• sehrin caddelerinde herhangi bir yere varmayi hedeflemeden gezinen kimse demektir, asil istedigi sokaklari sokaklara ekleyip, bir noktada sehrin girdabinda kaybolmaktir. sehirli bir kavramdir, paris olmasa da bir buyuk sehiri akla getirmelidir.
  • yurumeyi, gozlemlemeyi, otu boku kafasinda kurgulamayi (orn: fantasmagoria) ve hayal kurmayi, filme girmeyi (bkz: dream logic) sever. nesnelerle, sokaklarla ve kalabaliklarla bireylere nazaran daha hasir nesirdir. zamaninda paris'in pasajlarinda dukkanlarin vitrinlerinde kendi akislerini gormek icin ciktiklari yuruyusleri (bkz: to see is to be seen) daha bir yavas ve oturakli olsun diye yanlarinda kaplumbaqa gezdirdikleri rivayet edilir. diqer dillere cevrilmesi, tarihsel, sosyolojik ya da edebi kistaslardan biriyle cercevelenip sunulmasi beraberinde surekli bir anlam kaymasi getirir, zemini cok kaygandir, bu onu daha da ilginc ve gizemli kilar. walter benjamin'in pasajlarinin m konvolutu tamamen flaneur'e ayrilmistir, flaneur'un toptan kucaklamaya gelmeyen ruhu burda yamali bohca gibi onunuze serilir. ele avuca siqmayan, bu celiski ve gizem dolu metropol karakteri evrimleserek modernist ve postmodernist -amma illaki kapitalist- yapilanmanin tum hastalikli ve cekici unsurlarina sevgi-nefret iliskisiyle baqlanmistir. flaneur stranger ve badaud tipolojileriyle de ic ice gecmistir. ama her sart altinda "flaneur kendini sadece evinin disindayken evinde hisseden" soyu tukenmekte olan, korunma altina alinmasi gereken oyle garip ve saskin bir yasam formudur. fiil hali flanerie'dir, ayrica bu kelimenin nerde gecerse gecsin her zaman italik yazilmasi racondandir. (bkz: kendimden biliyorum); (bkz: kendimden biliyorsam namerdim)
  • etrafındaki kalabalıkla ilgisi olmayan, herşeye daimi seyirci yusuf atılgan'ın aylak adam'ı flaneur'un türk edebiyatındaki karşılıklarından biridir... bir de oğuz atay'ınkiler var tabii, en ölümsüz flaneur'ler onun kaleminden çıkmadır...
  • disi flaneur olmaz, cunku olana flaneuse denir.
  • herkesin kendini bilgin ya da gezgin ilan ettigi bir dunyada, hangimiz biliyor ve hangimiz geziyor? bana sorarsaniz, ne gezdigimiz yerleri biliyoruz, ne de bildigimiz yerleri geziyoruz.

    farkli gozukebilmek icin binlerce gosterisli etiketin saklandigi kutuphaneleri kesfedecek sabra sahibiz ama gercekten farkli olabilecek arzuya sahip degiliz. farkli gozukmek farkli olmaktan daha kolay cunku. herkes flaneur veya flaneuse oluyor 140 karakterle ama kendine ait bir adet karakteri dahi olmuyor.

    fotograf makineleriyle veya karton kahve kupalariyla kovalanmiyor yasam. bir anlam da kazandirmiyor andy warhol'un ucuz birer taklidinden ibaret sozde entel ozde kelaynaklarin -ki sevimli kuslardir- yasamlarini kopyalamak.

    farkli olma arzusu, cesitlilik iceren bir birikimle desteklenmediginde, "herkesin biraz bencesi" sigligina dusuyor ve bilinenler de bilmekten duyulan degil, gosteristen duyulan hazzi tetikliyor. basit anlatimlar, yerini dantelektuel guc gosterilerine birakiyor.

    yon bilmeyen bir marti olacagina, kendini bilen bir kaplumbaga ol.
  • "hiçbir işim yok. böyle olduğu için de bir yere gitmeye vaktim yok, desem yeri. belli bir işte olanlar iş saatlerinin dışında ne kadar özgür oluyorlar. istediklerini başıboş gezenlerden daha büyük rahatlıkla yaparlar. istedikleri yerlere giderler. belli bir işi olmayanlar için olay hiç de böyle değil. her an bir iş çıkabilir, bir avare için. her an görülmeye değer bir bir şey olabilir. öyle bir iş, öyle bir şey ki, fırsat kaçırılınca yaşamanın, dünyada olmanın bile anlamı uçup gider. bir kadın. bir vapur. bir ağaç. söz arasında geçen bir nükte. yalnız o an için görülmeye değer bir ışık. bir gölge. iki sokak çocuğunun kavga etmesi. ada, boğaz iskelesinde yaz günü yaz günü insana birçok şeyleri unutturabilen bir serinlik." - büyükannemin ölümü, sabahattin kudret aksal
  • (bkz: turist ömer)
  • (bkz: bohem)
  • kentin caddelerini evi bellemistir. hem gezer hem seyreder. seyrederken kılıktan kılığa da girer. yirmibirinci yüzyılın flaneurü film seyircisidir, seyrederken seyahat eder hem her anlatı bir yolculuk hikayesidir (bkz: michel de certeau) zaten. osmanlının güzel flaneurlerinden biri için (bkz: mustafa sait bey).
  • doğru yerdeki tek kişidir. baudelaire'e ait güzel bi çerçeve için;

    (bkz: le peintre de la vie moderne)

    "nasıl ki kuş havada, balık suda yaşarsa, o da kalabalıklarda var olur. aşkı, işi, gücü kalabalıklardır. kusursuz flaneur için, tutkulu gözlemci için, ahalinin tam orta yerini, hareketin gel-git noktasını, gelip geçici ile sonsuzun arasını mesken tutmak müthiş bir keyiftir. evden uzak kalmak ama her yerde evinde hissetmek; dünyanın merkezinde olmak, dünyayı gözlemek ama dünyadan saklı kalmak..."
hesabın var mı? giriş yap