• aslında adı iran'da da teleffuz edildiği üzere "ferdusi"dir. çok ilginçtir şehname'de türkleri kötülemiş ancak yazdığı bu eseri sunduğu türk hükümdarı gazneli mahmut olmuştur. gerçi türkleri sevmediği gibi arapları da pek sevmezmiş kendisi. ilber hoca öyle yazıyor:

    "tus'ta ferdusi'nin mezarındayız. çoluk çocuk herkes iran'ın milli şairini ziyaret ediyorlar. 10. yüzyılın büyük şairi aliterasyonları ve sadeliğiyle, fars dilinin müziğiyle mısralarını döktürürken; batı avrupa?nın henüz böyle bir düzeyden çok uzak olduğu belliydi. "şehname"yi ısmarlayan gazneli mahmut'tur. "şehname"de efsanevi hükümdar feridun'un üç oğlundan en iyisi irec'in soyundan gelen iranlılarla, kötü oğul tur'un soyundan gelen turanlıların (türklerin) kavgaları destanın bitmez tükenmez malzemesi... dahası var, ferdusi (firdevsi) arapları da sevmiyor.

    ez şir-i şotur u hordeni sosmar
    arap ra becayi reside est kar
    ki tac-i kiyani konet arzu
    tufu ber tu ey ger dun-u felek tufu
    (deve sütü içip çekirge yiyen arap işi o raddeye getirdi ki, kayzer tacı giymek istiyor. tuh sana ey feleğin çarkı.)

    arapçayı mümkün olduğunca az kullanıyor. destanını derleyip kaleme alırken, acem diye küçümsediği, iran dilini dirilttiğini de fark etmez.

    biysi renc bordem der in sal-ı siy
    acem zinde kerdem bed in parsi
    (otuz yılda çok zahmet çektim ve fars dilinden acemi dirilttim)

    ferdusi uzun zaman iran milliyetçilerine önder oldu. onu diğer şairlerden daha çok sevenler var. kolay ezberlenen şiiri, bazen bir hükümdarın, bir rahibin, bazen bir köylünün saf diliyle kaleme alınmış ve asırların zihnine kazınmış."

    prof. dr. ilber ortaylı / eski dünya seyahatnamesi

    yukarıda yazdığı üzere ferdusi, şehname'de iranlılarla turanlıları kavga ettiriyor ve sonunda yenen hep iranlılar oluyor. yıllar yıllar sonra iran'ı fetheden ve "türk'üm" diyen timur -aslında yarı türk, yarı moğol'dur- rivayete göre, adamlarına emretmiş: "bana ferdusi'nin mezarını bulun!" diye. adamları aramışlar, taramışlar mezarı bulmuşlar. timur mezarın yanına gelmiş ve herkes şaşkınlık içindeyken iranlı şairin mezarının üzerine çıkmış! ve demiş ki "söyle bakalım ey ferdusi, şimdi kim kazandı?"
  • firdevsi, şehname / nimet yıldırım

    iran’ın en büyük şairlerinden biri, iran millî tarihî, mllî rivayetleri ve kahramanlık anlatılarını sözlü rivayetlerden derleyerek yazıya aktarması ve ölümsüzlüğe kavuşturmasından dolayı “iran millî şairi” olarak kabul edilen hekîm ebu’l-kâsım mansûr b. hasan firdevsî, samanîler’in henüz buhârâ merkezli egemenliklerini sürdürdükleri 329/940 yılında tûs’a bağlı taberân kasabasının bâj[1] köyünde dünyaya geldi. bir köylü çocuğu olan firdevsî’nin babasının tûs ırmağından ayrılan âbrâhe çayı kıyısında bir dihkân/çiftlik sahibi olduğu bilinmektedir. [2]

    iranlılar tarafından bir millî şair olarak kabul edilmesi ve olağanüstü derecede sevilmesinden dolayı, hayatıyla ilgili bilgiler, edebiyatçılar, tezkire yazarları, tarihçiler ve kendisini çok seven halk kesimlerinin yaygınlaştırdıkları güzel efsanelerle iç içe girmiş, bu yüzden gerçekler ile efsaneleri ayırmak oldukça güçleşmiştir. firdevsî hakkında başta nizâmi-yi arûzî’nin (ö. 560/1164), çehâr makâle, muhammed-i avfî’nin (ö. 629/1232), lübâbu’l-elbâb; hamdullâh-i mustevfî’nin (ö. 750/1349), târîh-i guzîde ve devletşâh-i semerkandî’nin (ö. 900/1494) tezkiretü’ş-şuarâ adlı eserleri olmak üzere birçok kaynakta yer alan rivayetler efsanelerle iç içedir. [3]

    adı çeşitli kaynaklarda birbirinden farklı olarak “hasan”, “ahmed” ve “mansûr” olarak geçmektedir.[4] künyesi; “ebu’l-kâsım”, lakabı; “fahruddîn” olan şairin mahlası; “firdevsî”dir. künyesi ve mahlası konusunda hiçbir görüş ayrılığı yoktur.[5] babasının, “firdevs” adıyla bilinen bir bağın bahçıvanı olması sebebiyle bu mahlası almış olduğu aktarılır.[6] kaynakların önemli bir kısmı bu büyük şairden “firdevsî-yi tûsî” olarak söz ederken bazı eserlerde mahlası “ibn şerefşâh” şeklinde de görülür.[7] babasının adı ise “ali”, “ishâk b. şeref şâh” ve “ahmed b. ferruh” olarak kayıtlıdır. ancak hangisinin daha kesin olduğu konusunda bir tercih belirtmek oldukça zordur. [8]

    firdevsî, bir dihkân ailesindendi. bâj köyünün ileri gelen ailelerden küçük yöresel toprak sahipleri ve varlıklı aileler olan dihkânlar, aynı zamanda kendilerini, bulundukları bölgelerin mirasçıları, iran millî değerleri ve kültürünün koruyucuları olarak görüyor, çocuklarını iran gelenek ve göreneklerine göre yetiştiriyorlardı. firdevsî de millî duyguların yoğun olduğu böylesine bir ortamda dünyaya gözlerini açtı ve daha çocukluk yıllarından itibaren iran kültürü ve geleneksel değerlerinin tutkunu olarak büyüdü. yaşadığı çağın yaygın fars, arap ve pehlevî edebiyatlarında, felsefe ve kelam başta olmak üzere diğer bilim dallarında ileri düzeyde eğitim almış son derece donanımlı bir kişilik olarak ortaya çıktı. [9]

