunda imparatorluğa darbe girişiminde bulunan kadın valinin yatak odasına kadar her şeye hakimdir. serttir ve halk sevmez. imparator yerine halk aslında demerzel'den nefret eder. kendisi ordunun komutanıdır. politik olarak galaksinin açık ara en güçlü kişisidir. * ayrıca duygularına hakim olur ve ağlamaz. eto demerzel aynı zamanda imparatorun ve imparatorluğun güvenliğine değil, insanlığın güvenliğine programlanmıştır. robot yasası gereğince insan öldüremez ve insana zarar veremez. ayrıca galaksinin çöktüğünü gören ilk kişidir. yani hari seldon'a kol kanat geren ve o'nu kollayan, psikotarihin gelişmesine ön ayak ve vakıf fikrini veren yegâne kişidir. zihin kontrol etme ve değiştirme gücüne sahiptir. asimov öyle bir yazmıştır ki; seriyi isterniz baştan isterseniz de sondan okuyun, tüm galaksinin geleceği eto demerzel'de * çözülür. galaksi'nin en değerli varlığıdır.

    dizideki demerzel imparator ve dolayısıyla insan öldürerek zaten asimov'un hayatını adadığı robot yasası'nın içinden geçmiştir. son bölümde çıldırmış, diğer bölümlerdeyse ağlamış ve hatta tanrı inancına sahip olduğunu dile getirmiştir. "benim de bir ruhum var" diye pinokyo gibi ortada dolaşmaktan başka bir şey vermemiştir. tek kelimeyle rezilliktir.

    hari seldon karakterinden devam edelim;

    dizide hari seldon'ın karakteri adına ortada hiçbir şey yok. kitapta terminus gezegenine bir yolculuk olmadığı için ölümünün senaryosu komple uydurmadır. bir anda gerçekleşmektedir. ömrünü adadığı psikotarih ile ilgili hiçbir şey anlatılmamış. "psikotarih nedir, nasıl geliştirilmiştir, neyi vadetmektedir" gibi fikirler sadece seldon'ın yargılanmasında anlatılıyor ve ötesi verilmiyor. sezon finalinde de seldon'ı yalancı ve karaktersiz biri olarak ortaya koyuyorlar. açıkcası kanıma dokundu. *

    kitapta hari seldon gençliğinde çok korkak, etliye sütlüye karışmayan ve psikotarih fikrini ortaya koyduğu için yıllarını pişmanlıkla geçirmiş bir adam. ayrıca yaşlılık sendromu var. tabi dizi ortaya karışık bir iş çıkarttığı için rezil bir hari seldon anlatısı yapmış. dizi, olay anlatısında bir yol seçseydi bu kadar kötü bir seldon izlemezdik ancak bunun yerine "klas ve karizmatik" bir seldon verebilmek için kitabı elinin tersiyle bir kenara itmiş ve dolayısıyla "seldon krizi"nin de hakkını verememiş. dizideki mahzen ve mahzen'den çıkan seldon'ın bilimkurgu ile bir alakası yok. sırf bilim kurgu olsun diye şekil şukul yapılmış. seldon, tekerlekli sandalyeden çektiği görüntülerle kriz anlarında ortaya çıkarken ortamdaki çocukların başını okşamaz. sadece "ben bunları ön gördüm, psikotarihe güvenin çünkü krizdesiniz" der ve aradan çekilir. eğer hari seldon show yapmak istiyorsanız vakıf kurulurkenkitabındaki kaçışbölümünü çekecektiniz.

    diğer karakter raych'e geçelim;

    raych, dizide seldon'ın her zamanki gibi verdiği zor bir görevle yüz yüze gelir. bu görev, seldon'ı öldürmektir. raych, bunu kesinlikle yapmazdı. ayrıca aşık olduğu gaal dornick değil, manella seldon'dur. gaal dornick zaten erkektir. büyük bıyıkları vardır ve dahl bölgesindendir. madem sjw meraklısısınız, raych karakterini neden hindistanlı birisine vermediniz? ikiyüzlülük. çünkü seksi zenci koyup, havuzda şov yaptırmak daha iyi.

