• dünyayı iki ana boyutta değerlendiriyoruz: öz ve biçim, ya da içerik ve form... şeylerin bir veya birkaç özden oluştuğunu, bu özlerin biraraya geliş durumuna göre biçimi ortaya çıkardığını varsayarız. bu anlayışın temelleri nereden geliyor, nesneleri neden bu iki temel boyuta ayrıştırırız, üzerine eğilmeye değer konular. platon'dan wittgenstein'a çoğu filozofun bu hususta aydınlatıcı sözler söylediklerine eminim, ama kendimi bu konunun tarihine girmeye yetkin görmüyorum.

    geçmiş zamanlarda nesnenin bu iki boyutu arasında şimdiki gibi asimetri mevcut muydu bilmiyorum, ama günümüzde biçimin öze göre daha önemsiz seviyede görüldüğünü söyleyebiliriz. biçimin ardındaki öz'ü arayış çabası, formun gücünün anlaşılmasına göre daha ön planda görülüyor. "görünüş önemsizdir, aslolan içeriktir" anlayışı daha yaygın. oysa form da içerik gibi şaşırtıcı ve dikkate değer özelliklere sahiptir ve formu içeriğe göre hakir görmek, hakikatin tüm boyutlarıyla anlaşılmasına engel olacaktır.
  • madde taneciklerinin biraraya getiriliş şekli, maddenin davranışını önemli ölçüde etkiler.

    bir vincin ucuna asılı kancayı ilk kez dikkatle incelediğimde şaşırmıştım. düz bir metale basit bir kıvrım veriyoruz ve tüm karakteri değişiyor. kendisine takılan şey ondan kolay kolay kurtulamıyor. ya da bir raptiye, uzun zaman boyunca batacak bir yer bulamamışsa, en sonunda ayağınıza batıyor! başka bir örnek de yay olsun: bir teli her turunda bir miktar ilerleyecek şekilde sardığımızda, esneyebilme özelliğine sahip bir eleman elde ediyoruz.

    bahsi geçen üç örnek de topolojik olarak aynıdır; yani kancayı çekiştirip uzattıktan sonra yuvarlak bir yüzeye sararak bir yay elde etmekte olduğu gibi, bu nesneler deforme edilerek birbirine dönüştürülebilirler. malzemelerinin içeriği aynı olduğu halde, onlara bu karakter farkını veren nedir? form, maddenin karakterini veren temel bileşenlerden biridir.
  • elimizde belirli bir miktar eritilmiş çelik var, ve bu malzemeyle boyu en fazla 12 metre olan çeşitli yapı elemanları üretip, bunları uygun bir şekilde birleştirerek bir bina inşa edeceğiz. çeliği nasıl bir kalıpta dökelim ki malzemeyi en iktisatlı biçimde kullanmış olalım? tam dolu kare kesitinde mi, içi boş yuvarlak boru gibi mi, yoksa üçgen şeklinde mi olmalı elemanlarımız? bu problemin çözümü için, maddeye verdiğiniz formun onun dayanıklılığına etkisini belirlemek gerekir.

    bir yapı elemanının dayanıklılığını oluşturan faktörler fiziksel bir yaklaşımla formülize edilirse, elemanı oluşturan malzemenin elastisite modülü, poisson oranı gibi 'öz' olduğunu düşündüğümüz niteliklerinin yanında, alan ve atalet momenti gibi biçimsel niteliklerinin de devreye girdiği görülecektir. örneğin bir cismi doğrusal bir güzergah üzerinde ivmelendirmeye çalıştığınız zaman içindeki madde miktarı, yani kütlesi ölçüsünde direnç gösterirken, onu bir eksen etrafında çevirdiğinizde hem madde miktarı hem de biçimsel özelliklerine göre direnç gösterecektir. aynı kütleye sahip bir küre ile bir çubuk, dönme hareketine karşı farklı dirençler gösterirler. maddenin biçimi yalnızca dinamik davranışına etki etmez, örneğin bir yapı elemanın taşıma gücü, sahip olduğu forma büyük ölçüde bağlıdır. çelik yapı problemine geri dönersek, yükleri yatay konumda taşıyan yapı elemanlarının (kirişler) genelde 'i' şeklinde ('h' harfinin yan yatırılmışı) olması uygun iken, basınç etkisi altındaki elemanların (kolonlar) dolu kesit ya da tüp formunda olması gerektiği sonucuna varırsınız.