    dihkân ailesinden oluşu, varlıklı ve toprak sahibi bir babanın çocuğu olarak refah içerisinde yaşaması birçok tezkirede dile getirilir. vatanını seven, millî duyguları çok güçlü bir kişilik olduğu da yine hem kaynaklardaki kayıtlardan ve hem de eserinden çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır. özellikle yetiştiği ailenin konumu, onun eğitimine verdiği önemin de etkisiyle milletinin, atalarının tarihini öğrenme ve onu gelecek kuşaklara aktarma arzusu olağanüstü düzeydedir. öyle ki, bu uğurda bütün mal varlığını bu yapıtı ortaya çıkarmak için çalıştığı otuz beş yıl süresince tüketmiş, öte yandan maddi sıkıntıya düşmesine rağmen sultan saraylarına yönelmemiş, onlardan yardım istememiştir. [10]

    firdevsî’nin öğrenim süreci ve hangi alanlarda eğitim aldığı kesin bilinmez. ancak ünlü yapıtının değişik bölümlerinde anlatımı esnasında verdiği ipuçları ile hakkında yapılan çok sayıdaki araştırma ve incileşmeden; onun yirmi beş yaşlarına kadar hayatını eğitim ve öğrenimle geçirdiği, öğrenim döneminin hemen bütününe yayılmış bir şekilde tarih, iran tarihi ve rivayetleri konusunda derinlemesine çalıştığı, kendisinden önce yine ünlü şairler tarafından kaleme alınmış olan şâhnâme ve hudâyname gibi eserler üzerinde yoğun çalışmalar yaptığı anlaşılmaktadır. bütün bu çalışmalarının temel hedefi de eski iran’ın, iran hükümdarlarının tarihini yazmaktı.[11] yine ünlü yapıtının içeriğinden hareketle fars ve arap edebiyatları konusunda ileri düzeyde öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır.[12] onun iran kültür ve medeniyeti, iran tarihi, islâmî bilimler, felsefe, yaşadığı çağın yaygın bilimleri konusunda son derece birikimli olduğu herkesçe bilinir.

    firdevsî’nin yetiştiği dönemde, iran’ın islâm öncesi devirlerinde pehlevî dilinde kaleme alınmış bazı eserler ortaya çıkarılarak yeni farsça’ya çevrilmeye başlanmış, özellikle iii. yezdicerd’in (salt. 632-651) derlenmesini sağladığı hudâynâme’ye ya da arapça çevirisine dayanılarak birtakım şâhnâmeler yazılmıştı. [13]

    diğer şairler gibi ilk dönemlerinde değişik amaçlarla gazel ve kasideler yazan firdevsî, daha sonra yaşadığı çevrenin de etkisinde kalarak eski iran tarihi hakkında bilgi edinmek üzere pehlevice yazılmış eserlere ilgi duymaya başladı. o döneme ait eserlerden faydalanabilmek için babasından ya da zerdüşt rahiplerinden pehlevice öğrenen firdevsî, şiir yazacak kadar da arapça biliyordu. kırk yaşına kadar rahat bir hayat süren ünlü şairin daha sonraki dönemlerinin sıkıntı içerisinde geçmiş olduğu anlaşılmaktadır. [14]

    hem şâhnâme’nin giriş bölümündeki dizeler hem de kendisiyle ilgili bilgilere yer veren eserlerdeki kayıtlar firdevsî’nin şiî dünya görüşünü benimsemiş olduğunu, aynı zamanda mutezile mezhebinin inanç ve görüşlerine yakın durduğunu göstermektedir. birtakım kaynaklarda özellikle de onun vatan sevgisiyle dopdolu bir milliyetçi oluşundan hareketle zerdüşt inanışına bağlı olduğu doğrultusundaki aktarımların temeli yoktur. o, güçlü bir inanışa sahiptir, hayatı ve eserleri de açık bir şekilde bunu kanıtlamaktadır. [15]

    şâhnâme’de konuları mitolojik ve tarihî akışlarında aktarırken uygun yerlerde anlatımlarıyla son derece uyumlu olarak öğütler, öğüt verici pasajlar, özlü sözleri de yerleştirmiştir. bu alıntıların önemli bir kısmı eski iran öğüt edebiyatı kapsamında yer alan çok önemli metinlerden aktarmadır. örneğin husrev enûşîrvân (salt. 531-579)’ın ünlü veziri bozorgmihr’in öğütleri bütün bunların başında yer alır.

    firdevsî, başta doğup büyüdüğü şehir tûs olmak üzere iran’ın değişik bölgelerinden birçok kişilikle dostluklar kurmuştur. bunlardan bir kısmının adları şâhnâme’de geçmektedir: bu dostlarından ve yakınlarından özellikle ünlü eserini kaleme alması, kaynak sağlanması ve daha başka konularda destek gördüğü önemli kişilikler şunlardır:

    1. hüseyn-i kuteybe/huyeyy-i kuteybe: tûs valisi. şairin en büyük destekçilerinden biridir. [16]

    2. alî-yi deylem/deylemî: tûs’un dihkân ailelerinden olan alî-yi deylemî ve babası bû dulef de şairin kendilerinden destek gördüğü, dizelerinde övgüyle andığı kişiliklerdir.[17]

    3. ebû mansûr muhammed b. abdurrezâk-i tûsî (öld. 350/ 961): tûs valisi. bu emirin direktifleriyle şâhnâme-yi ebû mansûrî’nin konuları değişik yerlerden toplanarak firdevsî’nin hizmetine sunulmuştur. onun özellikle bu derlemeler konusundaki desteğini firdevsî dizelerinde dile getirir. [18]

    4. ebû alî-yi sîmcûr (öld. 388/998): samanoğullarına bağlı horasan emiri. şâhnâme’nin yazımında şaire önemli destekler sağlamıştır.

    5. arslan câzib (ıv./x. yüzyıl): sultan’ın nüfuzlu kumandanlarından biridir.

    6. nasr b. sebük tegin (ö. 412/1022): sultan mahmud’un kardeşi. sultan ile firdevsî arasında şâhnâme’nin sunumu için aracılık yapmıştır.