    raych, kitapta çok güçlü bir delikanlıdır. yakın dövüş ustasıdır, küçük yaşta babası hari ve annesi dors venabili tarafından evlat edinmiştir. evet, seldon tarafından çok zor görevler verilmiştir kendisine ancak asla "gel beni öldür" denilecek bir atmosfer ve gidişat yoktur. sırf diziye aşk katabilmek için gaal dornick'i seksi bir melz yapıp, raych'a aşık etmek ve raych'ı bu sevdadan geçirmek için seldon'ı öldürtmek çok ama çok kötü bir hikaye biçimi. "tüm galaksinin kaderi senin elinde evlat ama sen gaal'a aşıksın" gibi bir cümle asimov romanlarında kurulabilir mi ya?

    son olarak imparatordan devam edelim;

    öncelikle dizideki imparatorluk ve genetik miras fikrini sevdim. dizideki ender iyi işlerden bir tanesi. ancak demerzel'i, bunların kölesi yapmak ve imparatoru ruhsal bir ayine sokmak da nedir yahu? koskoca galaksinin imparatoru, sözde üç tanrının mağarasına ulaşabilmek için güneş altında saatlerce aç susuz yürüyor ve hacı oluyor. bu senaryonun tamamen saygısızlıktır arkadaşlar. evet, kitapta imparator sert kararlar almak istiyor ancak iki gezegeni yok etmek nedir yahu?

    ve yine dizinin kafa karışıklığına karakterler açısından devam edelim; raych varsa ve bu denli gençse, yugo amaryl nerede? demerzel'in chetter hummin'i nerede? eğer ikinci vakıf varsa, wanda seldon niçin yok? stettin palver işin neresine koyacaksınız bu saatten sonra? salvor hardin'i, gaal'ın kızı yaptığınız için ve 134 sene sonrasına uçurduğunuz için eskel gorov ve hober mallow nasıl karakterize edilecek? her şeyi geçtim, ilerleyen dönemlerde buraları sıçıp sıvadığınız için bel riose, bayta ve toran darell hatta her şeyden önemlisi tüm serinin akışını değiştiren katır'ı nasıl izleyiciye etkileyici bir şekilde sunacaksınız? madem sjw yapacaksınız niçin gaal üzerinden yapıyorsunuz da yugo amaryl üzerinden yapmıyorsunuz? sonuçta seldon'dan sonraki en mükemmel adam, üstelik çok iyi de anlatırsınız hikayeyi...

    son olarak bir kaç şey daha anlatmak istiyorum;

    asimov kitaplarını yazarken bilimsel yasalara sıkı sıkıya bağlı kalırdı. kendisi bir bilim insanı olduğu için tüm yasaları gözetirdi. tüm hikayeleri ve vakıf serisi çok gerçekçi bir gelecek sunduğu için değerlidir. peki dizide bu durum nasıl? uzayda taş sesi var, patlama sesi duyuluyor, bir geminin üstüne atlarken uzay boşluğunda atlama sesini duyuyorsunuz. başka rezillik.

    bir diğer ucuz klişe ve saygısızlıksa dizideki invictus adında çok güçlü bir star wars tarzı ölüm gemisinin olması ve kötü adamların bu gemiyi ele geçirmeye çalışmasıdır. sözde bu gemiyle trantor'a saldıracaklar ve galaksi imparatorluğunu yok edecekler. yani kötü adamlar imparatorluğu yıkacaklar(!) bakın, sürme rezillik. hatta koca bir zırva galaksiyi yok eden şey sosyal adaletsizlik, bürokratik hantallık ve kamu organlarının çürümesidir. roma imparatorluk tarihine bakarsanız orada da aynı sebepleri görürsünüz. çünkü asimov, tüm seriyi kendisine roma imparatorluğunun yıkılışını * ilham edinerek yazmıştır. dolayısıyla iki üç adam eline ışın silahı alıp, gemi ele geçirerek bir imparatorluğu çökertemezler.

    --- spoiler ---

    sanırım sabaha kadar devam ederim diziyi gömmeye ama bu kadar yeter. sonuç olarak asimov'un yazmış olduğu hikayenin tamamen değiştirilmesinden ve saçma hale getirilmesinden bahsediyoruz. maalesef neresinden tutsanız elinizde kalıyor. seldon ve orta yaşlı cleon dışında oyunculuk da aman aman değil.