    formun davranışa etkisini aslında çok daha yakından tanıyoruz. iki kenarından tutulan bir kağıt parçası, düz haldeyken bir kalemi bile taşıyamaz. kağıdı katlayarak öyle bir form verirsiniz ki, üzerinde bir kitap bile taşınabilir. son yüzyıla kadar mimarların yapılara taşıyıcılık kazandırmak amacıyla özellikle formdan yararlandıkları aşikardır. taş kemer köprüler, kubbeler, tonozlar hep formun yapıya kazandırdığı ekstra niteliklerden faydalanmaktadırlar.

    form nasıl olur da öze yeni nitelikler kazandırabilir? üzerinde düşünmeye değer bir soru.
  • form, biçim, şekil... artık bir şekilde tarif etmek gerekiyor.

    özlerin/parçacıkların birbirine göre ilişkilerinin bütünüdür desek? (sanatçılar, mimarlar, diğer bilenler, gülmeyin lütfen. yazdınız da okumadık mı?) form, ilişkisellik taşır: tek başına varlıksızdır, ama birşeyleri birbiriyle ilişkilendirirken ortaya çıkar. bu muğlak tanımı esas alırsak, formun yalnızca geometrik bir özellik değil, birçok farklı durumda ortaya çıkabilen bir şey olduğu ortaya çıkacaktır.

    tarifi ilk geometrik özellikler üzerinden deneyelim. "küre şekline sahip bir cisim" derken, cismin maddesi ne olursa olsun yüzeydeki partiküller arasında belirli bir eğrilik ilişkisi olduğunu söyleriz. 'ilişkisellik' tanımı tutuyor, güzel. bakalım farklı durumlarda da iş görebiliyor mu? mesela, bir elektronik devrenin şekli, formu bu tanım ışığında nasıl açıklanır?

    elektronik devre, birkaç tane temel devre elemanından kurulur: direnç, kondansatör, diyot, transistör, bobin gibi. elinizde bu elemanlardan yüzlercesi olsa dahi, birbirleriyle elektriksel olarak ilişkilendirmeden bir devre kuramazsınız. ve işin ilginci, elemanları birbirleriyle ilişkilendirme biçimine bağlı olarak, kapı zilinden radyoya kadar çok farklı devreler elde edebilirsiniz. aynı elemanlarla kurulduğu halde birbirinden tamamen farklı davranan bu devrelere karakterini veren şey, elemanları bağlama biçimiz, yani kurduğumuz formdur. 'ilişkisellik' tanımı, formun açık bir geometrik hal olarak görülemediği bunun gibi durumlarda da işe yarıyor gibi. devam...
  • evet, öz'ün ne olduğunu anlayamayacağız. anlayabildiğimiz her şey formlarla, yani ilişkilerle ilgili.

    ne gördüklerimiz gerçekten de gördüğümüz gibi, ne de duyduklarımız gerçekten de duyduğumuz halde. kırmızı elmanın gerçekten de kırmızılık özüne sahip olduğunu mu düşünüyorsunuz? kainatta kırmızılık diye bir öz var mıdır?

    bildiğim kadarıyla yoktur. algıladığımız her şey, dış dünyadan gelen mesajların (örneğimizde kırmızı ışık frekansındaki bir elektomanyetik dalganın) duyu organlarımızla ilişkiye geçerek sinirleri uyarması ve beynimizde bir temsil haline dönüştürülmesi şeklinde ortaya çıkıyor. yani kırmızılık dışarıda değil, temsilinde. benim kırmızı gördüğümü bir başkası mavi gibi görüyor olabilir (benim gördüğüm mavi şeklinde), ama ikimize de gördüğümüz rengin adının "kırmızı" olduğu öğretildiği için aramızda bir anlaşmazlık çıkmıyor. görüntüsü aynı olan jpeg ile bitmap formatındaki iki resmin bilgisayardaki temsillerinin ne kadar farklı olduğunu düşününüz.

    yani yapılan şey, dış nesne ile bir temsil ilişkisi kurmaktan ötesi değil. şeylerin özünü değil, onlarla olan ilişkilerimizi idrak edebiliyoruz en fazla.

    bu iddiayı destekleyecek ilginç bir bilgiye rastladım geçen gün sözlükte, şimdi arayıp bulamıyorum. dillerde kelimelerin sayısı tarih boyunca değişkenlik gösterse de, bağlaçlar büyük ölçüde sabit kalıyormuş. programlama dili öğrenen kişilere bu durum çok daha makul gelebilir. 'eğer', 'ile', 'veya' gibi bağlaçlar birbirinden farklı bütün programlama dillerinde değişmez elemanlardır. matematiğin de önemli bir kısmı biçimseldir (bkz: formel mantık). dünyayı algılayışımızda özler hakkında sürekli yanılsak da, ilişkiler (formlar) hususunda daha iyi bir tutarlılık gösteriyoruz.