    7. ebu’l-abbâs fazl b. ahmed-i isferâyinî (ö. 404/1014): sultan mahmud’un ilk veziri. 394-395/1003-1004 yıllarında sultan ile firdevsî’yi tanıştırmıştır. şair son zamanlarında yoksulluk sıkıntısı çekerken yine onun yardımıyla şâhnâme’yi sultan’a sunmuştur. dizelerinde onu övgüyle anar. [19]

    8. ahmed b. hasan-i meymendî (ö. 424/1033): sultan mahmud’un ikinci veziri ve yakın dostu. firdevsî’nin muhalifleri ve hakkında dedikodu yaparak onu sultan’a kötü gösterenler grubunda yer almıştır. ancak sonraları sultan’ın hindistan seferine beraberinde giderken şairin yaptığı işin karşılığını vermesi konusunda sultanı ikna ederek onun destekçisi olmuştur.

    9. ismail-i varrâk (ö. 476/1084): ünlü şair ezrakî-yi herevî’nin (v. xı. yüzyıl) babasıdır. firdevsî sultan mahmud tarafından iyi karşılanmayıp gazne’den ayrılmak zorunda kaldığında altı ay onun evinde saklanmıştır.

    firdevsî, tereddütsüz iran’ın en büyük kahramanlık şairidir. gelişmeleri olağanüstü ifadelerle sahnelemesi, anlatımlarında seçtiği sözcükler, dizelerindeki alabildiğine uyumlu tamlamalar ve son derece ustaca kurduğu cümleler, konulara uygun tasvirler, anlatımları esnasında olayları okuyucunun somut olarak canlandırmasını sağlayan gerçekçi anlatım tarzı, bu türün diğer şairleriyle karşılaştırılamayacak kadar üst düzeydendir. dizelerinde anlatımı zorlaştıracak kinayeler, kapalı ifadeler, okuyucuyu bıktırıcı, zor anlaşılacak kelimeler yer almaz. [20]

    firdevsî, kendisi kahraman yaratılışlı ve eseri de gerçekte kahramanlık anlatısıdır. onun en önemli özellikleri arasında; özgürlük, yiğitlik ve dürüstlük ön sıralarda yer alır. milleti ve ülkesinin tarihini, özgürlerin özgürlük mücadelesi çerçevesinde ele alıp yoğun ve heyecanlı duygularıyla dizelerine aktarırken de bütün bunları rüstem ile simgeler. özgürlük onun için hayatın temel amacı, namusun kalkanı, varlığın sebebidir. [21]

    devletşâh-i semerkandî, tezkiretü’ş-şuarâ adlı eserinde firdevsî ve şiirinden söz ederken: “hemen herkes, onun islâm sonrası dönemde iran’ın en büyük şairi olduğu konusunda görüş birliğindedir. o, şairliğin, fesahat ve belagatın hakkını gerçekten vermiş bir söz ustasıdır.” bunun yeterli ve en önemli kanıtı da ünlü yapıtı şâhnâme’dir. onun en büyük olduğunun bir kanıtı da şudur: fars edebiyatının büyük kaside ustalarından enverî’nin (ö. 583/1187) kasidelerine hakânî’nin (ö. 595/1199) aynı türdeki şiirleri eşdeğer olabilir. sadî’nin (ö. 691/1291) gazellerinin dengi olarak emîr husrev-i dihlevî’nin (ö. 725/1324) gazelleri gösterilebilir. ancak şâhnâme’nin bir benzeri henüz yazılamamıştır.[22] muhammed-i avfî de benzeri övücü ifadelerden sonra önce dakikî’nin şâhnâme yazmaya başladığını, ancak 20.000 beytini tamamladığı günlerde ansızın ölümü üzerine yarım kalan bu işi bitirmek için firdevsî’nin 60.000 beyitlik bir şâhnâme kaleme aldığını ve sözün hakkını en güzel şekilde verdiğini ifade eder. [23]

    sultan mahmud döneminin en yetenekli şairi olarak kabul edilen firdevsî, iran’ın moğol dönemine kadar yaşamış en büyük şairi olarak bilinmektedir. bundan da öte gazneliler döneminin, aynı zamanda hem iran ve hem dünya edebiyatlarının en yetenekli, özgün tarzı olan şairlerinden biridir. iran edebiyatı tarihinde onun tarzı, ayrı bir yerde ve tamamen farklı özellikler taşıyan bir ekol olarak yer almaktadır. samanîler döneminde yetişmiş olan firdevsî, iran tarihine ve değerlerine karşı çok hassas bir şairdir. yaşadığı devrede toplumu oluşturan bütün kesimlerce yeniden millîleşme hareketleri başlatılmış olması da bu konuda şairi etkilemiştir. [24]

    akla çok önem veren, takiyyeyi asla sevmeyen firdevsî, iranlı büyük sûfîlerce de son derece güzel ifadelerle övülerek anılır: şeyh ahmed-i câm (ö. 536/1239), ahmed-i gazzâlî (ö. 520/1126), imam muhammed-i gazzâlî (ö. 505/1111), senâî-yi gaznevî (ö. 545/1151) başta olmak üzere çok sayıda ileri gelen şair ve yazar onu “hekîm: bilge”, “ustâd: hoca ” ve “dânâ: bilgin” nitelemeleriyle övmüşler, büyüklüğünü ifade etmişlerdir. ahmed-i gazzâlî’nin, kunûzu’l-hikme adlı eserindeki ifadelerine göre “o, muhammed ümmetinin en büyük bilgelerinden biridir.”[25] öte yandan fars şiirinin en büyük öncüleri hâkânî-yi şîrvânî, enverî-yi ebîverdî, nizâmî-yi gencevî gibi büyük söz ustalarının firdevsî hakkındaki “hekîm: bilge”, “ustâd-i sohenâferin: söz ustası /ustad şair”, “hudâvend-i sohen: söz ustası”, “dânâ-yi tûs: tûs’un bilgesi”… gibi övgü dolu ifadeleri ve gerçekçi nitelemeleri son derece haklı, yaraşır ve önemlidir.