    çoğu insan "bu kitap dizileştirilemez" görüşünde ancak ben bu düşünceye katılmıyorum. kronolojik sıraya göre gidilseydi hari seldon'ın gençliği, psikotarih anlatısı ve eto demerzel'in kitaba bağlı olarak yansıtılması ve yine dors vanabili/seldon aşkı bu diziyi bomba etkisiyle patlatırdı ve ilerleyen dönemlerde katır ve galaksiya gibi hikayeler çok rahat ve etkili anlatılırdı. ancak bunun yerine ucuz bilim kurgu öğeleri ve klişelerle dolu bir anlatı tercih edilmiş. saygı duymuyorum.

    benim önerim dizisini izlemeden direkt kitaplarını okumanız yönünde olacaktır. inanın okudukça okuyasınız gelecek ve sonra robot serisini de okumak isteyeceksiniz. asimov'un yazdığı bu seriyi, diziyi izleyerek heba etmeyin.
  • ortamlara fişek gibi gelmesine iki gün kala yapımla ilgili bazı önemli notlar:

    - çekimlerin çoğu irlanda'daki troy stüdyolarında yapılmış. 600 kişilik bir ekip, haftada üç kez covid-19 testine tabi tutulmuş.

    - 50 kişilik ekip 170 set kurmuş. 13 farklı uzay gemisi ve 6 farklı gezegen modellenmiş.

    - david s goyer hikayeye genetic dynasty diye yeni bir kavram eklemiş. buna göre imparatorluğu yöneten adamın üç farklı yaşlardaki klonu yaratılıyormuş.

    - karakterlerin bazıları kadın oyuncular tarafından canlandırılacak. mesela gaal dornick'i lou llobell, salvor hardin'i leah harvey canlandıracak.

    - goyer, james cameron ile birlikte terminator dark fate'te çalışırken foundation telif haklarının alınabildiği haberini alıyor. goyer, cameron'ın kendisine "bu baya zor bir iş" dediğini hatırlıyor.

    - goyer hikayeyi aktüel referanslarla süslemiş. günümüz sorunlarını ve konularını eklemiş. bunu da asimov'un hikayesinin ayna görevi görmesiyle gerekçelendiriyor:

    "asimov da aynısını yapmıştı. uzak bir geleceği yazmamıştı. ikinci dünya savaşı sonrasını anlattı. nazi almanyası'ndan bahsediyordu. rusya'dan göç eden bir yahudi olmaktan bahsediyordu. çöken eski avrupa imparatorluklarından ve amerika'nın yükselişinden bahsediyordu. asimov foundation'ı bir ayna olarak yaratmıştı ve bu yüzden ben de günümüzde olanları yazmak zorundaydım. brexit'i yazmalıydım, #metoo hareketini, milliyetçiliğin yeniden yükselişini, iklim değişikliğini."

    bunlar tabi ana mesele olarak ele alınmamıştır diye tahmin ediyorum. hikayeye eklenmiş ufak tefek güncel konular, referanslardır diye düşünüyorum. bu seçimi ben fena bulmadım açıkçası.

    - goyer'in kafasında 80 bölüm varmış. ilk sezon 10 bölüm olacak.

    - dizinin game of thrones büyüklüğünde (yapım, bütçe, sükse vs olarak) olması öngörülüyor.
  • sinema ve dizi dünyası cidden vites arttırdı. sanırım içinde bulunduğumuz dönemden öncesinde çoğunlukla salonlarda satılan biletlere mahkumdular ama şuan online platformlara artan büyük taleple birlikte artık çok çok büyük projelere onay vermeye başladılar. bu da iyi bir şey çünkü neredeyse iki senelik bir zaman diliminde yüzüklerin efendisi'nden dune'a kadar bir yığın dev saga'yı ekranlarda göreceğiz.

    foundation da bilimkurgu için böyle bir seri. ancak halihazırda hayran kitlesi olan anlatıları uyarlamak çok kolay bir iş değil çünkü çıta zaten yüksek bir yere kurulmuş vaziyette. mesela yüzüklerin efendisi dizisi yapacaksanız, kusura bakmayın tolkien'e layık bir iş çıkarmanız lazım. ortalama bir işin bile kurtarma ihtimali yok. şimdi isaac asimov gibi bilimkurguyu diyaloglar ve felsefi ikilemlerle bütünleştirerek çok başka noktalara taşıyan bir yazarın tarzına uyum sağlayabilmişler mi bir bakalım.