    evrenin biçimsel halini, öz'üne göre çok daha rahat algılıyoruz. hatta öz'ün ne olduğunu bilmiyoruz.
  • temel elemanların birbirleriyle ilişkilendirilerek bu sayede bir form altında buluşturulması öyle tuhaf sonuçlara yol açıyor ki, yaşadığımız kainatı sürprizlerle dolu, öngörülemez, şakacı bir hale getiriyor. belirmiş özellikler * konusuna değinmek istiyorum.

    demir ile karbon birbirlerinden farklı özellikler gösteren maddelerdir. ama bu ikisi bir araya getirildikleri zaman, fiziksel özellikleri ne karbona ne de demire benzeyen bir madde, çelik ortaya çıkar. elemanlar birbirleriyle ilişkilendirildiklerinde, önceden sahip olmadıkları niteliklere kavuşurlar.

    çelik yapı örneğini tekrar hatırlayalım. elastisite modülü, poisson oranı gibi nitelikleri öz, geometrik şekli form olarak ele almıştık. ama şimdi görüyoruz ki, elastisite modülü gibi fiziksel özellikler de esasında moleküllerin birbirleriyle olan ilişkilerine, yani kristal formuna büyük ölçüde bağımlıdır. öyleyse öz olduğunu düşündüğümüz pek çok nitelik, form sayesinde tezahür etmiş (emergent) yapılar olabilirler.

    şüphemizi makro ve mikro boyutta genişletelim. demokritos'un atom teorisi, uzun bir zaman boyunca ispatlanamaz bir halde beklemişti. neydi demokritos'un atomu? maddenin parçalanamaz en küçük yapıtaşı. bilim adamları, atomları demokritos'tan binlerce yıl sonra gerçekten de buldular. ama araştırmalar devam ettikçe atomun öncelikle çekirdek ve elektronlar şeklinde parçalanabileceği, ardından çekirdeğin de proton ve nötronlar olarak ayrıştırılabileceği, ve devamında bu çekirdek elemanlarının da kuarkların birleşiminden oluştuğu ortaya çıktı. her defasında, ayrıştılamaz, yekpare, 'öz' diye düşündüğümüz elemanların esasında öz olmadığı, başka özlerin birleşiminden tezahür eden sistemler olduğu ortaya çıktı. şu anda 'öz' parçacığın ne olduğu konusunda kimse birşey söyleyemiyor. öz sürekli elimizden kaçıyor; biz de onun diğer özlerle girdiği ilişkileri belirlemekten fazlasını yapamıyoruz.

    mikrodan makroya geçelim. kuarklar ve elektronlar atomları, atomlar molekülleri ve bileşikleri, moleküller hücreleri, hücreler organları, organlar insanları oluşturuyorlar. sayısız aşamasını es geçtiğimiz bu silsilede, alt seviyede mevcut olmadığı halde ilişkiler kurulduğunda ortaya çıkan milyonlarca 'belirmiş özellik' (emergent property) bir formda biraraya gelerek sizi, başka bir formda biraraya gelerek beni oluşturdu. "hey, ben atomlarımın toplamı mıyım? ruhum nerede?" binlerce yıldır insanın temel, ayrıştırılamaz, saf, öz hali olarak varsayılan 'ruh', maddeler arasında kurulan sayısız ilişkinin ortaya çıkardığı bir kompleks mi aslında? ne atom ne de ruh, öz değil midir şu dünyada? kanımca, öz'ün ne olduğunu asla anlayamacağız, meğer ki form ile özün özdeş olduğu bir örnekle karşılaşalım.
  • bunu türkçemize taşırken bazen şekletmek diyorum arkadaşlar oluşturmaktansa.
  • markete girdiğinde onlarca çikolatayı aldıktan sonra bir de form alayım dediğin bisküvi. bu halde bile zayıflama özelliği olduğuna inananlar var.
  • vergi dairesi'nde uzerinde doldurulacak bo$ alanlar bulunan ve burokrasi'yi olu$turan kagit parcalarina verilen isim.. (bkz: ub40)
  • kalite standartlarina uymaya cali$an teknik i$lerle ugra$an bir $irkette, yapilan her i$ten sonra duzenlenmesi gereken kagit parcasi*
hesabın var mı? giriş yap