    firdevsî, iran edebiyatında kahramanlık şiir tarzını zirveye çıkaran şairdir. temelde kahramanlık hikayelerini esas alarak eski dünyanın kökleri çok eskilere dayanan bir milletinin efsanevî tarihini, klasik dönemin gerçek tarihsel seyrini konu almıştır. firdevsî’nin diğer bir özelliği de bu işindeki samimiyetini, aşkını ve zevkini eserinin her dizesinde açıkça yansıtmasıdır. firdevsî’nin ortaya koymuş olduğu eser, yaşadığı dönemin sosyal durumuyla ilgili önemli kesitler de aktarmaktadır. o, yaratılıştan sahip olduğu üstün yetenekleriyle hikaye, kahramanlık destanları, trajedi, aşk şiirleri, dekor, diyalog, hareket, tavır gibi ayrı ayrı dalların tamamını içeren, dünya edebiyatı tarihinde benzeri yok denecek kadar az olan bir şaheser yaratmıştır. kahramanlık sahnelerini ve trajedileri anlatırken izlediği metot o kadar hassas ve dikkatlicedir ki, okuyucu ister istemez olayların yoğun etkisi altında kalır. firdevsî’nin tasvir gücü de son derece yüksek ve engindir. tiyatro yazarları gibi sahneleri tasvir ederek duygularını dizelerine döker. [26]

    birçok edebiyatçının ünlü tus’lu bilge firdevsî’ye vermiş olduğu “millî şair” gibi unvanlar ve nitelemelerin kendisine ne denli yaraşır olduğu, ünlü yapıtı şâhnâme’de karşılıklarını bulmaktadır:

    olmayacaksa iran olmasın benim için ten,

    kalmasın bu topraklarda bir canlı ten.

    vatanımız ve çocuklarımız uğruna,

    namusumuz, küçük çocuklarımız ve yakınlarımız uğruna,

    vatanımızı düşmana teslim etmekten,

    daha iyidir hep birlikte gitmemiz ölüme.

    firdevsî’nin ölüm tarihi konusunda birbirinden farklı rivayetler vardır. ancak hem kendisinin şâhnâme’deki ifadeleri hem de tezkirelerdeki kayıtlar göz önünde bulundurulduğunda 411/1021 yılında öldüğü görüşü yaygın olarak kabul edilmektedir. şairin talihsizliği ölümünün ardından da yakasını bırakmamış, râfızî olduğu gerekçesiyle bazıları onun müslümanlar mezarlığına gömülmesine karşı çıkmışlar, bunun üzerine naşı kendisine ait bir bahçeye defnedilmiştir. [27]

    derler ki; firdevsî’nin ölümünü duyan herkes bu acı kayıp nedeniyle son derece üzüntüler içerisinde bulunurken şehrin önde gelen din adamlarından ebu’l-kâsım-i gurgânî cenaze namazını kıldırmak için gelmez. bunun gerekçesi olarak da; şairin eserinde zerdüşt inanışını taşıyanları, ateşe tapanları bir ömür boyu övdüğünü göstererek böyle birinin cenaze namazını kıldıramayacağını söyler. gece olup da şeyh uykuya dalınca rüyasında cenneti görür. cennet muhteşem bir tarzda süslenmiş, bezenmiş, büyük bir saray bütün görkemiyle her tarafı aydınlatmakta, o saray içerisinde başında mücevherlerle süslü tacıyla firdevsî çok değerli sergilerle döşenmiş yakuttan bir taht üzerinde oturmakta. şeyh bu durum karşısında utancından hemen geri dönmek üzereyken firdevsî ona şöyle seslenir: “ey şeyh sen benim cenaze namazımı kılmadın da ne oldu? yüce yaratıcı benim namazımı kılmak üzere binlerce melek gönderdi. şu gördüğün makamlar, tahtım ve tacım da yazmış olduğum eserin ulu tanrının övgüsünü konu alan sadece bir beyti karşılığında bana verildi.” dehşetler içerisinde kalan şeyh uyanır uyunmaz hemen yalın ayak ve ağlayarak firdevsî’nin mezarına gider. mezarın başında namaz kılar ve birkaç gün orada itikafa girer. ömrünün kalan kısmında hiçbir gün ünlü şairin mezarını ziyaretten geri kalmaz. [28]

    şâhnâme’deki bazı dizelerden ve birtakım tarihî kayıtlardan da anlaşıldığı gibi firdevsî, sanatkar, musikişinas güzel bir hanımla evlenmiştir. şâhnâme’nin örneğin “menîje ve bîjen`” gibi bazı bölümlerini kaleme alırken de onun yardımlarını görmüştür. [29]

    firdevsî’nin bu sanatkar kadından dünyaya gelmiş bir oğlu ve bir de kızı vardı. dizelerinde de aktardığı gibi kendisi altmış beş yaşındayken otuz yedi yaşındaki oğlu ölmüş (394/1003) ve bu durum kendisini son derece üzmüştür.[30] firdevsî’nin ölümünden sonra ailesinden bir tek kızı kalmıştır. son derece ağırbaşlı ve iyilikleriyle bilinen bir kişilik sahibi olan kızı, sultan’ın babasının defnedileceği gün gelen hediyeleri kendisine verilmek istendiğinde “benim onlara ihtiyacım yok” diyerek kabul etmemiştir.[31] nizâmî-yi arûzî, firdevsî’nin eserini yazarken alacağı ödülle işte bu kızının çeyizini hazırlamayı düşündüğünü belirtir.[32]

    firdevsî’nin elimizde bulunan tek eseri şâhnâme’dir.[33] dağınık haldeki birtakım şiirleri bazı kaynaklarda yer almaktadır. yanlışlıkla onun kaleminden çıktığı söylenen ve bazı kaynaklarda da onun adına kayıtlı bulunan yûsuf u züleyhâ ise gerçekte başka bir şaire aittir.

    şairin şâhnâme dışındaki şiirleri, şiir mecmualarında, tezkirelerde şairler ve şiirlerine yer veren bazı kaynaklarda yer alan kıtalar, gazeller ve beyitlerden oluşmaktadır. ünlü alman edebiyat araştırmacısı ve iranolog hermann ethé (ö. 1917) söz konusu şiirlerin tamamını bir araya toplayarak yayınlamıştır. ancak bunların bir kısmının firdevsî’ye ait olduğu şüphelidir.