    --- spoiler ---

    diziye başlamadan önce bi kısa asimov'un tarzından bahsedelim. şimdi bilimkurguda bir temel bilimkurgu var ki bunlar bildiğimiz teknolojilerin ilerletilmiş halidir. mesela biz voyager'ı güneş sisteminin dışına çıkarabiliyoruz ama bu yaklaşık 40 yıl sürüyor ve aracın içinde herhangi bir canlı yok. bu tür bilimkurgularda da her şey fiziğin daha teorik ve ileri halinde planlanıyor ve atıyorum uzak yıldızlara insanları gönderebiliyorsunuz artık. ancak işte warp motoru var, uzay zamanı şöyle büküyorum, insanları araçlarda bu şekilde hayatta tutuyorum, insanlar uyuyorsa onların yerine işleri yürüten robotların beyinleri pozitronik yapıdadır ve şu ilkelerle çalışır diye uzun uzun açıklıyorsunuz. ikinci tür bilimkurgunın ise ne kadar bilimkurgu olduğu bile tartışmalı. çünkü "bilim" ile yapacaklarınızı o kadar abartıyorsunuz ki bunlar büyü müdür fizik midir çok anlaşılmıyor.

    bu dizinin ilk iki bölümde işlediği temel günah da bu aslında. asimov yazım tarzı gereği kendisini sınırlar ve herşeyin nasıl işlediğini en ince ayrıntısına kadar açıklar. örneğin ben, robot kitabında robotlar ile kurduğu problemler o kadar gerçekçidir ki iş robotlardan çıkıp temel mantık problemlerine döner. bu tarzı sevip sevmemenizden bağımsız olarak (çünkü herkesin aradığı şey farklıdır) temel bilimkurgu olan bir şeyi alıp fantastik alana çekerseniz ruhunu katletmiş olursunuz. bu diziyi yazan senaristlerin tam olarak yaptığı da budur.

    zaten dizinin ne kadar üşenilerek yazıldığını kurulum aşamasında da fark edebilirsiniz. mesela bu proje yanlış hatırlamıyorsam 8 sezon olarak tasarlanmış. (ki bence fazla iyimser bir tahmin) bu da demektir ki ilk sezondaki 10 bölümün tamamını kuruluma ayrımanız gerekiyor. mesela yaptığı berbat final ile akıllarda kalmasına rağmen game of thrones'un ilk sezonu yazım tekniği açısından mükemmele yakındır. size karakterleri tanıtır, westeros'u anlatır, insanların ne kadar acımasız olacağını sezdirir. belki bu sezon size sıkıcı gelecektir ama dizinin burada asıl yaptığı şey bir kayayı tepeye doğru taşımaktır. ilk sezonun sekizinci bölümde eddard stark'ın başının kesilmesiyle de o taşı tepeden yuvarlamaya başlar.

    foundation'ın ise hiç böyle zahmetlere girme derdi yok. istiyorlar ki olayların fitili daha tanımadığımız insanlar tarafından ateşlensin ama kimlerin arasında sürtüşme olduğunu bilmeden yani aradaki o politik çekişmeyi inşa etmeden bunu yapamazsınız. ha derseniz ki zaten insanlar kitapları okumuştur ama eğer senaristler de böyle düşündüyse bu kendilerinin tembelliğini tesciller sadece. çünkü sizin yapmanız gereken işi tamamen başkasının sırtına yüklemektir bu. ayrıca uyarlama yapılıyorsa her yapım birbirinden bağımsız şekilde değerlendirilmelidir. yoksa kitabı güzel diye hobbit üçlemesini de beğeniyor olmamız gerekirdi.