    2. şâhnâme

    firdevsî’nin şâhnâme’yi hazırlarken örnek aldığı yapıtlar o çağların dünyasında en çok okunan kitaplar arasında yer alan avestâ, tevrat ve kur’ân gibi dinî metinler olmuştur. firdevsî eserine eski iran tarihi ve efsaneleriyle başlamamış, allah’ı öven beyitleri, evrenin yaratılışı, ay, güneş, gezegenler, yerküre ve diğer varlıkların var edilişi, insanın yaratılışı ve dünyaya gönderilişi gibi olaylarla giriş yapmış, sonra da eriştiği bütün kaynaklardaki bilgilerden hareketle iran, bu coğrafyanın tarihi ve mitolojisini aktararak, eserinin o çağın dinî kitapları kadar elden ele dolaşması ve çok fazla sayıda okuyucuya kavuşmasını arzulamıştır. gerçekte de öyle olmuş ve şâhnâme öylesine yaygınlaşmıştır ki, kutsal kitaplar kadar ve belki de bazı yörelerde onlardan da çok okunmuştur. günümüzde bile yaklaşık on yüzyıl geçmiş olmasına rağmen birçok nevrûz törenlerinde, “heft sîn” sofralarında kur’ân yerine şâhnâme okunduğunu görmemiz bu durumu kanıtlamaktadır. meliküşşuarâ bahâr (ö. 1330 hş./1951) bir şiirinde bu konuyu şöyle ifade eder:

    şâhnâme hiç abartısız kur’ân’ıdır acem’in

    tûs bilgesinin rütbesi de peygamberlik rütbesi. [34]

    2.1. şâhnâme’nin kaynakları

    şâhnâme gibi millî kahramanlık anlatılarına yer veren eserlerin temellerini oluşturan rivayetler, eski iran’a, avestâ dili ve pehlevice kaleme alınmış dinî, edebî-dinî eserlere dayanmaktadır. ortaya çıkış zamanları da tamamıyla zerdüşt öncesi dönemlere, mö. 3.000 yıllarına, iranlılar ile hintlilerin indo-europeene adıyla bilinen kökenlerinden indo-iranienne adlı kolunun orta asya’dan günümüz iran topraklarının doğu bölgelerinde “airyana vaedjah/îrânvîc” olarak adlandırılan topraklara göç ettikleri çağlara aittir.

    şâhnâme’nin iran kökenli kaynakları arasında doğu iran ve zâbulistân kaynakları da vardır. söz konusu kaynaklardaki bilgilerin şâhnâme-yi pehlevî/hudâynâme ve benzeri eserlerde yer almış olduğu, bu kaynaklardan arapça’ya ya da farsça’ya aktarıldığı bilinmektedir. şâhnâme’nin iran kökenli olmayan kaynakları arasında, yunanca’dan süryanice ve arapça’ya çevrilerek iran hikayelerine karışmış dâstân-i iskender ile müslümanlar ve araplara ait bazı eserler de yer almaktadır.

    2.1.1. avestâ

    şâhnâme’nin en önemli kaynakları arasında avestâ ve avestâ tefsirleri de yer alır. bu eserlerde yoğun olarak tanrı, ehrimen, zerdüşt ve yaratılış destanından bahsedilmektedir. avestâ, iran dilleri ve edebiyatının en eski ve en önemli eseridir. arapların iran’ı ele geçirmelerinden önceki dönemlerde iran’ın resmî devlet dinî olan zerdüştîlik kutsal dinî metinler mecmuası olarak (mö. vıı. yüzyıl) elimize ulaşmıştır.

    olağanüstü bir öneme sahip olan avestâ, birçok açıdan çok değerli bir kaynak olarak kabul edilir. orta asya ve çevre bölgelerin coğrafyalarında yaşayan halkları çok yakından ilgilendiren başta tarih, kültür, medeniyet, din, siyasî ve sosyal konular, inançlar, gelenek ve görenekler, mitolojiler, kahramanlık anlatıları olmak üzere birçok alanda çok önemli ve başka kaynaklarda bulunamayacak bilgilere yer vermektedir.[35] böylesine önemli bir bilgi hazinesi olması nedeniyle firdevsî’nin başvuru kaynakları arasında yer almıştır.

    2.1.2. hudâynâme

    şüphesiz sasanîler döneminin en önemli tarihî eseri hudâynâme’dir. bu eser, iran hanedanları ile padişahlarının adlarını, çeşitli dönemlerin tarihî gelişmelerini, efsanelerle karışık olarak kaydetmektedir. sasanî saraylarında gelişmelerin kaydedildiği, sasanî kralları ve dönemlerindeki olayları titizlikle kayda geçiren resmî defterler bulunmakta ve bunlar çok özenle korunmaktaydı. büyük bir ihtimalle bu tarih kayıtları, keyûmers’ten itibaren kralların maceralarını da içermekteydi. sasanî tarihsel kaynakları, ilk insan keyûmers ya da ilk kral hûşeng ile konularına başlamaktadırlar.[36]

    özellikle i. şapûr (salt. 241-272) ve nersî (salt. 293-302) kitabelerinin içerikleri sasanî sultanlarının saraylarında arşivlerde özenle korunmaktaydı. aynı zamanda sasanî sarayında iran tarihi, mitolojik rivayetleri ve efsanelerini ezbere bilen kişiler de bulunuyordu. firdevsî, “behrâm-i gûr’a ava giderken cemşîd ve ferîdûn hikayeleri yolda anlatılırdı”. der. öyle anlaşılıyor ki behrâm-i gûr (salt. 420- 438) dönemine kadar “nâme-yi bâstân” bulunmakta ve eğlence meclislerinde onun hikayeleri okunmaktaydı. [37]

    iran tarihi ve millî destanlar, millî, dinî ve tarihî rivayetleri konu alan hudâynâme ya da diğer adıyla pehlevî şâhnâmesi’ndeki anlatımlar, birbirlerinden kesin çizgilerle ayrılmış pasajlar halinde değil genellikle karışık, iç içe girmiş bir bilgi kaynağı olarak bulunmaktaydı. hudâynâme’nin kaynakları, avestâ ve sözlü olarak aktarılan eski rivayetlerdir. bu anlatımlar zamanla aşamalı olarak gelişti ve birtakım dinî renkler ve boyutlar da kazandı. [38]

    keyûmers’ten, yezdicerd’e kadar iran destanları, islâm sonrası dönemlerde arapça olarak kaleme alınan uyûnu’l-ahbâr, ahbâru’t-tıvâl, târîh-i taberî, târîh-i belâmî, murûcu’z-zeheb, et-tenbîh ve’l-işrâf, sinî-yi mulûki’l-arz, ğureru ahbâr-i mulûki’l-furs, el-âsâru’l-bâkiye, şâhnâme ve el-kâmil gibi çok önemli tarih kitapları, hudâynâme’nin orijinal metninden ya da çevirilerinden yararlanılarak hazırlanmıştır.[39]

    şâhnâmelerin temel çekirdeğini hudâynâme’de yer alan bilgiler oluşturmaktadır. hudâynâmek’in pehlevice aslı ortada yoktur. bu ve iran tarihiyle mitolojisini konu alan kaynaklar özellikle abdullâh b. mukafaa (ö. 143/760) tarafından siyeru’l-mulûk ya da siyeru mulûki’l-furs adıyla arapça’ya çevrilmiş, bu arada hudâynâme’nin arapça çevirilerinde doğal olarak birtakım zerdüşt inancı unsurları da atılmıştır. [40]

    iran padişahlarıyla efsanevî kahramanlarının hayatlarının konu alındığı metinler, çok eski zamanlardan beri iran edebiyatında yerlerini almışlardır. çok eski devirlerde de iranlı ileri gelen aileler, önemli olayları bir şekilde daha sonraki nesillere aktarmakta idiler. iran tarihini yazıya geçirmek isteyen ve bu konuda girişimde bulunan ilk kişi, klasik iran’da adaletiyle ünlü sasanî hükümdarı enûşirvân (531-579)’dır. enûşirvân, egemenliği altındaki topraklarda iran, iran tarihi ve kahramanlarıyla ilgili olarak anlatılan, ağızdan ağıza dolaşan sözlü halk hikayelerinin, padişahlar ve yönetimleriyle ilgili bütün rivayetlerin toplanarak yazıya dökülmesini ve özenle korunmasını emretmiş, bunun üzerine ünlü hudâynâme ortaya çıkmıştır.

    son sasanî hükümdarı iii. yezdicerd de (salt. 632-651) aynı doğrultuda teşebbüslerde bulunmuş, sarayının asilzadelerden birini ya da ünlü bir bilgini, o dönemler sadece bazı din adamlarının ya da okur yazar çevrelerden az sayıda şahsiyetin hakkında bilgi sahibi olduğu iran tarihinin yazılması işiyle görevlendirmiştir. bu amaçla her vilayetten seçilen birer yaşlı bilge şahsın katılımıyla yapılan çalışmalar sonucu şâhnâme veya kitâb-i şâhân-i dânişverî adıyla bilinen, klasik çağlar hakkında önemli bilgiler içeren eser hazırlanmıştır. [41]

    adı bilinen, ancak günümüze kadar gelemeyen ilk şâhnâme, pehlevî dilinde kaleme alınan abdullah b. mukaffa ve diğer tercümanlarca arapça’ya çevrilen hutâynâme/hudâynâme/şâhnâme-yi pehlevî adlı eserdir. hem söz konusu eser hem de tercümesi, islâm’ın ilk dönemlerinde kaleme alınmış, daha sonraki devirlerde ortadan kaybolmuşlardır. klasik devirlerden günümüze kadar gelebilmiş şâhnâme türü eserler arasında kârnâme-yi erdeşîr-i bâbekân ve yâdgâr-i zerîrân gibi eserler yer almaktadır. bunlardan ilki, erdeşîr ve oğlu şapur’un hayatları, yaşadıkları çağlardaki olaylar ve tarihlerinden bahsederken; ikincisi goştâsp’ın zerdüşt dinine inanışı ve onun ercâsp ile savaşlarını konu almaktadır. [42]

    2.1.3. firdevsî’den önce yazılan şâhnâmeler

    arap fetihleri sırasında iran hükümdarlarının hazinelerinden ele geçenler arasında tarih konulu önemli bir kitap da bulunmaktaydı. söz konusu kitap iran tarihi, gelenek ve görenekleri, bilim, teknik ve mimarisi konusunda kaleme alınmış arıntılı gelişmelere yer veren bir kaynaktı. eserin bir özelliği de iran hükümdarlarının resimlerine yer vermiş olmasıydı. mes’ûdî (ö. 346/957), istahr’da gördüğünü söz konusu eserin farslar hakkında farsça yazılmış en ayrıntılı eser olduğunu ifade eder. [43]

    şâhnâme’nin yazımında kullanılan kaynaklar hakkında kesin bilgiler vermek oldukça zordur. bir taraftan firdevsî’nin rivayetleri ile tarih yazarlarının aktarımları arasındaki bazı farklılıklar, diğer taraftan da firdevsî’nin bu eserini hazırlarken kullanmış olduğu kaynakların ortadan kaybolması bu konuda sağlıklı bir değerlendirmeği zorlaştırmaktadır. [44]

    ııı./ıx. yüzyılın son dönemlerinde yaklaşık elli yıllık bir devresinde şâhnâme ve şâhnâme yazımcılığına son derece ilgi duyulmaya başlanmış ve bu alanda önemli eserler ortaya konulmuştur. firdevsî’nin şâhnâme’si bu türün başyapıtıdır. bütün bunlar horasân’da ve farsça olarak düzenlenmiş, bir bakıma iran şair ve yazarlarının millî rivayetleri yeniden gündeme almadaki heyecanlarını göstermektedir. [45]

    ilk devirlerde iranlıların iki tür tarihleri vardır. bunlar, bir taraftan şâhnâmeler diğer taraftan da ebû alî-yi bel’amî (ö. 363/973)’nin târîh-i be’lâmî, selçuklular döneminde yaşanmış adı bilinmeyen bir yazarın (vı./xıı. yüzyıl) mucmelu’t-tevârîh ve’l-kısas, ebu’l-fazl-i beyhakî’nin (ö. 470/1077)’nin târîh-i beyhakî… adlı eserleri gibi ünlü tarih kitaplarıdır. bu da önemli ölçüde tarihi iki tür değerlendirmekten, kültürel ya da siyasi olmak üzere tarihe iki ayrı rol yüklenmesinden kaynaklanmaktadır. dakîkî’nin bin beyti ile firdevsî’nin şâhnâme’si dışında şâhnâme türü eserlerin diğerleri günümüze kadar gelememiştir. ancak, o dönemlerin bilgi hazineleri olarak kabul edilen bu iki eserden anlaşıldığı kadarıyla iran’ın mitolojik-hamasî tarihi, gerek sözlü gerek yazılı olsun iran milli hatıratı, geçmiş ortak manevî değerler, tarihî kültürü gibi çok önemli unsurları koruyup aktarıcı görevi yapmışlardır. [46] ……………