    ayrıca kitap, yazın alanındaydı. siz artık görsel bir düzlemdesiniz. bu nedenle atmosfer çalışmasına hem anlatımla hem de çekimlerle tekrar başlamanız gerekiyor. bu kısımda şimdi hakkını verelim cgi gerçekten çok kaliteli. ki ben yeşil perdeden çok hoşlanmayan biriyim normalde ve burada hiç rahatsız etmedi beni görüntüler. rahatsız olduğum kısım ise bunu anlatımla desteklenmemesi. mesela dünyaya bir sütun ile bağlı dışarıdan gelen insanların giriş çıkış yaptığı bir uzay istasyonu var. atmosfer kurmak için bunun nasıl çalıştığını neden böyle bir şeye ihtiyaç duyulduğundan bahsetmeniz gerekiyor. hadi diyelim bu detay. koskoca galaksiye yayılan imparatorluk var. bunun içinde yüzlerce farklı halk, binlerce etkili grup olması lazım ki o politik çalkantıyı biz hissedebilelim. peki bu var mı? tabi ki yok. onun yerine imparatorluk ölçeğinden baktığınızda toz kadar önemi olmayan ve neden birbirlerine düşmanlık besledikleri üzerine derin bir açıklama yapılmayan iki halkın çekişmesi var. yani öyle bir şey yapayım ki elimdeki bütçenin hakkını veremeyeyim diye kendinizi zorlasanız bu kadar yüzeysel bir şey çıkaramazsınız ortaya. bu açıdan da yapımcıları tebrik etmek lazım.

    bir de karakterlere ve oyunculuklara bakalım. böyle bir projeye başlarken no-name isimler tercih etmek mantıklıydı eskiden çünkü yani insanların hayatının neredeyse 10 senesi falan burada geçecek. o yüzden bütçe ve sözleşmeler sıkıntı çıkarıyordu. ancak devir değişti. artık büyük dramalar sezonda 10 bölüm yayınlıyor ve hazırlık falan olsa da oyunculara daha büyük özgürlük sağlayabiliyorlar. bir de dizi sektörü gelişmeye devam ediyor. artık anthony hopkins gibi büyük oyuncuları bile dizilerde izleyebiliyoruz. bu dizinin cast'ı ise gerçekten çok zayıf kalmış. ilaç hakkı için benim de çok sevdiğim ve başarılı bulduğum jared harris ve yine bilindik bir isim olan lee pace (kendisini pushing daisies'ten beri takip ederiz) var. geri kalan oyuncular ve karakterler o kadar silik ki iki bölümde aynı karakteri farklı oyuncuya oynatsanız aradaki farkı anlayamazsınız. bu durumdan tabi oyuncular da sorumlu ama yine senaristlerin de hatası var. çünkü yazılan diyaloglar o kadar jenerik ve kasıntı ki diyalogun nereye gideceğini ilk söylenen replikten çıkarabiliyorsunuz. sahnenin geri kalanı da can sıkıntısı haline geliyor haliyle.

    --- spoiler ---

    tabi erken yargılamamak lazım ama ilk iki bölüm hiç umut vermedi diyebilirim. bu durum da açıkçası biraz beni üzdü çünkü dizi bir de hafta hafta yayınlanacakmış. game of thrones'tan beridir yeni bölüm düşse de izlesem diye beklediğim bir şey çıkmadı. o nedenle kaçan bir fırsat olarak gördüm bunu. gerçi bir umut yine de sezon sonuna kadar toparlarlar diye umuyorum. onu da birinci sezon finalinde konuşuruz artık.
  • asimov'un serisine olan sevgim olmasa bu diziyi seyretmezdim. tam bir b-movie. her şey para ile olmuyor işte... dev bütçe, apple tv için sansasyonel çıkış yapma projesi falan filan... sonuç bu aptalca şey. önce kafa lazım. para sonra.
    durup dururken uzaya kadar çıkan bina icat edip sonra da intihar bombacısı sahnesi ile dev bir yıkım çekmek falan ne ki şimdi. sırf heyecanlı görünür de seyirci çeker diye yersiz gereksiz bir heyecan sahnesini bir de aptalca bir ortadoğu teröristi benzetmesi üzerinden çekiyorsun. 2 bombayla da uzaydan yere kadar yıkılan dev bina ile herhalde 11 eylül anılarına mı abanıyorsun ne skim deniyosun bilmem de sayın senarist... sende pek zeka yok kusura kalma. mahkeme sahnesinin kendisini olduğu gibi çeksen o daha heyecanlıydı. ille de patlama çatlama şart değil.
    dizi ucuzluktan ölecek halde. boş boş konuşan tipler sürekli önemsiz muhabbetler ediyorlar. yaw siz bunu niye çektiniz? 8 yaşından büyük kimseye bi anlam ifade etmez bu. seks ve şiddet koyup 8 yaş grubunu da kaybetmişsiniz. her tarafı ile gereksiz bir saçmalamadan ibaret.
  • en iyilerinden biridir ama en iyisi demek için bilim kurgudan anlamamak gerek.