    [1] bâj (paj, bâz, fâz) köyü iran’ın büyük şehirlerinden meşhed’e 20 km. mesafede bulunmaktadır. günümüzde “fâz” adıyla bilinir.
    [2] berthels, târîh-i edebiyyât-i fârsî, ı, 269; firdevsî, şâhnâme, giriş, s. c; safâ, târîh-i edebiyyât der îrân, ı, 461; rezmcû, kalemrov-i edebiyyât-i hamâsî, ıı, 9; zerrînkûb, nâmvernâme, s. 69; kanar, mehmet, “firdevsî“, dia, xııı, 125; hamîdiyân, saîd, “firdevsî”, dânişnâme, ı, 651
    [3] hamîdiyân, saîd, “firdevsî”, dânişnâme, ı, 651.
    [4] devletşâh, tezkire, s. 41-42; âzer, âteşkede, s. 89-90; browne, lhp, ıı, 129-132; furûzânfer, sohen u sohenverân, s. 44-45; şiblî-yi nu’mânî, şi’ru’l-acem, ı, 71; debîrsiyâkî, zindegînâme-yi firdevsî, s. 6; humâyî, târîh-i edebiyyât-i îrân, s. 89; berthels, târîh-i edebiyyât-i fârsî, ı, 268-269; mînovî, firdevsî ve şi‘r-i o, s. 35; şafak, edebiyyât, s. 175; safâ, târîh-i edebiyyât der îrân, ı, 459; safâ, hemâseserâyî, s. 183-186; kanar, mehmet, “firdevsî”, dia, xııı, 125.
    [5] örneğin bundârî’nin arapça’ya yapmış olduğu ilk firdevsî, ebu’l-kâsım, şâhnâme çevirisinde “mansûr b. hasan”, târîh-i guzîde’de: “hasan b. ali”; tezkire-yi devletşâh ve âteşkede-yi âzer’de “hasan b. ishâk b. şerefşâh” şeklinde geçer. bu konuda en eski tarihli olması gerekçesiyle bundârî’nin kaydı daha güvenilir kabul edilmektedir (safâ, târîh-i edebiyyât der îrân, ı, 458).
    [6] devletşâh-i semerkandî, tezkiretü’ş-şuarâ, s. 50.
    [7] devletşâh-i semerkandî, tezkiretü’ş-şuarâ, s. 50.
    [8] devletşâh-i semerkandî, tezkiretü’ş-şuarâ, s. 50; nöldeke, hemâse-yi millî-yi îrân s. 54-55; hamîdiyân, saîd, “firdevsî”, dânişnâme, ı, 651.
    [9] rezmcû, kalemrov-i edebiyyât-i hamâsî, ıı, 10; hamîdiyân, saîd, “firdevsî”, dânişnâme, ı, 651 .
    [10] safâ, târîh-i edebiyyât der îrân, ı, 462-463.
    [11] rezmcû, kalemrov-i edebiyyât-i hamâsî, ıı, 11-12.
    [12] safâ, târîh-i edebiyyât der îrân, ı, 463.
    [13] berthels, târîh-i edebiyyât-i fârsî, ı, 269; kanar, mehmet, “firdevsî“, dia, xııı, 125.
    [14] berthels, târîh-i edebiyyât-i fârsî, ı, 270; kanar, mehmet, “firdevsî“, dia, xııı, 125.
    [15] safâ, târîh-i edebiyyât der îrân, ı, 487.
    [16] firdevsî, şâhnâme, vıı, 252.
    [17] firdevsî, şâhnâme, vıı, 241.
    [18] firdevsî, şâhnâme, ı, 11.
    [19] firdevsî, şâhnâme, ıv, 4-5.
    [20] hamîdiyân, saîd, “firdevsî”, dânişnâme, ı, 653
    [21] hamîdiyân, saîd, “firdevsî”, dânişnâme, ı, 653.
    [22] devletşâh-i semerkandî, tezkiretü’ş-şuarâ, s. 49-50.
    [23] muhammed-i avfî, lubâbu’l-elbâb, ıı, 33.
    [24] şemîsâ, sebkşînâsî-yi şi‘r, s. 33.
    [25] rezmcû, kalemrov-i edebiyyât-i hamâsî, ıı, 13.
    [26] şemîsâ, sebkşînâsî-yi şi‘r, s. 34.
    [27] nizâmî-yi arûzî, çehâr makâle, s. 83; safâ, târîh-i edebiyyât der îrân, ı, 485; rezmcû, kalemrov-i edebiyyât-i hamâsî, ıı, 20: hamîdiyân, saîd, “firdevsî”, dânişnâme, ı, 652.
    [28] firdevsî, şâhnâme , giriş, s. h.
    [29] firdevsî, şâhnâme , ııı, 148.
    [30] firdevsî, şâhnâme , vıı, 96; rezmcû, kalemrov-i edebiyyât-i hamâsî, ıı, 11.
    [31] şiblî-yi nu’mânî, şi’ru’l-acem, ı, 85; safâ, târîh-i edebiyyât der îrân, ı, 486.
    [32] nizâmî-yi arûzî, çehâr makâle, s. 75, 83; browne, e. g., ez firdevsî ta sa’dî s. 190.
    [33] muhammed-i avfî, lubâbu’l-elbâb, ıı, 33.
    [34] şâmlû, ahmed, “firdevsî, şâhnâme, pâsuh-i firdevsî be zerûret-i târîh”, îrânşinâsî, ıı/2, 304.
    [35] oranskii, fıkhu’l-luğa-yi îrânî, s. 66.
    [36] safâ, hemâseserâyî, s. 78-79; tefezzulî, târîh-i edebiyyât, s. 269-270.
    [37] tefezzulî, târîh-i edebiyyât, s. 269-270.
    [38] safâ, hemâseserâyî, s. 86; safâ, zebîhûllâh, “nazarî be me’âhiz-i firdevsî, ebu’l-kâsım, şâhnâme ”, nemîrem ez în pes, s. 49.
    [39] safâ, hemâseserâyî, s. 90.
    [40] şiblî-yi nu’mânî, şi‘ru’l‘acem, ı, 91, 102; mîrzâ muhammed hân-i kazvînî, “mukaddime-ye kadîm-i şâhnâme ”, hezâre-yi firdevsî, s. 152; mahcûb, muhammed cafer, “firdevsî, ve ferheng-i âmme”, irânşinâsî, ıı/2, s. 248; tefezzulî, târîh-i edebiyyât, s. 273.
    [41] mutefekkirân-i islâm, ı, 149-150.
    [42] şafak, edebiyyât, s. 180; zerrînkûb, guzeşte-yi edebî, s. 97-98.
    [43] şiblî-yi numânî, şi’ru’l-’acem, ı, 90-91.
    [44] safâ, hemâseserâyî, s. 214.
    [45] meskûb, şâhrûh, huviyyet-i îrânî ve zebân-i fârsî, s. 27.
    [46] meskûb, şâhrûh, huviyyet-i îrânî ve zebân-i fârsî, s. 70-71.