    diğer tüm edebiyat dalları gibi bilim kurgu dediğin olay da özneldir. 100 metre koşusu gibi nesnel biçimde sıralama yapamazsın. normal şartlarda çok gereksiz olan bu bilgiyi buraya önce bırakalım.

    bilim kurgu karmaşık ve bulanık bir alandır. çok fazla alt türü bulunur ama bunun en keskin kırılımı ağır ve hafif bilim kurgu ayrımıdır. doğa ve sosyal bilimleri işlemesi üzerine gerçekleştirilen bu ayrım değerlendirme kıstasını da etkileyecektir. le guin'in ekümen serisi hafif bilim kurgunun en iyi örneklerindendir. farklı kültürdeki insanlar arası ilişkiler gibi antropolojinin ilgilendiği fikirler üzerine seri kurulmuştur. üç cisim problemi'nin de bulunduğu remembrance of earth's past serisi ise ağırlıklı olarak ağır bilim kurgu özellikleri gösterir. astronomi, fizik, kimya gibi temel bilimler üzerine anlatısı inşa edilmiştir.

    dolayısıyla hafif bilim kurguyu ele alırken "bunda yeterince teknoloji yok" demek ne kadar saçmaysa, ağır bilim kurgu için "bu sürecin insana etkisi işlenmemiş" demek o kadar saçmadır.

    bir de tabi asimov'u da oturtmamız gereken iki türün özelliklerini de taşıyan seriler var. sonunda vakıf'a bağlanan robot serisi'nin temelinde robotik bilimi olsa da robot-insan etkileşimini incelemesi bakımından hafif bilim kurgu esintileri de taşır. benzer bir durum sprawl üçlemesi'nde de vardır. neuromancer'da kurulan dünyanın izleri eşsiz bir ağır bilim kurguyu çağrıştırsa da bu teknolojinin insanlar üzerinde etkisi de bir o kadar önemlidir. sınırların bulanıklaşması sadece alt türlerde olmaz. bilim kurgunun kardeş tür sayılabilecek fantastik edebiyatla sıklıkla yolları kesişir. china mieville'in bas-lag serisi buna güzel bir örnektir mesela. kimilerine göre gelmiş geçmiş en iyi bilim kurgu serisi sayılan dune serisi ağır bilim kurgu etmenleri olan bir hafif bilim kurguyken zamanla kendini daha çok fantastik topraklarda bulmuştur.

    daha detaylı alt türlerde işler daha da karışıyor. vakıf ve bir hikaye serisi olan katilbot günlükleri birbirlerinden çok farklı olsalar da uzay operası türünde bir araya geliyorlar. aynı türde olmaları karşılaştırılabilir olduğu izlenimini oluştursa da iki türün bazı sahnelerinin uzayda geçmesi dışında ortak hiçbir noktaları yok.

    bilim kurgudaki bir diğer sorun serinin ne olduğu sorunsalıdır. vakıf serisi kendisinden çok farklı olan robot serisiyle bağlıdır. serinin birinci kitabıyla ikinci kitabı arasındaki ilgi düzeyiyle ikinci ve üçüncü kitap arasındaki ilgi düzeyi farklıdır. le guin'in ekümen serisi aynı evrende geçer ama bir istisna dışında bırak aynı karakteri iki kez görmeyi; aynı fizyolojik özelliklere sahip iki canlıyı bile iki kez görmeyiz. enginlik serisi'nde ise her şey aynı karakterlerle ve kronolojik olarak ilerler. simulakra ve sizi inşa edebiliriz gibi normalde ilgisi olmayan ama aynı derdi anlatan kitapları bir seri sayan bile var.

    vakıf serisinin en iyi seri olup olmadığını tartışmak abesle iştigaldir çünkü bir serinin en iyisi olup olmadığı tartışmak abestir. bu kadar derin ve zengin bir türle ilgili tartışacak milyon şey varken konuyu en iyiye indirmek türe yapılmış büyük bir haksızlıktır.
  • 150 iq'lu yazılımcılar şu görüntüleri yaratmak, yetiştirmek için gecesini gündüzüne katar.

    100 iq'lu yapımcı, senarist ve yönetmen belki de 100 katı maaşla böyle çocukça bir dizi ortaya çıkarır.

    dünyanın özeti.
  • tekrar kitabına başladım, baktım dizinin adam olacağı yok, bari güzel olan halini tekrar yaşayayım dedim. ve özellikle sezon sonu inceleme videosunu yaparken söylemek istediğim bir şey geldi aklıma, daha fazla içimde tutamayacağım için önce buraya yazayım dedim :))

    şimdi kitaptaki hardin'le dizideki arasındaki uçurumsal farkın herkes farkında. ben bunun sadece, işte paso erkek karakterler yerine kadın karakterler de koyalım, biraz da heyecan/aksiyon katalım'dan daha öte bir şey olduğunu düşünüyorum. şöyle ki; kitapta salvor hardin'in en büyük mottosu "şiddet, yeteneksizlerin son sığınağıdır" iken, bu cümle dizide hardin'e babası tarafından söyleniyor ve hardin babasının cümlesini ağzına tıkayıp bir nevi "tamam baba tamam anladık, paso söyleyip duruyorsun da durum öyle değil, doğrusu senin dediğin değil" gibisinden bir tavıra giriyor. ben burda hardin'in david goyer, hardin'in babasının da asimov olduğunu düşünüyorum ve goyer'in asimov'a, "tamam dede sen böyle yazmış olabilirsin ama ben senden daha iyi biliyorum, sen kenara çekil, ben yazayım daha güzelini" demiş gibi hissediyorum. hatta hissetmekten öte, sanki cidden böyle bir mesaj vermeye özellikle çalıştığını düşünüyorum artık, yoksa niye öyle bir sahne koysun ki diziye.

    ve dizinin kötü çıkmasının en büyük sebebi de goyer'in kendisini asimov'dan iyi bir yazar sanması ve senelerdir insanların vakıf romanlarını neden sevdiğini anlayamamış olması (dizi bitiyor, daha bir tane bile kriz çözümü izlemedik mesela.. neyse bu uzun konu, videoya kalsın anlatması).

    cronenberg, kitap uyarlamalarında sadık bir uyarlamanın kitaba ihanet etmeyi zaruri hale getirdiğini söyler (tam cümlesini hatırlayan varsa yazabilir) o yüzden kitaptan farklılıkları sorun edecek değilim. burdaki sorun, bu farklılıkların, kitaptan daha iyisini yazdığını zanneden ama taş çatlasın yeteneği vasat seviyede bir adam tarafından yapılıyor olması. işin ilginci kitabı bu aralar tekrar okurken gerçekten de kitabın epey bir değiştirilmeden uyarlanamayacak bir şey olduğunu tekrar görmem ve goyer'e biraz olsun hak verecek psikolojiye girmem, ama her yeni bölümü yine adama kızarak bitirmem. olmadı, yapamadı ve ne yazık ki bir daha kimse foundation'ı uyarlamaya cesaret edemeyecek.

    ha son olarak.. hayır, foundation uyarlaması olduğunu unutarak seyrettiğinizde de kötü bir dizi, lütfen öyle şeyler yazmayın rica ederim.

    debe editi: e madem debe'ye girmişiz, bari dizi için yaptığım ilk iki inceleme videosunun linkini koyayım, belki izleyen olur :))

    https://www.youtube.com/watch?v=k9nbwapeb-e
    https://www.youtube.com/watch?v=-5vbvxtwy1o
  • imdb'ye göre kitaplarda beyaz ve erkek olan gaal dornick, salvor hardin ve eto demerzel'in dizide kadın olacağı, bu kadın karakterlerin ikisinin ise siyahi olacağı görünüyor. trans hari seldon'ın direk dansı yapmasıyla final yapacak bir dizi olacağa benziyor.
  • diziden geliyorum. allahını seven üstüme vayt angılosakson protestan atsın ne biliyim akdenizli falan atsın. koca galaksiyi melezlerle, ortadoğulularla doldurmuşsunuz allahsızlar.

    (bkz: sjw terörü)

    bir dizi.
hesabın var mı? giriş yap