    http://nyildirim.wordpress.com/firdevsi/
  • farsça'yı farsça yapan şehname(bazı kaynaklar şahname de der, itibar edebilirsiniz)'nin münevver milli destan şairi.

    persler özgün değerlerine düşkün bir millettir. islam'dan sonra kültürlerini kaybetme kaygısına kapılmıştır. işte firdevsi bey de, otuz senesini bu işe vakfederek, ordan burdan tüm iran destanlarını toplamış ve manzum şehname'yi yaratmıştır. önsözüne de "gerçi otuz yıl uğraştım, ama sonunda farsça dilinden iran milletini yarattım" ifadesini koyarak böbürlenmiştir; haklıdır tabii.

    şehname'de iranlıların baş düşmanlarından biri afrasiyab olarak adlandırılmıştır o zemanlar. sonra sözlükçülerin şahı kaşgarlı mahmut hadiseyi çözmüştür tabii. efendim bu afrasiyab, kültigin anıtlarında adı geçen ulu türk alp er tunga'dan başkası değildir a.

    işte efendim, türksün di mi söyleni de o zamanlardan kalmıştır.
  • mezarı ulu türk hakanı aksak temir'in ayakları altından çiğnenmiş, farslı edebiyatçı ve şair. bazı kaynaklara göre timur, fars seferinde firdevsinin mezarına ayağını basarak söyle demiştir:
    "ey firdevsi, sen şahnamende milletinin türkler üzerinde kazandığı galabeler ile övündün. kalk da o mağlup türk'ü şimdi gör. iran topraklarıyla beraber mezarın, türk bahadırlarının ayağı altındadır."
  • yazdigi sahname adli eseriyle modern farsca'nin(evet, 1020'de öldü kendisi ve modern farsca) temellerini atmistir.
  • farscanin ve fars kulturunun yok olmasini buyuk olcude engelleyen, onuncu yuzyilda yasamis iranli sair. cogu iranli firdevsi'ye cok sey borclu olduklarini dusunuyor. kendisi bir anlamda iran'in homeros'u olarak nitelendirilebilir. arap baskisina karsi oldukca net bir tavra sahip olan firdevsi otuz yillik bi calisma sonucu yazdigi unlu eseri sehname'de de arapca sozcuk kullanmamaya calismistir.
  • firdevsi, yaklaşık altmış bin beyit uzunluğundaki şehnameyi yazdıktan sonra kendisine verilen ücreti beğenmemiş, sinirlenmiştir. zira kendisine her beyit için bir altın sözü verilmiştir ama söz tutulmamıştır. firdevsi, hay ben sizin vereceğiniz paraya diyerek, atar yapmış ve kendisine getirilen ücretin üçte birini, ücreti getiren ayaz isimli hizmetçiye, üçte birini hamamcıya ve üçte birini de bir bardak şerbet karşılığı kapıdaki hamamın kapısında durun şerbetçiye vermiş, yazdıkları karşında paranın önemi olmadığını söylemiş ve ayaz'dan yaptıklarını ve söylediklerini padişaha iletmesini rica etmiştir. bunları öğrenen padişah, yaptığından utanıp, önce üzülmüş ancak vezirin gazıyla(bu totoş vezir firdevsi'yi kıskanmaktadır) ferdevsi'yi gazneden kovmuştur.

    firdevsi, ayaz'a bu olaydan 20 gün sonra padişaha verilmek üzere bir hicv içeren bir mektup bırakarak, şehri terk etmiştir(aslında şehirde saklanmaktadır). kendisinden af dileneceği zannederek mektubu okuyan padişah, okudukları karşında iyice dellenmiş ve firdevsi'yi yakalaması için peşinden adamlar göndermiş, kellesine para koymuş, lakin başarılı olmamıştır. sonra araya giren,siyasiler, dostlar, romalılar ve vatandaşlar, sayesinde affedilmiştir.

    firdevsi'nin ölümünden sonra, o zamanın diyanet işleri başkanı, firdevsi'nin cenazisini müslüman mezarlığına gömdürtmemiş, cenaze namazını kıldırtırmamıştır. başkan bebe, rüyasında firdevsi'yi cennette görünce, pişmanlık içerisinde şairin mezarlığına koşup, cenaze namazını kılmıştır.
  • yaklaşık 30 yılda yazdığı şehname fars diline yeterince hakim olmayan gazneli mahmud tarafından gereken itibarı göremeyince küsüp köyü tus'a yerleşen bir garip farsi şair
  • başbuğ emir timur iran'ı fethettiği zaman şehnamesinde türkleri kötüleyen firdevsi'nin mezarına gitmiş ve ayağıyla vurarak şu sözleri söylemiştir:
    ey firdevsî, kalk, kalk da, her satırında kötülediğin mağlup türk'ü şimdi gör! kalk'ta küfrettiğin, küçümsediğin türkü gör! kalk, kalk'ta bak, ısfahan mı güzel yoksa semerkand mı? bağdat'tan şu yattığın yere kadar fars bırakmadım! topal ayağımın bastığı yerde ot bitmez oldu.
  • incitme hiçbir karıncayı, yem taşır
    canı vardır; can dediğin tatlıdır.

    (bkz: vejetaryen)
    (bkz: şehname)
hesabın var mı? giriş yap